Sorting by

×

Kitap

”Psikoterapi acı verici, hatta çok acı verici bile olsa yüzleşmektir. Kaçmamaktır. Doğru yoldur, kolay değil. Eğer hayatının acı gerçekleriyle -korku dolu çocukluğun, sefil evliliğin, ölümlülüğün ve korkaklığın- yüzleşmeye istekliysen, sana yardım edebilirim. 

Hayata bakmanın değişik yolları vardır.

Psikiyatristler insanları sağlıklı veya sağlıksız olarak değerlendirirler. Bu bakış açısına tıbbi model denir. İnsanları değerlendirmenin kullanışlı ve etkili bir yoludur.

Nevrozunu oluşturan önemli dinamiklerden biri düşüncelerinin gerçekleşeceğine inanmasıydı. Düşüncelerinin gerçekleşeceğinden korktuğundan, düşüncelerinin boş olduğunu kendine kanıtlamak ve böyle- ce rahatlamak için bunların ilk ortaya çıktığı yerlere gitmek zorunda kalıyordu.

Eğer ay ya da başka bir şey hakkında bilgi edinmek istiyorsak, onu mümkün olduğu kadar farklı bakış açılarından incelemeliyiz.

Sahip olmak hem daha tatmin edici hem de daha yapıcıdır. Onu tamamen ne anlayabilir ne de kontrol edebiliriz ama J.R.Tolkien’in söylediği gibi: “Dünyanın bütün gelgitlerine hükmetmek üstümüze vazife değildir ama bildiğimiz tarlalardaki şeytanların köklerini çıkarmak ve bizden sonra geleceklere ekmek için temiz tarlalar bırakmak görevimizdir. Ama onlar temiz bıraktığımız toprağı ekerlerken havanın nasıl olacağı bizim hükmümüzde değildir.”

Nesnelerin zamanla bozulması fiziğin doğa yasası ile açıklanabilir. Hayatın daha karmaşık şekillere girmesi ise bu kadar kolay anlaşılamaz.

Ruhu öldürmek de cinayettir. İnsan yaşamının sezgiler, değişkenlik, bilinç, büyüme, özgürlük ve irade gibi pek çok niteliği vardır. Bedene zarar vermeden bu nitelikleri öldürmek veya öldürmeye kalkışmak mümkündür. O yüzden, bir çocuğu saçının tek bir teline zarar vermeden kırabiliriz. Erich Fromm ölüm-severliğin tanımını genişletirken bu noktaya hassasiyetle yaklaşıyordu. Tanımında ölüm-severlerin insanları kontrol etmek, kendilerine bağımlı hale getirmek, insanların kendileri adına düşünme kapasitelerini ve özgünlüklerini bozmak istediklerini söylemiştir. Yaşamı ve bireyin benzersizliğini seven ve destekleyen insanları ölüm-severlerden ayırmak için ölüm- sever bir karakter tipi çizmiştir. Bu tip en küçük bir sıkıntı yaşamamak için diğerlerini boyun eğen robotlar haline getiren, insanları insancıl niteliklerinden uzaklaştırmak isteyen bir tiptir.

İyileştirmek sevginin sonucudur. Sevginin bir fonksiyonudur. Sevginin olduğu yerde iyileşme vardır. Sevginin olmadığı yerde ise iyileşme yoktur. Çelişki yaratacak bir şekilde, kötülüğün psikolojisi sevgi dolu bir psikoloji olmalıdır. Yaşam coşkusuyla dolu olmalıdır. Yöntemindeki her adım sadece gerçeğe değil yaşam coşkusuna da dayanmalıdır. Sıcaklık, kahkaha, anı yaşamak, keyif, hizmet ve insanlara duyulan özen ile dolu olmalıdır.

Gerçek bilim, gerçek psikoloji dar görüşlü olamaz. Bütün yollar keşfedilmeli, bütün taşların altına bakılmalıdır.

Ünlü Yahudi teolog Martin Buber, kötülük hakkındaki mitleri iki tipe ayırmıştır. Tiplerden biri kötüye dönüşme sürecindeki insanlardır. Öteki ise çoktan kayıp, kurban düşen ve radikal kötülük tarafından ele geçirilen insanlardır.

Bir çocuk psikiyatrik tedaviye getirildiğinde onu “teşhis edilmiş hasta” olarak tanımlamak gelenektir. Biz psikoterapistler, bu terim ile çocuğun ailesi veya başkaları tarafından sorunu olan ve tedaviye ihtiyacı olan biri olarak nitelendirildiğini ifade ederiz. Bu terimi kullanmamızın nedeni bu teşhis sürecinin geçerliliğinden şüpheye düşmeyi öğrenmemizdir. Sıklıkla sorunu değerlendirdiğimizde, sorunun kaynağının çocukta değil ailesinde, okulunda veya toplumda olduğunu keşfederiz. Her ne kadar aile tedavi edilmesi gerekenin çocuğun kendisi olduğunu düşünse de, sıklıkla tedavi edilmesi gereken ailelerin kendileridir. Hasta olarak nitelendirilmesi gereken onlardır.

Sevgisiz yetişen çocuklar sevilmeye layık olmadıklarına inanırlar. Bunu, çocuk gelişiminin genel yasası olarak ifade edebiliriz. Eğer ailesi yeterince sevmezse çocuk bunun nedeninin kendisi olduğuna inanır ve kendisi hakkında gerçekçi olmayan, olumsuz bir imaj geliştirir. 

İnsanlara psikoterapi ile yardım edebilmek için onları biraz da olsa sevmek, eylemleri için biraz da olsa anlayışla davranmak, çektikleri acı için empati duymak, kişiliklerine saygı duymak ve bir insan olarak potansiyelleri için ümitli olmak gerekir. 

İnsanları kötü yapan kötü işler yaptıklarını kabul etmemeleridir. Nasıl olur da kötü olurlar ve buna rağmen sabıkalı suçlular olmazlar? Anahtar kelime sabıkadır. Yaşam ve canlılığa karşı suç işledikleri için suçludurlar. Ama istisna durumlar dışında, suçları o kadar gizli kapaklı ve fark edilmezdir ki yaptıkları suç olarak nitelenmez. Örtülü ve gizli kapaklı kavramları

 Eğer son zamanlarda bunlardan birini yapmayacak kadar dürüst dav- randıysanız kendi kendinizi aldatıp aldatmadığınızı sorun. Ya da kapasitenizin altında yaşayıp yaşamadığınızı sorun. Ne de olsa, bu da kendine ihanettir. Kendinize karşı dürüst olursanız sık sık kötülük yaptığınızı göreceksiniz. Eğer bunu fark etmiyorsanız, dürüst davranmıyorsunuzdur ki bu da bir kötülüktür. Bundan kaçılamaz: Hepimiz kötü şeyler yapıyoruz.

Kötü insanlar kendilerini sorgulamazlar. Buna tahammül edemezler.

İnsanların kötülükleri çeşitlidir. Hatalarını kabullenmedikleri için sürekli kötülük yaparlar. Tecrübelerime göre kibirlidirler. Dolayısıyla ucuzdurlar. O kadar ucuzdurlar ki tehlikelidirler. İkinci yaygın kişilik kusurunun kibir olduğunu söylüyorum çünkü insanın kusursuz olduğunu düşünmesi dışındaki bütün hatalar affedilebilir. Ancak en büyük yanlışın hangisi olduğu tartışmalı bir konudur.

Kötü insanların belirgin “karakter” özelliklerinden birisi de günah keçisi aramalarıdır. Kendilerini kusursuz gördükleri için kusurlarını gösteren herkese öfkeyle saldırırlar. Kusursuz görünümlerini korumak için kendilerini feda ederler. Kendi kötülüklerini inkar ettikleri için diğer insanların kötü olduklarını söylerler. Kendi kötülüklerini başkalarına yansıtırlar. Kendilerini asla kötü görmezler; öte yandan sürekli olarak insanların kötü olduklarını söylerler.

Birey ruhsal olarak gelişmek için gelişme ihtiyacı duymalıdır. Bu ihtiyacı duymazsa, kusursuz olmadığını gösteren her kanıtı ortadan kaldırmak isteyecektir.

Kötü insanlar devamlı olarak yıkıcıdırlar çünkü kötülüğü yok etmek istemektedirler. Sorun kötülüğü yanlış yere koymalarıdır. İnsanları değil kendi içlerindeki hastalığı yok etmelidirler. Devamlı olarak mükemmel görünümlerini tehdit ettiği için hayattan nefret ederler ve onu yok etmek isterler. Üstelik, bunu doğruluk adına yaparlar.

Günah keçisi arama davranışının altında düşmanlık ve hatalarını kabullenmeme vardır. dir. Kusursuz görünümlerini korumak için dürüst ve iyi görünmek için ellerinden geleni yaparlar. Bu onlar için çok önemlidir. Ahlaki değerlere ve başka insanların kendileri hakkındaki düşüncelerine çok önem veriyor gibi davranırlar.

Kendimizden saklanmaya çalıştıkça kötü oluruz. Kötülük kendimizden saklanma sürecinin bir parçasıdır. Kötülük, suçluluk duygusundan kaçmaktır.

 Gülümsemelerinin nefretlerini, nazik tavırlarının öfkelerini sakladığını görürüz. Maske takmakta uzman oldukları için kötülüklerini görebilmek nadiren mümkündür. Ancak karanlıklar içindeki insan ruhunun kendi sorumluluğundan kaçtığını, kendinden kaçındığını ve kendinden gizlendiğini fark edebiliriz.

‘Az Seçilen Yo bütün ruhsal hastalıkların kökeninde tembellik veya acı çekmekten kaçmak olduğunu söylemiştim. Burada da acıdan kaçınmaktan bahsediyoruz. Kötü insanları diğer insanlardan ayıran şey acıdan kaçmalarıdır. Onlar acıdan kaçan ya da tembel sıradan insanlar değillerdir. Aksine, saygın bir statüye ulaşmak için hiç durmadan çalışırlar. Onların tahammül edemedikleri tek bir acı vardır: Kendi bilinçlerinin ve kusurlarının farkına varmak.

Kendilerini incelemekten kaçınmak adına her şeyi yapacakları için, kötü insanlar, normal şartlarda, psikoterapiye gelecek en son insanlardır. Psikoterapi insanın kendini açmasını gerektiren bir süreçtir. Kötü biri, istisna durumlar dışında, psikoterapiye girmemek için elinden geleni yapacaktır. Psikanaliz onlar için bir intihar gibidir. Kötü insanlar hakkında bildiğimiz az sayıdaki bilimsel gerçekten biri bilimsel bir çalışmaya girmeyi istememeleridir.

Kötü insanlar çok hırslıdırlar. Her şeyi kendi istedikleri gibi yapmak isterler. İnsanlara hükmetmek isterler.

 Çocuklar kendilerini kötü ailelerine karşı korumak için kendileri kötü olabilirler

Seçme kapasitemiz hayatla birlikte değişir. Yanlış seçimler yaptıkça kalbimiz sertleşir ve doğru seçimler yaptıkça kalbimiz yumuşar. Özgüvenimi, cesaretimi artıran her seçim doğru seçimler yapma kapasitemi de artırır. Öyle ki, zamanla yanlış seçimler yapmam imkansız olur. Öte yandan, her teslimiyet ve kaypaklık beni zayıflatır ve daha fazla teslimiyet ve kaypaklığa neden olur. Sonunda özgür irademi kaybederim. Yanlış yapmamın mümkün olmadığı uç ile doğru seçim yapma irademi kaybettiğim uç arasında çeşitli seçme özgürlüğü dereceleri vardır. Hayat süresince seçme özgürlüğünün derecesi her an farklıdır. İyiyi seçme özgürlüğünün derecesi yüksek ise, iyiyi seçmek az çaba gerektirir. Eğer az ise, büyük bir çaba, yardım ve elverişli şartlar gerektirir… Pek çok insanın hayatta başarısız olmasının nedeni kalıtsal olarak kötü olmaları ya da iradeleri olmadan daha iyi bir hayat sürememeleri değil, karar vermeleri gereken bir yol ayrımında olduklarım görememeleri, hayat onlara bir soru sorduğunda verecek cevapları olduğu halde bunun farkına varamamalarıdır. Yanlış yolda attıkları her adımla beraber yanlış yolda olduklarını anlamaları daha da zorlaşır çünkü bunu anlamak için yolun başına geri dönmeleri, enerji ve zaman harcadıklarını kabullenmeleri gerekir.

Malachi Martin bildiğim en iyi özgür irade tanımını yapıyor: “Aniden bu gücün ne olduğunu kavradı: İradesiydi, özgür iradesi. Özgürce seçebilen bir varlık olmasıydı. Bir kerede psikolojik motivasyonlara ait ruhsal illüzyonları, mantık kurallarını, boğucu ruhsal sınırlılıkları, ahlak kurallarını, sosyal zorunlulukları ve toplumsal kuralları siliverdi. Geriye sadece iradesi kaldı. Sadece seçme özgürlüğü… seçme özgürlüğünün verdiği keder… o geceye kadar hayatında kaç defa özgürce seçim yapabildiğini düşündü. Artık seçme özgürlüğünün verdiği keder sadece ona aitti. Sadece seçebilmek. Herhangi bir dış uyaran olmadan. Herhangi bir anının etkisi olmadan. Herhangi bir baskı olmadan. Seçimini etkileyecek herhangi bir mantık ya da neden olmadan. Ölüm ya da yaşamı düşünmeden. Zaten, şu anda her ikisine de kayıtsızdı. Tamamen özgür seçim… Seçmesi gerekiyordu. Kabul etmek ya da reddetmek özgürlüğü. Karanlığa atılacak bir adım… sadece kendine ait. Sadece kendinin.”

Kötü insanlar ikiyüzlülükte ustadırlar; gerçek kişiliklerini göstermezler -ne kendilerine ne de başkalarına. İşte bu nedenle kötülüğü fark etmek zordur. Tek bir hareketine bakarak bir insanın kötü olduğuna karar vermek ve haklı çıkmak çok seyrek görülen bir durumdur. Böyle bir karara ancak bir dizi davranışı tarz ve şekillerine göre inceleyerek varmalıyız. 

Alfred Adler, psikoterapiye gelen kişinin temel sorunu yüreksizliktir, demişti. Tabii ki bu ifade psikoterapiye gelenlerle sınırlanmıyor. Çeşitli oranlarda hepimiz, alıştırıldığımız şartlanmalar ve geliştirdiğimiz psikolojik savunma mekanizmaları dışındaki seçeneklere yönelme konusunda yüreksiziz.

Gerçekten kararlı davrandığımızda, insanların bazen soru bile sormadan bizi o halimizle kabul edebil- meleri. Bu kararlılığın temelinde tabii ki risk alabilme, dolayısıy- la yüreklilik var. Diğeri de biz kendimiz olup içimizden geldiğin- ce davranabildiğimizde, bizi dibe çekme eğiliminde olan diğer kişinin de bu tavrından vazgeçip bize katılabileceği gerçeği. Çünkü insanlar genellikle hayatiyetin olduğu alanları yeğliyorlar, kendi- leriyle birlikte siyahlara doğru sürüklenenleri değil. Tabii ki bu her zaman böyle olmuyor, kendi öfkesi içinde yoğrulmaktan asla vazgeçmeyen kendine dönük yıkıcı insanlar da var. Ama kendi kli- nik deneyimlerimde, pek çok zaman, yaşam ışığının olduğu yerde ona katılma isteğinin üstün geldiğine tanık oldum.

Bugüne baktığımda gördüğüm en çarpıcı şey, giderek artmakta olan zaman ve mekân sıkışmasının insanlar üzerindeki etkileri. Çoğunluğu kentlerde yaşayan insanların coğrafyaları yok gibi, dört duvar dışına çıktıklarında da iç mekândaymış gibi yaşıyorlar, sıkışık. Zaman akmıyor, dişli çark gibi birbirinden kopuk dilimler halinde yaşanıyor ve insanlar bunun farkında değil. Yetişme, yetiştirme, bitirme, başlama kaygısı yaşanıyor, sürekli “bir şey yap- mak” zorundalar. Üst-sistemler tarafından savrulup sürüklenir- ken, kendini taşımakta zorlanan insanların sayısı giderek artmak- ta ve bazılarının kumandası gerçekten kendilerinde değil. Kent merkezi nüfusunda proje çocuklar yetiştiriliyor ve bu projeler yarıştırılıyor.

Her egonun bir benliği, her benliğin de bir kimliği vardır. Kimlik, bir insanın normlarını, değerlerini, seçimlerini içerir ve egonun dünya içindeki tavrı ve konumu bu doğrultuda şekillenir. Davranışları yönlendirecek referans noktalarının netliği bozuldu- ğunda kimlik algılaması da bulanıklaşır. Bu durumun zemininde çoğu zaman özerk bir varlık olmayı öğrenememiş olma bulunur.

 Özerklik, bir insanın seçimlerini dış etkenlerden ve şartlanmalardan bağımsız şekilde ve iç sesi doğrultusunda yapabiliyor olma özgürlüğüdür. Politik özerklik, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi üst-sistemle ilgili kavramlardan sık söz edildiği halde, bireysel özerklikten neredeyse hiç söz edilmez. Belki de böyle bir hakkımız olduğunu bilmediğimizden, öğrenemediğimizden. Özgürlükten sık söz ederiz, ama özgür olduğu varsayılan bir insanın da özerkliği öğrenememiş olabileceğini düşünmeyiz.

Kent merkezinin bir kesim insanı bera- berliklerde bir tampon kullanma gereği duyuyor, ancak bir “program” yaparak birlikte olabiliyor. Kültürümüzde hâlâ varolan “keyif’ ile gerilim boşaltmaktan öte pek işlevi olmayan “proje beraberlikler” bence birbirinden farklı şeyler. Kırsal kökenli birinin çayını yudumlamaktan aldığı haz ile insanların ne kendileriyle, ne de birbirleriyle ne yapacaklarını bildikleri bazı şehir davetleri bana her zaman farklı görünür. Keyif o anda yaşanıverir, proje eğlenceler ısmarlanır. Pek az insan bu proje türü beraberliklerde “Benim burada ne işim var?” sorusuyla yüzleşebiliyorsa da çoğu farkına varmadan, kendine yabancılaşma pahasına, performanslarının tutsağı oluyorlar. Beğenilmek, fark edilmek, kendini önemli hissetmek ya da sevgi görebilmek için sergilenen performanslardan söz ediyorum. Üstelik, bu sergilemeler sırasında bir paradoksun da yaşanmasına neden olarak. Çevrelerinin beklentisi olarak gördüğü davranışları sergilerken, bir yandan da sergiledikleri yapay kimlikleri gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Olmadığı biri gibi davranırken, o olmadığı biri olmak için ayrıca çaba göstermekten söz ediyorum. Bu da genellikle, insanın vaktiyle ebeveyni tarafından kabul edilme beklentisiyle geliştirmiş olduğu modelden esinlenir. Doğal olarak, geliştirilen model aynı zamanda, insanın içinde yaşadığı toplum grubuna o dönem hâkim olan değerlerden de

Böyle durumları terapi ortamında paranteze alıp yaşananları anlamaya çalışırken, karşı tarafa bazen o be- raberlik süresince ne oranda kendini beraberliğe öylece bırakabil- diğini ya da farkına varmaksızın ne kadar performans çabası gösterdiğini sorduğumda durum daha bir açıklık kazanıyor. Ralph Waldo Emerson’un dediği gibi “Başkalarının olmadan önce kendimizin olmalıyız.”

Kötülüğü, kişinin kendi hastalıklı kişiliğini korumak için, başkalarının ruhsal gelişimini engellemek için güç kullanmaktır, şeklinde açıklamıştım. Kısacası, kötülük şamar oğlanı bulmaktır. Sadece güçlüden değil zayıftan da kaçarız. Kötü insanlar önce güce sahip olmalıdırlar ki onu kötü bir şekilde kullansınlar. Kurbanları üzerinde bir çeşit hakimiyete sahip olsunlar. En sık görülen hakimiyet ailelerin çocukları üzerindeki hakimiyettir. Çocuklar ailelerine bağımlı oldukları için zayıf ve savunmasızdırlar. Dolayısıyla kötülüğün kurbanlarının çoğunlukla çocuklar olması şaşırtıcı değildir çünkü ne özgürdürler ne de kaçabilecek kadar güçlü.

Kötü insanlar acılarını yansıtma yoluyla başkalarına yükleyerek suçluluk duygusundan -kötülüklerinin, yetersizliklerinin ve kusurlarının bilincinde olmanın acısından- kaçarlar. Kendileri acı çekmeyebilir ama çevresindekiler çeker. İnsanların acı çekmelerine neden olurlar. Hakimiyetleri altındakileri kendileri gibi hasta yaparlar.

İnsanların kötülüğü bir hastalık olarak tanımlamak istememelerinin iki nedeni daha olduğunu söylemiştim. Onlara daha kısaca değineceğim. Bu nedenlerden ilki hasta insanlara kurban gözüyle bakılması. Hastalığın başımıza gelen talihsiz bir olay olduğunu düşünme eğilimindeyiz.

Kötülük için de durum böyledir. Bireyin kötülüğü, hemen hemen her zaman çocukluğu, kötülükleri ve kalıtımsal etkilerine kadar izlenebilir. Yine de kötülük bir seçimdir -aslında bir dizi seçimdir. Ruh sağlığımızdan sorumlu olduğumuz gerçeği ruh sağlığımızın bozuk olmasının bir hastalık olmadığı anlamına gelmez. Bir kez daha, hastalığın kurban ya da sorumluluk değil, şu açıdan ele alınmasının en doğrusu olacağına inanıyorum: Hastalık beden ya da kişiliğimizde, bir insan olarak potansiyelimizi gerçekleştirmemizi engelleyen herhangi bir kusurdur.

Kötülüğün bir hastalık olarak nitelendirilmesine karşı çıkan son sav kötülüğün iyileştirilemez olduğu düşüncesidir. Neden tedavinin mümkün olmadığı bir duruma hastalık denilsin ki? Eğer doktorların çantalarında bir gençlik iksirleri olsaydı yaşlılığı bir hastalık olarak tanımlamak anlamlı olabilirdi. Ama yaşlılığı kaçınılmaz bir durum olarak kabul ediyoruz.

Her birimiz benzersiziz. Her birimiz ayrı varlıklarız. Benzersizliğimiz her birimize ayrı bir kimlik verir. Her bireyin sınırları vardır. İlişkilerimizde bu sınırlara saygı duyarız. Ruhsal sağlığa sahip olmak için ego sınırlarımız net olmalı ve başkalarının sınırlarına saygılı olmalıyız. Nerede kendimizin, nerede başkalarının sınırlarının başladığını bilmeliyiz.

Çalışmalarını Hartmann’ın izinde sürdüren Erik Erikson (1950), Freud’un psikanalitik gelişim kuramını çekirdek ailenin sınırları dışındaki toplumsal dünyaya çıkarmıştır.

Çocuğun geli­şimini erinlik sonrasında da inceleyerek psikanalitik gelişim kuramım zenginleştirmiş ve kişiliğin çocukluğun ilk dönemlerinde belirlendiği görüşünü reddetmiştir. Erikson’a göre, “Eğer her şey çocukluk dönemiyle açıklanırsa, o zaman her şey bir başkasının kusuru olarak değerlendirilir ve insanın kendi sorumluluğunu üstlenme gücüne duyulan güven de azımsanmış olur!”

Erikson yazılarında ego işlevlerinin önemini vurgular. Ona göre, sağlıklı kişilik söz konusu olduğunda, dış dünyadan gelen bilgileri bir düzene sokma, algılanan durumları değerlendirme, bilinç düzeyinde çağrıştırılacak anıları seçme, uyum sağlayıcı davranışları yönetme ve geleceğe yönelik tasarılar yapma görevleri ego tarafından gerçekleştirilir. Bu işlevler egonun kendisini iyi hissetmesini sağlar. însan, olmak istediğini olabildiği ve yapmak istediğini yapabildiği oranda kendisini iyi hisseder.

Erikson’un şemasında “istekler” ve “olması gerekenler” iki karşıt kutup oluşturur. Bir yandan aşırı ve yıkıcı istekler, diğer yandan ana-babanm ve toplumun benliğe mal edilmiş kısıtlama­ları egoyu sıkıştırırlar. Erikson’un tanımladığı süperego en az id kadar barbardır, inşam yıkıcı bir biçimde cezalandırır.
Ego iyi çalışırsa insan gereksiz enerji harcamaz, acı üretmez ya da nevrotik bozukluklar yaşamaz. Ego, gücünü, zaman içinde sayıları giderek artan yaşam deneyimleriyle geliştirir. Ancak kazanılan deneyimler, yaşamın belirli dönemlerinde insanın sağladığı bir güveni ya da eriştiği bir üretkenlik düzeyini sürdürebileceği anlamına gelmez. Yaşammın herhangi bir döneminde karşı­laştığı bir durumla nasıl baş edebileceği, geliştirmiş olduğu kimlik
ile sürdürmekte olduğu rolün birbirine uyumuna bağlıdır. Üstelik bu uyum durağan değildir. O güne kadar olumlu bir denge sağlayabilmiş olan güçlü bir ego, kırk ya da elli yaşlarında bile öyle bir durumla karşılaşabilir ki, denge olumsuz yöne kayar.

Erikson yaşamı sekiz gelişim dönemine ayırır. Bir bölümü Freud’un gelişim dönemlerine paralellik gösteren ve olumlu ve olumsuz boyutları içeren bu dönemlerin her biri kendine özgü bunalımlarıyla belirlenir ve bireyin içinde yaşadığı toplumdan ve kültürden önemli ölçüde etkilenir. Erikson’a göre kişilik bu sekiz dönemin tümünde gelişimini sürdürür ve bir dönemde olumsuz yaşanan denge sonraki bir dönemde olumlu yöne çevrilebilir. Çevresine güvenemeyen bir bebeğe bir sonraki dönemde ilgi ve bakım sağlanırsa, çocuk insanlara karşı güven geliştirebilir. Erikson’un kuramını Freud’unkinden ayıran en önemli özellik de budur.

1. Oral-duyum Dönemi: Güven ya da Güvensizlik
Bu dönem Freud’un oral döneminin karşılığıdır ve yaşamın ilk yılı boyunca sürer. Bu dönemde, bebeğin kendisine ve çevresine karşı güven geliştirip geliştiremeyeceği belirlenir. Annenin Çevrede bulunup ihtiyaçlarını karşılaması bebekte güven duygusu oluşturur; bu ihtiyaçların ne kadarının karşılandığı ise güvensizlik oranını belirler.

Dölyatağında olduğu gibi doğumdan sonra da çocuğun çeşitli 0rgan sistemleri birbirinden farklı zamanlarda ve belirli bir sıraya göre gelişir. Doğumdan sonra bebeğin en duyarlı beden bölgesi ağızdır, ancak ağız bölgesinin duyarlığı nitelik yönünden her bebekte farklılıklar gösterir. Üstelik oral dönem, tümden atlatılan ve geride bırakılan bir dönem değildir. Yemek yeme, sigara içme, ses çıkarma gibi oral davranışlar yaşam boyu sürdürülür. Bu dönemin olumlu boyutunu temel güven duygusunun gelişmesi oluşturur. Bu duygu annelikle sağlanır. Anne, bebeğin zaman
zaman bozulan dengesini, onu besleyerek ve bakımını sağlayarak korumaya çalışır. Annenin gülümsemesine bebek de karşı­lık verir ve sıcak bir ilişki sürdürülür. Böylece, ihtiyaçlarının sü­rekli karşılanacağına inanmaya ve annesine güvenmeye başlar.
İşte daha bu dönemden başlayarak, toplumun beklentileri de devreye girmeye başlar. Her ne kadar anne, bebeğin ihtiyaçlarını kendi inançlarına göre karşılarsa da, içinde yaşadığı toplumun değerlerini farkında olmaksızın bebeğe geçirir. Ayrıca annenin içinde bulunduğu koşullar ve dolaylı olarak toplumun geçirmekte olduğu’dönemin özellikleri de bu ilişkiyi etkiler.

Bu dönemde bebek, giderek istediklerini annesinden nasıl sağ­layabileceğinin yollarını öğrenir. İleriki yaşamındaki vericiliğini de bu temel üzerine geliştirir. îlk altı ayda bebek, gözlerini eşgü­dümlü bir biçimde kullanmaya ve belirli seslerden anlam çıkarmaya başlar, kollarını, bacaklarını ve parmaklarını denetlemeyi öğrenir ve bazı nesneleri eline almaya çalışır. İşte bu aşamada kendisine bazı şeylerin verildiğini, bazı şeylerin ise verilmediğini ya da elinden alındığını fark etmeye başlar. Bu ilişki içinde, ya ihtiyaçlarının karşılanacağı inancıyla bir güven duygusu geliştirir
ya da isteklerinin, çoğunu elde edemeyeceği duygusundan kaynaklanan bir güvensizliği yaşamaya başlar.

Yaşamının ikinci altı ayında dişleri çıkmaya başlayan bebek, bu durumun ağız bölgesinde yarattığı acıyı bir şeyleri ısırarak dindirebileceğini fark eder. Ancak, annenin memesini de ısırmaya kalkıştığında memenin uzaklaştığını fark eder. Memeden kesilme süreci başladığında çocuk üzüntü ve özlem yaşar. Eğer çocukta güçlü bir güven duygusu oluşmuşsa bu özleme eşlik eden duygu umuttur, bu duyguyu geliştiremeyen çocuk kendisini lanetlenmiş bir varlık olarak yaşar.

2.Anal-kas Dönemi: Özerklik ya da Utanç ve Kararsızlık
Freud’un anal döneminin karşılığı olan ikinci ve üçüncü yıllarda çocuk, kendi başına yemeye, yürümeye ve konuşmaya baş­lar. Anüs kaslarını kendi istemine göre denetleyebilmesi ise ikinci yaştan başlayarak gerçekleşir. Bu aşamada çocuk iki tür tutumdan birini seçer: Tutmak ya da bırakmak.

Çocuğun bu tutumlardan hangisini benimseyeceği, toplumda geçerli olan ödüllendirme ve cezalandırma yöntemlerine göre belirlenir. Tutma ve bırakma olgusu başka anlamlar da taşır. Bebe­ğin, içinde tutma ve bedenin dışına bırakma eylemleri ile “ben” ve “yabancılar” kavramları birbiriyle kaynaşır ve tutma-bırakma tutumlarının ikisi de duruma göre seçilerek kullanılır. Tutma-bırakma çabalan dışkılama işlevleriyle sınırlanmaz. Eğer ana-baba gerekli ortamı sağlar ve aşırı koruyucu tutumlardan kaçınırsa, çocuk kendini denetleme konusunda kendi gücüne
dayanmayı öğrenmeye başlar. Sınırlı etkinlikler için de olsa, neyi yapmayıp neyi yapacağının seçimini kendisi yapar. Böylece, üç yaşma ulaştığında özerkliğine karşı güven duymaya başlar. Sevginin kızgınlığa, işbirliğinin bencilliğe, kendini dile getirmenin duygularını içinde tutmaya oranla daha ağır bastığını hisseder. Davranışlarında bağımsızlık ve canlılık gözlenir. Özerklik, utanç ve kararsızlığa egemen olur. Çocuk giderek yalnızca kendisini değil, çevresini de denetleyebildiğini görmeye başlar. Ancak, eğer dışkısı kötü karşılanır ve davranışları kısıtlanırsa, ezikliğin kızgınlığım ve utancını yaşamaya başlar. Utanç duygusu yerleştikten sonra artık yaptığı seçimlerin doğruluğu konusunda sürekli kuşkuya kapılır, haklarını savunamaz.

3.Cinsel-devinsel Dönem: Girişim ya da Suçluluk
Freud’un fallik döneminin karşılığı olan bu dönem beşinci yıl sonuna kadar sürer. Bu dönemde çocuk artık büyüklerin arasındadır ve bahçe, sokak, anaokulu gibi yeni yaşam alanlarına açılır. Kendi başına öğrenme başlar; bir şeylerin ardından gider ve merakla inceler. Kendi başına girişimlerde bulunur. Çocuğun bu konuda gelişebilmesi, girişimlerinin ne denli desteklendiğine ve merakının giderilmesinde ona ne oranda yardımcı olunabildiğine bağlıdır. Eğer davranışlarından ve ilgilendiği konulardan ötürü eleştirilirse, bulunduğu girişimlerden ötürü suçlanma eğilimi
gösteren bir kişilik özelliği geliştirir.

Çocuk, çevresini araştırma konusundaki girişimlerine çoğu kez evden başlar ve karşı cinsten ana ya da babasına karşı cinsel içerikli bir ilgi geliştirir. Ancak bu konuda düş kırıklığına uğrar. Reddedilmiş olmasını yanlış bir girişimde bulunmuş olmasına bağlarsa kendisini suçlu hisseder.

Bu dönemde çocuk, kendi yapmak istedikleriyle ana-babasının ne yapmasını istedikleri arasındaki farklılığı görmeye başlar. Giderek ana-babasının isteklerini kendine mal eder ve onlara aykırı düşen davranışlarda bulunduğunda kendisini cezalandırır. Dö­nemin sonlarına doğru ana ya da babasına karşı cinsel içerikli duygularını yitiren çocuk bu kez, ileride kendisinin de ana ya da baba olacağını düşlemeye başlar.

4.Gizil Dönem: Beceri ya da Aşağılık Duygusu
Freud’un gizil döneminin karşılığı olan bu dönem ilkokul ça­ğını kapsar ve 6-11 yaşları arasında sürer. Bu dönemde çocuk, ya­şantılarından bazı sonuçlar çıkarabilecek biçimde düşünmeye başlar, yetişkinlerin kullandığı alet, araç vb. şeyleri kullanma denemelerine girişir. Sürekli etkinlik durumundadır; bir şeyler yapar, yaratır ve ortaya çıkarır. Bunları kusursuz bir biçimde gerçekleştirebilmek için ciddi çabalar harcar. Eğer bu çabalarına kar­şı çıkılırsa, yaptıklarının değersizliğine inanır ve aşağılık duygularına kapılır.

Bu dönemde çocuğun beceri kazanması ya da aşağılık duygularına kapılmasının tek nedeni ana-baba olmayabilir. Erikson, Freud’dan farklı olarak, okul yaşantısının da çocuğu bu yönden etkilediği görüşündedir. Ana-babanın sağlayamadığı destek bazen okuldan gelebileceği gibi, evinde ana-babası tarafından beceri kazanmaya teşvik edilen çocuk, okulda kendine olan saygısı­nın azalmasına neden olabilecek tutumlarla karşılaşabilir. Bu dönemde çocuk, kendi başına ya da diğer çocuklarla oynadığı oyunlar aracılığıyla dünyayı algılamaya ve onun bir bölümü­nü kendi denetimi altına almaya çalışır. Yaşantı örnekleri yaratır ve bunlar üzerinde denemelerde bulunur. Oyunların yanı sıra ya­şıtlarıyla birlikte çalışmalar yapar.

5.Erinlik ve Ergenlik Dönemi: Ego Kimliği ya da Rol Kargaşası
Yaşamın bu döneminde ergen, kişiliği için bir kimlik geliştirmeye çalışır. Bu dönemde dış görünüm önem kazanır. Görünü­müne gösterdiği ilgi benliğin oluşmasına yardımcı olur. Kimliğini arayış çabası içinde, kahramanlara, öğretilere, karşı cinsten ki­şilere tutulur. Kararsızlık ve şaşkınlık bu yaştaki gençlerin dayanışma grupları oluşturmasına neden olur. Bu dönemde ergen, çocuklukta öğrenmiş olduğu kurallarla, yetişkinin geliştirmesi gereken değer yargıları arasında bocalar.

6.Genç Yetişkinlik Dönemi: Yakın İlişkiler ya da Soyutlanma
Klasik psikanaliz, ergenlikten orta yaşa kadar süren bu dö­nemle ilgilenmemiştir. Bu dönemde başarılı olabilmek, daha önceki dönemlerde ana-babanın neler verebilmiş olduğuna ve genç yetişkinin çevresiyle nasıl etkileştiğine bağlıdır. Kimlik sorununu başarılı bir biçimde çözümlemiş olan genç yetişkin, kendi kimli­ğini yitirmekten korkmaksızm insanlarla yakınlık kurabilir. Buna karşılık, rol kargaşası yaşayan kişi, yakın dostluklardan, karşı
cinsle ilişkiden ve herhangi bir yere bağlanmaktan ürker. Uzun süreli ve yoğun yakınlıklar kuramayan genç yetişkin giderek kendine döner ve soyutlanmış olma duygusu tehlikeli boyutlara ulaşabilir.

Gerçek yakınlık paylaşmayı içerir. Sevgi ve cinsellik ve sonra da sevginin ürünü olan çocuklar bir diğer insanla paylaşılır. 

7.Yetişkinlik Dönemi: Üretkenlik ya da Kısırlık
Orta yaşları kapsayan bu dönemde kişi, üretkenlikle kısırlık arasında bir seçim yapar. Üretkenlik, çocuk yapma ve büyütme anlamını değil, bireyin kendi evi dışında topluma yararlı işler gerçekleştirebilmesini ve kendisinden sonra gelen kuşaklara rehberlik yapabilmesini içerir. Çocuksuz bir insan da üretken olabilir. Kısırlık, kendine doyum sağlamak ve kendi çıkarlarını gözetmekten başka bir şey düşünmeyen insanları tanımlar.

8.Olgunluk Dönemi: Ego Bütünleşimi ya da Umutsuzluk
Bu dönem, üretken geçen bir yaşamın sağlamış olduğu doyum ile yıllarını anlamsız geçirmiş olmanın mutsuzluğu arasındaki çatışmayla belirlenir. Bu dönem huzurla geçirilebilir. Çevrede torunların varlığının yanı sıra, o güne değin üretmiş olduğu Şeylerden genç kuşakların yararlanmakta olduğunu görmenin verdiği haz yaşanır.

Buna karşılık, gerçek yakınlığı gerçekleştiremeden, narsisistik ve üretkenlikten yoksun bir yaşam sürdürmüş olan kişi olgunluk döneminde huzur bulamaz. Üretken olamamış olmanın inançsızlığı, insanı ölüm korkulan ve umutsuzlukla baş başa bırakır.

Prof. Dr. Engin Geçtan
Psikanaliz ve Sonrası
Remzi Kitabevi 

Kaynak : https://www.insanokur.org/insan-yasaminin-8-gelisim-donemi/

Batı kültürü etkisi altındaki toplumlarda yüceltilen mantıklılık korkularımızla ve kırılganlıklarımızla yüzleşme fırsatından yoksun kalmamıza, dolayısıyla kendimize yabancılaşmamızın artmasına neden olmakta. Mantıklılığı, korkularımızın ve zedelenebilirliğimizin üzerini örtmek için kullanırken, içgüdüsel sezgilerimize de yabancılaşıyoruz.

Oysa insanlık tarihinin derinliklerinden getirdiğimiz, “sağduyu” denen bir hasletimiz var. Bir başka kitabımda da anlattığım gibi, pek çok insan mantıklılıkla “sağ-duyuyu” birbirine karıştırdığından kendilerini özlerine uymayan yaşantılar içinde buluyorlar. Horkheimer ve Adorno’ya göre: “Rasyonalizasyon mantığı ‘insanı korkudan kurtarmaya ve kendi egemenliğini kurmasını sağlamaya yönelik’ bir mantıkdır… İnsan bilinmeyen hiçbir şey kalmazsa korkudan kurtulacağına inanır…” Adını hatırlayamadığım bir Antik Yunan düşünürünün şöyle dediğini okumuştum: “Ölümden korkmuyorum, çünkü o benim bulunduğum yerde olamaz, ben de onun bulunduğu yerde.” Mantıklı bir söz, ama yine de ölmekten korkuyoruz, korkmasaydık hayatta kalma şansımız çok azalırdı.

Canetti “İnsan kendisine yabancı olan şeylerle temastan hep kaçınma eğilimindedir. Karanlıkta beklenmedik bir şeye temas etme olasılığı bile paniğe yol açabilir… İnsan, kendisine doğru yaklaşmakta olan bir şeyi görmek, tanımak, sınıflandırabilmek ister…” diyor ve başka biryerde konuya şöyle devam ediyor “…Kültür, korku unsuruna düzenleme ve içine almayla ilintilidir. İnsanın kendi etrafında yarattığı bütün mesafeler bu korku tarafından dayatılır.” Tabii bu söz bana, insanın “güncel kültür diye ifade edilen olguya neredeyse kayıtsız şartsız boyun eğme hatırlatıyor. Çünkü sürmekte olan kültüre ve onun alt,- kültürlerine ait olmanın sağladığı paylaşma duygusu insana bilinmeyenin korkusuna karşı sığınabileceği bir korumak sağlayabiliyor. Buna karşılık, deneyim yoluyla öğrenmede, bilinmeyenle karşılaşma sonucu yaşanabilen ürkütücü duyguları kabul edebilme ve değiştirebilme iradesi var. Yüzleşmekten kaçındığımız korkularımızı örtbas edip kendimizi güvenlikte olduğumuza inandırırken, hayatı ne denli kuruttuğumuzu çoğu zaman göremiyoruz.

Engin Geçtan
Hayat, Metis yayınları, haziran 2004, sayfa 70, 71

NOT: Bu kitabı kesinlikle satın almanızı öneriyoruz.
Büyük kent insanın sık kullandığı uyuşturuculardan biri de hız. Aynı şey, telaşsız da aynı sürede yapılabilir, üstelik yapılacak şeye ayrılan zaman ve enerjinin bir bölümü seferberlik sırasında tüketilmeden. Ama hız, insanın içindeki boşlukla yüzleşmemesi için çağdaş normlarında pekiştirdiği ve uyuşturucu niteliği kazandırdığında yavaşlatılması zor bir araç.

Kaynak : https://www.insanokur.org/yuzlesmekten-kacindigimiz-korkularimizi-ortbas-edip-kendimizi-guvenlikte-oldugumuza-inandirirken-hayati-kurutuyoruz/

Otizm spektrum konusuna sahip çok az sayıda kitap, televizyon veya film karakteri vardır. Otizm spektrumunda en iyi 30 kitap, film ve TV karakterinin listesini oluşturduk. Bu karakterlerden bazıları yazarları veya yaratıcıları tarafından otistik olarak onaylanırken, diğerleri spekülasyon olabilir yani öyle olduğu yada nöroçeşitlilik içinde farklılık, farklı bireyler oldu için listeye alındı.

Yalnızca otizm topluluğundaki birçok kişinin kendilerine ait olduğunu iddia ettiği karakterleri dahil etmeye özen gösterdik ve her bir karakterin davranışı ile ilgili en doğru bilgileri sunmak için elimizden geleni yaptık.

Otizmli veya Asperger’li TV, Kitap ve Film Karakterleri


Adam Rakı, “Adam”
Amelie Poulain, “Amelie”
Dr. Sheldon Cooper, “Büyük Patlama Teorisi”
Dr. Amy Farrah-Fowler, “Büyük Patlama Teorisi”
Brigid Tenenbaum, “BioShock”
Tina Belcher, “Bob’un Burgerleri”
Dr. Temperance “Bones” Brennan, “Kemikler”
Jerry Espenson, “Boston Legal”
Eric Gibb, “Uçabilecek Çocuk”
Dedektif Sonya Cross, “Köprü”
Dr. Isidore Latham, “Chicago Med”
Abed Nadir, “Topluluk”
Christopher Boone, “Gece Boyunca Köpeklerin Meraklı Olayı”
Sürücü, “Sürücü”
Oskar Schell, “Son derece Gürültülü ve İnanılmaz derecede Yakın”
Forrest Gump, “Forrest Gump”
Astrid Farnsworth, “Saçak”
Lisbeth Salander, “Ejderha Dövmeli Kız”
Maurice Moss, “BT Kalabalığı”
Lars, “Lars ve Gerçek Kız”
Mary ve Max, “Mary ve Max”
Brick Heck, “Orta”
Donald Morton ve Isabel Sorenson, “Mozart ve Balina”
Abby, “NCIS”
Max Braverman, “Ebeveynlik”
Daniel Connolly, “P.S. Seni seviyorum ”
Raymond “Ray” Babbitt, “Yağmur Adam”
Dr. Alfred Jones, “Yemen’de Somon Balıkçılığı”
Julia, “Susam Sokağı”
Boo Radley, “Bülbülü Öldürmek”

Adam Raki, “Adam

Hugh Dancy as Adam Raki


Listemizdeki karakterlerin neredeyse tamamı rolleri desteklerken, Adam Raki filmin yıldızı! Bu 2009 filmi, Spectrum’da olmayan bir kadınla (Rose Byrne tarafından oynanan) aşık olan ve onunla başlayan Adam’ın (Hugh Dancy) hikayesini anlatıyor.

Amelie Poulain, “Amelie

Audrey Tautou as Amelie Poulain

Filmde asla belirtilen bir gerçek olmasa da, “Amelie” filmindeki Amelie Poulain’in karakteri Asperger’in göstereceği bir dizi eğilimi sergiliyor ve karakter Aspie topluluğu tarafından kendilerinden biri olarak gururla iddia ediliyor. Amelie’nin Otizm Spektrumuna düşmesi konusunda ısrar edenler, genel tuhaflığı, diğer insanları ve durumları sıklıkla yanlış anlama şekli, sürekli bastırılmış ifadeleri ve duyusal aşırı duyarlılığı gibi şeyleri belirtiyor. Amelie’nin gerçekten bir çeşit otizme sahip olup olmadığını her iki şekilde de söyleyemesek de, kesinlikle sevimli ve ilginç bir karakter olduğunu söyleyebiliriz.

Dr. Sheldon Cooper, “The Big Bang Theory

Jim Parsons and Dr. Sheldon Cooper

Listemizdeki en tartışılan karakter kolayca Dr. Big Bang Teorisi’nden Sheldon Cooper. Sheldon aslında Asperger’e sahip mi ve eğer öyleyse, gösteri Spektrumdakilerle dalga mı geçiyor ya da onları bu kadar ilginç ama sevimli bir karakterle mi kucaklıyor? Bu soruların cevabından emin olmasak da (şovun yaratıcıları Sheldon’a hiçbir zaman resmi bir tanı koymadı), biz yardımcı yıldız (ve bilim adamı) Mayim Bialik’in konuyla ilgili yaptığı açıklama ile para konusunda haklı olduğunu düşünüyoruz: “Doktora yaptığımda OSB tezimin konusuydu. Sheldon’ın dediğimiz gibi kesinlikle spektrumda olacağını düşünüyorum. Aslında ona Asperger’in teşhisini vereceğimi sanmıyorum. Ona Obsesif Kompulsif, muhtemelen orta ila şiddetli, Genelleştirilmiş Anksiyete Bozukluğu, muhtemelen Sosyal Anksiyete Bozukluğu derdim … ama bildiğimiz gibi saf Asperger değil. ”

Dr. Amy Farrah-Fowler, “The Big Bang Theory”

Mayim Bialik as Dr. Amy Farrah Fowler

Sheldon Cooper, “The Big Bang Theory” nin çoğu izleyicisi arasında favori olabilirken, Aspie topluluğundakiler Sheldon’ın uzun zamandır sevgilisi Amy Farrah Fowler’ı tercih ediyor gibi görünüyor. Bir Aspie olan Amy, otizm spektrumundakiler hakkında daha dengeli bir görüş sunma eğilimindedir. Sevgi ve çeşitli sosyalleşme için özlem duyuyor, duygularında farklı değil ve değişmez kahkahalarla mizah haline getiriyor. Yazarlar Sheldon gibi bir karakterle olabildiğince eğlenirken, Amy, dişi Aspies’in hemen hemen diğer herhangi bir kızla çok fazla ortak noktası olabileceğini hatırlatıyor.

Brigid Tenenbaum, “BioShock

Brigid Tenenbaum from Bioshock video game

Otizm spektrumundaki karakterlerin yolunu açmak için rol yapma video oyunlarına bırakın. En azından, bu popüler oyun olan “BioShock” un bir karakteri olan Brigid Tenenbaum’da durum böyledir.

Tina Belcher, “Bob’s Burgers

Tina Belcher from Bob's Burgers

Dr. Temperance “Bones” Brennan, “Bones

Asperger’in kadınlarda genellikle ince ve geniş çapta değişen semptomlar nedeniyle tespit edilmesi ve teşhis edilmesi çok daha zordur, bu da Asperger’leri olan kadın karakterlerin neden bu kadar nadir olduğunu açıklayabilir. Ama böyle bir kadın “Aspie” Dr. Temperance “Bones” Brennan, suç draması “Bones” da. Oyuncu Aktris Emily Deschanel ve dizi yaratıcısı Hart Hanson sadece Brennan’ın “neredeyse” Asperger’lere sahip olduğunu söyleyecek kadar ileri gidecek, dizi kahramanı bir dizi belirti işareti gösteriyor: sosyal olmaya ilgi eksikliği, bilimsel gerçekler için keskin bir akıl ve ustalık ve temel alaycılık anlayışı. Asperger ya da değil, Brennan TV’deki en ilginç ve sevimli karakterlerden biri.

Jerry Espenson, “Boston Legal

Christian Clemenson as Jerry Espenson

2000’li yılların başındaki yasal drama “Boston Legal” muhtemelen Asperger’lerle karakter sahibi olan ilk televizyon şovlarından biridir. Aktör Christian Clemenson tarafından canlandırılan Jerry Espenson, Otizm Spektrumunun en doğru tasviri olmayabilir, ancak Jerry, Asperger’in getirdiği zorlukların üstesinden gelmek zorunda kalan bir adam ve avukat olarak aktardığı mizah onu birçok izleyici için favori bir karakter yaptı.

Eric Gibb, “The Boy Who Could Fly

still of Jay Underwood and Lucy Deakins from The Boy Who Could Fly

“Uçabilen Çocuk” Eric adında otistik bir çocukla ilgilidir. Eric’in karakteri sık sık bir otizm klişesi gibi hissetme tuzağına düşse de, film genellikle AS topluluğundaki kişiler tarafından belirtiliyor – muhtemelen otistik bir ana karaktere sahip olan ve aslında o otistik. İlk kez 1986’da – “Yağmur Adamı” ndan iki yıl önce yayınlandı – “Uçabilen Çocuk”, Eric’e biraz empati gösteren bir aile ve arkadaş grubunu canlandırdığı için övüldü. Süpermen dönemi özel efektleri de fena değil.

Detective Sonya Cross, “The Bridge

Diane Kruger as Sonya Cross

Ana karakterini tanımlamak için “Asperger” kelimesini kullanan birkaç şovdan biridir. Popüler bir İsveç dramasına dayanan şov, ABD boyunca siyasi olarak suçlanan bir cinayeti çözmek için çalışan bir dedektif olan Sonya Cross’u izliyor. -Meksika sınırı. Detective Cross genellikle Asperger’leri olan bir kadının üst düzey bir versiyonu olma eğilimindedir. Göz teması kurmaz, çoğu zaman uygunsuz yorumları keser ve serinin seyri boyunca çok fazla empati gösterir – kime sorduğunuza bağlı olarak çok gerçekçi olabilecek veya olmayabilir. Yine de çoğu, aktris Diane Kruger’ın dedektifin ham ve içten tasvirinin Otizm Spektrumundaki karakterleri tasvir ederken doğru yönde gittiğini kabul ediyor.

Dr. Isidore Latham, “Chicago Med

Ato Essandoh as Dr. Isidore Latham

Belki de otistik bir karakterin doktor olması mantıklıdır – bu durumda en iyi cerrah olarak Isidore Latham’ın “Chicago Med” deki karakteri, sadece bir beyin bilim insanından çok daha fazlası. Dr. Latham (Ato Essandoh) büyük bir kadroda sadece bir karakter olabilir, ancak şov onu insanlık hakkında, tıp uzmanlarının hastalarına ne kadar önem vermesi gerektiğinden, ne tür duyguların gerçekte bir insan haline getirdiğine kadar her türlü soruyu araştırmak için kullanıyor. . Özellikle unutulmaz bir bölümde Dr. Latham, Asperger’leri olanların geçici olarak da olsa insan duygularını tespit etmelerini ve anlamalarını sağlayan tartışmalı bir şok tedavisini duyar. Latham, her ikisi için bir takım ahlaki ikilemleri ortaya çıkaran bir iş arkadaşına yardım etmeye yalvarır.

Abed Nadir, “Community

Danny Pudi as Abed Nadir

Otizm spektrumundaki çoğu karakter matematik veya bilime takıntı gösterirken, Topluluğun Abed Nadir’i (Danny Pudi) tamamen farklı bir şeyle doludur: pop kültürü. Popüler televizyon komedisi Abed’i resmen teşhis etmese de, çevrimiçi Asperger’in topluluğu onu gururla kendisine ait olarak iddia etti. Dostluk ve diğer ilişkiler şovun ana temasıdır ve Spektrumdaki izleyiciler Abed’in empati gösterme ve anlamlı ilişkiler kurma yeteneğini tasvir ediyor gibi görünüyor.

Christopher Boone, “The Curious Incident of the Dog in the Night Time

Tim Earl as Christopher Boone, with dog, acting on stage in Auckland NZ

Belki de kurgudaki en iyi bilinen otistik karakter, en çok satan roman dönüşlü sahne oyunu “Gece Zamanında Köpeğin Meraklı Olayı” nın kahramanı Christopher Boone’dur. Christopher, belki de genç bir çocuğun en basit örneklerinden biridir. Ancak bir komşunun köpeğinin cinayetini çevreleyen olayları yanlış anladığında kendini hikayenin dramına sokar. Christopher’ın karakteri ve hikayesi genellikle yürek kırıcıdır, ancak Mark Haddon’un kitabının popülaritesi, otizmle kurgusal bir karakteri ana akımın bir parçası haline getirme yolunda büyük bir adım atmak anlamına geliyordu.

The Driver, “Drive

Ryan Gosling as The Driver

Amaçlı olsun ya da olmasın, Ryan Gosling’in “Sürücü” filmindeki Sürücü karakteri, çevrimiçi Aspie Topluluğu’ndaki bir blog yazarının “harika” olarak adlandırdığı Asperger benzeri eğilimlere sahiptir. Gosling’in ince davranışları – ajite olmadan müzakere edememe, L.A.’yı mükemmel ezberlemesi. sokak ızgarası vb. – muhtemelen Spektrumda bir yere düşen ilginç, zeki ve iyi hareket eden bir karaktere katkıda bulunun.

Oskar Schell, “Extremely Loud & Incredibly Close

Thomas Horn as Oskar Schell

Dokuz yaşındaki Oskar Schell’in Asperger’in testleri “sonuçsuz” olabilir (Jonathan Safran Foer’in en çok satan romanında belirttiği gibi), ancak bu kırbaç gibi akıllı çocuğun yüksek seslerden kaçınma, sosyal etkileşimlerde rahat olmaması, obsesif kompulsif eğilimler ve sayılarla fiksasyon, Spektrumda bir yerde bir çeşit tanı önerir. Oskar’ın karakteri, Oskar’ı ilham verici ve ilişkilendirilebilir bulan otizm topluluğundaki ateşli tartışmalara ve film versiyonu Oskar’ın (Thomas Horn) “ürpertici” den “tamamen garip” olan her şeyi bulan eleştirmenlerin konusu olmuştur. eleştiriler, Oskar Schell en çok satanlar arasındaki ilk otistik ana karakterlerden biriydi ve inkâr edilemez bir şekilde onun gibi daha fazla karakterin yolunu açtı.

Forrest Gump, “Forrest Gump

Tom Hanks as Forrest Gump

Forrest Gump’ın (Tom Hanks) klasik karakterini tanımlayan az sayıda PC kelimesi filmin tamamı için kullanılıyor, ancak Otizm Spektrum topluluğundaki bazı insanlar sevimli Forrest’i otizmli biri olarak tanıyor. Belirli bir blog yazarı, Forrest’in konuşmanın kelimenin tam anlamıyla yorumlanmasından, katı desenleri takip eden şeylerden üstün performansından bahsediyor (“Bu silahı neden bu kadar hızlı bir şekilde bir araya getirdiniz, Gump?”) Ve Ve tekil bir odaklanma (ping-pong) beceri!). Eğlence dünyasındaki diğer birçok karakter gibi, Forrest Gump’ın da resmi bir teşhisi yok. Yine de, birçok insanın gerçek, sevecen ve başarılı Forrest ile ilişkili olabileceğini bulması, bu karakter, kitap ve film anlamı ve değerini verir.

Astrid Farnsworth, “Fringe

Jasika Nicole as Astrid Farnsworth

Hit bilim kurgu draması “Fringe” nin hikayesi, biri laboratuvar asistanı Astrid’in Aspie versiyonunu içeren bir dizi alternatif evrenden oluşuyor. Ne Astrid ne de hiç kimse açıkça “otizm” ya da “Asperger Sendromu” kelimelerini kullanmasa da, Astrid’in belirtileri oldukça açıktır: göz teması eksikliği, az duygu ya da empati, matematik ve fen bilimleri, diğer şeyler. Oyuncu Jasika Nicole, kız kardeşine dayandırdığı otistik karakterini canlandırdığı için övüldü.

Lisbeth Salander, “The Girl With the Dragon Tattoo

Rooney Mara as Lisbeth Salander

Yazar Stieg Larsson, Lisbeth Salander’in baş karakterini tanımlamak için asla “otizm” veya “Asperger’” kelimelerini kullanmasa da, ortak kahraman Mikael Blomkvist, kıza ikincisi varsa yüksek sesle merak ediyor. Gerçekten de, geri çekilen Lisbeth sıklıkla sosyal temastan kaçınır ve gerçekler ve bilgisayarlar konusundaki ustalığı genellikle Spektrumdakilerin stereotipik temsiline girer. Yine de, Asbeth’in sahip olduğu bir Lisbeth’in, Lisbeth’in tanık olan genç, sözsüz, Otistik bir savantı korumak için kendi yolundan gittiği dördüncü kitaptaki “Örümcek Ağı’ndaki Kız” olaylarından kaynaklandığını düşünüyoruz.

Maurice Moss, “The IT Crowd

Richard Ayoade as Maurice Moss

Aspie Topluluğu, en iyi bilinmese de, Maurice Moss, Asperger’in televizyondaki en çok araştırılan ve en iyi tasvirlerinden biri olduğunu kabul ediyor. Hoş, komik ve kesinlikle parlak Maurice – Richard Ayoade tarafından canlandırılan Maurice, genellikle kendi ilan ettiği “garip” i kucaklar ve farkını takdir etmenin yollarını bulur.

Lars, “Lars and the Real Girl

Ryan Gosling as Lars Lindstrom

Ryan Gosling’in oynadığı bu ilginç Indie, Lars’ın biraz farklı olmasının birçok sebebini veriyor: annesi onu doğurmak için ölür, anti-sosyal babası onu ölümü için suçluyor, ağabeyi aileni genç yaşta terk ediyor, vb Ancak Aspie topluluğundaki bazı insanlar Lars’ın da otistik olduğu konusunda ısrar etti. Sonuçta, acı veren yanık hissine dokunulmasını karşılaştırıyor ve sürekli olarak sosyal etkileşim tekliflerini reddediyor. Otistik olsun ya da olmasın, Lars hem karakterlerini hem de izleyicilerini tam olarak farklı olmanın ne anlama geldiğiyle yüzleşmeye ve tüm bireysel farklılıklarımızın aslında hepimizi normal hale getirmeye zorlar.

Mary and Max, “Mary and Max

Claymation character Max in a "Aspies for Freedom' t-shirt with his one eyed dog

“Mary ve Max” bir animasyon filmidir, ancak bunu iyi hissettiren bir çocuk filmi için karıştırmayın. Aksine, bu tatlı Avustralya filmi otizm spektrumu ile ilgili bir dizi temayı araştırıyor. Alnında bir doğum lekesi nedeniyle sıklıkla okulda alay edilen sekiz yaşındaki bir Avustralyalı kız olan Mary, yalnızlıktan bir mektup yazmak için rastgele bir New York City telefon rehberinden Amerikalı seçer. Asperger’e sahip olan 44 yaşındaki Max’i seçer. İkili yazışmalarını yıllarca sürdürüyor. Max mektuplarıyla sevinç ve daha fazla kendini anlama bulurken, Mary kendi kendine değer ve yalnızlık duygularına cevap bulur.

Brick Heck, “The Middle

Atticus Shaffer as Brick Heck

Ailenin en küçük oğlu, hiçbir zaman resmi olarak hiçbir şey teşhis edilmemiş olsa da, Spektrumdaki birinin tik ve tuhaflıklarına sahip olan Brick’tir. Gerçekten de, Brick (Atticus Shaffer), çevrimiçi Asperger topluluğunda en az bir blogcuya sahiptir: “şovda yer alan birinin otistik bir çocuğu olduğunu” ikna etti.

Donald Morton and Isabel Sorenson, “Mozart and the Whale

Rahda Mitchell as Isabelle and Josh Hartnett as Donald look up at the sky while holding hands

Mozart ve Balina ”nın Asperger Sendromu olan bir değil iki ana karakteri vardır. Kuşlar ve sayılar için tutkuları olan bir taksi şoförü olan Donald (Josh Hartnett), günlerini aynı kalıpları ve rutinleri kullanarak geçiriyor ve akşamları otizm destek grubuna liderlik ediyor. Grubuna katılan başka bir Aspie olan Isabel (Rahda Mitchell) ile tanıştığında neredeyse anında aşık olmaya başlar. Film, ilişkilerinin seyrini ve ortaya çıkan zorlukları takip ediyor. Buradaki tema diğer romantik komedilerden gerçekten farklı değil: Donald ve Isabel, bir çift olarak daha güçlü olabilmek için kendi ve birbirlerinin farklılıklarını kabul etmelidir.

Abby Sciuto, “NCIS

Pauley Perrette as Abby Sciuto working in the lab on NCIS

Bugünlerde televizyondaki diğer pek çok karakter gibi, “NCIS” in Abby resmi olarak otistik veya Aspie olarak ilan edilmedi. Ancak bu, çevrimiçi Aspie topluluğunun Abby’nin gerçekten spektruma düştüğünü ilan etmesini engellemedi. Abby’nin (Pauley Perrette) sık sık çeşitli eksantriklik biçimlerini (başkalarının ne düşündüğünü umursamadan), isimlendirilmiş bilgisayarları için etrafındaki insanlardan daha fazla sevgisini ve bir şeyi açıklamaya çalışırken ara sıra sabır eksikliğini ortaya koyuyorlar.

Max Braverman, “Parenthood

Max Burkholder as Max Braverman

Asperger’in televizyondaki en doğru tasviri olduğu söylenen, şimdi klasik “Ebeveynlik” dizisinin Max Braverman’ı. Max’in sahneleri ve hikaye yayları her zaman izlenmesi en kolay olmayabilir, ancak Spectrum’daki ebeveynlerin muhtemelen kabul edebileceği gibi Max’i bu kadar gerçekçi kılan şeyin bir parçası. Asperger’li genç bir çocuğun bu ham, ancak doğru, tasviri, oğlu ile kendi deneyimleri onu mümkün olan en otantik karakteri yaratmaya yönlendiren aktör Max Burkholder yürütücü yapımcı Jason Katims tarafından saatlerce süren çalışma ve çabaların sonucudur.

Daniel Connolly, “P.S. I Love You

Harry Connick Jr. as Daniel Connolly

Otizm spektrumundaki kurgusal karakterler genellikle romantik bir komedinin bir parçası değildir, en azından ciddi anlamda değil, 2007 filmi “P.S. Seni Seviyorum ”, Hilary Swank tarafından canlandırılan, Asperger’in Holly’ye aşık olan bir barmen Daniel’in harika karakterini içeriyor. Müzisyen dönmüş oyuncu Harry Connick, Jr. Asperger’in rolü üstlendiğinde ne olduğunu kesinlikle biliyordu, böyle bir karakteri oynamanın getirdiği zorluğu, özellikle Daniel’in aklına ne geldiğini söyleme eğilimini kabul etti. Daniel sonunda kızı bulamayabilir, ancak dahil edilmesi, bu büyük bütçeli ana akım filmin otizm spektrumundaki karakterler için ileriye doğru büyük bir adım olmasıydı.

Raymond “Ray” Babbitt, “Rain Man

Otizm spektrumundaki karakterler için atılım filmi olarak kabul edilen “Yağmur Adam”, Asperger Raymond ve bencil kardeşi Charlie (Tom Cruise) hakkında 1988 yapımı bir film. Dustin Hoffman, Raymond’u tasvir ettiği için Akademi Ödülü kazandı ve uzun zamandır gerçek hayattaki iki otistik bireyin yakın gözlemlerine dayanan gerçekçi ve saygılı performansı için övgü aldı. Son otuz yıldaki bilimsel keşifler, Raymond’un otistik bir savant olduğu konusunda bazı tartışmalara yol açarken, film, karakterlerin otizm spektrumundaki tasvirinin evriminde önemli bir adım olmaya devam ediyor.

Dr. Alfred Jones, “Salmon Fishing on the Yemen

Ewan McGregor flyfishing as Dr. Alfred Jones

“Yemen’de Somon Balıkçılığı”, balıkçılık bilimcisi Dr. Zengin bir şeyhten alışılmadık bir talep alan Alfred Jones: Somon balıkçılığı sporunu Yemen’e getirir. Bu elbette her türlü zorluğu ortaya koyuyor, bunlardan biri Alfred’in (Ewan McGregor) Otizm Spektrumunun bir yerinde olduğu gerçeğidir. En önemlisi, bu, Emily Blunt tarafından oynanan bir işkadınıya aşık olmaya başladığında bir sorun yaratıyor. Senarist Simon Beaufoy’un açıkladığı gibi, “[Fred] otistik, kaba, mizahsız, görünüşte tutkusuz spektrumdur. Bununla birlikte, bir zayıflık anında (ilgili olduğu kadarıyla) Harriet’e olan ilgisini ve sevgisini onu “ördek sandviçi” yaparak ortaya koymaktadır.

Julia, “Sesame Street

Bir dereceye kadar otizmden etkilenen her 68 çocuktan birinde otizmli olduğu düşünülürse, klasik çocuk televizyon programının spektrumda bir karakter tanıtması zamanı geldi. Otizmli olanların farklılıkları ve benzerlikleri hakkında evde çocuklara etkili bir şekilde öğreten bir kızın sevimli bir kuklası Julia’ya bu konuda önemlidir. Julia hala oldukça yeni bir karakter, ama şimdiye kadar böyle bir karakteri böyle ikonik bir ortamda görmek için istekli ebeveynlerden çok olumlu destek kazandı.

Boo Radley, “To Kill a Mockingbird

Boo Radley and Scout in the To Kill a Mockingbird film

Klasik roman “Bülbülü Öldürmek” ve film uyarlaması 1960’ların başında yazılmıştır, ancak çoğu insan “otistik” terimini bilmeden çok önce, yüzlerce deneme, makale ve blog yazısı Boo Radley’in karakteri bugün otistik sayılabilir. Boo’nun kesinlikle bir çeşit sosyal kaygı bozukluğu var; İnsanlara onlardan hoşlandığını bildirmek için ıvır zıvır bırakır, bacağından birini bıçakladığında çok az duygu gösterir, çocukları sever ama parlak ışıkları sevmez ve komşuların onun hakkında hikayeler yarattığı noktaya kadar antisosyaltir. . Yine de, kitabın sonunda, yazar Harper Lee’nin bu “farklı” yı koyacak bir etiketi olmasa bile, farklı olanlarla ilgili oldukça iyi bir açıklama yapan, temelde iyi bir insan olduğu açıktır.

Kaynak : https://www.appliedbehavioranalysisprograms.com/30-best-book-movie-and-tv-characters-on-the-autism-spectrum/

Otizm Spektrum Bozukluğu ile ilgilenen kişilerin (uzmanlar, ebeveynler ve öğretmenler) arasındaki fikir birliği, en etkili tedavinin Uygulamalı Davranış Analizi olduğu yönündedir.

Uygulamalı Davranış Analizinin ilk tanımlarından biri olan ve Baer, Wolf ve Risley tarafından yazılan 1968 tarihli bir makaleye göre, “Uygulamalı Davranış Analizi, sosyal olarak önemli davranışları anlamlı derecede iyileştirmek ve kullanılan müdahalelerin, davranışlardaki gelişmeden sorumludur. Otizmle ilgili hemen hemen her şeyde olduğu gibi, spesifik teknikler sürekli olarak gelişmektedir.

Neyse ki, konuyla ilgili yüzlerce yararlı kitap yazıldı. Aşağıdaki 30 kitap davranış analistleri, öğretmenler ve veliler tarafından yazılmıştır. Uygulamalı Davranış Analizi ile ilgili en iyi kitapları temsil ederler.

101 Otizmli, Asperger ve Duyusal İşleme Bozuklukları Olan Çocuklar için Oyunlar ve Aktiviteler (McGraw-Hill, 2009)

Tara Delaney

Book Cover 101 Games and Activities for Children with Autism Spectrum and Sensory Disorders


Otistik çocukların bakım verenlerin çoğu kitabı motor, dil veya sosyal becerileri geliştirmeye odaklanırken, Tara Delaney’in bu kitabı da aynı derecede önemli bir şey için sayısız fikirler sunuyor: oyun. Kitap, iç ve dış mekanlarda öğrenmesi kolay ve mükemmel olan interaktif oyunlar için ipuçları ve önerilerle doludur. Bu oyunlar sayesinde otizmli çocuklar odaklanmayı öğrenebilir, göz teması kurabilir, önemli becerileri geliştirebilir ve başkalarıyla etkileşimde bulunarak pratik yapabilirler.

ABA Uygulamanın 101 Yolu !: Evinizde, Sınıfınızda ve Topluluğunuzda Uygulamalı Davranış Analizi Stratejilerini Uygulamak için Pratik ve Eğlenceli Olumlu Davranış İpuçları (Create Space Publishing, 2012)

Tameika Meadows

Book Cover 101 Ways to Do ABA!

“ABA Uygulamanın 101 Yolu !” Zorlu davranışlara karşı etkili olduğu kanıtlanmış uygulamalı davranış analizi tekniklerinden oluşan olmazsa olmaz bir kaynaktır. Konular, öfke nöbetleriyle uğraşmak, bir sınıfa katılmak, restoranlarda yemek yemek ve çok daha fazlasını içerir.

ABA Görsel Dili: Uygulamalı Davranış Analizi (Create Space Publishing, 2017)

Makoto Shibutani BCBA

Book Cover The ABA Visual Language


Öğrenciler, profesyoneller ve veliler aynı şekilde “ABA Görsel Dili” ni yararlı bulacaktır. Makato Shibutani’nin bu son derece kullanışlı kılavuzu, okuyuculara, uygulamalı davranış analizi hakkında bir tartışma için ortak olan çeşitli terimler ve konularla ilgili çizimler ve gerçek dünya örnekleri ile birlikte ayrıntılı açıklamalar sunar.

Uygulamalı Davranış Analizi – John O. Cooper, Timothy E. Heron, and William L. Heward

Book Cover Applied Behavior Analysis


En yaygın kullanılan ders kitabı ve Amazon en çok satan kitabı (genellikle) öğrenci okuyucularına, uygulamalı davranış analizinin bilinmesi gereken yönlerinin ayrıntılı açıklamalarını ve özetlerini sunar. ABA’nın temellerini, uygulamalarını veya davranışsal araştırma yöntemlerini araştıranlar için temel bir metin olarak en uygunudur.

Uygulamalı Davranış Analizi: Bilişsel İşleyiş ve Sosyal Gelişim için Kapsamlı ABA Tedavisi (Kindle, 2017) J.P. Pearson

Book Cover Applied Behavior Analysis


Şu anda bir e-kitap olarak mevcut olan J.P. Pearson tarafından hazırlanan bu kitap, uygulamalı davranış analizinin araştırılmasının ilk aşamalarında okuyucu için temel bilgiler sunmaktadır. Basit yaklaşımı, ABA’nın ne olduğu, neye benzediği ve neler yapabileceği hakkında fikir sahibi olmayı umanlar için değerli bir kaynak haline getirir.

Uygulamalı Davranış Analizi: Ev, Okul ve Toplum Ortamlarında Elli Vaka Çalışması (Springer, 2016) Kimberly Maich, Darren Levine ve Carmen Hall

Book Cover Applied Behavioral Analysis Fifty Case Studies

Uygulamalı davranış analizi hakkında bilgi almanın gerçek dünyadaki örnek olaylardan daha iyi ne olabilir? Kimberly Maich ve meslektaşlarının yazdığı bu metin tam olarak budur. İyi organize edilmiş bölümler ABA’nın tüm temel ilkelerine odaklanmaktadır ve her örnek ek sorular, hedef belirleme, çizelgeler ve formlar ile gösterilmektedir.

Öğretmenler İçin Analiz (Paul A. Alberto ve Anne C. Troutman)

Book Cover Applied Behavior Analysis for Teachers

Genellikle ABA eğitimi alan öğrenciler tarafından ders kitabı olarak kullanılan Öğretmenler İçin Uygulamalı Davranış Analizi, sınıfta kullanılabilecek pratik önerilerle doludur. Her biri net, okunması kolay ifadelerle yazılmış gerçek dünya, sınıf temelli örnekler ve modellerle doludur. Konulardan bazıları davranışları belirleme, fonksiyonel değerlendirme, öncül ve sonuçlar ve daha fazlasını içerir. Kitabın türkçesi vardır.

Erken Çocukluk Eğitiminde Uygulamalı Davranış Analizi: Kanıta Dayalı Müdahalelere ve Öğretim Stratejilerine Giriş (2016) Laura Baylot Casey ve Stacy L. Carter

Book Cover Applied Behavior Analysis in Early Childhood Education

“Erken Çocukluk Eğitiminde Uygulamalı Davranış Analizi” okuyuculara, özel ihtiyaçları olan çocukları geliştirmek için ABA’nın kullanımı hakkında gerçeklere dayalı bir özet sunmaktadır. Ebeveynlerle iletişim, ortak günlük zorluklar, etkili teknikler uygulama ve daha az yaygın sorunlar için stratejiler bulma gibi konularda yararlı tavsiyeler ve örnekler ile doludur.

BehaviorSpeak : Uygulamalı Davranış Analizinde Terimler Sözlüğü (Dove ve Orca, 2003) Bobby Newman, Kenneth F. Reeve, Sharon A. Reeve ve Carolyn S. Ryan

Book Cover Behaviorspeak a Glossary of Terms in ABA

Behaviorspeak, kullanışlı bir başvuru kılavuzu ve uygulamalı davranış analizinde kullanılan ortak terimler sözlüğüdür. Davranış Konuşmasını diğer tanım temalı kitaplardan farklı kılan şey onun mizahi tarzıdır. Kapsamlı ve alakalı olsa da, bu kitap okuyuculara ABA’yı güvenle tartışmak için gerekli bilgileri sağlamak için anlaşılması kolay dil ve resimler kullanır.

Özel Gereksinimli Öğrenciler ve Yetişkinler için Uygulamalı Davranış Analizinde Vaka Çalışmaları – Keith Storey ve Linda Haymes

Book Cover Case Studies in Applied Behavior Analysis for Students and Adults with Disabilities


Keith Storey ve Linda Haymes’in bu kitabı, ABA sertifikasyonuna hazırlanan öğrencilerin çalışabileceği ve öğrenebileceği 21 gerçek dünya vaka çalışmasından oluşmaktadır. Her vaka çalışması, okuyucunun analiz etmeye yardımcı olması için yazıldı ve bu da onu değerli bir çalışma aracı haline getirir.

1 – 4 Gelişim Yaşına Sahip Otizm Spektrumunda Bireyler için Tam Bir ABA Müfredatı (2014) Julie Knapp ve Caroline Turnbull

Book cover A Complete ABA Curriculum

Uygulamalı bir davranış analizi müfredatı ile ilgili bu kitap herhangi bir bakım veren kişilerin sağlayabileceği eksiksiz bir müfredat sağlar. Bu eşsiz kaynak, kişinin göz teması, uygun oturma, dil becerileri ve oyun gibi önemli becerileri öğretmek için ihtiyaç duyabileceği her şeyi sağlar. Her ders, ayrıntılı adım adım talimatların yanı sıra renkli resim kartları, yazdırılabilir kopyalar ve kontrol listeleri gibi ek malzemelerle birlikte gelir.

Bağlantıların Hazırlanması: Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Kişilerin Sosyal Yaşamlarını Zenginleştirmek için Çağdaş Uygulamalı Davranış Analizi (2011) Mitchell Taubman, Ron Leaf ve John McEachin

Book Cover Crafting Connections

Crafting Connections, spektrumdaki çocuklarla bire bir çalışan herhangi bir ebeveyn, öğretmen veya profesyonel davranış analisti için yararlı bir kitaptır. Kitap, okunması kolay açıklamalar ve metodik öğretim yoluyla, sosyal öğrenme, sosyal ilişki, sosyal etkileşim, sosyal farkındalık ve sosyal iletişim gibi konuları kapsar.

Otizm Spektrum Bozukluğunun Tedavisinde Etkili Programlar: Uygulamalı Davranış Analizi Modelleri (2010) Betty Fry Williams ve Randy Lee Williams

Book Cover Effective Programs for Treating Autism Spectrum Disorder

Otizm Spektrum Bozukluğunun Tedavisinde Etkili Programlar, ebeveynlerin, öğretmenlerin ve hizmet sağlayıcıların otizmli kişilere daha iyi yardımcı olmak için kullanabileceği kapsamlı bir rehberdir. Bu popüler ve yararlı kitap üç bölüm halinde düzenlenmiştir: Otizm Spektrum Bozukluğunun özellikleri ve genel teorileri; uygulamalı davranış analizine ayrıntılı bir bakış; ve ABA ile ilişkili çeşitli stratejiler.

Davranış Analistleri için Etik, Üçüncü Baskı (2016) Jon Bailey ve Mary Burch

Book Cover Ethics for Behavior Analysts

Ebeveynlerin ve profesyonellerin Davranış Analisti Sertifikasyon Kurulu Profesyonel ve Etik Uyum İlkeleri konusunda güncel olmalarına yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Eklemek gerekirse, yazarlar, Jon Bailey ve Mary Burch, çeşitli etik çözümleri göstermek için düzinelerce gerçek dünya örneği vermişler.

Uygulamalı Davranış Analizinde İlk Ders (2006) Paul Chance

Book Cover First Course in Applied Behavior Analysis

Ebeveynler, öğretmenler, öğrenciler veya profesyoneller için tasarlanan kapsamlı cilt, okuyuculara araştırma ve gerçek dünyadaki vaka çalışmaları ile desteklenen tonlarca gerçekçi örnek sunar. Okuyuculara, ABA uzmanları tarafından kullanılan dilden davranışı değiştirmek için en etkili prosedürlere kadar çeşitli ilgili konular hakkında bilgi verecektir.

Esnek ve Odaklanan: Otizm ve Dikkat Bozukluğu Olan Bireylere Yönetici İşlev Becerilerinin Öğretimi (2017) Adel C. Najdowski

Book Cover Flexible and Focused

Esnek ve Odaklanan, Adel C. Najdowski, otizm spektrumundaki davranış analistleri ve diğer bakıcılar için yararlı bir referanstır. El kitabı olarak yazılan bu kitap, odak, organizasyon, esneklik ve temel beceriler konusundaki derslere yaklaşmak için yararlı stratejiler sunmaktadır. Ayrıca kullanıma hazır ders planları, çalışma sayfaları ve veri sayfaları gibi eklerle birlikte gelir.

Uygulamalı Davranış Analizi El Kitabı (2013) Wayne W. Fisher, Cathleen C. Piazza ve Henry S. Roane, Eds.

Book Cover Handbook of Applied Behavior Analysis

Uygulamalı davranış analizini araştırmaya yeni başlayanlar için, bu kapsamlı kitap mutlaka okunmalıdır. Konuyla ilgili iki otorite tarafından yazılan Uygulamalı Davranış Analizi El Kitabı, okuyucularına ABA’nın çeşitli teorileri, araştırmaları ve müdahale yöntemleri hakkında ayrıntılı açıklamalar sunmaktadır. Konular arasında yaygın etik konular, eğitimdeki belirli uygulamalar, otizm tedavisi ve çocuklar için güvenlik becerileri ve çok daha fazlası yer almaktadır.

Davranış Analisti Gibi Düşünmek: Hayatınızı Değiştirebilecek Bilimi Anlamak (2006) Jon Bailey ve Mary Burch

Book Cover How to Think Like a Behavior Analyst

Uygulamalı davranış analizi ile çalışan veya bunlarla ilgilenen herkes, karmaşık insan davranışı hakkında sağlam bir anlayışa sahip olmalıdır ve bu kitap okuyuculara tam olarak bunu sağlar. Davranış Gibi Düşünme Analisti, davranış analizinin ne olduğu ve psikoterapi ve diğer yöntemlerden nasıl farklı olduğu, davranış analizinin çeşitli ortamlarda nasıl kullanıldığı, ve dahasını anlatır.

Orada Olduğunuzu Biliyorum: Otizme Karşı Savaşımızı Kazanmak (2014) Marcia Hinds ve Ryan Hinds

Book Cover I know You're In There: Winning Our War Against Autism

”İçinde bulunduğunuzu biliyorum ” Hinds ailesinin oğulları Ryan’ın otizmi hakkında bilgi edinmeye ve onunla başa çıkmaya dair gerçek bir hikayeyi anlatır. Kitap, Ryan’ın yoğun davranışsal ve eğitimsel rehabilitasyonla tedavi edildiği uzun yolu anlatıyor ve Hinds’ın hikayesi herkes için işe yaramayabilir belki ama yayınlanmasından bu yana binlerce okuyucuya ilham verdi ve umut verdi.

Dil İşleme Süreçleri: Dil İşleme Bozukluğu Olan Çocuklar İçin (2017) Danni Bloom

Book cover Language Processing Drills

Danni Bloom’un bu kitabı uygulamalı davranış analizinin belirli bir unsurunu kapsamaktadır: Dil gelişimi. Dil İşleme Tatbikatları, ebeveynlerin ve bakıcıların otizm spektrumundakilere yardımcı olmak için kullanabileceği 180 farklı uygulamadan oluşmaktadır. Her biri yararlı fotoğraflar ile gösterilen etkinlikler, çoğuldan tekil olana kadar sıfatlara ve edatlara kadar uzanan konuları kapsar.

Benim İçin Bir Dilek Tut: Bir Ailenin Otizmden Kurtulması (2015) Lee Andra Chergey

Book Cover Make a Wish For Me


Benim için bir Dilek Tut LeeAndra Chergey ve otistik oğlu Ryan’ın büyüleyici hikayesini anlatır. Chergey, oğlunun teşhisi sonrasında ailesinin gelişmeye zorlandığı yolları sevgiyle anlatıyor ve normal olmasının mutlu olmaktan çok daha az önemli olduğunu fark etmeye başlar. .Bu kitap, Indie Reader Keşif Ödülü, National Indie Mükemmellik Ödülü (finalist) ve Hollywood Kitap Festivali 2016 Mansiyon Ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.

Evde ABA Programları için Veli Rehberi: Otizmli Çocuğunuz İçin Uygulamalı Davranış Analizi Hakkında Sık Sorulan Sorular (2012) Elle Olivia Johnson

Book Cover Parent’s Guide to In-Home ABA Programs: Frequently Asked Questions About Applied Behavior Analysis for Your Child with Autism


Listemizdeki kitapların çoğu öğrenciler ve profesyoneller için yazılırken, Elle Olivia Johnson’ın bu kitabı özellikle ebeveynler içindir. Çocukların ebeveynleri tarafından otizm spektrumu hakkında “Uygulamalı Davranış Analizi Nedir?” de dahil olmak üzere en sık sorulan soruların bazılarına kısa ve kolay anlaşılır bir şekilde cevap verir. Diğer konular arasında bir ABA tedavisinden en iyi şekilde nasıl yararlanabileceğiniz, bir terapist eve geldiğinde ne beklenmesi ve daha fazlası yer alır.

Otistik Bir Çocuk Yetiştirmek: Ebeveynler için Uygulamalı Davranış Analizi Kılavuzu (2000) Shira Richman

Book Cover Raising a Child with Autism

Otistik Bir Çocuk Yetiştirirken, yazar Shira Richman otizmli çocukların ebeveynlerini evde uygulanan davranış analizi ilkelerini uygulayabilecekleri farklı yollarla yürüyor. Kitap, çocuğun bağımsızlığını arttırmaktan kardeş etkileşimini geliştirmeye kadar her şey için ipuçları ve yönergelerle doludur.

Bilim ve İnsan Davranışı (Free Press, 1965)

Book Cover Science and Human Behavior

Uygulamalı davranış analizi öğrencileri, psikoloji alanında bir klasik olarak kabul edilen bu kitabı takdir edecektir. Skinner’ın bu çalışmanın ikinci bölümünde ayrıntılı olarak açıklanan insan davranışı teorisi, bir nesil psikologları etkiledi ve uygulamalı davranış analizinde kullanılan stratejilerin çoğuna ilham verdi.

Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Genç Öğrenciler İçin Adım Adım ABA Müfredatı Yaş 3-10 İçin (2013) Lindsay Hilsen

Book Cover ABA Curriculum for Young Learners with Autism Spectrum Disorders

Otizm spektrum bozukluğu olanların ebeveynleri ve bakıcıları bu kitabı uygulamalı davranış analizi için tam bir müfredat olarak kullanabilirler. Kitap, sosyal beceriler, okuma, yazma, konuşma ve matematik bölümlerini içeren gerekli her şeyi sağlar ve her biri için benzersiz olarak üç bölüme ayrılır: Değerlendirme, müfredat, ustalık. Ayrıca, bir öğrencinin ilerlemesinin yerleşik bir veri toplama sayfası aracılığıyla izlenebileceği bir bölüm de vardır.

Anahtar: Değişim Zor Olduğunda Şeyler Nasıl Değiştirilir (2010) Chip Heath ve Dan Heath

Book Cover Switch: How to Change things when Change is Hard


Otizm spektrumu ile özellikle ilgili olmasa da, en çok satan Switch, rasyonel ve duygusal ve zihin için rekabet ettikleri yollara odaklanır. Uygulamalı davranış analizi ile ilgilenenler kitabın iki sistemin ayrıntılı açıklamalarını ve tam olarak anlaşıldığında ve kabul edildiğinde neler yapılabileceğini takdir edeceklerdir.

Bana Dil Öğretin: Otizmli Çocuklar, Asperger Sendromu ve İlişkili Gelişimsel Bozukluklar için Bir Dil El Kitabı (1997) Sabrina Freeman ve Lorelei Drake

Book Cover Teach Me Language: A Language Manual for Children with Autism, Asperger’s Syndrome, and Related Developmental Disorders

Bana Dil Öğretin, bir çocuğun evinde terapi yapmak için bir kaynak olarak hareket ederek ebeveynlere ve konuşma terapistlerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Bunu, otizm spektrumundaki çocukların gecikmiş dil ile baş etmelerine yardımcı olmak için çeşitli aktiviteler için anlaşılması kolay talimatlar sağlayarak başarır.

Uygulamalı Davranış Analizi Öğretmen Kılavuzu: Uyumsal Davranış için Sınıf Çözümleri (2014) Bret Kernoff BCBA

Book Cover A Teacher's Guide to Applied Behavior Analysis

Bret Kernoff’un bu kitabı, uygulamalı davranış analizinin en yaygın kullanıcılarından sınıf öğretmenleri için yazılmıştır. Öğretmenler, davranışı ölçme, davranış değiştirme prosedürleri ve ABA’nın etik kaygıları gibi konuları sağlam bir şekilde anlayarak bitirecekler. Her bölüm, ABA’yı sınıfta çok daha yararlı hale getirmek için yararlı öğretim teknikleri içerir.

Uygulamalı Davranış Analizini Anlama: Ebeveynler, Öğretmenler ve Diğer Uzmanlar için ABA’ya Giriş (2015) Albert J. Kearney

Book Cover Understanding Applied Behavior Analysis: An Introduction to ABA for Parents, Teachers, and other Professionals


Albert J. Kearney’in kitabı, uygulamalı davranış analizine giriş yapmak isteyenler için idealdir. Okunabilir dilde, Kearney ABA’nın önemli terimlerini, temel prensiplerini ve en yaygın prosedürlerini açıklar. Ayrıca kısaca, hassas öğretim ve davranışsal eğitim gibi daha gelişmiş konuları tanıtır.

Sözel Davranış Yaklaşımı: Otizm ve İlişkili Bozukluklara Sahip Çocuklara Dil ve Konuşma Becerilerinin Öğretimi (2007)
Dr. Mary Barbera ve Tracy Rasmussen

Book Cover The Verbal Behavior Approach: How to Teach Children with Autism and Related Disorders

Uygulamalı Davranış Analizi ilkelerine dayalı bir yaklaşım olan sözel davranış yaklaşımının ne olduğu ve nasıl uygulandığını anlatan bir kitaptır. Türkçesi de vardır.

Kitap Listesi :

  1. 101 Games and Activities for Children with Autism, Asperger’s and Sensory Processing Disorders (McGraw-Hill, 2009) Tara Delaney
  2. 101 Ways to Do ABA!: Practical and Amusing Positive Behavioral Tips for Implementing Applied Behavior Analysis Strategies in Your Home, Classroom, and in Your Community (CreateSpace Publishing, 2012) Tameika Meadows
  3. The ABA Visual Language: Applied Behavior Analysis (CreateSpace Publishing, 2017) Makoto Shibutani 
  4. Applied Behavior Analysis (Pearson, 2nd Ed. 2007*) John O. Cooper, Timothy E. Heron, and William L. Heward
  5. Applied Behavior Analysis: Comprehensive ABA Treatment for Cognitive Functioning and Social Development (Kindle, 2017) J.P. Pearson
  6. Applied Behavior Analysis: Fifty Case Studies in Home, School, and Community Settings (Springer, 2016) Kimberly Maich, Darren Levine, and Carmen Hall
  7. Applied Behavior Analysis for Teachers (Pearson, 9th Ed. 2012) Paul A. Alberto and Anne C. Troutman
  8. Applied Behavior Analysis in Early Childhood Education: An Introduction to Evidence-based Interventions and Teaching Strategies (Routledge, 2016) Laura Baylot Casey and Stacy L. Carter
  9. Behaviorspeak: A Glossary of Terms in Applied Behavior Analysis (Dove and Orca, 2003) Bobby Newman, Kenneth F. Reeve, Sharon A. Reeve, and Carolyn S. Ryan
  10. Case Studies in Applied Behavior Analysis for Students and Adults with Disabilities (Charles C. Thomas Pub Ltd., 2016) Keith Storey and Linda Haymes
  11. A Complete ABA Curriculum for Individuals on the Autism Spectrum with a Developmental Age of 1-4 Years (Jessica Kingsley Pub, 2014) Julie Knapp and Caroline Turnbull
  12. Crafting Connections: Contemporary Applied Behavior Analysis for Enriching the Social Lives of Persons with Autism Spectrum Disorder (DRL Books, 2011) Mitchell Taubman, Ron Leaf, and John McEachin
  13. Effective Programs for Treating Autism Spectrum Disorder: Applied Behavior Analysis Models (Routledge, 2010) Betty Fry Williams and Randy Lee Williams
  14. Ethics for Behavior Analysts, Third Edition (Routledge, 2016) Jon Bailey and Mary Burch
  15. First Course in Applied Behavior Analysis (Waveland, 2006) Paul Chance
  16. Flexible and Focused: Teaching Executive Function Skills to Individuals with Autism and Attention Disorders (Academic Press, 2017) Adel C. Najdowski
  17. Handbook of Applied Behavior Analysis (Guilford Press, 2013) Wayne W. Fisher, Cathleen C. Piazza and Henry S. Roane, Eds.
  18. How to Think Like a Behavior Analyst: Understanding the Science That Can Change Your Life (Routledge, 2006) Jon Bailey and Mary Burch
  19. I Know You’re In There: Winning Our War Against Autism (Hindsight Press, 2014) Marcia Hinds and Ryan Hinds
  20. Language Processing Drills: For Children with Language Processing Disorders (Independently Published, 2017) Danni Bloom
  21. Make a Wish for Me: A Family’s Recovery from Autism (She Writes Press, 2015) LeeAndra Chergey
  22. Parent’s Guide to In-Home ABA Programs: Frequently Asked Questions About Applied Behavior Analysis for Your Child with Autism (Jessica Kingsley Publishers, 2012) Elle Olivia Johnson
  23. Raising a Child with Autism: A Guide to Applied Behavior Analysis for Parents (Jessica Kingsley Publishers, 2000) Shira Richman
  24. Science and Human Behavior (Free Press, 1965) B.F. Skinner
  25. A Step-by-Step ABA Curriculum for Young Learners with Autism Spectrum Disorders Age 3-10 (Jessica Kingsley Publishers, 2013) Lindsay Hilsen
  26. Switch: How to Change Things When Change is Hard (Crown Business, 2010) Chip Heath and Dan Heath
  27. Teach Me Language: A Language Manual for Children with Autism, Asperger’s Syndrome, and Related Developmental Disorders (SKF Books, 1997) Sabrina Freeman and Lorelei Drake
  28. A Teacher’s Guide to Applied Behavior Analysis: Classroom Solutions for Maladaptive Behavior (Createspace, 2014) Bret Kernoff BCBA
  29. Understanding Applied Behavior Analysis: An Introduction to ABA for Parents, Teachers, and other Professionals (Jessica Kingsley Publishers, 2015) Albert J. Kearney
  30. The Verbal Behavior Approach: How to Teach Children with Autism and Related Disorders (Jessica Kingsley Publishers, 2007) Dr. Mary Barbera and Tracy Rasmussen

Kaynak : https://www.appliedbehavioranalysisprograms.com/best-books-aba/

1. Psikanalitik Tanı- Klinik Süreç İçinde Kişilik Yapısını Anlamak- NANCY MCWILLIAMS

Mesleğe yeni başlamış ve psikanalitik psikoterapi çerçevesinde kişilik yapılarını anlamlandırmaya çalışan profesyonellere yönelik, teorik bilgilerin yanı sıra pratiğe dönük etkili bilgiler sunan bir kitap Psikanalitik Tanı. Klinisyenlerin sorgulamadan kabul ettiği kavramsal mirası sorgulamaya davet ediyor. Nancy McWilliams tarafından kaleme alınan, psikanalitik teorinin gizemli dilini bir kenara bırakıp, açık ve yalın bir dille okuyucuya sunan önemli bir çalışma. Karakter örgütlenmesi tipleri kısmında, temel kişilik tiplerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini tanımlayan yazar, psikanaliz pratiği dışındaki okuyucuya da sesleniyor.

2. Freud ve Sonrası- STEPHEN A. MITCHELL, MARGARET J. BLACK

Psikanalitik kavramların iyi öğretildiklerinde yaşantıyı tüketmekten çok zenginleştirme, yok etmekten çok güçlendirme, gölgelemekten çok derinleştirme kapasitesine sahip olduğunu düşünen yazarlar, hem profesyonel hem de konunun meraklısı okurlar için uyarıcı, tartışma yaratıcı ve temel olarak kavranabilir zengin, kapsamlı ama bir o kadar da anlaşılabilir bir psikanalitik düşünce tarihi sunuyorlar.

3. Psikanaliz ve Sonrası- ENGİN GEÇTAN

İnsanın görünür davranışlarının ardındaki duygusal dünyasının araştırılması, kuşkusuz Freud’la başlamadı. Ancak insanın kendini anlaması yönünde, tarihin çok eski dönemlerinde başlamış olan çabalara, yirminci yüzyılın başında yeni bir nitelik ve hız kazandırarak, bugün bile etkililiğini sürdüren psikanalitik düşüncenin yolunu açan Freud oldu. Yirminci yüzyıl boyunca psikanalizden hareket eden çeşitli ekoller oluştu. Bu ekoller; psikanalitik kuramı tartıştılar, irdelediler, yeni kavrayış tarzları ortaya koydular. Bugün bir psikanaliz sonrasından söz edebiliyorsak, bunu böyle canlı bir tartışmayı hayata geçirebilen insanlara borçluyuz. Diğer bir deyişle, psikanaliz Freud’la başlıyor başlamasına; ama onunla bitmiyor.

4. Melanie Klein- JULIA KRISTEVA

Psikanalist, filozof ve dilbilimci Julia Kristeva için Melanie Klein, psikanaliz alanındaki en özgün yenilikçidir. Klein, çocuk psikanalizini başlatan isimdir, psikoz ve otizm üzerine olan fikirlerimizi de derinden etkilemiştir. Bilinçdışı teorisine yepyeni bir bakış açısı getirmiş ve bunu Freud’un koyduğu ilkeleri altüst etmeden yapmıştır. Kristeva bu eserinde Klein’ın yaşamını ve entelektüel gelişimini psikanaliz tarihini de ıskalamadan gözler önüne serer: Tıp okumak istese de mutsuz bir evliliğin ardından psikanalize merak salan, çocuklarını analize tâbi tutarak kendi çabalarıyla analist olan, anneyi sadece yaratıcılığın değil düşünmenin de kaynağı sayan, ana katlini ruhun gelişiminde merkez noktaya yerleştiren ve bu tarz fikirleriyle psikanaliz çevrelerini kışkırtan bir kadındır Melanie Klein.

5. Çocuk Psikanalizi- MELANIE KLEIN

1920’li yıllarda psikanalistlerin çoğu küçük çocukların psikanalitik metot için yeterli ve hazır olmadıklarını savunuyorlardı. Melanie Klein bu görüşü reddetti ve çocuklara uygulanan metodu yeniden düzenledi. 1932 yılında ise bu eseri yayınladı. Çocuk Psikanalizi, çocuk analizindeki devrimci tavrıyla artık alanında bir klasik olarak kabul görür. Klein’ın kendi tasarladığı özel teknikleri metin içinde ayrıntılı bir şekilde sunması esere ayrıca öncülük ve özgünlük katar. Psikanaliz uğraşını çocukluğun erken dönemlerine kadar götüren Klein, sadece çocukların tedavisine katkı yapmakla kalmaz, ayrıca çocukluğun kişiliğin gelişimindeki etkisine ve yetişkinlerde görülen nevroz ve psikozlara dair yeni perspektifler açar.

6. Psikanalitik Yönelimli Klinik Görüşmeler- TEVFİKA İKİZ (Derleyen)

Klinik görüşmeler, iki kişi arasındaki konuşma, dinleme ve aynı zamanda sessizliklerin, tutumların, duygulanımların ve bakışların rol oynadığı terapötik bir ilişkidir. Klinisyenin hastanın öznelliğine yöneldiği, “temkinli yansızlık” olarak ruhsal işleyişi hakkında bilgiye ulaştığı en değerli andır. Bu görüşmeler yönlendirilmiş, yarı yönlendirilmiş veya serbest çağrışıma dayalı yapılabilir. Ama en temel olan asimetrik bir ilişki bağlamında dinlemek, ötekinin konuşmasını anlamaktır. Hastanın söylemine, yaşantısına ve ilişkilerine dayalı ruhsal işleyişi arama çabası her alanda farklı şekilde olmaktadır. Bu kitapta okuyucuya çocuk, ergen, yetişkin ve yaşlılıkta yapılan görüşmelerin yanı sıra sadece klinik ortamlarda değil, adli durumlarda veya eğitim kurumlarında da klinik görüşmelerin nasıl yapıldığı gösteriliyor.

7. Psikanalizi Yazmak- TALAT PARMAN

“Son yıllarda yazdığım psikanaliz yazılarını bu kitap için bir araya getirdim. Tek imzalı yazılar bunlar. Ancak imza tek olsa da, tek kişinin ürünü değiller. Çokluk ve çoğunluk içinde düşünüldüler, şekillendiler ve kaleme döküldüler. Çünkü insanı tek boyutlu gören bakış açılarının tersine psikanaliz, bireyin çokluğundan ve çoğulluğundan doğmuştur. Çünkü psikanalistler kişisel denklemlerini çokluk ve çoğulluk üzerine kurarlar.”Talat Parman

8. Freud’u Okumak- JEAN-MICHEL QUINODOZ

Freud’u Okumak, Freud’un psikanalitik eserleriyle tanışma imkanı sunar. Formasyondaki psikanalistlerle uzun yıllar sürdürdüğü bir okuma seminerinden ilham alan yazar, Freud’un belli başlı metinlerini kronolojik sırayla tanıttıktan sonra, Freud’un bunları ortaya koyduğu dönemdeki yaşam koşullarıyla ilişkilendirir ve bu keşiflerin Freud sonrası psikanalistlerdeki yankılarını ana hatlarıyla özetler.

9. Freud’dan Lacan’a Psikanaliz- SAFFET MURAT TURA

Tura, ilk bölümde bir bilim olarak psikanalizin epistemolojik statüsünü, kendi deyimiyle ‘pozitif yönü’nü tartışmaya açıyor ve ilginç bir sonuca ulaşıyor: Psikanaliz bildiğimiz türden bir bilim değildir. Sonraki bölümlerdeyse psikanalizin kuruluş yılları içinde ve bizzat Freud’da geçirdiği dönüşümleri ayrıntılı olarak anlattıktan sonra, psikanalizin temel kavramı olan ‘bilinçdışı’nın felsefi olarak nasıl mümkün olabildiğini temellendirmeye girişiyor. Bilinçdışının olabilirliğini reddederek bilinci vurgulayan Kartezyen fenomenoloji geleneğinin önde gelen temsilcisi Sartre ile Lacan arasındaki örtük polemiği deşiyor.

10. Delilik Nedir?– DARIAN LEADER

Delilik şimdiye kadar hep aşırılık, şiddet patlamaları, nöbetler, halüsinasyonlar olarak anlaşıldı. Ama ya sandığımız gibi değilse? Gözle görülür ve çarpıcı tepkilerden değil sıradan insanlarda da bulunan özelliklerden oluşuyorsa? Başka bir deyişle, deli olmak ile delirmek arasında fark varsa? Psikanalist Darian Leader bu kitapta gayet “normal” görünen, ama günün birinde ağır suçlar işleyebilen insanları inceleyerek deliliğin ne olduğuna dair bakışımızı değiştirmemiz gerektiğini savunuyor.

11. Cinsiyet, Cinsel Kimlik ve Cinsellik-  DENİZ ARDUMAN KIRCALI (Derleyen)

“Sanırım her insanın cinsellikle ve şiddetle travmatik karşılaşmaları olmuştur; bu ister kendi deneyimleri olsun ister başkalarınınki. Seks, şiddet ve ölüm kombinasyonu derin bilinçdışı fantezileri uyandırır. Öte yandan, seks ve ölüm hayal gücüne engel de olur. Hayal gücünün “ötesinde” meydana gelirler; hayal edilemezdirler. Travmanın tam ortasında kör bir noktası vardır: Âdeta gerçeğin bilardo topu bizi tam alnımızdan vurmuştur. Fantezi, o anı çevreleyemez.”Itamar Levy

12. Freud: Hayatı ve Eserleri- ERNEST JONES

Psikanaliz’in kurucusu olan Freud, çağdaş psikoloji dünyasındaki-belki de onu var eden-en önemli karakterdir. Freud, insan doğasına ve mahrem sayılan alana dair yaptığı yıkıcı eleştiriden dolayı hep gündemde oldu. Yazılarının pek çok bölümünde kişisel yaşamını yeterince açıklamış olduğundan-kendini bilimsel araştırmasının inceleme öğesi olarak kullanırdı-geri kalanını gizli tutma hakkına sahip olduğunu düşünürdü; fakat yaşam öyküsü pek çok kez popüler mantıkla yazılan, spekülatif eserlere konu oldu. Bilimine çarpık bir anlayışla, kötü niyetle yapılan bu saldırıları önlemek için, dostu ve çalışma arkadaşı Ernest Jones tarafından ilk ağızdan bir yaşam öyküsü kaleme alındı.

13. Hadım Edilme Kompleksi- ANDRE GREEN

André Green bu kısa ama kapsamlı kitabında bir anlamda tüm psikanaliz kuramının özetini yapıyor. İnsan psikolojisini anlamakta psikanalizin sağladığı en önemli kazanımlardan olan hadım edilme kompleksini açıklarken Freud’un temel metinlerinin yanı sıra M. Klein ve J. Lacan’ın görüşlerini de değerlendiriyor.

14. Sapıklıklarda ve Kişilik Bozukluklarında Saldırganlık- OTTO F. KERNBERG

Normal ve sapkın cinsellikte saldırganlığın rolü nedir? Saldırganlıkla öfke, öfkeyle nefret arasındaki ilişki nasıl kurulabilir? Sado-mazoşist, histerik-histriyonik, narsisistik ve toplum karşıtı kişiliklerde saldırganlık nasıl yapılanmıştır? Günümüzün en önemli psikiyatrlarından Otto F. Kernberg, klinik ortama uyacak şekilde yenilediği “Ben Psikolojisi-Nesne İlişkileri” kuramının ışığında, geniş bir kişilik bozukluğu yelpazesinde uygulanabilecek tedaviler için yeni teknik yaklaşımlar öneriyor. Sapıklıklarla kişilik bozukluklarının ortak ve farklı yönlerini irdelerken, eşcinselliğin günümüz psikanalitik düşüncesindeki özel konumunun da altını çiziyor. Kernberg, kuramsal önerilerini, uzman olmayan okurun da izleyebileceği zengin vaka örnekleriyle berraklaştırmaktadır bu yapıtında.

15. Travma Terapisinin İlkeleri- JOHN N. BRIERE, CATHERINE SCOTT

Psikotravmatoloji dalında alanının en tanınmış ve üretken akademisyenlerinden/klinisyenlerinden biri olan John N. Briere ile psikotravmatoloji uzmanı olan psikiyatr Catherine Scott’ın bu eseri, psikotravmatoloji alanının nörobiyolojiden bağlanma teorisine, psikoterapiden psikofarmakolojiye kadar geniş bir yelpazede biriktirdiği bilgi dağarcığına dayanarak çerçevesini kuruyor; travma terapisinde danışan-terapist ilişkisinin merkezi rolünü önemle vurguluyor. Travma Terapisinin İlkeleri, travmanın psikolojik etkileri, değerlendirilmesi ve tedavisi konularında en yeni bilgileri içeren bir rehber görevi üstlenmenin yanı sıra, travma mağdurlarıyla çalışan ruh sağlığı profesyonelleri için vazgeçilmez bir kitap olarak yerini alacaktır.

16. Uygarlığın Huzursuzluğu- SIGMUND FREUD

Freud’un psikanalizin bulgularının toplumsal yaşam için ne anlama geldiğini dile getirdiği başlıca eseri olduğu için, Uygarlığın Huzursuzluğu, yirminci yüzyıl boyunca birçok düşünürü etkilemiş, birçoklarına ilham vermiş ve kendisiyle hesaplaşmak zorunda bırakmıştır. Freud’a göre hayvani dürtülerle güdülenen insanın aynı zamanda uygar bir varlık olmaya çalışması trajik bir durumdur. Bununla beraber Freud, insanın uygarlıktan vazgeçemeyeceğini de kabul eder. Sonuç uygarlığın kaçınılmaz huzursuzluğudur.

17. Kendiliğin Yeniden Yapılanması- HEINZ KOHUT

Kohut’un klasik psikanalizden kuramsal olarak koptuğunu ilan ettiği eseri. Bununla beraber klasik kuramın da kimi pratik imkânları olduğu kabul edilmiş, terapist ve analistlere birbirini tamamlayan iki farklı kuramsal kavram çerçevesinden bakmaları öğütlenmiştir. Kohut, “kendilik” (self) kavramı çerçevesinde yoğunlaşarak yeni bir kuramsal yaklaşım getirdiği bu kitabında sadece narsisizmin değil, nevroz olgularının da bu yeni çerçevede düşünülebileceğini söyler. Ayrıca psikoterapi ve psikanalizin sonlandırılmasıyla ilgili çok gerçekçi ve klasik kuramın iddiaları göz önüne alınırsa oldukça mütevazı sonuçlarla yetinilmesi gerektiği tezini de geliştirmiştir.

18. Oyun ve Gerçeklik- D.W. WINNICOTT

Bebekler ve çocuklarla gerçekleştirdiği yoğun klinik çalışmalardan yola çıkan D. W. Winnicott, insanın ruhsal ve kültürel gelişimine ilişkin değerli katkılarda bulunmuştur. Rüyalar, oyun oynama, yaratıcılık, kültürel deneyim, bireydeki eril ve dişil öğeler arasındaki üstü kapalı rekabet gibi birbiriyle ilgisiz görünen konular arasındaki bağı irdeleyen Winnicott’ın en belirleyici katkılarından biri, kişisel ve içsel sayılan ruhsal gerçeklikle dışsal ya da ortak gerçeklik arasındaki ara deneyim bölgesine dikkat çekmiş olmasıdır. “Geçiş Nesneleri ve Geçiş Olguları” adlı önemli yazısı çevresinde oluşturduğu “Oyun ve Gerçeklik”te Winnicott, bu geçiş aşamasının gerek bireyin yaşamındaki yerini, gerekse sanat, din, düşsel yaşam ve yaratıcı bilimsel çalışma gibi alanlarda yaşanan yoğun deneyimler içindeki payını tartışıyor. Winnicott’ın en çok gönderme yapılan yapıtı olan bu kitap, psikanalistler için olduğu kadar genel okur için de pek çok ipucu taşıyor.

19. Tereddütlü Düşünceler- W.R.BION

Bion, psikotik hastaları psikanaliz tekniğinde değişiklik yapmadan tedavi eden ilk analistlerden biriydi. Kitap, ağırlıklı olarak 1950’li yıllara ait ilk makaleleri psikotik düşünceyi enine boyuna araştırarak vardığı kuramsal ve teknik sonuçları sergiler. Aynı zamanda şizofreninin analitik ortamda nasıl ele alınacağına ilişkin bir rehber niteliğindedir.

20. Ben İdeali- J. CHASSEQUET-SMIRGEL

Psikanaliz alanında ve kadın araştırmaları konusunda uluslararası üne sahip Fransız psikanalist Janine Chasseguet-Smirgel bu kitapta anne, babanın işlevini dışlayan bir tutum aldığında çocuğun nasıl anneyle ikili ilişkisine takılıp kaldığını anlatıyor. Yazarın kuramına göre, babanın işleviyle kırılması ve böylece babayı bir ideal olarak koyması gereken bir gelişim aşamasında çocuğun beni ideal olarak kendini yerleştirdiğinde, gelişimi çokbiçimli-sapkın bir hal alıyor ve büyüklenmeci çocuksu cinsellik aşamasında takılıyor. Jacques Lacan “Les formations de l’inconscient” (Bilinçdışının Oluşumları) adlı yazısında şöyle der: Baba, söz’den ibaret olan yasası sayesinde mevcuttur ve sözü de sadece anne tarafından tanındığı ölçüde Yasa değerini kazanır. Eğer babanın durumu kesinlik kazanmazsa çocuk anneye tabi kalır.

21. Ben Psikolojisi ve Uyum Sorunu- HEINZ HARTMANN

Psikanalitik kuram esas olarak ruh içi çatışma modelini temel alır ve nevrotik durumu insan psikolojisini anlamanın anahtarı olarak koyar. Oysa Heinz Hartmann, Anna Freud, Ernest Kris, D. Rapaport ve Erik Erikson tarafından geliştirilen “ben psikolojisi” insan ruhunda nevrotik durum örneğinden kalkarak anlaşılamayacak yönleri, ruh içi çatışmadan arınmış “ben işlevleri” ve “uyum” üzerinden açıklamaya çalışır. Uyum kavramını kültürel olanla sınırlamayan Hartmann, bu yapıtında psikanalitik bilgiyi biyoloji, psikoloji, sosyoloji ve felsefe bilgisiyle birleştiriyor ve gerek “normal” gerekse “anormal” diye adlandırılan insan davranışlarını açıklamaya yarayacak kuramsal bir çerçeve geliştirmeyi amaçlıyor.

22. Ben ve Savunma Mekanizmaları- ANNA FREUD

Psikanalizin dört okulu –dürtü kuramı, ben psikolojisi, nesne ilişkileri kuramı ve kendilik psikolojisi– içinde Anna Freud’un kitabı ben psikolojisi okulunun kurucu metinlerinden biri olarak kabul edilir. Çocuk analizinin kurucusu sayılan Anna Freud temel eğitiminin öğretmenlik olması nedeniyle ruhsal yapının sağlıklı oluşa nasıl ulaştığıyla yakından ilgilenmiş, bu eserinde de ruhsal sorunlara nasıl yardımcı olunacağıyla birlikte sağlıklı ruh gelişimi için sosyal boyutta hangi önkoşulların gerekli olduğunu tartışmıştır.

23. Çocuklukta Normallik ve Patoloji- ANNA FREUD

Anna Freud, psikanalitik ilkelerin çocuk terapisine uygulanmasına öncülük etmiştir. Kendisi gibi çocuk psikanalizini temel alan, ancak nesne ilişkileri kuramını yerleştirmeye çalışan Melanie Klein ile giriştiği kuramsal tartışma İngiliz psikanaliz çerçevelerinde ciddi bölünmelere neden olmuştur. Yazarın son kitabı olan ve görüşlerini özetler nitelikteki Çocuklukta Normallik ve Patoloji, çocukluk ve gençlikle ilgili pek çok gündelik soruna eğilişiyle uzmanların yanı sıra çocuk yetiştiren herkesin de ilgisini çekecek temel bir kitaptır.

24. Deri Ben- DIDIER ANZIEU

Didier Anzieu deri-beni ilk yazılarında şöyle tanımlar: “Çocuğun beninin, gelişmesinin erken evreleri sırasında, beden yüzeyi deneyiminden hareketle kendini kendisine ben olarak temsil etmek için kullandığı bir şekillendirme.” Dokunsal duyusallığa yaslanan birincil ve metaforik bir ben temsili olarak ortaya çıkan deri-ben için sekiz işlev saptar Anzieu: tutma, içerme, istikrar, anlamlandırma, karşılıklılık, bireyleşme, cinselleşme, enerji yüklenme. “Deri ben” düşüncesi ortaya atıldığında hem bene hem de bedene yeniden saygınlık kazandırmasıyla dikkat çekti. Lacan tarafından geçersiz ilan edilen, ben psikolojisi tarafından daraltılan bene ve psikanaliz tarafından ihmal edildiği söylenen bedene… Derin yorum çalışmasının benin kuruluşunu da içine alacak şekilde yeniden değerlendirilebileceğini gösteren ilk yapıt olan Deri Ben, bugün de psikanaliz tartışmalarındaki önemini korumaktadır.

25. Doğum Travması- OTTO RANK

Bu kitapla ruhsal yapının ortaya çıkmasını, her türlü nevrotik rahatsızlığı insanın doğum sürecinde yaşadığı travmaya bağlayan Rank, Freud’un görüşlerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu öne sürmekle birlikte, dönemin nevroz kuramında babanın taşıdığı merkezi önemi, yani öidipal dramda babanın tuttuğu yeri sarsıyor, annenin önemini öne çıkartıyordu. Çalışmalarına ABD’de devam eden ve yeni bir psikoterapi yöntemi geliştiren Rank’ın görüşleri, Carl Rogers, Eric Fromm, Karen Horney ve Rollo May gibi isimlerin yapıtlarını etkilemiştir.

26. Freud’un Otoanalizi ve Psikanalizin Keşfi- DIDIER ANZIEU

Freud’un otoanalizi, onun psikanalizi nasıl adım adım kendi rüyalarından, dil sürçmelerinden, unutma ve benzeri bilinçdışı ürünlerinden hareketle yarattığını ortaya koyar. Böylece Freud’un üzerinde çalıştığı ruhsal çatışma tiplerinin onun kendi imgesine ve döneminin Avrupa uygarlığına olan bağımlılığını sergiler. Şöyle demektedir Anzieu: “Sorun Freud’un viktoryen dönem bunalımı karşısında bulduğu çözümü tekrar etmek değildir. Sorun, insanoğlunun günümüz medeniyetindeki rahatsızlığına bir cevap bulmaktadır. Psikanalitik nitelikte bir çalışma, bilinçdışının kendini gösterdiği her yerde yapılmalıdır; ayakta, oturur durumda ya da uzanmış halde; bireysel olarak, grup halinde ya da ailede, öznenin kaygılarını ve fantezilerini, onları işitebileceği ve açıklayabileceği varsayılan birine anlatabileceği her yerde.”

27. Haset ve Şükran- MELANIE KLEIN

“Yıllardır, hiç yabancısı olmadığımız iki tavrın, haset ve şükranın, en erken kaynaklarıyla ilgilenmekteyim. Bu çalışma içinde, hasetin, sevgi ve şükran duygularını daha başlangıç evresinde baltalayan çok güçlü bir etken olduğunu, çünkü ilk ilişkiyi, kişinin annesiyle ilişkisini etkilediğini gördüm. Bu ilişkinin bireyin bütün duygusal yaşamında oynadığı belirleyici rol birçok psikanalitik çalışmada ortaya konulmuştu. Yaşamın bu ilk döneminde çok sarsıcı olabilen bir etkeni daha da yakından inceleyerek, çocuk gelişimi ve kişilik oluşumu alanındaki bulgularıma önemli bir boyut ekleyebildiğimi sanıyorum.”

Melanie Klein

28. Haz İlkesinin Ötesinde-Ben ve İd- SIGMUND FREUD

Gerek Haz İlkesinin Ötesinde gerekse Ben ve İd; Freud’un düşünsel gelişiminde dönüm noktalarına işaret eden, birbirleriyle yakından bağlantılı ve tarihsel önemi olan metinlerdir. Her iki metinde de psikanaliz kuramının nihai şeklini bulmasına yönelik girişimlerin ilk izlerini buluruz.

29. İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu- ANNI BERGMAN, FRED PINE, MARGARET MAHLER

“İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu, psikanaliz tarihinin en önemli eserlerinden biridir. Bu eser, psikanalitik kuramın gelişimle ilgili bölümünü önemli ölçüde etkilemiş, bebek ve çocuğun gelişimi ile ilgili öne sürdüklerine ana şeklini vermiştir. Aslında Mahler, gelişimle ilgili tamamen yeni bir kuram geliştirmemiştir. Kendisine kadar dağınık şekilde varolan psikanalitik gözlem, bulgu, yeniden inşa (reconstruction) gibi pek çok parçayı belli bir düzene sokup, birleştirmiştir. Bu özelliği ile psikanalizin içinde gelişimle ilgili, ona kadar varolanları yeniden tanımlamış ve çerçevelendirmiştir. Bu yeniden tanımlama ve çerçevelendirmenin çok ustaca hatta dahiyane bir şekilde yapıldığını yanlı-yansız herkes kabul etmektedir.”

Yavuz Erten

30. Kendiliğin Çözümlenmesi- HEINZ KOHUT

Amerikalı psikiyatr ve psikanalist Heinz Kohut’un narsisizm konusunda yeni bir dönem başlatan ilk önemli eseri. Kohut bu kitabında narsisistik aktarımlardan yola çıkarak ana hatlarıyla klasik psikanaliz çerçevesinde kalmaya çalışan yeni bir kuram geliştirmiştir. Narsisizme değer yargılarından arınmış bir eşduyumla yaklaşmaya çalışan Kohut bu eseri nedeniyle büyük takdir kazandığı gibi ağır eleştirilere de uğradı. Karşıtları onu “aktarımı analiz etmek yerine tatmin etmekle” suçladılar. Sonuçta psikanaliz tarihinde yeni bir kuramsal bölünme ortaya çıktı; Kohut ile Kernberg arasındaki bu tartışmanın günümüzde de etkileri sürmektedir.

31. Kendilik ve Nesne Dünyası- EDITH JACOBSON

Psikopatoloji açısından oldukça gerilemeli vakalarla çalışan Jacobson, Freud’un birincil narsisizm ve mazoşizm kavramlarını tartışarak, yaşamın başında libido ve saldırganlık olarak ayrışmamış tek bir ruhsal enerji olduğunu, yaşanan deneyimlere bağlı olarak bu iki temel dürtünün ayrımlaştığını öne sürmüştür. Jacobson’a göre özellikle gerilemeli vakaların dinamiği, erken duygusal deneyimlere bağlı olarak tutarlı bir kendilik ve nesne dünyasının oluşmamasında aranmalıdır.

32. Travma ve İyileşme- JUDITH HERMANN

Savaş gazileri, ev içi şiddet ve tecavüz mağdurları, çocukluk istismarı ve ensest kurbanları… “Dile getirilemeyen”in, vahşetin tanıkları… Ve taraf tutmak zorunda olan seyirciler… Failin tarafını tutmak caziptir çünkü her fail, seyircinin hiçbir şey yapmamasını ister. Kötü olanı görmemenin, duymamanın, konuşmamanın evrensel arzusuna başvurur. Ve kuvvetli bir insan hakları hareketinin yokluğunda, aktif tanıklık süreci kaçınılmaz olarak unutmanın aktif sürecine teslim olur. Bastırma, çözülme ve inkâr, bireysel bilinç fenomeni olduğu kadar sosyal bir fenomendir de.

33. Öpüşme, Gıdıklanma ve Sıkılma Üzerine- ADAM PHILLIPS

Öpüşme, Gıdıklanma ve Sıkılma Üzerine bizi, psikanaliz teorisinde ihmal edilmiş olan küçük ama son derece önemli konular hakkında ilginç sohbetlere davet eden denemelerden oluşan bir kitap. Endişe, risk, sükûnet, gıdıklanma, öpüşme, yalnızlık, yaratıcılık ve suçluluk duygusu arasındaki ilişki; sıkılma, fobi-teori benzerliği; bir metin değil de deneyim olarak rüya; inanç ve engeller gibi, herkesi ilgilendiren konularda çarpıcı saptamalarda bulunuyor Phillips. Mesela, “İnsanlar yaşamlarının, olasılıklardan en çok korktukları dönemlerinde âşık olurlar” diyor. “Bir şeyin ya da kimsenin ne olduğunu, onunla aramıza girenin ne olduğunu öğrenerek anlayabiliriz. Bilinç engellere dairdir” diye bir saptama yapıyor. Phillips şu soruyu soruyor bize: Kendimizle haddinden fazla alakadar olmakla kendimizi nelerden mahrum bırakıyoruz? Ona göre, her şeyi bilme saplantısı hem psikanaliz hem de hayat için olumsuz sonuçlar doğuruyor. Bizi, neleri içerdiğini kendimiz dahil kimsenin bilemeyebileceği bir yalnızlığa, Rilke’nin “meyvenin içindeki çekirdek” dediği verimli yalnızlığa davet eden bir kitap bu.

34. Projektif Yöntemler- CATHERINE CHABERT, DIDIER ANZIEU

“Bir kişiye Rorschach testi vermek ona istemediği bir şeyi söyletmek değil, açık şekilde söyleyemediklerini ifade etmesine izin vermektir, yani acılarını, hassas noktalarını olduğu kadar aynı zamanda esnekliklerini ve toparlanma kapasitesini, dertlerinden kurtulma fırsatını da ifade etmesine olanak tanımaktır”. Bu kitabın içerisinde çeşitli projektif testlere ait bilgiler; psikoloji öğrencileri ve alandaki meslektaşlar için bir kılavuz niteliğinde olup, insan ruhsallığının biricikliğinin garantisi olarak kalmaya devam ettiklerinin de birer göstergesidir.

35. Bağlanma- JOHN BOWBLY

Alanındaki temel eserlerden biri olan Bağlanma ve Kaybetme üçlemesinin ilk cildi olan bağlanma, bağlanma ilişkilerinin nasıl kurulduğunu anlatır ve çocuğun anneye olan bağlarının doğasını inceler. Bowlby, çocuklar üzerine yapılan deneysel çalışmaların ve bunlardan gelen verileri onaylayan biyolojik buluşların nasıl bazı davranış kalıplarını ortaya çıkardığını göstermeye çalışır. Ona göre bağlanma davranışı, hayatta kalma mücadelesinde yırtıcılara karşı korunmak için ortaya çıkan, beslenme ve üreme kadar önemli olan içgüdüsel bir tepkidir. Kitaba içgüdüsel davranış, nedenleri, işlevleri ve ontogeni tartışmalarıyla başlayan Bowlby, bağlanma davranışının nasıl geliştiği, nasıl idare edildiği, ne işlevi olduğuna dair kuramsal bir formülasyon vermeye çalışır.

36. Ayrılma- JOHN BOWBLY

Bağlanma ve Kaybetme üçlemesinin ikinci cildi olan Ayrılma, ayrılık yaşantısı ve ona eşlik eden kaygı duygusunu, ebeveynlerin çocuğu terk etmekle tehdit etmesinin yarattığı korkuyu ve ebeveyn-çocuk ilişkisini tersine çeviren durumları ele alması bakımından alanındaki temel eserlerden biridir. Bowlby bu ciltte korkuya yol açan durumları tekrar inceler ve bunları hayvanların gözlemlenmesinden elde edilen bulgularla karşılaştırır. Korkunun, ani hareket, karanlık ve ayrılık gibi belli başlı durumlarda ortaya çıktığı sonucuna varır ve aslında zararsız sayılabilecek bu durumların tehlike riskinin arttığına işaret ettiğini söyler. Bowlby’nin eseri psikanalitik teoriye katkısı ve bu alanda bir eksik olarak nitelendirilebilecek biyolojik perspektifi kullanması bakımından literatürde önemli bir yer tutar.

37. Kaybetme- JOHN BOWBLY

“Bağlanma ve Kaybetme” üçlemesinin son cildi olan Kaybetme çocukların bir anne figürünün geçici veya kalıcı kaybına verdikleri tepkileri ve bağlanmanın yapısını irdeler. Bowlby, anne figüründen ayrılmak zorunda kalan çocuklara ve bu kayba eşlik eden kaygı, hüzün ve yas duygularına bakar. Ayrılık tecrübesini yaşayan bütün çocuklarda ortak bir biçimde ortaya çıkan üç aşamalı bir davranış dizisi tanımlar. Bu davranışlar protesto, umutsuzluk ve kopmadır. Bağlanma figürünün geri dönüşündeki davranışlar ise daha karmaşıktır ve öfke, reddetme veya yapışmayı içerebilir. Burada sunulan teoriler birçok bakımdan Freud’un ve takipçilerinin hazırlayıp geliştirdiği teorilerden ayrılır, öyle ki kişiliğin gelişimi ve psikopatolojiyi anlamak için yeni bir paradigma ortaya koyar.

38. Çocuk Psikolojisi- JEAN PIAGET, BARBEL INHELDER

İsviçreli psikolog Jean Piaget, psikoloji alanına önemli katkılar getirmiştir. Bilişsel gelişim üzerine yürüttüğü araştırmaları ve ürettiği teorileri çocuk psikolojisine farklı bakışlar kazandırmıştır. Çalışmaları diğer psikologlar için ilham kaynağı olmuş, düşünceleri üzerine birçok kitap ve makale yazılmıştır. Eserlerinin etkisi kültürün diğer alanlarını da sarmıştır. Piaget’in yaklaşık 40 yılını verdiği gelişim psikolojisin araştırmaları bu kitapta kendisi ve sadık asistanı Barbel Inhelder tarafından açık bir şekilde sunulur. Bu sentez çalışma, çocuğun bilişsel gelişiminin her evresine ışık tutar.

39. Terapist Olmak Üzerine- JEFFREY A. KOTLER

Bu kitapta nadiren kabul edilen ve açıkça konuşulabilen yasaklı konular hakkında bolca bilgi var. Jeffrey Kottler tarafından dürüstlük, açıklık ve cesaretle kaleme alınan “meslek bilinci” konulu bu kitap, terapistin umut ve korkularını, başarısızlıkları, isteksiz danışanları, danışanların terapistleri nasıl değiştirdiğini ve çok daha fazlasını içeriyor. Aynı zamanda çeşitlilik, sosyal adalet, insan hakları ve dünyada yaşanan sistem değişiklikleri gibi konularda terapistin rolüne ve sorumluluklarına da ışık tutuyor. “Terapist Olmak Üzerine, bir mesleğin kalbine inen ve yalnızca gündelik uygulamalara değil, alanda çalışan profesyonellerin elde ettiği kişisel tatmine, karşı karşıya oldukları sorunlara, şüphelere ve yaşattığı sevinçlere de değinen o nadir ve heyecan verici kitaplardan biri.”

40. Narsisizm Üzerine ve Schreber Vakası- SIGMUND FREUD

Freud gerek narsisizm (1914) gerek Schreber (1911) incelemelerini yaptığı sırada henüz “yapısal kuramı”nı geliştirmemişti. Bu kuram gene bu dizide yer alması planlanan “Ben ve İd” adlı çalışma ile 1923’te ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla bu incelemelerdeki kuramsal temeller ekonomik, dinamik ve (psişizmayı bilinç, önbilinç, bilinçdışı şeklinde ele alan) topografik görüşlerdir.

41. Psikanalitik Edebiyat Kuramı- OĞUZ CEBECİ

“Elinizdeki yapıt, rüya-edebi eser benzerliği olgusundan yola çıkarak, rüya yorum yöntemlerinin edebiyat yapıtlarının analizinde kullanılmasını örneklendirmeye yöneliktir.” Gerek ayrıntılı kuramsal yaklaşımı, gerek eser çözümlemeleriyle, kendi alanının önemli kaynaklarından biri haline gelen Psikanalitik Edebiyat Kuramı, yaratıcı kişilik, sanat yapıtının oluşumu ve işlevi gibi konular etrafında, bilgilendirici, doyurucu ve keyifli bir okuma vaat ediyor.

42. Nedenselliğin Kültürel Tarihi- STEPHEN KERN

“Neden?” – Bir şeyleri anlama, bir şeyleri birbirine bağlama ihtiyacıyla adeta istemsizce sorduğumuz, sormaktan kendimizi alamadığımız bu soruyu insan deneyiminin en temel sorusu addediyor Kern. Çalışmasında başta cinayet romanları olmak üzere pek çok klasik ve modern edebiyat eseri aracılığıyla Viktorya dönemindeki ve modern dönemdeki nedensellik anlayışının izini sürüyor. Bilgi içeriği, akıcı anlatımı ve geniş edebiyat yelpazesiyle, cinayet romanlarının sürükleyiciliğine sahip doyurucu bir çalışma.

43. Modernliğin Sonuçları- ANTHONY GIDDENS

“Günümüz toplumsal teorisinin önde gelen figürlerinden biri olarak Giddens’ın postmodernizm tartışmalarına verdiği yanıtın Türkçeye kazandırılması, hem konu açısından hem de sosyolojinin hâlâ büyük ölçüde modernleş(tir)meci bakış açısının süzgecinden geçmiş ders kitaplarından okutulduğu üniversitelerin yararlanabileceği, literatüre zenginleştirici ve daha önemlisi düzeltici bir katkı olması açısından önemli ve kutlanması gerek.”

Mehmet Küçük

44. Hasta ve Analist- ALEX HOLDER, JOSEPH SANDLER

“Bu kitap, temel klinik psikanalitik kavramlar ve bu kavramların anlamları hakkındadır. Psikanalizin içinde gelişmiş birçok kavram ve özellikle de bu kitapta üzerinde durulmuş olanlar, taşıdıkları anlamlar bakımından ilk ortaya çıktıkları hallerinden çok daha kapsamlı hale gelmişlerdir. Bu kitabın amaçlarından biri, anlam ve kullanımlarında zamanla oluşmuş değişiklikler ışığında bazı temel kavramları gözden geçirmektir. Buna karşın bu kitap bir çeşit sözlük veya dizin olmak niyetinde değildir. Bununla birlikte temel klinik psikanalitik kavramlar üzerindeki bu çalışmamızın, bu kavramların günümüz psikanalizinde oynadıkları rolün daha iyi anlaşılmasını sağlayacağına inanıyoruz.”

Joseph Sandler, Christopher Dare, Alex Holder

45. Freud Okumaları- RAŞİT TÜKEL

“Kronolojik bir okumayla, Freud’un kuramını sürekli geliştirdiğine tanık oluruz. Zaman zaman çelişkiler de içerebilen bu tür bir kuramsal gelişim, Freud’un yaşamı boyunca sürmüştür. Kuramsal sürecin tamamlanmamışlığı, birçok kuramcı için el alabileceği bir zenginlik olmuş ve değişime kapalı olmayan bu ortam, psikanalizin Freud sonrası gelişimine önemli katkılar sunmuştur. Bu nedenle, kitapta, Freud’un düşlerin yorumu, dürtüler, narsisizm, nesne ilişkileri, anksiyete, savunma mekanizmaları, aktarım gibi konular üzerine olan yazıları tarihsel süreklilik gözetilerek ele alınırken, Hartmann, Melanie Klein, Winnicott gibi kuramcıların Freud sonrasına ait katkılarına da yer verilmiştir.”

Raşit Tükel

46. Psikanaliz ve Savaş Nevrozları- FREUD, FERENCZI, ABRAHAM, SIMMEL, JONES

Freud’un en yakınındaki öğrencilerinin her biri, I. Dünya Savaşı sırasında doktorluk yapmaya ve hastaları psikanaliz yoluyla iyileştirmeye devam etti. Savaş sona ererken de Budapeşte’de bir araya geldiler ve Psikanaliz Kongresinde tecrübelerini paylaştılar. Bu çalışma, diğer nevrozlarla birlikte savaş nevrozları için de en uygun tedavi yolunun psikanaliz olduğunu gösterir.

47.  Akıl Hastalığı ve Psikoloji- MICHEL FOUCAULT

Kitabın ilk bölümü Foucault’nun, Freud’a ve psikanalitik geleneğe başlarda duyduğu ilgiyi yansıtırken, 1962’de genişletilip tekrar yazılan ikinci bölüm, Foucault’nun düşüncesinde dramatik bir değişimi ortaya koyar. Deliliğin tarihini, toplumsal ve kültürel bir çerçevede inceleyen Foucault, kendisini psikanalitik geleneğin dışında konumlandırır ve daha sonraki çalışmalarında hâkim olan Freud eleştirisine yönelir.

48. Witgenstein ve Psikanaliz- JOHN M. HEATON

“Postmodern Hesaplaşmalar, milenyumdan psikanalize, kuantum kuramından kaçıklık kuramına kadar bir dizi temayı işleyen bir seridir. Bu kitapların her biri çağdaş düşüncenin keskin ucunda duran anahtar bir fikri ele almakta ve yirmi birinci yüzyıl düşüncesinin temellerini atmış paradigmatik düşünür ve beyinlerin yaklaşımlarını anlaşılır bir dille ortaya koymaktadır. ”Hakikat, ancak hakikatin içinde bulunan kişi tarafından dile getirilebilir; henüz hakikat dışında yaşayan, hakikate bu hakikat-dışılığın içinden uzanmaktan başka bir şey yapmayan kişi tarafından değil.”

49. Yaşamım ve Psikanaliz – SIGMUND FREUD

“Freud, bir yapıtla onu yaratanın ruhsal yapısı arasında sıkı bir ilişkinin varlığını savunmakla kalmamış, bu ilişkiyi somut örnekler üzerinden araştırmıştır. Yaşamöyküsü, erken bir dönemden itibaren Freud ve çalışma arkadaşlarının temel araştırma konularından biri olmuştur. Freud’a göre, bir yaşamöyküsü gerçekten insanın ruhsal yaşamını anlama amacı güdüyorsa, tarihsel malzemenin gün ışığına çıkarılması dışında, o kişinin cinsel özelliklerini ve yaşamsal dışavurumlarını suskunlukla geçiştirmemelidir.

Bu kitapta bir araya toplanan yazılar, Freud’un yaşamına ilişkin ipuçlarının yanı sıra bilimsel çalışmalarına ilişkin açıklamaları, psikanalizin doğuşunu ve psikanalize giriş niteliğinde bilgileri kapsamaktadır.”

50. Kitle Psikolojisi – SIGMUND FREUD

“…Bireysel psikolojiyle toplum ya da kitle psikolojisi arasında ilk bakışta bize pek önemli görünebilecek karşıtlık, konuyu biraz derinliğine ele aldığımız zaman enikonu yitirir sivriliğini. Gerçi bireysel psikoloji tek insan üzerine eğilir ve onun içgüdüsel gereksinimlerine hangi yollardan doyum sağlamaya çalıştığını araştırır. Ama bunu yaparken, bireyin öbür bireylerle ilişkilerini ancak seyrek olarak, ancak istisna sayılacak belli koşullarda gözden uzak tutar. Bireyin ruh yaşamında başkalarının örnek, obje, yardımcı dost ya da rakip kişiler olarak her vakit rol oynadığı görülür. Dolayısıyla, bireysel psikoloji haklılığı su götürmeyen bu genişletilmiş anlamda daha başından beri toplum psikolojisi kimliğini taşır.”

51. Bir Yanılsamanın Geleceği – SIGMUND FREUD

“…Bilim, bize öğrettiklerinin çok az olması ve karanlıkta bıraktığı alanın karşılaştırma kabul etmez büyüklüğü ileri sürülerek kınanmaktadır. Ama insanlar bunu yaparken bilimin ne kadar genç olduğunu ve insan aklının bilimin önüne koyduğu görevleri başarabilecek güce erişmesinden bu yana geçen zamanın ne kadar kısacık olduğunu unutmaktadırlar. Hayır, bizim bilimimiz yanılsama değildir. Ama bilimin bize veremediğini başka bir yerden alabileceğimizi sanırsak, yanılsamanın ta kendisi olacaktır.”

52. Günlük Yaşamın Psikopatolojisi – SIGMUND FREUD

“Yayımlanışının üzerinden yüz yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, Günlük Yaşamın Psikopatolojisi hâlâ Freud’un en çok okunan metinlerinden biri. ‘Özel Adların Unutulması’, ‘Dil Sürçmeleri’, ‘Yanlış Okumalar ve Kalem Sürçmeleri’, ‘İzlenimlerin ve Tasarıların Unutulması’ gibi konu başlıkları bu ilginin nedenini açıklıyor. Çarpıcı anekdotlar ve olgularla dolu olan Günlük Yaşamın Psikopatolojisi, aynı zamanda Freud’u okumaya başlamak için en elverişli metinlerden biri.”

53. Rüyaların Yorumu – SIGMUND FREUD

“Freud, kitabında rüyanın bir arzunun gerçekleşmesi olduğunu belirtir. Rüyaların uyanık yaşamla ilişkisini, nelerin rüya malzemeleri haline dönüştüğünü ve bunların kaynaklarının neler olduğunu, neden rüyalarımızı unuttuğumuzu, rüyaların psikolojimiz üzerindeki etkilerini, rüyalarla akıl hastalıkları arasındaki ilişkileri ele alır. Rüyalarımızı kendimizin bile tanıyamayacağı hale getirmek için ne tür sembolleştirmeler, yer değiştirmeler ve çarpıtmalarda bulunduğumuzu anlatırken, kendi psikanalitik çalışmalarından örnekler verir. Freud bu önemli eserinde, en karmaşık rüyaların bile rahatlıkla yorumlanabileceğini göstermektedir. Bunu yaparken de Schiller’in deyimiyle “mantığın, kapıların önünde tuttuğu nöbetten vazgeçmesi” gerektiğini, yani insanın hiçbir eleştiride bulunmadan kendini gözlemlemesinin zor bir şey olmadığını iddia eder.”

54. Kendi Çağından Bizim Çağımıza Freud – ELISABETH ROUDINESCO

“Elisabeth Roudinesco’dan yaşadığı çağ tarafından biçimlendirilirken aynı zamanda kendi çağını biçimlendiren Sigmund Freud hakkında kapsamlı ve derinlikli bir çalışma. Freud’un ve yapıtının öyküsü; irili ufaklı olayların, özel yaşamın ve kamusal yaşamın, deliliğin, aşkın ve arkadaşlıkların, uzun vadeli diyalogların, bitkinlik ve melankolinin, ölüm ve savaş trajedilerinin birbirine karıştığı, daima belirsiz, daima yeniden icat edilmesi gereken bir geleceğin krallığına sürgünle sonlanan uzun süreli bir anlatının zamanı içine yerleştirilmiş olarak Freud ve yapıtı.”

55. Freud Olmak: Bir Psikanalistin Gelişimi – ADAM PHILLIPS

“Psikanalizin yanı sıra edebiyat ve yayıncılık alanındaki çalışmalarıyla tanınan Adam Phillips sıra dışı bir Freud biyografisi sunuyor okura. Kişinin hayat hikâyesini temel alan bir tedavi yöntemi olan psikanalizin kurucusu olan Freud’un, doğumundan 50 yaşına kadarki hayat hikâyesi, Freud’un nasıl Freud olduğunun hikâyesi aynı zamanda.”

56. Freud ve Öğretisi – STEFAN ZWEIG

“19. yüzyıl ‘ahlakını’ tartışarak, bu ahlakın nasıl bir ‘zihni durum’ yarattığını belirterek Freud’u bize verir. Böylece Freud’un bugün bile neden vazgeçilmez olduğunu sezmeye başlarız. Ama Zweig’in bütün sorunu bu değildir tabii… Aynı zamanda yanılgıların insanı olarak da Fred’u bize verir. İşte bu noktaya geldiğimiz de Freud bir ‘imaj’ olmaktan çıkar zihnimizde, somutlaşır, gerçeklik kazanır…”

57. Freud Bana Masal Anlatsa – AYDIN PARMAKSIZ

“Freud Bana Masal Anlatsa; peri masallarının psikanalitik dinamikleri üzerinden yola çıkarak, masallarda karşılaşılan şiddet içerikli unsurlar çocuğa okunmalı mıdır, çocuğun sürekli olarak aynı masalı dinlemek istemesinin özel bir anlamı var mıdır, hangi yaş grubundaki çocuğa hangi masallar okunmalıdır gibi soruları incelemektedir. Diğer taraftan, edebiyat kuramında Rus biçimcileri olarak adlandırılan grup ile bağlantılı öncü yazar Vladimir Propp’un peri masallarının formel özellikleri konusunda geliştirdiği görüşleri de dikkate alınarak, peri masallarının ödipal ve preödipal konulara yönelimleri ve bu anlamda sınıflandırılabilir olup olmadıkları da değerlendirilmektedir.”

58. Freud ve Psikanaliz –  CARL GUSTAV JUNG

“Jung ve Freud 1912’ye kadar çok yakın bir işbirliği içinde oldu, devamlı mektuplaşıyorlardı ve Jung Freud’un fikirlerini çeşitli şekillerde 1904’ten beri zaten uyguluyordu. Jung, Uluslararası Psikanaliz Derneğinin başkanlığını 1914’e kadar sürdürdü ancak ikili birbirinden uzaklaşmaya başlamıştı.

Bu cildin 1. Kısmı Jung’un Freud’la yakın ve “coşkulu” işbirliği içinde olduğu dönemi kapsar; 2. ve 3. Kısımlardaki makaleler resmen ayrılığa götüren eleştirilerin ana hatlarını içerir. 4. Kısım ise Freud ve Jung arasındaki doğrudan karşılaştırmalardan oluşur.”

59. Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları – ERICH FROMM

“Ölümünden önce yazdığı son kitabında ‘ustası’ Freud’u üstün ve eksik yanlarıyla değerlendiren Fromm, Freud’un önemli buluşları olan; Bilinçdışı, Oedipus kompleksi, yansıtma, narsisizm, karakter bilimi, çocukluk döneminin önemi, rüya yorumu tekniği ve içgüdü teorisini tek tek ele alarak inceliyor.”

60. Özgürlükten Kaçış – ERICH FROMM

“İnsanoğlunda, doymak bilmez bir iktidar hırsı yaratan şey nedir? Yaşamsal enerjilerinin gücü mü, yoksa temelde yaşamın kendiliğindenliği içinde, sevgiyle yaşama yetersizliği ve zayıflığı mı? Bu karşı durulması zor isteklerin gücünü oluşturan ruhbilimsel koşullar nelerdir? Bu ruhbilimsel koşulların dayandığı toplumsal koşullar nelerdir?

Özgürlüğün ve yetkecilik güçlerinin insansal yönlerinin çözümlenmesi, genel bir sorunu, yani ruhbilimsel etmenlerin toplumsal süreç içerisinde etkin güçler olarak oynadığı rolü ele almamızı gerektirir; bu da sonunda bizi, toplumsal süreçteki ruhbilimsel, ekonomik ve ideolojik etmenler arasındaki karşılıklı etkileşim sorununa götürür.”

61. Sevginin ve Şiddetin Kaynağı – ERICH FROMM

“Yaşam yaratmak, güçsüz insanda bulunmayan birtakım nitelikleri gerektirir. Yaşamı yok etmekse yalnızca bir tek niteliği -şiddete başvurmayı- gerektirir. Güçsüz insan, tabancası, bıçağı ya da kuvvetli bir bileği olduğu sürece başkalarının ya da kendisinin içindeki yaşamı yok ederek onu aşabilir. Böylece, kendisini yadsıyan yaşamdan öç almış olur. Ödünleyici şiddet, güçsüzlükten doğan ve güçsüzlüğü ödünleyen bir şiddet türüdür. Yaratamayan bir insan, yok etmek ister, yaratırken, yok ederken salt bir yaratık olma rolünün ötesine geçer. Caligula’ya şunları söyletirken Camus, bu fikri özlü olarak dile getirmiştir: ‘Yaşıyorum, öldürüyorum, yok etmenin insanı kendinden geçiren gücünü yaşıyorum; bununla karşılaştırıldığında yaratmanın gücü çocuk oyuncağından başka bir şey değildir.’ Bu, sakatların, yaşamın kendilerinden insanca güçlerini olumlu bir biçimde ortaya dökme yetisini esirgediği kimselerin kullandığı şiddettir.”

62. İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri – ERICH FROMM

“Saldırganlık, genlerimizde biyolojik olarak var olduğu sürece kendiliğinden bir tepki değil; insanın dirimsel çıkarlarına, bir başka deyişle gelişmesine, kendinin ve türünün varlığına yönelik tehditlere karşı bir savunmadır. Bu savunucu saldırganlık, belli ilkel koşullar altında insanların birbirini pek tehdit etmediği zamanlarda göreceli olarak azdı. İnsan, o zamandan bu yana olağanüstü bir gelişme göstermiştir. İnsanın bu süreci tamamlayacağını ve hiç kimsenin tehdit edilmediği anne-babaların çocukları, üstlerin anne-babaları, bir toplumsal sınıfın başka bir toplumsal sınıfı, bir ulusun başka bir ulusu tehdit etmediği bir toplum kuracağını düşünmek akla yatkın bir varsayımdır. Bu amacı gerçekleştirmek ekonomik, siyasal, kültürel ve ruhsal nedenlerden dolayı çok güçtür. Dünya uluslarının putlara üstelik ayrı ayrı putlara tapmaları ve bu nedenle, birbirlerinin dillerini anlasalar bile birbirlerine anlayış göstermemeleri de ek bir güçlük yaratmaktadır. Bu güçlükleri göz ardı etmek ahmaklık olur ama tüm verileri kapsayan görgül incelemenin ortaya koyduğuna göre siyasal ve ruhsal engeller ortadan kaldırılırsa yakın sayılabilecek bir gelecekte böyle bir dünyanın kurulması gerçekten olanaklıdır.”

63. Rüyalar Masallar Mitler – ERICH FROMM

“Rüyalarımızın çoğu ortak bir özelliğe sahiptir; uyanık halimizin en büyük özelliği olan mantık kurallarına uymazlar. Orada uzay ve zaman kategorileri de artık geçersizdir. Ölmüş dostlarımız yaşıyormuş gibi karşımıza çıkabilir ya da eskiden başımızdan geçen ve unutmuş olduğumuz olaylar birdenbire gözümüzün önünde canlanabilir. Gerçekte hiç mümkün olmayacak biçimde, iki ayrı olayı aynı anda oluyormuş gibi görebiliriz. Uykumuzda zamana olduğu kadar, uzayın kurallarına da uymayız. Uzak bir yere bir anda gitmek, iki farklı yerde aynı anda bulunmak, iki değişik insanı bir tek insan olarak görmek veya bir insanı ansızın başka bir insan dönüştürmek bizim için hiç de zor değildir. Kısaca, bedenimizin faaliyetine sınırlar koyan zaman ve uzayın kaybolduğu bir dünyayı rüyalarımızda yaratmak pek kolaydır.”

64. Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri – SANDOR FERENCZI

“Freud’a göre bu kitap, ‘Ferenczi’nin en parlak, en derin yapıtıdır. Psikanalizi cinsel süreç biyolojisine, ama ondan da öte tüm organik yaşama uygulamadır. Psikanalitik uygulama girişimlerinin belki de en gözü pek olanı bu kitapta bulunuyor.’”

65. Yetişkindeki Çocuk – SANDOR FERENCZI

“Ferenczi’nin çeşitli örneklemelerle psikanalizle pedagojinin ilişkisini, ailenin çocuğa uyumu konusunda yapılması gerekenleri, çocuğun memeden kesilmesi, tuvalet ve temizlik eğitimi gibi başlıklar altında çocuğa nasıl davranılması gerektiğini anlattığı yapıtında özellikle ergenlik çağına girmekte olan çocuklarla ilgili anne baba davranışları üzerinde duruluyor. Yetişkinlerin kendi psikolojilerini çocuklara yansıtmasının bir gerçeklik olduğunun vurgulandığı yapıtta, Ferenczi’nin makaleleri ve konuşmalarıyla konu anne babaların ufkunu açan bir biçimde ele alınıyor.”

66. Bireyin Gelişimi ve Aile – DONALD W. WINNICOTT

“Bu kitap Winnicott’un sosyal hizmet uzmanlarına, ebelere, öğretmenlere ve çocuklarla çalışan diğer kişilere yıllar içinde verdiği konferansların derlemesidir. Pratiğinin ayırıcı özellikleri olan gerçekçiliğin ve esnekliğin örneklerini verirken, bazı önemli fikirlerini anlaşılabilir bir şekilde tanımlar. Ne zaman kısa süreliğine kuramsal olsa, içi içine sığmayan bir canlılıkla ve insanın çeşitliliğinden açıkça zevk duyarak, tanımladığı gerçek vakalara dönme ihtiyacı duyar. Annelere derin saygısını da derlemenin başından sonuna kadar görüyoruz, çocuklarını anlayan anneleri bürokrasiye karşı sık sık destekler.”

67. Çocuk, Aile ve Dış Dünya – DONALD W. WINNICOTT

“Winnicott bu eserinde, anne ve bebek arasındaki sevgi bağıyla başlayan çocukluk döneminin temel ilişkilerini araştırır. Yazar için bu ilişkiler kişiliğin gelişimi adına son derece önemlidir. Ağdalı ve resmi bir anlatıma girmeden, sohbet rahatlığında; beslenme, ağlama, oyun, bağımsızlık ve utanma gibi günlük meseleleri açıklar. Bunun yanında çalma ve yalan söyleme gibi ciddi sorunlara da eğilir. Winnicott, ebeveynlerin doğuştan gelen yeteneklerine vurgu yapar, ayrıca bu yetenekleri öğrenilmesi gereken kabiliyetlerden özellikle ayırır. Karakteristik zekâ ve içgörü üzerinden, saldırganlığın, bağımlılık korkusu ile bunların yetişkinlikte neden olacağı talihsiz sonuçların ve çocuğun içindeki ahlakiliğin köklerini ortaya çıkarır.”

68. Bebekler ve Anneleri – DONALD WINNICOTT

“Bu eserde Winnicott, bebekler ve anneler arasındaki ilişki ve bebeğin doğum esnasında ve hemen sonrasında vuku bulan psikolojik süreç hakkında geliştirdiği düşüncelerini ilk kez bir araya toplar. Doğrudan yaklaşım tarzıyla her bebeğin asgari ihtiyacı olan emzirilmeyi, ilk diyalog ve ‘rüya için malzeme’ olarak ele alır. Öte yandan psikanaliz ve ebelik, kişiliğin ilk işaretleri ve sözsüz iletişimin doğası üzerine tartışır. Kısacası bu eser, bütün ebeveynler, ebeveyn adayları ve bebeklerle ilgili inceleme ve gözlem yapan herkesi ilgilendiren bir çalışma.”

69. Başlangıç Noktamız Ev – DONALD W. WINNICOTT

“Winnicott, bu eserinde çocukların zihinlerine ve zihin yapılarına dair edindiğimiz bilgileri kökünden değiştirecek söylemler geliştiriyor. Daha önce yayınlanmamış konuşmalarından ve zor ulaşılan gazete ve dergi makalelerinden derlenmiş bu eser, ‘Sağlıklı Birey Kavramı’, ‘Depresyonun Değeri’, ‘Umut Belirtisi Olarak Çocuk Suçluluğu’ gibi başlıkları işliyor. Winnicott ayrıca ‘savaş‘, ‘özgürlük”, ‘demokrasi‘ ve ‘feminizm‘ hakkındaki düşünceleriyle gelişen kişiliğin hem aileyle hem de toplumla etkileşimlerine değiniyor. “

70. İnsan Doğası – DONALD W. WINNICOTT

“Winnicott, doktorları ve uzmanları bilgilendirmek için birçok kitap ve makale yazdı, sayısız seminer ve konferans verdi, bunun yanında ebeveynler için de bulduğu her fırsatta radyo programları yaptı. İnsan Doğası, Winnicott’un vefatından önce yazdığı son kitabıdır. Bu çalışmada psikanaliz kuramının temel konularını yani psişe-soma ilişkilerini, Oedipus kompleksini, çocuk cinselliğini, bilinçdışını, depresif konumu, manik savunmayı, geçiş nesnelerini vb. işliyor. Dolayısıyla bu eser, hem kuramsal hem de uygulamalı elli yıllık bir çalışmanın, insan doğası anlayışını gözler önüne seriyor.”

71. Sevgi, Suçluluk ve Onarım- MELANIE KLEIN

“Sevgi, Suçluluk ve Onarım, Melanie Klein’ın toplu eserlerinin, 1921-45 yıllarında kaleme aldığı makaleleri içeren ilk cildini oluşturur. Ünlü psikanalistin çocuğun libidinal gelişiminden çocukların psikanalizine, ruhsal yaşamın erken dönemlerindeki kaygılardan sevgi, nefret ve onarım üçgeninde gelişen sevme yetisine, yas çalışmasından yaratıcılığa, şizo-paranoid konumdaki dolayımsızlıktan sembollerin oluşumuna, psikanalitik bakış açısıyla çocuğa verilecek cinsel eğitimden çocuktaki merak ve bilgi aşkını ketleyen faktörlerin incelenmesine ve gerçek anlamda bir çocuk psikanalizinin oluşturulmasının koşullarına kadar varan temel görüşlerini ileri sürdüğü bu makaleler, aynı zamanda ruhsal yaşam üzerine ilk kavramlarının ortaya çıktığı metinlerdir.”

72. Psikanalizin Gelişimi – SANDOR FERENCZI, OTTO RANK

“Bu kısa metin 1922 yılında tasarlanıp 1924 yılında yayımlandı. Psikanaliz, kışkırtıcı fikir ve eylemleriyle entelektüel çevreleri sarsmaya devam ediyordu. Doğalı 50 yıl bile olmamıştı ancak disiplin üzerine tartışmalar dinmek bilmiyordu. İşte bu yüzden Ferenczi ve Rank, henüz başlangıç aşamasında olmasına rağmen psikanalizin tarihine, kuram ve uygulama arasındaki etkiye, terapist hasta ilişkisine ve geleceğe yönelik beklentilere ışık tutma ihtiyacı hissetmişti.”

73. Psikanalizi Okumak: FREUD, RANK, FERENCZI, GRODDECK – PETER L. RUDNYTSKY

“Yazın eleştirisi ve entelektüel tarihin şaşırtıcı bir ustalıkla bir arada işlendiği bu çalışma, temelde edebiyat ve psikanaliz arasındaki diyalektik ilişkiyi çözümlüyor. Freud‘un yaşamını ve yapıtındaki çıkış noktalarını kendisine merkez alan Rudnytsky, Freud‘un en parlak üç izleyicisi sayılan Rank, Ferenczi ve Groddeck‘in de izini bu koşutluk içinde sürüyor. Disiplinler arası bir okumayla psikanalizin tabi tutulduğu bu karşılaştırmalı çözümleme, Freud‘la nesne ilişkileri kuramı ekseninde yapıt veren bir dizi düşünür arasındaki kayıp halkayı gözler önüne seren bir sorgulama aynı zamanda. Psikanaliz alanındaki bilinen yapıtların yanı sıra, ikincil önemde sayılan, hatta kimisi gözden kaçmış bazı metinleri de derinlikli bir üslupla çözümleyen Rudnytsky, psikanaliz çalışmalarının temel eksenini oluşturan ‘ilişkisel gelenek’ten yorum bilime uzanan bir yelpazede düşünmeye çağırıyor okurunu.”

74. Yasak Olmayan Hazlar – ADAM PHILLIPS

“Psikologlar ve psikanalistler genelde yasak hazlardan bahseder, onlar aracılığıyla insanın iç dünyasını keşfetmeye çalışırlar. Yasaklar çoğunlukla arzuyu kamçıladığından, yasak hazlar hep öne çıkar, hep daha çok arzulanır. Peki ya yasak olmayan hazlar? Onların kıymetini biliyor muyuz, yoksa yasak olmadıkları için gözümüzdeki değerleri azalıyor mu?

‘Bu kitap, yasak olmayan hazların yasak olanlara nazaran haz konusunda bize anlatacak daha fazla şeyleri olup olmadığını konu alıyor,’ diyor Adam Phillips. ‘Bu doğru olsaydı, fazlasıyla ciddiye aldığımız onca şey ciddiyetini yitirirdi. Yasak olanın despotluğu bir şeyleri yasaklamasından değil, bize ne yapmak istediğimizi söylemesinden gelir yasak olanı yapmak isteriz. Oysa yasak olmayan hiç emir vermez.’ “

75. Bebeği Anlamak: Ailesi İçinde Bebeği Gözlemlemek – JEANNE MAGAGNA, NERGİS GÜLEÇ

“Sadece ruh sağlığı alanında çalışan değil, çocuk hekimleri, bebek hemşireleri, yuva öğretmenleri gibi farklı disiplinlerden gelen ve çocuklarla, bebeklerle teması olan okuyuculara; bebek gözleminin kuramı, felsefesi ve tekniği ile çeşitli alanlardaki uygulamalarına dair kapsamlı bir bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Haftalık yapılan bebek gözlemleri aracılığıyla, ailesi içinde gelişen bir bebeğin hayatını ve deneyimini gözlemlemek, bu gelişime tanık olmak ve bu yöntemle öğrenmek kişiye çok önemli bir deneyim sağlamaktadır. Ayrıca, gözlem sonrasında gözlemlenenleri hatırlamanın, gözlem notlarını yazmanın ve seminerde bunları tartışmanın, uyanan duyguları işlemeye ve düşünmeye dair gözlemci için ne denli değerli bir öğrenme deneyimi olduğu bu eğitim süreci içerisinde ortaya çıkmaktadır. Bebeği Anlamak: Ailesi İçinde Bebeği Gözlemlemek, açık bir zihin ve yürekle dinlenen ve gözlemlenenler ile güncel düşüncenin buluştuğu bir başvuru kitabıdır.”

76. Psikanaliz’in Yedi Büyüğü – J. D. NASIO

“Bu kitapta yedi büyük ustanın, her biri kendi özel çabaları ve buluşlarıyla ruh, çözümlemesini geliştiren Freud, Ferenczi, Groddeck, Klein, Winnicott, Dolto ve Lacan’ın psikanalizle ilgili temel görüşleri ve katkıları ele alınıyor; insanı anlamada reçeteler değilse bile çok önemli ipuçları veriyor.”

77. Histeri: Psikanalizin Güzel Çocuğu – J. D. NASIO

“Bir kişinin veya bir davranışın histerik olduğunu söylediğimizde ne düşünüyoruz? Nasıl histerik oluyoruz veya bu hastalıktan nasıl kurtuluyoruz? Histerik kişinin cinsel hayatında çektiği acı nedir? Erkek ve kız çocuğunda histeri kendini nasıl belli ediyor? Erkek ve kadın arasındaki ilişki histerik bir hal almaya, yani gücün sevgi, nefret ve arzuyu yönlendirdiği yöneten-yönetilen arasındaki bir güç ilişkisine dönmeye neden bu kadar elverişlidir? J. D. Nasio, histeri üzerine olan psikanalitik yaklaşımı okuyucuya iletmek arzusuyla modern histeri hakkında sorulan tüm bu sorulara bir psikanalist, bir psikiyatr olarak cevap veriyor.”

78. Oedipus – J. D. NASIO

” ‘Sizlere bahsedeceğim Oedipus, kadın ve erkek (cinsel) kimliklerimizin ve buna bağlı olarak da nevrotik sıkıntılarımızın temelini açıklayan bir efsanedir. Bu efsane, yaşadığı aile klasik, tek ebeveynli, yeniden oluşmuş ve hatta eşcinsel ebeveynli bir aile olabilir; terk edilmiş, yetim veya evlat edinilmiş bir çocuk olabilir, tüm çocukları kapsar. Hiçbir çocuk Oedipus’tan kaçamaz! Neden? Çünkü erkek veya kız fark etmez, dört yaşındaki hiçbir çocuk kendi içinde yükselen erotik itkilerin fırtınasından kaçamaz ve yakın çevresindeki hiçbir yetişkin onun itkilerinin merkezinde olmaktan ve bunlara set çekmek durumunda kalmaktan kurtulamaz.’ -J.D. Nasio- “

79. Psikanalizin Yedi Temel Kavramı – J. D. NASIO

“Psikanalizin Yedi Temel Kavramı, bugüne kadar kitapları on üç dilde yayımlanan psikanalist J.-D. Nasio’nun en çarpıcı eserlerinden biridir. Freud ve Lacan’ın çalışmalarından yola çıkarak okuru psikanalizin kastrasyon, hesaptan düşme, narsisizm, fallus, üstben, özdeşim, yüceltme kavramları ile tanıştıran Nasio, bu eserinde uzmanlara olduğu kadar psikanalize meraklı okura da hitap etmektedir. Öğrencilerin, psikologların, yargıçların, eğitimcilerin, bakıcıların, yaşamının bir noktasında insan ruhunun derinliklerini kavramaya yönelen herkesin, sadece başkalarına değil aynı zamanda ‘kendisine dair de bir şeyler bulabileceği’ bir kitap…”

80. Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm – OTTO F. KERNBERG

“Günümüz psikiyatri ve psikanalizinin en önemli iki sorunu sınır durumlar ve patolojik narsisizmdir. Kernberg terapisi oldukça güç olan bu durumlara yaklaşımda yeni, özgün kurumsal ve pratik ilkeler geliştirmiştir. Özellikle nesne ilişkileri ve ben psikolojisine dayanan kurumsal yaklaşımında Kernberg bu durumlardaki saldırganlığa yoğunlaşmıştır. Kernberg’in oldukça sade ve doktorca bir üslubu vardır. Bununla beraber eseri Amerika’da psikiyatri dışındaki disiplinlerde de yankı bulmuş, sanat eserlerini ve günlük yaşamı çözümlemede geniş ölçüde kullanılmıştır.”

81. Aşk İlişkileri – OTTO F. KERNBERG

“Bu kitapta, şimdiye kadar sanatçıların ve yazarların bitmez tükenmez konu hazinesi olan “aşk”, psikiyatrinin yaşayan büyük ustalarından biri sayılan O. F. Kernberg’in divanına uzanıyor. Ve ortaya hepimizin başına gelen, karşısında aciz kaldığımız aşk hallerinin tüm yönleriyle incelendigi zengin bir bilimsel metin çıkıyor. Kernberg, uzun meslek hayatında karşılaştığı vakaları titiz bir analizden geçirmiş ve vardığı sonuçları bu kitapta toplamıştır.”

82. Eş Benlik – OTTO RANK

“Psikoloji tarihinde, deyim yerindeyse edebiyatın arka bahçesiyle psikanalitik bağlamda ilk kez ilgilenen isimlerden biri olan Otto Rank, Freudcu narsisizm kuramı üzerinden temellendirdiği görüşleriyle edebiyat tarihinde sıklıkla karşımıza çıkan eş benlik motifine sezgisel, psikanalitik ve kuramsal bir yorum getirmiştir. Rank’ın, eş benlik motifinin psikolojik, etnolojik, söylencesel ve edebi anlamda ortaya çıkışını açıklamaya odaklandığı bu eseri, eş benliği şiir, tiyatro ve düzyazı edebiyatındaki görünümüyle psikanalitik açıdan değerlendiren yegâne girişimlerden biridir.”

83. Hayat Yolları – ALICE MILLER

“Psikanalist ve sosyolog Alice Miller, bu kitabında yer alan yedi öyküde birbirinden farklı hayat deneyimlerini kahramanları aracılığıyla karşılaştırıyor ve buluşturuyor. Miller’ın kahramanlarının büyük kısmı ise kadınlar. Toplama kampları, diktatörler, ensest, taciz, doğum travması, histeri, mesleğini kötüye kullanan terapistler, öz-saygı, iletişimsizlik, nefret… Yazar, her biri uzun hatta ağır birer makalenin konusu olabilecek deneyim ve olguları, örnek hikâyelerde rahatlıkla anlaşılır bir tarzda okuyucuya sunuyor.”

84. Aşk Hikâyeleri – JULIA KRISTEVA

Psikanalist olmak bütün hikâyelerin aşktan söz etmek anlamına geldiğini bilmektir. Bana sırlarını dile dökerek emanet edenlerin bütün dertleri; geçmiş ya da şimdiki, gerçek ya da imgesel aşk yoksunluklarıdır. Ben bu durumu ancak kendimi bir sınırsızlık, acı ya da hayranlık noktasına yerleştirirsem anlayabilirim. Öteki, macerasını ancak benim zaafımla anlamlandırabilir.

Felsefe, din, şiir, roman? Aşk hikâyeleri. Platon’dan Aziz Tommaso’ya, Romeo ve Juliette’ten Don Juan’a, saz şairlerinden Stendhal’e, Meryem’den Baudelaire ya da Bataille’a kadar. Büyük simgesel irdelemeler her gün karanlıkta dinlenen şeylerin dışında bir şey söylemiyorlar. Ruhsal olarak hayatta olmak aşık olmak demektir; analizde ya da edebiyata maruz kalarak. Tüm insanlık tarihi muazzam ve sürekli bir aktarım sanki.’ -Julia Kristeva-”

85. Duyguların Gücü: Psikanalizde, Cinsiyette ve Kültürde Kişisel Anlam – NANCY J. CHODOROW

“Cinsiyet analizi, psikanaliz ve antropolojiyi bir araya getirerek hem topluma hem de kendimize nasıl baktığımıza ilişkin son derece özgün bir kuram geliştiren bu kitabın temel tezini şöyle özetleyebiliriz: ‘Duyguların gücü’, yani bireysel öznel anlamlar, en az evrensel, kültürel anlamlar kadar önemlidir. Sosyoloji doktorasından sonra psikanaliz eğitimi alan Chodorow, en önemli feminist psikanaliz kuramcılarından biridir. Nancy Chodorow evrenselleştirici bir kuram olarak psikanaliz ile terapi pratiği olarak psikanaliz arasındaki farkı özellikle vurgulayarak, kişiyi, bireyi toplumsal anlam ve pratiklerin basit bir taşıyıcısından ibaret gören bazı postmodernist eğilimlere karşı çıkıyor, felsefi bir dille söylersek, ‘tikele hakkını vermeye’ çalışıyor.”

86. Psikanalizin İçinden – BELLA HABİP  

“Psikanalizin İçinden, psikanalist ve klinik psikolog Bella Habip’in 1996-2006 yılları arasında psikanalizi tanıtmak amacıyla ruh sağlığı profesyonellerine yönelik gerçekleştirdiği seminer ve konferans notlarından, çeşitli dergilerde yayımlanan makalelerinden ve psikanalize ilgi duyanlara yönelik halk söyleşilerinden oluşan bir çalışma. Habip’in hem kişisel psikanaliz deneyiminden hem de bir psikanalist olarak psikanalizle kurduğu bağdan yola çıkarak sunduğu bu metinler, psikanaliz geleneğine, psikanalizde ‘birey’ ve ‘kadın’ olmaya, psikanalizin ebeveyn ve çocuk ilişkisindeki önemine, psikanalizin tarihle ve sosyolojiyle alışverişine dair psikanalizin içinden yorumlar niteliğinde.”

87. Halk İçin Psikoterapi: İlerici Bir Psikanalize Doğru – LEWIS ARON, KAREN STARR  

“Psikanalizin ilerici ve hümanist kökenlerinden esinlenen Lewis Aron ve Karen Starr, Freud’un psikanalizin “halk için psikoterapi” olması gerektiğine yönelik çağrısının peşinden gidiyorlar. Psikanalizin kendisini her zaman nasıl bir ‘öteki’ne göre tanımladığına odaklanarak bir kültürel tarih sunuyorlar. Başlangıçta o öteki hipnoz ve telkindi; sonra psikoterapi oldu. Yazarlar, psikanaliz tarihinde yer etmiş, her biri hiyerarşik olarak tanımlanmış bir dizi ikili karşıtlığın izini sürüyorlar. Irkçılık, anti-semitizm, kadın düşmanlığı ve homofobinin yansımalarını takip ederek, psikanalizin, fallik erillik, içine girme, heteroseksüellik, özerklik ve kültürle bağlantı halinde, bağımlılık, dişil edilgenlik ve ilişkiselliği güçlendirdiği düşünülen telkin ve psikoterapiye karşıtlık üzerinden tanımlandığını gösteriyorlar. Aron ve Starr, Freud’un psikanalizi geniş ve esnek bir şekilde tanımlayan ilerici ufkuna dönüş yolunda öncülük ederek bu ikilikleri yapı-bozumuna uğratıp yeni bir çağ için onu yeniden canlandırıyorlar.”

88. Çocuk ve Ergenler İçin Çağdaş Psikodinamik Psikoterapi – SERGIO V. DELGADO, JEFFREY R. STRAWN, ERNEST V. PEDAPATI

“Çağdaş psikodinamik teori, çocuk ve ergenlerde gelişimsel psikopatoloji anlayışımızı derinden değiştirmektedir. Ancak bu teorinin yetişkin psikoterapisi üzerindeki etkilerine dair çok şey yazılmış olmasına karşın, çocuk ve ergen psikoterapisine etkileri üzerinde pek durulmamıştır. Bu kitap, çağdaş psikodinamik teoriden köken alan yeni kavramların çocuk ve ergen psikoterapisine dair anlayış ve yaklaşımımızı gözden geçirmemizi nasıl zorunlu kıldığını açıklamaktadır. İki-kişilik ilişkisel psikodinamik teorinin yakın zamandaki katkılarını gözden geçirerek, ayrıntılı vaka örnekleri üzerinden teorinin çocuk ve ergen psikoterapisinde nasıl uygulandığını göstermektedir. Çocuk ve ergenlerle çalışan psikoterapistler ve psikoterapi öğrencileri için bu kitap hem teorik hem de pratik açıdan çok değerli bir kaynaktır.”

89. Nevrotik Tarzlar – DAVID SHAPIRO

“İlk olarak 1965 yılında yayınlanmış ve kısa sürede modern bir klasik haline gelmiş olan Nevrotik Tarzlar kitabında Shapiro, dört ayrı nevroz tarzına (obsesif-kompulsif, paranoid, histerik ve itkisel) ait düşünüş, hissediş ve davranış özelliklerinin oldukça kapsamlı ve çarpıcı bir değerlendirmesini yapmaktadır. Nevrotik Tarzlar, egemen / resmi psikanalitik paradigmanın dışından söz kurmasına rağmen, nevrotik öznelliği çok zengin bir şekilde tarifleme kapasitesi nedeniyle çoğu psikanalistin ve psikanalize kulak kabartan psikoterapistlerin ilgisiz kalamadığı bir kitap olagelmiştir.”

90. Kayıptan Sonra Yaşam – VAMIK D. VOLKAN

“‘Bu kitabı yazmak, beni yaşamımın bazı yönlerinin yasını yeniden tutmaya zorladı. Beni, kayıp karşısındaki incinebilir yanlarımın ve savunmalarımın hesabını bir kez daha yapmaya yöneltti ve insanın doğasına ilişkin anlayışımı derinleştirdi. Tüm bunlar, kaybın büyüme için bir araç olabileceği konusundaki düşüncemi pekiştirdi. Öyle umuyorum ki bu kitabı okuyunca yas ve kederin dinamikleriyle ilgili anlayışınız artacak ve insan ruhunun kayıp karşısındaki esnekliğine siz de benim gibi şaşacaksınız.’ -Vamık D. Volkan- ”

91. Var’olan Annenin Yokluğu – JASMIN LEE CORI

Çocukluktaki temel duygusal ihtiyaçlar nelerdir? Sevgi, şefkat, saygı görme, korunma, anlaşılma, olduğu gibi kabul edilme, ihtiyaçları ve duyguları ifade etme özgürlüğü… Peki, bu ihtiyaçlar karşılanmadığı zaman ne olur? Kasıtsız olarak çocukluktaki örüntü yetişkin yaşamda da devam ettirilir. Kişi; ihtiyaç duyduğu sevgiyi vermeyen, eleştirici ya da talepkar kişileri hayatına alarak, kendi sevilmezliğini, değersizliğini ve yetersizliğini doğrular. Çözüm? Hikayeyi değiştirmek. Kendine şefkat göstermek. Kendi içindeki sağlıklı ebeveyni oluşturmak, güçlendirmek ve “kırılgan çocuğuna” ebeveyn olmak. Mutlu, özgür ve kendi ile barış içinde bir yetişkin olmak… Bilmediğiniz bu karanlık yolda tek başınıza yürümek zorunda değilsiniz. “Anne oradayken bile her şeyi eksik olan, bir şekilde ayakta kalmış o annesiz çocuğa… Bu kitap senin için.” Ayrıca, gelecekteki anne-babalar ve psikoterapistler için…

92. Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane – BÜLENT SOMAY

Toplumun birçok kesimi tarafından doğru kabul edilen, belki de üzerine çok fazla kafa yorulmayan cinselliğe dair mitlerin teker teker tartışıldığı kitap, gerek keyifli diliyle gerek psikolojik ve kültürel analizleriyle kesinlikle okunmaya değer! Cinselliğe dair vazgeçmemiz gereken 100 efsane; üreme, sevişme, doğum kontrolü, annelik, babalık, kadınlık, erkeklik, heteroseksüellik, homoseksüellik, biseksüellik, toplumsal cinsiyet, kadına karşı şiddet ve tecavüz ekseninde tartışılıyor.

  • “Kızını dövmeyen dizini döver”

“ ‘Yeterince dövülmeyen’ kızın ne yapmasından korkuyoruz peki? Arkadaşlar edinmesinden, kendine sevgili bulmasından, cinsel ilişki kurmasından, hovardalık etmesinden, emirlere uymaktansa başına buyruk davranmasından, yani kısacası, hayattan keyif almasından.”

93. Bir Şeyler Eksik – BÜLENT SOMAY

“Aşk, Cinsellik ve Hayat Hakkında Bilmek İstemediğimiz Şeyler” alt başlığı ile oluşturulan kitap, “Her ilişkide “bir şeyler eksik”tir mutlaka.” önermesiyle başlıyor. İçeriğine bakarsak deneme, şekline bakarsak aforizmalar kitabı diyebileceğimiz kitap Bülent Somay’ın ilişkiler, beyaz atlı şövalyeler, kıskançlık, arzu, sevgi ve cinsellik üzerine düşüncelerini adım adım ilerlettiği, kendi içinde bütünlüklü ve anlamlı olan bölümlerden oluşuyor.

“Bu kitap psikanaliz hakkında bir kitap değil; psikanalitik teoriden alıntı ve tartışmalarla ilerlemiyor. Tersine, psikanalizin gündelik hayatta nasıl işe yarayabileceğine dair ipuçları sunmaya çalışıyor. Bu yüzden de en çok kullandığı noktalama işaretlerinden biri soru işareti. Çünkü, özellikle pop-psikoloji ve pop-psikiyatri alanlarında sanıldığı gibi, psikanalizin bir cevap verme/çözüm sunma tekniği değil, bir soru sorma yöntemi olduğunu söylemeye çalışıyor.”

94. Anne Baba ve Çocuk Arasında – Dr. HAIM G. GINOTT

“İyi anne baba olmak, öğrenilebilir bir beceridir.”

Ebeveyn ve çocuk arasındaki iletişim üzerine yazılmış ve bir başucu kitabı haline gelmiş “Anne Baba ve Çocuk Arasında” tehdit, ceza ya da alaya başvurmadan çocuğu eğitebilmenin, çocukların duygularını, algılarını ve fikirlerini anlamanın yollarını gösteriyor. Ebeveynler ve çocuklar arasındaki diyaloglar ise her anne-babaya öncülük edebilecek nitelikte. Örneğin; öfkenin insanın kendine ve diğer insanlara duyduğu sevgiyi değiştirmeyeceği yolunda çocuğa teminat verme ve çocuğa öfkesinin felakete yol açmayacağını, kimseye zarar vermeden rahatlayabileceğini öğretebilme üzerine olan diyaloglar ebeveynlere rehber olabilir.

95. Tekeşlilik – ADAM PHILLIPS

“İki kişiden ancak arkadaş olur; çift üç kişiden oluşur.”

“Sadakat ve İhanet Üzerine Aforizmalar” alt başlığı ile oluşturulan kitapta Adam Phillips ciddi, psikanalitik bir yaklaşımla alaycı, denemeci bir yaklaşımı birleştiriyor tekeşliliğe bakarken. “Dışlama” üzerine kurulmuş gibi görünen bu yapının aslında daima kendisinden başka şeyler içereceğini, sadakatin ihanete, bağlılığın sadakatsizliğe durmadan dönüşeceğini ve tanımı gereği “iki kişilik” bir kurum olan tekeşliliğin ebedi bir “üçüncü” olmadan yapamayacağını söylüyor. Sadakat, ihanet, sevgi, saygı, kıskançlık, bağlılık, arzu, yalan, güvenlik, gizlilik, huzur, ev, özgürlük, ahlak, merak, görev, suç, özgürlük… Bu kitap ile; tekeşlilik ile ilişkili tüm bu kavramlar üzerine düşünebilir, farklı bakış açıları kazanabilir, kendinizi felsefi bir sorgulamanın içinde bulabilirsiniz.

96. İnsanın Anlam Arayışı – VIKTOR E. FRANKL

Dr. Frankl’ın logoterapiyi keşfetmesine yol açan toplama kampı deneyimlerinin ve logoterapinin ilkelerinin anlatıldığı kitap, “İnsanı insan yapan nedir?” sorusunun cevabını varoluşsal bir perspektiften vermeye çalışıyor. Varoluşçu bakış açısına göre “Yaşamak acı çekmektir; yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktır.” ve herkes yaşam amacını kendi bulmalı ve bu amacın sorumluluğunu üstlenmelidir. “Nietzsche’nin şu sözleri, tutuklularla ilgili her türden psikoterapi ve koruyucu ruh sağlığı çabalarının yol gösterici parolası olabilir: “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıl’a katlanabilir.”

97. Çocuklar İçin Gerçek Yaşam Becerileri – AYGÜN TUÇE ATAŞ & İLKNUR EFEÇINAR

Sosyal becerilerin kazanılması erken yaşlarda, bebeğin anneyle kurduğu göz teması ile başlar. Sosyal becerilen kazanılamaması, kullanılamaması ya da yetersiz olması beraberinde birçok güçlük getirebilir. Çocukluk döneminde sosyal beceriler yeterince kazanılmadığında, yetişkinlik döneminde yakın ilişkilerde, iş hayatında, sosyal ve özel yaşamda başarısızlık ve mutsuzluk hissedilebilir. SOBECE -Sosyal Beceri Çocuk Eğitim Programı- adı verilen çok yönlü eğitsel terapi modelinin ışığında hazırlanan kitap, 6 ana başlık altında yaklaşık 400 egzersiz ve oyun ile ebeveynler, öğretmenler ve çocuklarla çalışan tüm uzmanlar için teori ve pratiği anlaşılır bir dille bir araya getiren eşsiz bir kaynak. Kitapta konu edilen sosyal beceriler; ilişki başlatma ve sürdürme, atılganlık, saldırgan davranışlarla başa çıkma, sorun çözme, plan yapma ve duygulara yönelik becerilerden oluşuyor. Bu beceriler ise alt başlıklar halinde tanımlanıyor, eksikliğinin nelere yol açtığı, becerinin iyi olması halinde kazanımların neler olduğu, oyunlar ve ebeveyn-çocuk paylaşımları ve öneriler sırasıyla belirtiliyor.

98. Hayat – ENGİN GEÇTAN

Engin Geçtan’ın, günlük yaşamı ve meslek hayatı sayesinde edindiği deneyimlerini, ona önerilen ya da hediye edilen kitaplardan seçtiği pasajlar ile zenginleştirdiği “Hayat” adlı kitabı narsisizmden yabancılaşmaya, anlaşılabilme umudundan tembelliğe, kontrolden öfkeye çeşitli konularda yazdığı denemelerden oluşuyor. “Yaşantılarımıza dikkatle bakıldığında, pek çok şeyi, saati ayarlamış olduğumuz zamanda değil de “eşref saati” geldiğinde gerçekleştirebileceğimizi görebiliriz. Trafik ışığı kırmızıya dönüşmeden önce yetişebilmek için seferberlik durumuna geçtiğinizde ya da asansörün gelmesini bekleyemeden merdivene yöneldiğinizde kazandığınız saniyelerin neden sizden daha değerli olduğu sorusunu hiç kendinize sordunuz mu?

99. Rüyalardan Gerçekliğe Psikanaliz ve Sanat – ÖZDEN TERBAŞ

Rüyalardan Gerçekliğe Psikanaliz ve Sanat’ta Özden Terbaş psikanalizin hem klinik yönüne hem de sanatla olan etkileşimine odaklanıyor. Kitabın ilk kısmında Freud’un rüya kuramına, bilinçdışı fantezilerin işlevlerine, aktarım ve karşı aktarım kavramlarına, yas ve melankoliye ve Kleincı kuramın temel yapı taşlarına yer veriliyor. İkinci kısımda ise sanat eserlerinin psikanalitik açıdan yorumlanmasına örnek olarak Kafka’nın Dava ve Kosinski’nin Boyalı Kuş romanları, Cronenberg’in Ölü İkizler, Haneke’nin Piyanist, Bergman’ın Güz Sonatı ve Kim Ki-duk’un İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkbahar filmleri veriliyor.

“Yeni bir hümanizmin yol açıcısı” ve “devrimci bir güç” olan psikanalizin engin kuramsal evreni düşünüldüğünde, giriş niteliğinde sayılabilecek bu kitabın okuyucuya bir ışık tutabilmesi ve gerek psikanalize gerekse sanatın psikanalitik açıdan anlaşılmasına ilgi duyan herkes için rehber olabilmesi umuduyla.”

100. Bağışlanan Terapi – IRVIN YALOM

Mesleğe yeni başlamış ya da başlayacak olan terapistlere yazılmış açık mektuplardan oluşan “Bağışlanan Terapi” Yalom’un kendi çalışmalarında yararlı bulduğu fikir ve tekniklerden oluşmaktadır. “En sevdiğim ifadeler ve müdahaleler bu kitabın her yerine serpiştirilmiş durumda. Aynı zamanda kendiliğindenliği ve yaratıcılığı da teşvik ediyorum. Bu nedenle benim kendime özgü müdahalelerimi özel işlemsel tarifler olarak görmeyin; onlar benim kendi bakış açımın yanı sıra kendi tarzımı ve sesimi bulmak için içerilere uzanma girişimimi temsil ediyor.” Kitapta; terapötik ilişki, “şimdi ve burada”nın gücü, terapistin kendi terapi sürecinden geçmesi, terapistin veri olarak duygularını kullanması, terapistin şeffaflığı, ölüm, özgürlük ve hayatın anlamı gibi varoluşsal meselelerin konuşulması, rüyaların kullanılması, mesleki tehlikeler ve ayrıcalıklar gibi konulara değinilmiştir.

“Okurların benim öğrendiklerimi kendi özel çalışma durumlarına uyarlamak ve uygulamak için kendi özel yaratıcı yollarını bulacaklarını umut ediyorum.”

*Eserler, ağırlıklı olarak psikanalitik metinler arasından seçilmiştir.

**Önerilerde yer alan açıklamalarda eserlerin basılı olduğu kitapların önsöz, arka kapak vb. içeriklerinden alıntılar yapılmıştır.

***Listenin oluşturulmasında Eda YILMAZ, Çisen BELENDİR ve Selen KIRAÇ katkı sağlamıştır.

Kaynak : http://selfpsikoloji.com/2018/01/12/ruh-sagligi-alaninda-calisan-ogrenim-gorenler-icin-100-temel-okuma-onerisi/

Ellen Notbohm’un ilk yayımlandığı tarihten itibaren tüm dünyada otizm camiasının en sık başvurulan kitaplarından birine dönüşen ödüllü klasiği genişletilmiş yeni baskısıyla  nihayet Türkçede!

Bu kitap otizmli çocuklarının davranışlarını anlamak yolunda ebeveynlere ışık tutacak.

“Çocuğunuza teşhis konulduğunda okumanız gereken ilk kitap. Otizm dünyası hakkında inanılmaz içgörülü bir annenin çocuğunun gözünden yazdığı bu kitapta yazarın OSB’li bir çocuğa sahip oluşu kendini hemen belli ediyor. Trinny Holman

“Her Otizmli Çocuğun Bilmenizi İsteyeceği On Şey kutsal kitabım oldu! Bunu okuduktan sonra birisi ışıkları açmış gibi hissettim. Muhteşem!” Becky Gillingham

“Oğlumu yüzde 100 anlatan tek kitap. Daha önce hiç kimse, hatta tıp doktorları dahi bana oğlumun ne hissettiğini açıklayamamıştı. Sık sık, ‘Keşke dünyayı bir günlüğüne olsun onun gözlerinden görebilsem’ derdim. Bu kitap bunu mümkün kıldı.” Caroline Nel

“Teşhisin ardından okuduğum ilk ve tek otizm kitabı bu oldu. Bu pozitif ve ilham verici kitap konuyu ebeveyn gözüyle değil, oğlumun bakış açısıyla değerlendirmemi sağladı. Artık herhangi 
bir zorluk, değişim ya da düşünce karşısında duruma onun gözünden bakmaya çalışıyorum.” Claire Coley

(Tanıtım Bülteninden)

  • Kitap Adı: Her Otizmli Çocuğun Bilmenizi İsteyeceği 10 Şey
  • Yazar:Ellen Notbohm
  • Yayınevi: Kitap Kurdu
  • Hamur Tipi: 2. Hamur
  • Sayfa Sayısı: 176
  • Ebat: 14 x 21
  • İlk Baskı Yılı: 2019
  • Baskı Sayısı: 1. Basım

Can ve Tibet çok iyi arkadaşlar. Onların çok fazla benzer yönü var. Fakat farklı yönleri de var çünkü Can bir otizmli.

Sue Adams’ın hikâyesi, otizm dolayısıyla yaşanabilecek bazı farklılıkları açıklamaya yardımcı oluyor. Otizmli diğer çocukların bazı duyuları daha zayıfken bir otizmli bilgileri nasıl işler, farklı ihtiyaçları ve istekleri nelerdir? Bazı duyuları zaman zaman “nasıl” bu kadar güçlü olabilir? Bu kitap, otizmli çocuklar hakkındaki birçok konuya açıklık getiriyor.

Çocukların otizmli arkadaşları ile birlikte olmaları ve onları anlamaları için bu kitabı rehber gibi kullanabilirsiniz. Bu kitap, özellikle öğrenme güçlüğü olan çocuklara ve belki de kardeşlerine ya da arkadaşlarına verilmeli çünkü çocuğunuzun davranışları, onların yaşamdaki yolculuklarının kalitesini belirleyecektir.

Empati yeteneği güçlü ve çevresine duyarlı bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız bu kitabı başucunuzdan ayırmayın!

(Tanıtım Bülteninden)

  • Kitap Adı: Benim Otizmli Arkadaşım
  • Yayınevi: Sola Kidz
  • Hamur Tipi: 2. Hamur
  • Sayfa Sayısı: 48
  • Ebat: 19,5 x 26
  • İlk Baskı Yılı: 2019
  • Baskı Sayısı: 1. Basım

Otizm bir hastalık değildir. Otistik çocuklar ve yetişkinler hepimiz gibi gelişim aşamalarından geçerler. Onlara yardım etmek için, onları “düzeltmemiz” gerekmez. Onları doğru anlamamız ve sonra kendimizi, yani inançlarımızı, tutumlarımızı ve eylemlerimizi gözden geçirerek değiştirmemiz gerekir.

Dr. Barry Prizant’ın felsefesi budur. 2017 yılında Amerika Otizm Derneği’nin Dr. Temple Grandin Ödülü’nü alan Otizmi Anlamanın Bambaşka Bir Yolu, Dr. Prizant’ın hayatını adadığı çalışmanın sonucudur. Kırk yılı aşkın bir süre boyunca, binlerce ailenin otizmle ilgili deneyimlerini yeniden tanımlamalarına ve kendilerine destek olan profesyonellerin içgörü ve etkinliğini derinleştirmelerine yardım etmiştir. Aileler, eğitimciler ve klinisyenler, Dr. Prizant’ın çalışmalarından müthiş örneklerle dolu bu kitapta, çok sayıda strateji ve öneri bulacaklar.

“[Barry Prizant] Onun yaklaşımını seviyorum.”

– Temple Grandin, Otizmli Beyin ve Resimlerle Düşünmek kitaplarının yazarı

(Tanıtım Bülteninden)

  • Kitap Adı: Otizmi Anlamanın Bambaşka Bir Yolu
  • Yazar:Barry M. Prizant
  • Yayınevi: Paloma Yayınevi
  • Hamur Tipi: 2. Hamur
  • Sayfa Sayısı: 292
  • Ebat: 14 x 21
  • İlk Baskı Yılı: 2019
  • Baskı Sayısı: 1. Basım

Editör: Aydan Aydın

”Aynı zamanda özel eğitim alanına katkı sağlayacağı düşünülen oyun ve müzik öğretimine ilişkin kaynak bir kitabın olma- masının uzun dönemdir eksikliğinin hissedildiği bilinmektedir. Yüksek Öğretim Kurumunun özel eğitim alanında yaptığı son değişikler ile yeni programda oku- tulacak dersler için kitapların hazırlanması gündeme gelince bu kitabın ders içeriğine göre hazırlanması sürecine girildi. Bu süreç içerisinde de kitaba bölüm yaza- cak yazarların bulunması oldukça zahmetli ve meşakkatli bir yolculuk oldu. Diğer yandan bu zorlu yolculuk aslında hem bir ihtiyacı hem de bir yoksunluğu ortaya çıkarması açısından da öğretici bir süreç oldu. Bu zorlu yolculukta bu kitabın hazırlanmasında katkı veren, destek olan tüm yazarlarımıza ve bizleri yazarlarımızla buluşturan değerli hocalarımıza ve arkadaşlarıma minnettarlığımı sunmak iste- rim. Dilerim bu kitap gereksinimli öğrencilerle çalışacak eğitimciler için oyun ve müzik öğretimini amaçlayan başka kitapların bir başlangıç olur. Özel eğitim bölü- münde okuyan öğrenciler ile özel eğitim alanında çalışan öğretmenlerimize katkı sağlaması amacıyla hazırlanan bu kitaba emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.”

BÖLÜMLER VE YAZARLARI

1. BÖLÜM: OYUN NEDİR, NEDEN ÖNEMLİDİR, YARARLARI NELERDİR? Yrd. Doç. Dr. Aydan Aydın Marmara Üniversitesi

2. BÖLÜM: OYUN, TARİHÇESİ VE OYUNA İLİŞKİN GÖRÜŞLER Öğr. Gör. Kadriye Efe Azkeskin Marmara Üniversitesi

3. BÖLÜM: OYUN KURAMLARI Öğr. Gör. Dr. Gülçin Güven Marmara Üniversitesi

4. BÖLÜM: OYUN TÜRLERİ: ÖZEL EĞİTİME GEREKSİNİM DUYAN ÇOCUKLARDA OYUN GELİŞİMİ VE AŞAMALARI Uzm. Derya Karaaslan Zeynep Kamil Eğitim ve Araştırma Hastanesi

5. BÖLÜM: ÖZEL EĞİTİME GEREKSİNİM DUYAN ÇOCUKLARA OYUN ÖĞRETİMİNDE BİLİMSEL DAYANAKLI UYGULAMALAR Yrd. Doç. Dr. Özcan Karaaslan Marmara Üniversitesi

6. BÖLÜM: ÖZEL EĞİTİME GEREKSİNİM DUYAN ÇOCUKLARDA OYUNCAK SEÇİMİ VE ORTAM DÜZENLEMESİ Yrd. Doç. Dr. Özcan Karaaslan Marmara Üniversitesi

7. BÖLÜM: GELİŞİMSEL YETERSİZLİĞİ OLAN ÇOCUKLARA OYUN ÖĞRETİMİ Gizem Ergin Anadolu Üniversitesi

8A. BÖLÜM: İŞİTME YETERSİZLİĞİ OLAN BİREYLERDE OYUN Özel Eğitim Öğretmeni Gülsüm Elif Çorbacı Serin Milli Eğitim Bakanlığı, Özel Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Kurum Yöneticisi

8B. BÖLÜM: MÜZİK EĞİTİMİ SÜRECİNDE İŞİTME ENGELLİLERDE ÇALGI ÖĞRETİM Doç. Dr. Mehmet Ali Özdemir Marmara Üniversitesi

9. BÖLÜM: GÖRME YETERSİZLİĞİNDEN ETKİLENMİŞ ÇOCUKLARIN OYUN VE MÜZİK EĞİTİMİ Uzm. Özel Eğitim Öğretmeni Gülten Şen Millî Eğitim Bakanlığı Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü, AR-GE Projeler Daire Başkanlığı

10. BÖLÜM: CEREBRAL PALSY VE OYUN Özel Eğitim Öğretmeni Özgür Konuk Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Metin Sabancı Okulları, Müdür yardımcısı

11. BÖLÜM: ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUKLAR İÇİN AİLE KATILIMININ ÖNEMİ VE PLANLAMAYrd. Doç. Dr. Handan Doğan Maltepe Üniversitesi

12. BÖLÜM: ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUKLARIN GELİŞİMLERİNİ DESTEKLEYİCİ ETKİNLİKLER Yrd. Doç. Dr. Handan Doğan Maltepe Üniversitesi

Kitabı Satın Almak İçin :

https://www.pegem.net/kitabevi/Arama_Sonuc.aspx?kelime=Özel%20Eğitimde%20Oyun%20ve%20Müzik

Kaynak : https://www.pegem.net/dosyalar/dokuman/1892017134254pdf.pdf