Sorting by

×

Alternatif Terapiler

Çaresizliğin Aşılması

Bunu deneyenler şöyle düşünüyor olabilir : 

“Ben denedim, ben de bir sürü şey denedim kendi hayatım üzerinde, Bana bir şey olmadı, böyle bir şey de varmış o zaman bunu da deneyeyim, belki , bir ihtimal bunu da denemedim demeyeyim. Elalem yapıyor. Diğerinin çocuğu konuşmuş,  iyileşmiş, gelişmiş ben de o halde denemeliyim”

Kimseyi suçlamıyorum ama böyle şeyi kendi çıkarı için satanlar hariç tabi. Ne oluyor da buna ihtiyaç duyuyor bazı ebeveynler bunu anlamak lazım. Çabucak eleştirilip ebeveyn olmamakla suçlanabilir ama bence anlamak lazım. Tarihte böyle sayısız örnek var ve sadece otizm için değil başka durumlar içinde bazı insanlar çabuk düzelmek, iyileşmek, kurtulmak, gerginlikten kaçmak, korkuyu atlatmak, hayatın üstesinden gelmek vb nedenlerden dolayı çoğu insan buna yönelmişler. 

Asıl soru: Neden bu insanlar kendileri için en doğru, en gerçek ve asıl ihtiyaçlarına uygun seçimler yapamıyorlar? Bunu öğrenemiyorlar, bundan kaçınıyorlar? Ben bir ebeveyn olarak  böyle kolay yoldan bu işin çözümü olacağını düşündüren, inandıran ne var ?

Cevaplardan biri: Kendilerini eşya gibi görenler kendi kaygıları için her şeyi çocuklarına da deneyebilirler, çünkü çocuğun seçim hakkı ve duygusu olabileceğini dikkate alınmadığında biz en iyisi biliriz denilince  tüm bunlar çocuğa rağmen yapılır. Kendini nesne gibi görmek ne demek biraz onu açayım. Bir çamaşır makinesini düşünün bir işlevi var, düğmesini basıyorsunuz çalışıyor insanı da makine gibi görmek demek onu nesneleştirmek demektir. Eşya gibi oradan buraya sürüklemek, çuvak gibi doldurulacak, tamir edilecek bir nesne gibi görmektir. Zamanında ebevenyleri tarafından bunu yaşamışsanız sizde çocuğunuza bunu reva görürsünüz. Onun canı, hissi, duygusu, sana öfkelenme ve seni reddetme özelliği olan farklı bir canlı gibi görmeme eğiliminiz var demektir. 

Nasıl ki bir insanın büyümesi bir zaman alıyor. Ebeveynlerin de kendi çocukları için doğru yolu, yöntemi, kişiyi, ilacı , çareyi , iyilik halini bulmasının zaman aldığının bilmesi gerekli. 

Herkes kendi kaderini yaşıyor bir şekilde  

Ama en doğru yol her zaman

en kestirme, en akla hemen gelen ve herkesin çok yaptığı değil daha analitik, daha doğru olanı anlamak için araştırması ve hakikat için emek harcamasıdır. 

Bu çaba bezen bir tarafta bilimin kafa karıştırıcı, yoğun eğitim-terapiler, masraflar ve pahalılık arasına ebeveynleri sıkıştırıyor veya kendi çaresizlik, kader, sınav, hızlı kurtulma ve çabucak normalleşme kaygılarıyla başbaşa kalmasına sebeb oluyorsa da biz yetişkinlerin bakıma en muhtaç, en çaresiz, en savunmasız durumundaki ve büyümesi için çaba harcanması gereken çocuğumuz için en iyiyi en gerekli ve en etkili yolu bulmak zorundayız.

Bir bebek doğduğunda tüm aile onun gelişimi, büyümesi, insanlaşması için nasıl seferber oluyorsa; hizmete-desteğe-yardıma ihtiyacı olana, koşulları yetmeyene, eşitsiz, adil gelişim koşullarından mahrum olana, ulaşamayanlara devlet; ÇOCUKLARIN en ÜSTÜN YARARI ilkesini hayata geçirmelidir.

Bu çocuklara EN AZ ZARAR veren eğitim-terapi koşulları sağlamalı 

EN AZ KISITLAYICI ortam-mekan-araç-ilişki oluşturmalı ve bu tarz ilaç, tedavi modeli önerenleri yskından takip edip denetlemeli ve yasal olarak her vatandaşını korumalı mağduriyet ve çaresizliği besleyen uygulamalara izin vermemelidir. 

Eğer sistem, herkesin ihtiyacına uygun, yetenek ve ilgilerine, GÜÇLÜ yönlerine uygun eğitsel-terapötik koşulları sağlanırsa

Ancak bu şekilde 

daha ADİL,

daha EŞİT ve 

daha ÜRETKEN bir insan ilişkileri ortamı oluşur. Ve bu tarz sahte-yanmlış-yetersiz tedavi seçeneği denetlenmiş olur. Yok olur insanlar ihtiyaç duymaz diyemem ama denewtlenirse ve doğru olan açıklanırsa insanlarda doğru olanı seç.meye başlar. Bunun sayısız örneğini tarihsel koşullar bize gösteriyor. 

Bu yüzden tekrar şunu sylemek isterim.

eğitim saatlerinin

ve merkezlerin-kurumların sayısının artırıldığı, 

personelin profesyonel hale getirildiği,

bilimsel-kanıta dayalı uygulamaların desteklendiği Nitelikli, ulaşılabilir, sürdürülebilir bir özel eğitim politikalarına ihtiyacımız var. 

Sürdürülebilir özel eğitim politikası veya otizm eylem planı gibi planlamaların hayata geçmesi için ebeveynler bu tarz çağrılarını her fırsatta her yerden yapmalılar, 

bu çağrıya ve paylaşıma kim destek veriyorsa önemli ve anlamlıdır.

Ebeveynler kendi sosyal destek sistemlerini, yardımlaşma-dayanışma-biraraya gelme pratiklerini oluşturmadıkları sürece etkili/yetkili kişilerin yardım-bağış ile şükür arasında kalacaklarını bilmeliler 🧐

Dünya alışkanlıktan değil sevgiden dönmeye başlasın diye yapıyoruz bütün bunları.”

Siz ne düşünüyorsunuz ?

BURCU BOSTANCIOĞLU

MEHMET EMİN KAHRAMAN

1. GİRİŞ

Sanat, insanoğlunun yaşantısını düzenlemesinin bir parçasıdır. Kişinin içsel dünyasının anlamlandırmasında ve duygularının dışavurumunu sağlamasına yardımcı olur ve yaratıcı problem çözme becerisini harekete geçirir. Levine sanatı, insanların kim olduklarını göstermeye geldikleri yer olarak ifade etmiştir. Dalley sözel araca nazaran sanatın insanın bilinç ve bilinçaltı duygu ve düşüncelerini dışa vurmada daha faydalı olabileceğini ifade etmiştir.

Bir dışavurum aracı olarak da tanımlanan sanat, kişinin içsel sürecinde yaşadığı duygu durumunu somut biçimlerde yansıtması ve bir nevi boşalma, katarsis15olma durumudur. Duygusal olarak bloke olmuş bir kişi ya da ortama karşı duygularını ifade edemeyen hastada semboller çok sayıda suçluluk duygusu yaratmadan ilgili durumların ortaya çıkmasına neden olabilir. Sözel olarak ifadeselliği mümkün olmayan kilit durumlarda sanat, kişinin duyu organlarına aktif olarak kullanmasına yardımcı olur.

Hissedilebilen görülebilen ve duyulabilen bir iletişim çeşidi olan sanat, bütün kültürlerde, her yaştan insan sanatı bir dil olarak, aynı zamanda psikolojik ve fiziksel acıların iyileştirici bir aracı olarak imgenin bilinçdışına ve hafızaya inerek, ruhsal değerleri güçlendirmesi ve kaybı telafi etmesiaçısından kullanmaktadır. Tarihin başlangıcından beri süregelen bu olgusal gerçeklik insanın duygu, düşünce, yaşayış ve inanışlarının görsel sanatlar aracılığı ile yansıtması ve maddesel görüntüye dönüştürebilmesi açısından önemlidir. Masters’ın yorumu ile; “sanat, bireylerin bastırılmış ve tanınmamış duygularını yansıtır, ruhun bilinçli ve bilinçsiz yönleri arasında diyalogu kolaylaştırır ve bilinçsiz materyale somut biçim verir.” (Masters, 2005:12)

15. Yunanca bir kelime olan katarsis (catharsis): Birleşik sözcüklerden oluşan cata edatı ve ‘kaldırmak’, ‘yukarı kaldırmak’ ya da ‘yükseltmek’ ve ‘yüceltmek’ ya da ‘kendinde olmamak’ gibi üç anlama gelen airo fiilinden oluşur. Bu kökten oluşan aynı aileden birçok sözcük vardır. Cathairo’nun genel anlamı ‘arıtmak’ (herhangi bir şeyi temizlemek, zararlı olanı kaldırmak ya da herhangi birini bir şeyden temizlemek); dini anlamı ise arınmak, temizlenmektir. (Barrucand 1970:15)

Sanat terapisi her ne kadar isim ve kavram olarak yeni gibi gözükse de tarihi oldukça uzun zamana dayanmaktadır. “Sanat tarihte ilk kez iletişim, tedavi ve rahatlama amaçlı olarak Bergama’da Zeus Tapınağının bulunduğu Eskülap olarak da adlandırılan tarihi yerleşkede yer alan antik tiyatroda keşfedilmiş ve Romalıların bugüne bu amaçlarla da kullanılagelmiştir. (Giannini, J. 2004: 75-91)

İletişimin yetersiz olduğu zaman diliminde sözsüz iletişim aracı olarak kullanılmış olan sanat, sahip olunması beklenilen ve istenilen hedeflerle ilgili çalışmaların yapılmasıyla başarıya karşı motivasyon aracı olarak kullanılmıştır. Motivasyon, bireyin süreç içerisinde olumlu duygu ve düşüncelere yoğunlaşması ve bu sürecin sonucunda beyne endorfin hormonu salgılatarak pozitif bir psikoloji içerisinde bulunma halidir. Dolayısıyla sanat bireylerin içerisinde bulundukları durumları ve kendilerini ifade etme gibi birçok değişik gereksinimi karşılamak zorundadır. Bu ifadesel yanı ile birçok sorun ve duygu durumun açıklayıcısı olarak görülen sanat, dışavurum aşamasının eylemsel yanı olan uygulama safhasında bireyin içsel gücünü yükselterek yaşama farklı açılardan bakabilmelerini ve içerisinde bulundukları psikolojilerinin olumlu yönde etkileyerek değişim göstermelerini sağlayan bir terapi yöntemidir. Sanat terapisi olarak adlandırılan bu yöntemde, her yaştaki bireyin psikososyal, fiziksel, bilişsel ve ruhsal sağlığını desteklemek, sürdürmek ve iyileştirmek için görsel sanatların ve yaratıcı sürecinin terapötik bir ilişki içerisinde uygulanması esastır. Sanat yapımının, yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyen sağlıkta gelişen bir uygulama olduğu yönündeki mevcut ve yeni araştırmalara dayanmaktadır. Düşünceyi destekler nitelikte Spaniol (2001:221) sanat terapisinin, görsel imgeleme16nin bütünleştirici ve iyileştirici potansiyele sahip olduğu inancı üzerine kurulmuştur ve genellikle, psikolojik iç görü ve duygusal olgunlaşmanın bir aracı ve yaratıcı sürecin iyileştirici gücü olduğu görüşünde uzlaşmaktadır.

Amerikan Sanat Terapisi Derneği sanat terapisini; her yaştan bireylerin zihinsel, fiziksel ve duygusal varlıklarını iyileştirmek ve geliştirmek amacıyla sanat yapmanın yaratıcı sürecini kullanan bir ruh sağlığı mesleği olarak tanımlamaktadır. Buna göre sanat terapisi sanatsal olarak kendini ifade etmeyi içeren bu yaratıcı sürecin insanların çatışma ve sorunlarını çözmeye, kişiler arası becerilerini geliştirmeye, stresi azaltmaya, davranışlarını yönetmeye, benlik saygılarını ve öz bilinçlerini arttırmaya iç görü elde etmeye yardımcı olduğu inancını temel alır. Diğer bir deyişle sanat terapisi, sanat yapmanın hastalık, travma veya yaşam zorlukları yaşayan ya da sadece kişisel gelişim talep eden kişilere profesyonel kişiler tarafından geliştirici ve tedavi edici olarak kullanımıdır. Sanat oluşturma ve bunu sanat ürünlerine ve süreçleri yansıtma sayesinde insanların kendi bilincini arttırabileceği, stresle ve diğer tramvatik deneyimlerle başa çıkabileceği bilişsel becerilerini geliştirebileceği ve hayattan zevk almayı arttıracağı doğrulamıştır. (http://www.arttherapy.org/aboutart.htm)
Sanat terapisi, insan gelişimi, yaratıcı süreç gibi alanları, danışmanlık ve psikoterapi modelleri kullanarak olumsuz psikolojik durumların yarattığı fiziksel rahatsızlıkların tedavisinde sanatın pozitif gücünden faydalanmayı hedefleyen bir yöntem olup, iki temel amacı vardır:

16 Görsel İmgelem / “IMAGE: İmge, hayal, düş, hülya; özellikle zihinde oluşturulan resim. 2.Eski kullanım. Benzerlik; biçim, şekil, suret, tasvir.3.(Birinsanın tıpa tıp) benzeri, kopyası.4.Put, tapıncak, sanem; tapılmak üzere bir tanrıyı ya da kişiyi simgelemek için yapılmış nesne.5.Benzetme, teşbih, mecaz, eğretileme; bir şeyi belirtmek için şiirsel biçimde kullanılan söz.6.İzlenim, görüntü; bir kimse, bir kurum vb. hakkında zihninde oluşmuş ya da bile bile yaratılmış genel düşünce, genel kanı.7.Teknik.Görüntü; bir kimse ya da bir şeyin aynadaki aksi, kamera merceğinden film üzerine düşen resmi.” Kemal ATAKAY, “İmge”, Kitaplık, (2004): 67

Bunlardan ilki bilinç dışına gönderilmiş duygu ve düşünceleri gün yüzüne çıkartmak, bilinçaltı ile bağlantılı olan olumsuz davranış ve düşünceler konusunda öngörü kazandırmaktır. Naumberg’e göre (1966:1) sanat terapisinde kişi bilinçaltından çıkardığı iç çatışmalarının grafik ya da benzer ifade biçimlerinin kullanılması yolu ile başlangıçta konuşmanın engellendiği durumların üstesinden gelerek ortaya koydukları çalışmaları açıklamak için sözlü ifadelere yer verirler. Daily (1984: 14) ise terapötik17 bir araç olarak bireye özgü sanat yaratımını içeren sanat terapisini tartışma, analiz ve kişisel değerlendirmeye odaklandığı konusunu destekler.

Sanat terapistleri sanatın ifade ediliş biçimlerini insana yardım teknikleriyle bütünleştirerek yararlanıcılarına yaratıcı bir ‘yardım etme’ ortamı sunmaktadır. (Henderson, 1998: 184) İnsan gelişimi psikodinamik, bilişsel, kişisel ve bireylerarası duygusal çatışmaları çözmede yardımcı olan tedavi edici araçları kullanan psikososyal teorilere dayanır. Bu alanda birçok çalışma yürüten profesyoneller sanat terapisinin iyileştirici gücü üzerinde çalışır. Sanat disiplinler arası bir çalışmadır. Bunlar; Görsel sanatlar / Resim sanatı terapisi, müzik terapisi, dans/hareket terapisi, şiir terapisi, Dışa vurumcu sanat terapisi olarak sıralanabilir.

a. Müzik Terapisi

Müzik, dünyanın her yerinde aynı anlamı taşıyan, Türkçe’ de musiki kelimesiyle de kullanılan, çoğunlukla ruhun gıdası olarak adlandırılan, aslı Yunanca olan bir kelimedir. Müzik kelimesi çok yaygın kullanılmasına rağmen tanımında bir fikir birliği yapılmamıştır. Turabi’nin aktardığına göre, İbn-i Sina müziği şöyle tarif etmektedir: “müzik birbirleri ile uyumlu olup olmadıkları yönünden sesleri ve bu sesler arasına giren zaman süreçlerini, bir melodinin nasıl kompoze edildiğinin bilinmesi amacıyla araştıran matematiksel bir ilimdir”. (Kolukınık, 2009:371)

Chlan ve Tracy müzik terapisini “ızdırabı ve anksiyeteyi azaltmadaki etkisinden olayı, ciddi hastalığı olan hastalar için güvenilir ve etkili bir tedavi” olarak tanımlamıştır. Müzik terapisinin etkinliğini kanıtlamak için yaptıkları deneysel çalışmalarda, Sacks (1992), Parkinsonlu hastaların tedaviye uyumu ve gelişmelerinde yararlı olduğunu; Priestley analitik yönelimli müzik terapisinin, hastaların içsel yaşantılarının açığa çıkmasını kolaylaştırarak, daha fazla farkındalık ve kişisel gelişim sağladığını; Wrangsjö (1995) müzik terapisinin, depresyonun tedavisinde etkili olduğunu, McDonald (Akt.Bony, 1997)hipertansiyonun azalmasına neden olduğunu, Jacobi ve Eisenberg (Akt. Bonny,1997) romatizmal hastaların yaşam kalitesini artırdığını saptamışlardır. Müzikle tedavi çalışmaları ilk Selçuklularda ve Osmanlılarda uygulandığı görülmektedir. Ünlü Gezgin Evliya Çelebi Seyahatname’sinde 1484-1488 yıllarında II. Beyazıd tarafından yaptırılan Edirne’deki Darüşşifa’da (Hastane) akıl hastalarının tedavisinde müziğin sanat aktivitelerinin ve su sesinin kullanıldığından söz eder. Ayrıca 1037 yılında ölen ve yüz elliden fazla eser bırakan Ünlü Türk hekimi İbn-i Sina eserlerinin en önemlisi olan Kanun’da melankolinin semptomlarını tanımlarken korkulardan ve yalnız kalma isteğinden bahseder, tedavisinde ise müzik ve sanat aktivitelerinin büyük öneminin altını çizer.

17 Terapötik : Tedaviye ait, tedavi edici. (http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts&kategori1=veritbn&kelimesec=309991)

page5image10029920 page5image10040944

Resim 1 . II.Beyazıd Külliyesi

Resim 2. Edirne Sağlık Müzesi
( www.kulturvarliklari.gv.tr) (edirnevdb.gov.tr/kultur/külliye.html)

II. Beyazıt’in 15. Yüzyılda Edirne’de yaptırdığı külliye, çok amaçlı bir şifa merkezi, bir hastaneydi. (Resim 1) Evliya Çelebi burada “hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def’l sevda olmak üzere” on adet sazende ve hanende” olduğunu yazar. Binanın her yerinde dinlenebilen konserler veriler ve üç gün hastalara ve delilere büyük kubbenin altında musiki faslı verdiklerini; neva, rast, dügah, çargah ve suzinak makamı çaldıklarını bildirmektedir. Çoklu konserlerin verildiği yapının mimarisinin yüksek kubbelerinin kullanılarak sesin kalitesini arttırmak için akustik düzenlemelerin olması dikkati çeker. (Resim 2) Tıp ve mimarlık tarihinde önemli bir yeri bulunan bu hastanede müzikle tedavi sadece akıl ve ruh hastalıklarında değil, fiziksel hastalıklarda da uygulanmıştır.

page5image10040528

Resim 3. II. Beyazıd Külliyesi Sağlık Müzesi (www.fotokritik.com)

Darüşşifanın bu özelliği 18. yüzyıldan itibaren değiş-meye başlayarak 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar devam etmiştir. 18. yüzyıl ve yoğun olarak 19. yüzyıl, şifahanenin akıl hastalarının tedavi ve tecrit edildiği bir yer olmuştur. Bu dönemden sonra Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılın son çeyreğinde sözünü ettiği “musiki ile tedavinin yerini “zincire bağlı” hastalar alır. (Bilar, E.ve Kazancıgil,2009 :66) (Resim 3)

Dünyanın birçok yerinde ve birçok sahada etkili olan Müzik terapisi yönteminin tarihsel sıralamaya gerçekçi bir yaklaşımda bulunulduğunda Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde başlanıldığının ve birçok hastalığın tedavisi için kullanıldığı konusu araştırmalar ile sabittir. Dolayısıyla tarihsel bir kronolojide düzenlenilmesi gereken bu yöntemde ülkemizde yapılan çalışmalarda büyük önem arz eder. Edinilen verilere göre günümüzde ise, Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’ne bağlı olan, Şehzadeler İlçesi’ndeki Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’ne gelen şizofreni hastalarına ilaçla tedavilerinin yanı sıra müzikle terapi desteği uygulanmaktadır. Hastanede alkol ve madde bağımlısı hastanın 15, psikiyatrik rahatsızlığı olan hastanın ise en az 3 hafta hastanede yattığını bilinmektedir. Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’nde düzenlenen müzik terapisi gibi çeşitli yöntemler ile hastanede yatış süresinin 10 güne indirilmesi amaçlanmaktadır.

İnsan ıstırabını dindirmek bir şarkıyı kullanabilme olanağı ile bağlantılıdır” diyen Yunan atasözünden hareketle, müzik beynin hormonları kontrol eden noktasını etkileyen bir uyarıcıdır. Duyguların değişkenlik gösterdiği dönemlerde bedensel acıların da kişinin psikolojisinin değiştiği bilinir. İşte bu süreçte müzik terapisel anlamda doğru kullanımda olumlu veriler geliştirilmesine yarar. Sanat Terapisi yönteminin sağlık amaçlı kullanımında ülke çapında gazetelerde yer almış haberlerine yer verilmiştir.

Müzikle tedavi Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2016 Mart ayından bu yana yapılmaktadır. İlk 2 ay içerisinde 200 hasta üzerinde uygulanan müzikle kemoterapi tedavisi sonrasında yapılan duygu durum anket çalışmasına göre, hastalarda olumlu gelişmelerin ortaya çıktığı belirtiliyor. Hem gözlemler hem de anket sonuçları, hastaların müzikle tedavi sırasında istifra etmedikleri, uyuyabildikleri ve hatta müziğe tempo tutup, eşlik ettiklerinin gözlemlendiği kaydedilmektedir. (www.cumhuriyet.com.tr/haber/saglik/608885/muzikle_kemoterapi,html)

Yapılan birçok araştırma ve elde edilen veriler yukarıda çoğaltabileceğimiz örnekleri kanıtlar niteliktedir. Bütünleştirici terapi yönteminden birisi olan müzikle terapi yöntemi 27/10/2014 tarihli ve 29158 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği ile yürürlüğe girmiştir.

Geleneksel ve Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp (TAT) Avrupa komisyonu tarafından finanse edilen Avrupa araştırmacıları Avrupa konsorsiyumu tarafından TAT şöyle tanımlamıştır: “TAT, Avrupa vatandaşlarının kullandığı şekliyle, tecrübe ve felsefeden edinilen uygulama ve yeteneklerin bilgisine dayanan çeşitli medikal sistem ve tedavileri temsil eder ve fiziksel ve mental hastalıkların hafifletilmesi, tedavisi, tanısı ve önlenmesi yanı sıra sağlığın sürdürülmesi ve iyileştirilmesi için kullanılan tecrübelerdir. TAT tedavileri genelde konvansiyonel sağlık sistemi dışında kullanılmaktadır, fakat pek çok ülkede bazı tedaviler konvansiyonel sağlık sistemi tarafından kabul veya adapte edilmiştir”

Ülkemiz genelinde birçok hastane içerisinde birimler olarak kurulan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları yayınlanan genelge ile birçok kamu hastanesinde kurulan birimlerde eğitimler gerçekleştirecektir. Müzik terapi eğitimlerinin modül programı hazırlanmış olup, eğitimleri Bağcılar Eğitim ve araştırma Hastanesi GETAT eğitim merkezinde verilecektir.

b. Görsel Sanatlar / Resim Sanatı Terapisi

Görsel sanatlar kişilerin iç dünyalarına olan yolculuklarının çizgiler ve renklerle gözler önüne koymasına olanak sağlayan bir alandır. Görsel sanatların bu ifadesel özelliği bireylerin kendilerini keşfetmelerine ve içsel algılarını geliştirmelerine yardımcı olur. Bu sözsüz ifadesel destekler kişilerin psikolojik olarak tedavilerine olanak sağlar. Görsel sanatların bu işlevsel boyutu sağlık alanında kurulmuş bir köprüdür.

1969 yılından bu yana aktif olarak sanat terapisini ve sağlık konusu ile ilgili çalışmalar yürüten Amerikan Sanat Terapisi Derneği görsel sanat terapisini (2009) bireylerin problemlerinin çatışmalarının çözümünde kişiler arası becerileri geliştirmede, davranışı yönlendirmede, psikolojik baskıyı (stresi) azaltmada, benlik değerini ve bireysel farkındalığı arttırmada ve içsel başarıyı sağlamada (bireyin kendini gerçekleştirmesi) kişilere yardımcı olmak olarak tanımlamıştır.

Bireyler ‘Kendini Gerçekleştirme’ sürecinde geçirdikleri zaman diliminde birçok sorun ve sıkıntı ile karşılaşmaktadırlar. Bu süreçte süregelen yaşama devam etme görevindeki bireyler kendileriyle ilgili birçok realiteyi baskı altına almakta, yaşamsal sıralamada öncelikli duruma getirilmeyen bir takım duygu ve düşünceler zamanla sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kritik dönemler olarak tanımlanan ve bu dönemlerde farkındalık isteyen olgusal gerçeklikler sağlıklı yaşanılmadığı zaman ileride sağlık problemleri olarak sorunlar oluştururlar. Bu sorunlar çoğu zaman sözlü ifade edilemezler. Bu ifadesizlik bireyi psikolojik ve fiziksel olarak zorlar ve çoğu zaman yanlış deşarj yollarına başvurmalarına sebep olur. (Psikolojik ilaçların yoğun kullanımı, madde kullanımı vb.) işte sanat terapisi yöntemlerinin her biri bu ifadesizliğe yardımcı olmaktadır. Çizgiler, renkler ve şekillerle bir dil oluşturan Görsel Sanatlar Terapisi bireylerin çocukluklarından bu yana belki en rahat oldukları alandır.

Görsel sanatların pozitif gücüne inanan birçok uzman; bireylerin kişisel olarak baskı altında tuttukları iç dünyalarını özgürlüğe kavuşturmalarında etkili bir yol olarak görmektedir. Sağlık ve sanatın iç içe kullanılmaya başladığı 1912’den önce Avrupalı psikiyatristler Emil Kraepelin ve Karl Jaspers hastaların çizimlerinin psikolojik rahatsızlıklarını ifade ettiklerini gözlemlediler. Bu gözlem insan ruhunu ve iç dünyasını sanatsal dışavurumla anlamanın yolunu oluşturdu. Bu gözlem insan ruhunu ve iç dünyasını sanatsal dışavurumla anlamanın yolunu oluşturdu ve ilham verdi. Freud aynı zamanda sanatsal kavramları klinik çalışmaların içine aldı. (Malchiodi, 2007)

Sanat Terapisi çoğu zaman anlaşılması zor olan duygu ve düşünceleri çözebilmek için zemin oluşturur. Resim Sanatı terapisi ile dile getirilemeyeceği düşünüldüğü için sözlü iletişimde saklanmaya çalışılan birçok duygu ve düşünce görsel malzemelerle ortaya dökülür.

Kişinin duygu ve düşüncelerini düzenlemesine katkıda bulunan Görsel sanatlar / Resim Sanatı Terapisi sanat malzemeleri yolu ile birey duygu ve dikkatini güçlendirerek organize olmasını ve algılarının güçlenmesine yardımcı olur. Sanat, kişinin yaratıcılık sürecini aktif kılarak kendisini keşfetmesini ve birtakım düşüncelerini denemesine imkân verir ve diğer yandan uzman kişinin ortaya koyulan sanatsal çalışma ile bilinçaltına inme ve keşfetme süreci kolaylaşır.

Görsel sanatlar Terapisi ile kişinin kişisel değer duygusu artar ve özgüveni sağlar, grup çalışması ile ortam içinde nasıl harmoni sağlayacağını öğretir ve sorumluluk duygusu gelişir. Dolayısıyla birçok yönden bireye duygu ve düşünceleri arasında geçiş tanıyan Görsel Sanatlar /Resim Sanatı Terapisi sorunların çözümünde görsel bir dil olma özelliği taşımaktadır.

İnsan organizmasının kumandası olan beynimizin acı, mutluluk, yorgunluk vb gibi hislerin yönetiminden birincil derecede sorumludur. Etken tedavi yöntemi olan ilaçla tedavi yönetiminde birçok fiziksel soruna çözüm getirilmekte fakat uzun bir süre kullanılan ilaçlar aynı soruna benzer çözüm süreçleri üretmede yetersiz kalmakta, vücut tedaviye karşı duyumsuzluk göstermektedir. Bireylerin psikolojik süreçlerinin fiziksel durumlarının etkilemesi hususu uzun zamandır yapılan araştırmalar ile kanıtlanmıştır. Bu çalışmada terapi yöntemleri için verilen her bir örnek bu sonuca kanıttır. Dünyada uzun süredir her alanda kullanılan terapi yöntemleri kişilerin psikolojik durumlarını düzenledikleri görülmüştür ve dolayısıyla içerisinde bulundukları hastalık durumları pozitif bir ivme kaydetmiştir. Resim terapisi yöntemi de diğer tüm terapi yöntemleri gibi hastalık tanısı, öncesi, sonrası gibi süreçlerde uygulanarak ve gözlemlenerek alınan olumlu neticeler netliğinde geliştirilmeye ve uygulama sahaları arttırılmaya çalışılmaktadır.

Resim Sanat terapisi yoluyla yaratıcı sürecin fiziksel ve ruhsal sağlıkta iyileşme ve gelişme yarattığı ve aktivite seviyesinde artma sağladığı ileri sürülmektedir. 55 kanser hastası üzerinde yapılan bir araştırmada sanat terapisi seansları sonrasında ağrıda, yorgunlukta ve kaygı düzeyinde anlamlı azalma olduğu tespit edilmiştir. (Nainis vd.,2006:162-9) Şehirde yaşayan 300 kişi üzerinde yapılan diğer bir araştırmada sanat terapisi gruplarına katılan bireylerde daha az doktora gittikleri daha az ilaç kullandıkları ve sanat terapisi almayan gruba göre daha az depresif bulgu gösterdikleri ve kendilerini daha iyi hissettikleri saptanmıştır (Cohen, 2005:89)

Ülkemiz için yeni olan bu tamamlayıcı terapi yöntemlerinden Resim sanatı terapisi yöntemi, birçok bölgemizde birçok alan ve sorun üzerinde çalışılmaktadır. Aydın’da, Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi’nin (KETEM) tüm duvarları kanser hastalarına moral vermesi amacıyla resimlerle süslenirken, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Servisi’nde tedavi gören kanser hastalarına uygulanan resimle tedavinin tıp literatürüne girmesi için yapılan bilimsel çalışma tamamlandı. Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hakan Bozcuk, yüzyıllar önce hastalıkların tedavisinde müziğin kullanıldığına işaret ederek bugün de resim sanatının hastalıkların tedavisinde kullandığını anlattı. İzmir’de, Denetimli Serbestlik yükümlüsü madde bağımlısı kadın ve gençlere yönelik olarak iyileştirme programları kapsamında verilen Resim Terapisi kapsamında mandala çalışmaları uygulanarak psikolojik değerlendirme sonuçları alınarak olumlu veriler elde edilen terapi çalışmasının sergisi İzmir Adliyesi’nde ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Resmi kaynaklardan derlenen bu örnekler öncülüğünde, tüm terapi yöntemlerinin edilgen (İlaçsız) yani kişilerin içerisinde yer aldıkları terapi yöntemlerinin başarıya ulaşmış olduklarının ve her geçen gün sağlık sektöründe bir başka olumlu çalışmanın gelişeceğini söyleyebiliriz.

c. Dans/ Hareket/ Tiyatro Terapisi

Dans Terapisi ‘hareket’ temelinde oluşan, eğlencenin ötesinde bir iletişim ve ifade biçimi olarak tanımlanabilen ve kökleri 19. Yüzyıl modern dans hareketine kadar izlenilebilen duygusal ifadeselliktir. 20. Yüzyıl ortalarında modern dans hareketi, dans terapisi öncülerinden Marian Chace, Mary White House ve Turdy Schoop’un temellerini attığı, gözlem, yorumlama ve dans unsurlarının uygulamaya dönüştürülmesiyle 1940 lı yıllardaki psikodinamik teoriden etkilenmiştir. 1960’lı

yıllarda sözsüz ifade biçimi ve zihinsel fonksiyonların etkileşimi üzerine çalışmalarda bulunuldu. 1966’da Amerikan Dans Terapisi Derneği’nin (ADTA) kuruldu ve bu alanla ilgili eğitim ve sertifikasyon çalışmaları geliştirildi. Amerikan Dans Terapisi Derneği’nin (ADTA) tanımıyla; “Dans/hareket terapisi; hareketin psikoterapi amaçlı kullanımıyla, bireysel olarak, duygusal, sosyal, bilişsel ve fiziksel entegrasyonu geliştirip işeri taşıma etkinliği, sürecidir.” Hareketlerin ve dansın psikoterapötik uygulaması olarak da tanımlanan dans terapisi günümüzde psikodinamik teori, Gestalt teorisi ve hümanistik teori dahil olmak üzere kavramsal çerçevelerin eklektik bir grubundan etkilenmektedir.

Temelini empati, sözel ve hareketli iletişimin oluşturduğu Tiyatro terapisi kişisel farkındalık, özgüven, bağımsızlık yetilerini geliştiren, duygularımıza karşı katarsis imkanı bulmamızı sağlayan yöntemdir. Bu terapinin dayandığı temel öncül, yaratıcı sanatın iyileştirme gücüne sahip bir güç olmasıdır.

Tiyatro Terapisi JL Moreno tarafından geliştirilen ve genellikle bir terapi grubunun parçası olan diğer kişilerin varlığı altında belirli roller veya olaylar uyguladığı psikolojik kuşak olarak adlandırılan teropatik bir teknikten doğdu. Psychodrama Ja kop Levi Moreno (1889-1974) tarafından, yaratılmış bir insanın kişisel sorunlarını dramatik aktiviteler üzerinden inceleyen deneysel bir grup psikoterapi metodu. Psikodrama psikolojik açıdan tamamen farkında olmaktır. Grup terapisi ve psikoterapi terimleri de Moreno’ya aittir. Rol yapmak ve doğaçlamalarla gelişip, insanların arasındaki ilişkileri ve kişisel dünyayı ele alır. Bilinçaltımızda kalmış korkuları yenmek ve davranış düzeltmek, bir yandan da yeni bir bakış açısı yaratmak üstüne kurulu bir metottur. Çoğunlukla korkuları olan, alkol veya başka türlü bağımlılıkları olanlar, otizm, anorexia, kişisel ilişki sorunları olan ve başka zihinsel hastalarda kullanılır ama tiyatro ve hareket terapisi aynı zamanda herkes içindir.

Dans terapisinin ülkemizde kullanım yansımalarına yer verecek olursak; Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, varisli hastaları dans ve müzikle geliştirdiği yöntemle tedavi ediyor. Duyguların yönetiminde, dile getirilmesinde önemli olan Tiyatro terapisi ile Psikiyatri uzmanı Dr. Basri Köylü, şizofreni için 2015 yılında Türkiye’de ilk olan sıra dışı bir tedavi modelini hayata geçirdi. Aksaray Devlet Hastanesi Toplum ve Ruh Sağlığı Merkezi’nde (TRSM) tedavi gören şizofreni hastalarıyla tiyatro grubu oluşturdu. Tamamı şizofreni hastalarından oluşan Basri Köylü önderliğindeki “Ben de Varım” adlı tiyatro grubu, Aksaray ve farklı illerde olmak üzere 20 gösteri düzenledi. Terapinin olumlu yansımalarının en güzel kanıtı ise 35 hasta tiyatro terapisiyle şizofreniyi yendi, onların arasından 2 kişi ise sınava girerek memur oldu. Uludağ Üniversitesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nde tedavi gören 8 psikoz hastası ve aileleri tarafından oynanan ’Her şeyde bir hayır vardır’ adlı tiyatro gösterisi için, 14 hafta süren ’sanatla terapi’ programı kapsamında sergilenen tiyatro gösterisinde psikoz hastaları senaryoyu kendileri belirledi ve oyun izleyici ile buluştu. Her geçen gün örnekleri çoğalan tiyatro/Dans/hareket terapisi birçok bilimsel çalışmaya da örnek olacaktır.

d. Şiir Terapisi

Şiir sükûnet içinde tanımlanmış bir heyecan halidir. Şiirin bilinçaltının keşfinde kullanılanılabileceğini ilk olarak söyleyen Freud’ dur (Freud,1981). Bir şiir terapisti (poetry therapist) olan Hedberg (1997) şiiri bilinçdışına giden muazzam bir yol olarak görmektedir. O’na göre şiir; bir terapi, bir büyü, bazen sıradan, yaşam mücadelesinin ve en derin insani gizlerin aynası, ruhun müziği, en sert kalpleri bile büyüleyen ve yenileyen bir şeydir.

Şiir terapisi, bireyin kendi ve diğerlerini algılamasında netlik kazanması; yaratıcılık, öz-güven ve kendini ifade becerisinin artması; yoğun duyguları kâğıda dökerek gerilimini azaltması; yeni fikir, iç görü ve bilgilerin sentezi yaparak yeni anlamlar oluşturması; davranış ve tutumlarının değişmesini sağlayacak olgun başa çıkma becerilerinin gelişimi yönünde katkı sağlar.

Dil, sembol ve hikayenin iyileştirici gücünü temel alarak, şiir, oyun, monolog gibi yaratıcı yazı çalışmalarının ile terapi amacı ile sürdürüldüğü şiir terapisine ülkemizde çalışılan örnekleri için, Adalet Bakanlığının Cezaevi İnfaz Koruma Memurları’na İstanbul Sulhi Dönmezler Eğitim Merkezi’nde Şiir Terapi projesini, (http://www.hurriyet.com.tr/turkiye-genclik-ve-spor- konfederasyonun-dan-ceza-infaz-koruma-memurlarina-siir-terapisi-37213948) Türkiye’de ilk Kez Adana İl Emniyet Müdürlüğü personellerine verilen şiir terapisi eğitimini, Türkiye Gençlik ve Spor Konfederasyonu tarafından Cezaevi’ndeki mahkumların hayata ve geleceğe bakışı açısından daha olumlu tepkilerinin yer alması, okuma ve sanatsal yönlerinin ortaya çıkarılması, sosyal yönlerinin öne çıkarıldığı proje kapsamında İstanbul Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde Burak Ballı Şiir Terapisi çalışmasını gösterebiliriz. (http://www.siirterapi.com/burak-balli-bakirkoy-kadin-cezaevinde- gonulleri-fethetti-2/)

e. Film Terapisi

Bir psikoanalist olan Foster Cline film terapisini (1999); ses ve görüntü içeren, olumlu sonuç getiren, insanın kendini verebileceği bir uygulama olarak tanımlamaktadır. O’na göre, filmler sorunun çözümünü bulmada bize yol gösterir. Birçok film gerçek yaşama çok benzediği için, işlenen durumlar çoğu kez hastanın yaşadıklarını birebir yansıtmaktadır.

Terapide filmlerle çalışma gerçeklik ile hayal gücünü birleştirmektedir. Bir film bir danışanın durumuna uygun olduğu için seçilir. Ancak onlar aynı filmi seyreden arkadaşlarıyla paylaşımları sonucu, filmin içeriğinin çok ötesinde zenginlikte materyal elde ederler. Filmi izlerken filmin karakterleriyle kendi içlerinde sohbet ederler, özdeşim kurarlar, benzer duygularını ortaya koyarlar böylece sözel olmayan bir rahatlama yaşarlar, seyrettikleri sorunlar ve nedenleri üzerinde ciddiyetle dururlar ve bunlarla kendi sorunları arasında bağlantı kurup, filmdeki çözümlerden yola çıkıp, sorunlarını çözmek amacıyla alabilecekleri önlemleri düşünürler (ekrandaki karakterlerinkine benzer ya da bunlardan farklı olabilir). Filmler, bilgileri küçük paketlere sıkıştıran dinamik deneyimlerdir.

Film terapisi yöntemi de diğer terapi yöntemleri gibi varlığını dünyada birçok ülkede kanıtlamasına ve birçok çalışmada olumlu neticeler almasına rağmen, sanat terapisi kavramının henüz yeni yeni oturduğu ülkemizde etkili bir çalışma örneğine rastlanılmamıştır. Görsel ve işitsel anlamda geniş duyu organlarına hitap eden film terapisi yöntemi çalışmalarının gelişeceği ve Geleneksel Tamamlayıcı Alternatif Tıp yöntemleri içerinde yer alacağı kanısındayım.

2. SONUÇ

Sanat, insanoğlunun tarihinin en başında iletişim yolu olarak görülmüştür. Sözlü iletişimde zorlanan birey kişiler arası iletişimi kurabilmek adına duvar resimleri ile ifade tarzını benimsemiştir. Kişiler duvara çizdikleri hayvan ve nesne resimleri ile onlara dahip olabilecekleri dürtüsünü tetikleyip amaca giden yolda sanatın büyüsünden yararlanmışlardır. Çizdikleri şekillere kendilerince anlamlar yükleyip, onlara sahip olacaklarını düşleyip psikolojik tatmine ulaşmışlar ve bir düre sonra düşlerin realitede yaşamışlardır. O dönemlerden kalan bu resimlerle bugün de farklı çözümlemeler yakalanmaktadır.

İnsanlık temelinde sözsüz ifade yöntemi olarak iletişimin ana kaynağı haline gelen resim sanatı, çağlar ilerledikçe kişilerin yalnız bireyler arası iletişimde değil, kendisi ile olan iletişiminde de büyük rol oynamıştır. Sanatın terapisel gücü ister resim ister müzik ister dans olsun tüm yöntemlerde kişilerin içsel çığlıklarının dışavurumunda, aklın kelimelere uyguladığı baskıyı kaldırabilen, bilinçaltında bastırılan duygu ve düşünceleri yansıtır.

Araştırmalar gösteriyor ki; sanatın iyileştirme gücünün öneminden hareketle, sanat-sağlık alanlarının kaynaşması, sanat dallarının alternatif tıp olarak kabul gören sanat terapisi alanı içerisinde bir tedavi yöntemi olarak kullanılması, hastalar üzerinde yapılan araştırmaların neticesinde olumlu etkilerin yadsınamayacak düzeyde olduğu gösterilmiş ve sağlık alanında önemli isimlerin çalışmaları ve elde ettiği veriler ile kanıtlanmıştır. Bu bulgulardan hareketle tarihsel süreci incelediğimizde toplumların yapılanmaları içerisinde, sanat terapisi ile sağlık alanı arasında, tarihsel çizgimizin başından beri önemli bir bağın olduğu görülmektedir.

Avrupa ve Amerika’da ve daha sonra dünyanın her yerinde bilimsel çalışmalar ve veriler eşliğinde kanıtlanan Sanat Terapisi yöntemi, Avrupa Birliği bünyesinde yürütülen CAMBRELLA çalışmasında, Amerika Ulusal Sağlık Enstitüsünde ve Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) 2014-2023 strateji belgesinde Alternatif Tıp uygulamaları çerçevesinde kabul edilip, yer verilmiştir. Ülkemizde de uluslararası boyuttaki, bu çalışmalar incelenerek Sağlık Bakanlığı bünyesinde Geleneksel, Tamamlayıcı Ve Alternatif Tıp Uygulamaları Daire Başkanlığı kurulmuştur. Çalışma konuları arasında müzik terapinin de yer aldığı başkanlık, uygulamalar hakkında mevzuat oluşturulması, uygulayıcıların yeterliliklerinin belgelendirilmesi, uygulama alanlarında faaliyet gösterecek merkezlere ruhsat düzenlenmesi ve iptali ile faaliyetine ilişkin işlemleri yürütmek, uygulamaları yapan yurt içi ve yurt dışı kurum ve kuruluşların çalışmalarını araştırmak ve incelemek, uygulamalar hakkında eğitim veren kurumların kayıtlarını tutmak, uygulama merkezlerini ve uygulayıcıları izlemek, düzenleme ve izinlere aykırı faaliyetleri ve tanıtımları durdurmak, uygulayıcıların sertifikasyon programlarını planlamak vb. çalışmalar yapılmaktadır. (Uçaner ve Birsen,2015)

Tamamlayıcı ve Alternatif Yaklaşım denildiğinde, genellikle ilk akla bitkisel yaklaşımlar gelmekle birlikte, bu yaklaşımların geniş bir yelpaze içinde irdelenmesi önemlidir. Amerika Ulusal Sağlık Enstitüsünde bulunan Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi etki mekanizmalarını temel alarak TAT yaklaşımlarını bilişsel-davranışsal yaklaşımlar, manipulatif yaklaşımlar, enerji yaklaşımları, alternatif tıbbî sistemler ve biyolojik yaklaşımlar olarak beş gruba ayırarak, farklı hastalık gruplarında olan etkinliğini açıklamaya çalışmıştır.

Bilişsel-Davranışsal Yaklaşımlar bedensel fonksiyonları iyileştirmek ve semptomları hafifletmek amacı ile bilişsel kapasiteyi güçlendirmede kullanılan farklı yaklaşımları içermektedir. Geçmişte TAT yaklaşımı olarak kabul edilen bazı teknikler (örneğin, hasta destek grupları ve bilişsel-davranışçı terapi) günümüzde geleneksel tıbbın bir parçası haline gelmiştir. Meditasyon, dua etme, zihinsel şifa ve sanat terapi, müzik terapi veya dans terapi gibi diğer Bilişsel-Davranışsal Yaklaşımlar hala TAT yaklaşımı olarak kabul edilmektedir. Bu yaklaşımların kullanımı hastalarda var olan anksiyeteyi, duygu-durum bozukluklarını ve kronik ağrıyı azaltmakta ve hastaların yaşam kalitesini iyileştirmektedir. (http://nccam.nih.gov).

Uluslararası Sağlık platformunda Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Yaklaşımları sınıflandırmasında Bilişsel-Davranışsal Terapiler içerisinde yer alan Sanat Terapisi yöntemi çağımız sağlık hizmetleri alanında sağlığın geliştirilmesi, önlenmesi, öz bakım, yaşam tarzı değişiklikleri, mümkün olduğunda tamamlayıcı tedavilerin kullanımı, gerekli olduğunda konvansiyonel tedavilerin uygulanması ile sağlık sistemi daha basit, daha etkin, daha ucuz ve daha sürdürülebilir olacaktır.

KAYNAKÇA

Atakay, K. (2004). İmge, Kitaplık.
Barrucand, D. (1970). La Catharsis Dans Le Theatre, La Psychanalyse Et La Psychotherapie De Groupe. Epi. s. 15.
Bilar, E., N. Gökçe ve R. Kazancıgil (2009). Edirne’nin Sağlık Ve Sosyal Yardım Tarihi (1361- 2008), Edirne: Trakya Ünv., s. 66.

Cohen, G.D. (2005). The Mature Mind: The Possitive Power Of The Aging Brain. New York: Basic Books. p. 89.

Giannini, J. (2004). “Pilgrimage To The Ancient Healing Sites Of Greece: A Journey With Edward Tick.” The San Francisco Jung Institute Library Journal, 23, p. 75–91.

Henderson, D.A. and S.T. Gladding (1998). “The Creative Arts İn Counseling: A Multicultural Perspective”. The Arts in Psychotherapy, 25, p. 3.

Malchiodi, C.A. (2007). The Art Therapy Sourcebook. New York: McGraw-Hill Companies.

Masters, C.L. (2005). Clay Sculpture Within An Object Relational Therapy: A PhenomenologıcalHermeneutıc Case”. Study. Rhodes Universit, Department Of Psychology. Thesis For The Master Of Arts Degree İn Clinical Psychology.

Nainis, N., L. Paice, J. Ratner et al. (2016). “Relieving Symptoms İn Cancer: İnnovaite Use Of Art Therapy. Jpain Symptom Manage”, 31, p. 162-169.

Naumberg, M. (1966). Psychoneurotic Art: Its function in Psychotherapy Literary Licensing, LLC. p. 1.

Spaniol, S. (2001). “Art and Mental İllness: Where is the Link? The Arts in Psychotherapy”,28, p. 221-232.

Uçaner, Burçin and Jolen, Birsen (2015). Müzik Terapi Uygulamaları ve Bazı Ülkelerdeki Eğitimi, Kıbrıs Üni.

American Art Therapy Association, About Art Therapy, 2009. (erişim) http://www.arttherapy.org/aboutart.htm.http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts&kategori1=veritbn&kelimese c=309991www.dergipark.ulakbilim.gov.tr . www.cumhuriyet.com.tr/haber/saglik/608885/muzikle_kemoterapi,html

http://www.hurriyet.com.tr/turkiye-genclik-ve-spor-konfederasyonun-dan-ceza-infaz- koruma-memurlarina-siir-terapisi-37213948 http://www.siirterapi.com/burak-balli-bakirkoy-kadin-cezaevinde-gonulleri-fethetti-2/ http://nccam.nih.gov.

Beykoz Akademi Dergisi, 2017; 5(2), 150-162

Kaynak : http://library.beykoz.edu.tr/wp-content/uploads/7.-makale.pdf

Art Therapy as a Scientific Discipline 

Birgül Coşkun. 

Karayolları 1.Bölge Müdürlüğü Kurum Hekimliği, Aile hekimliği Uzmanı, Uz. Dr., İstanbul.

Birinci basamakta sık rastlanan baş ağrısı, gastro-intestinal sistem şikayetleri, yorgunluk, uyku bozuklukları gibi somatik şikayetlerin kökeninde anksiyete, depresyon ya da iyi yönetilemeyen kronik bir hastalık bulunabilir. Bu durumun ortaya çıkarılmasında ve tedavisinin düzenlenmesinde farklı yöntemler kullanılır. Sanat ta bu yöntemlerden biridir. Çünkü sanat kişisel ifade ve yaratıcılığın dışavurumudur. Sanat ve hastalığın, özellikle ruhsal hastalıkların ilk bakışta birbirine yabancı olduğu düşünülse bile ortak bir kökeni vardır. İkisi de çok yönlü insan ruhunun ifadesidir. 

Sanatta farklı olma dürtüsü, hastalıkta da farklı olma hali bir yakınlık oluşturmaktadır.Sanat terapi ise; sanatın psikolojik ve duygusal gereksinimler için sistemli olarak kullanılmasıdır.(2) 

Yaratma eyleminin psikolojik özelliği, geleneksel psikoterapinin teori ve tekniklerini birleştirir. Sanat ögeleri simgeler yolu ile içte olanın dışavurumunu sağlar. Bilinç dışına itilmiş ve deforme olmuş yaşantı ve duygu içeriği sanatın renk, ses, biçim, hareket, ezgi, ritim, dil araçları ile dışa vurulur. Dışa vurulan bu içerik, ruhsal aygıtın iyileşmesi ve tekrar organizasyonu için terapiste imkan verir ve zengin ip uçları sağlar. Sanat günümüzde başta akıl sağlığı olmak üzere, birçok alanda bir tedavi yöntemi olarak uygulanmaktadır.

Tek başına bir disiplin olarak sanat terapi; XX. yüzyılın ortalarında ilk olarak Amerika ve İngiltere’de ortaya çıkmışsa da tarihsel kökeni daha eskidir. 

Sanat terapisinin dayandığı “sanatın iyileştirici etkisi” çok daha önce keşfedilmiştir. Antik çağın en önemli sağlık merkezlerinden olan Bergama’daki Asklepeion (MÖ V. yüzyıl) aynı zamanda dönemin ünlü hekimlerinin yetiştiği bir tıp okulu ve dünyanın ilk psikiyatri hastanesi olarak da tarihe geçmiştir. Tedavi süreci; önce şifalı sularla temizlenerek başlar, iyileşme amacıyla tanrıya dua edilip adak adandıktan sonra uykuya yatılır, görülen rüyanın yorumlanması ve telkin yoluyla tedavi uygulanırmış. Osmanlılar; “bimarhane” denilen akıl hastaneleri kurarak, hastaları su sesi ve müzik ile tedavi etmeye çalışmışlardır. Tarihte bu ve benzeri sanatla tedavi yöntemleri analitik değil, sakinleştirici, yatıştırıcı yaklaşım içermektedir.(3)

Günümüz psikiyatri alanında sanat terapinin kullandığı yaklaşım biçimleri başlıca analitik psikoloji, Gestalt terapi, antropozofi, estetik gelişim teorilerine dayanmaktadır.Bunlar düzenli olarak geliştirilmekte ve günlük hayata uygulanmaktadır. Birçok yeni yaklaşım, diğer bilimsel disiplinlerin uygulayanlar tarafından pratik çalışma içinde geliştirilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Çoğunlukla bugüne dek eksik kalan; tek tek bu anlayışların bilimsel bir yaklaşım ile kanıta dayalı verilerle sunulmasıdır.

Günümüz anlayışı ile sanat terapi ilk olarak analitik psikoterapide uygulama alanı bulmuştur. Bu yöntem psikoterapide diğer yöntemlerle birlikte, uygun olgularda kullanılmaya başlanmıştır.Her sanat eserinin görünenin dışında farklı bir anlamı vardır. 

Bunlar:– Psikolojik anlamı (sanatçının kişiliği)

– Psikoanalist anlamı (sanatçının bilinçaltı)

– Çevre koşulları (sanatçının içerisinde yaşadığı ortamı)

Bu bakış açısıyla otoportre her üç anlamı da yansıtmasıyla iyi bir örnektir.  Sanat tarihinde otoportrenin geçmişi oldukça eskidir. Otoportrede ressam hem yaratıcıdır, hem de kendi kendisinin konusudur. Otoportre ressamın kişisel anlatım biçimidir. Sanat tarihinin dikkat çekici iki ressamı; Wincent Van Gogh ve Frida Kahlo yaşadıkları zorlukların üstesinden gelebilmek için kendilerini resmetmişlerdir. Van Gogh üç yıl içerisinde (1886–1889) yaklaşık kırk otoporte çizmiştir. Hatta kardeşi Teo’ya gönderdiği mektubunda “Resim yapmak aslında iyileşmem için gerekli.”(4) demiştir. Otoportre yapmak aynı zamanda kişinin kendini kanıtlama arzusudur. “Ressamın kendini resmetmesi sessiz sedasız şu muhteşem ve aynı eski soruyu soruyor: “Ben kimim?”(5)

XIX. yüzyılda nasıl sanatta yaratıcılık öne çıkmışsa, birçok ülkede de doktorlar birbirlerinden habersiz olarak, hasta ve mahkûmların resimleri/çizimleri ile(6) ilgilenmeye başlamışlardır. Örneğin Haltere Mor-genthaler, döneminin önemli hastası Adolf Wölfli’yi psikoz ve eserleri açısından yıllarca takip ve tedavi etmiş, sanatçıyla ilgili deneyimlerini 1921 yılında bir kitap yazarak bilim dünyasıyla paylaşmıştır.(7)Sanat terapi boya, çamur, kağıtla kişinin algıları üzerinde bir etki oluşturur. Bundan dolayı da algının geliştirilmesine de katkı sunar. Örneğin depresyon hastalığında dışarıya çıkarılamayan öfkenin agresyona yol açtığı bilinmektedir. Korku ve baskıdan karşısındakini anlamakta ve algılamakta zorluk çeker. Duyu organları kısmî ya da tam olarak görevlerini yerine getirememektedirler. 

Sanat terapi bu bastırılmış öfkenin dışavurumunda büyük rol oynamaktadır. Hasta, sanat terapi yoluyla sembolleri resim üzerine getirir. Hasta ile bu semboller üzerinden konuşulup, kişide farkındalık yaratılarak iç görü sağlanır. Aynı zamanda kişi duygu ve düşüncelerini ifade ederek bir rahatlama yaşar. Bir şeyler ortaya çıkarmak, yaratmak kişinin özgüvenini de güçlendirecektir. Kişi yeni bir ifade yöntemi keşfetmiş olacaktır. Amerikalı sanatçı Pollock, ‘‘Resim yapmak kendisini keşfetmektir. Her iyi ressam kendisi ne ise onu resmeder”(8) diyerek bilmeden analitik psikoterapiye gönderme yapmıştır.

A. Beebe yaptığı randomize kontrollü bir çalışmada; astım nedeni ile depresyonda olan çocuklara aktif sanat terapi uygulamış. Altı ay sonra problem çözme skorları, total yaşam kalitesi skorları ve Beck depresyon skalalarında kontrol grubuna göre anlamlı düzelme saptamış, çocukların anksiyetelerinin azalması ve yaşam kalitelerinin artırılmasında sanat terapinin faydasını kanıta dayalı olarak ortaya koymuştur.(9)

Başka bir çalışmada L. Caddy, Avustralya’da, 2004- 2009 yılları arasında yatan 403 akıl hastasını 5 yıl takip etmiş. Sanat ve beceri temelli bir program sonunda bu hastalara dört farklı psikometrik ölçek uygulanmış. Ölçekler değerlendirildiğinde hastaların bu programdan orta ya da kuvvetli derecelerde fayda gördüğü bulunmuş.(10)

Depresyon hastası ile yapılan bir çalışmada;(11) duyusal tecrübeler yoluyla, biçim verici etkileşimle ve ardından yapılan konuşmayla hastada ilginin değişimi, kendine güvenin değişimi, duyusal algının değişimi ve biçimsel ifadenin değişiminin mümkün olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca iletişim resim üzerinden olduğu için de, hasta istediği kadarını ve hazır olduğu kadarını paylaşma özgürlüğüne sahiptir. Bir şeyler anlatma zorunluluğu hissetmeden bu süreç doğal seyri üzerinden gerçekleşmektedir.Sanat terapi günümüzde birçok farklı alanda uygulanmaktadır. Özellikle posttravmatik stres sendromu, alzheimer, kanser gibi hastalıklarda başarılı çalışmalar ortaya konmuştur.

Günümüzde sanat terapi cezaevlerinde, madde bağımlılıklarında, kronik hastalıkların rehabilitasyonunda, mesleki gelişim programlarında ve çocuk gelişiminde olmak üzere birçok alanda uygulanmaktadır. Son yıllarda ülkemizde bu tedavi, psikiyatri kliniklerinde kullanılmaya başlanmış olmakla birlikte bir disiplin olarak eğitim veren kurumun olmayışı; bu alanın sınırlarını ve uygulayıcıların niteliklerini belirlemeyi zorlaştırmaktadır. Aile hekimliği genel tıp uygulamaları içinde bireylerin sağlığını biyopsikososyal ve toplumsal açılardan bütüncül olarak ele almaktadır. Hizmetin sürekliliği içinde bireyi en iyi tanıyan bu hekimlerin, hastayı ulaşabilecekleri sanatla tedavi olanaklarına yönlendirmeleri hastaların ruhsal bedensel ve zihinsel sağlığına olumlu katkıda bulunacaktır.

Kaynaklar:

  1. Müller-Thalheim, Wolfgang: Kunsttherapie bei neurotisch Depressiven. Münih,Verlag Arcis, 1991:5.
  2. Malchiodi CA. Expressive arts therapy and multimodal approaches. Handbook of Art Therapy’de. 1st ed. New York, The Guildford Pres, 2012:106-117.
  3. Doğan S, Sezgin F. Bergama’nın tıp tarihindeki öneminden Türkiye ne kadar haberdar? Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi 2012; 2 (4): ISSN: 1309-8012 (Online).
  4. Pfisterer S, Rosen V. Selbstportrats vom Mittelalter bis zur Gegenwart. Der Künstler als Kunstwerk’de. Stuttgard, Reclam, 2005:136.
  5. Breindl K. Küntslerselbstbildnisse und die Suche nach İdentitat. Selbst- bilderin Psycose und Kunst’da. Ed. Breindl K, Först H, Martius P, von Spreti F. Münih, Akademischer Verlag, 2001:50.
  6. Bowler A.E. Asylum Art: The Social construction of an aestetic cate- gory. Outsider Art: Contesting Baundaries in Contemporary Culture’de. Ed. Zolberg VL, Cherbo JM.Cambridge, Cambridge University Press,1997:11-36.
  7. Morgenthaler W. Madness and Art: The Life and Works of Adolf Wolfi. (çev. Aaron HE)Nebraska, University of Nebraska Press,1992.
  8. Krystof S. A Play of Selves.Jeder Künstler ist ein Mensch! Positionendes Selbstportraits’de. Ed. Kraus K.Köln, Verlag Buchhandlung, 2010: 122.
  9. Bebee A, Gelfand EW, Bender B. Randomized trial to test the effective- ness of art therapy for children with asthma. J Allergy Clin Imunol 2010; 126(2): 263-6.
  10. Caddy L, Crawford F, Page AC. “Painting a path to wellness”: correla- tion between participating in a creative activity group and improwed measured mental healt outcome. J Psychiatr Ment Healt Nurs 2011; 24. doi: 10.1111/j.1365-2850.2011.01785.x (Online).
  11. Akkulak Sibel. Kunsttherapi bei Depressionspatienten – Sinnesschu- lung für eine depressive Patientin zur Veränderung von Sinneswahrneh- mungsfähigkeit und Gestaltungsausdruck. Masterarbeit. Bonn, Alanus Hoshschule für Kunts und Gesellschaft, 2011.

Kaynak : Coskun B. Bir Bilimsel Disiplin Olarak Sanat Terapisi. Jour Turk Fam Phy 2018; 09 (3): 93-96.

Kaynak : http://turkishfamilyphysician.com/wp-content/uploads/2019/03/JTFP-2018-3-Lt-bilimsel-disiplin-sanat-terapisi.pdf

Expressive Art Therapy

Eda ÖZ ÇELİKBAŞ

Karabük Üniversitesi, Safranbolu Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi

SANAT ve İNSAN

Sanat insan ile var olan, şekillenip gelişebilen bir olgudur. Tarihin başlangıcından beri süre gelen bu olgusal gerçeklik, insanın farkında olduğu ya da olmadığı duygu ve düşüncelerin maddesel bir görüntüye dönüştürebilme süreci olarak tanımlanabilir (Gombrich, 2004).

Tarih boyunca sanat, insanın kendini ifade etme aracı olmuştur. En ilkel sembol ve imgeler zamanla insanlık tarihine yön vermiş tabloya, notaya, romana, şiire, tiyatro metnine, baleye, modern dansa, fotoğrafa, sinemaya, bedenin konuşması pandomime ve nicesine dönüşmüştür. Sanat insanla var olmuştur ve onunla son bulacaktır (Acar ve Düzakın, 2017:7).

“Sanat ne bir oyun ne bir eğlencedir. O ancak ruhun dışarıya vurarak, kendini gösterme ihtiyacıdır” (E.G.Benite).

Biz sanat icra etmek için nesnelere dokunduğumuz ya da onları biçimlendirdiğimizde, dünyaya temas etmenin tecrübesini yaşıyoruz demektir. Gerçekten de böylelikle hali hazırdaki varlığımızı hissetmekteyiz. Yaratma doğal olarak vardır. İnsan yaratırken çizer ya da boyarken yeme içmeyi ve bazı ihtiyaçlarını bile iptal edebilir (Filiz, 2016:174).

Sanat; kişisel bunalımları, karabasanları olumsuz etki yaratmadan boşaltma, bu yolla bir rahatlık ve ferahlık hissetme, hoşnutluk elde etme ve bütün bu işler nedeniyle de güzel diye tanımlama işidir (Sigmund Freud) (Kar, 2011:1).

Modern düşünceye göre saf sanat böylesine bir büyüdür. Aynı anda hem nesneyi hem özneyi, hem sanatçının dışındaki dünyayı hem de sanatçıyı saran, hayaller uyandıran bir büyünün yaratılmasıdır (Baudelaire, 2003:57).

Sanat insan yaşamına yön verme, rahatlatma, anlamlı kılma ve kolaylaştırma gibi sebeplerle bahsettiğimiz ilişkilerden uzak değildir. İnsan olmak, doğanın verilerini kullanarak düzenlemek, biçimlendirmek, yeni üretim eylemleri için kullanmakdemektir. Çünkü üretim olduğu sürece insan, alanını genişletir, ortamını daha iyi anlama olanağı bulur (Kandinsky, 1993:64).

Sanat, kendi başına değil bize göre; zaaflarımızı, sözgelimi unutkanlığımızı, umutsuzluğumuzu, yücelik arayışımızı, kendimizi anlarken yaşadığımız zorlukları ya da aşk hasretimizi giderdiği ölçüde iyi ya da kötü saylayacaktır (Armstrong ve Botton,2013:72). Bu sebeple sanat terapisi ile ortaya çıkardığımız eser bize kendimizi hatırlatacak ve iç dünyamızı yansıtacaktır. Sanat terapisinin özü de sanatsal araçlarla danışanlara duygusal deneyim ve ifadelerini düzenleme imkânı sağlamak olacaktır (Öz,2015:824). Sanatı da bir araç olarak düşünürsek; araç, bedenin bir uzantısıdır, bir isteğin yerine getirilmesini sağlar ve fiziki yapımızdaki bir eksiklikten ötürü gerek duyulur. Sanat da psikolojik zaaflara aracı olur. Genel olarak bu işlevler 7 alt başlıkta toplanabilir: hatırlatma, umut, elem, yeniden dengeyi sağlama, kendini anlama ve takdir (Armstrong,Botton, 2013:5).

Unutmanın yol açtığı sorunlara getirilen en açık çözüm yazmaktır; ikincisi ana çözüm ise resimdir. Sanat, birçok gelip geçişi ve güzel örneği olan, saklamak için yardıma ihtiyaç duyduğumuz deneyimleri muhafaza etmenin bir yoludur. Çok fazla sanat eğitimi almayan insanlar sanatın güzel şeylerle ilgili olması gerektiğini düşünme eğilimindedir. Fakat güzelliğe bir süredir şüpheyle bakılmaktadır (Öz, 2015:825).

Baktığımızda güzel gelebilen bir eser aslında sanatçının ya da eseri ortaya çıkaranın hüzünlerini içerebilir (Armstrong,Botton, 2013:10-32).

Croce “Sanat sezgidir” der. Sezgi ile sanatın özdeşliği bir kez daha ortaya konulunca sanatın bağımsızlığı kendiliğinden ispat edilmiş olur. Çünkü sezgisel bilginin özyapısı zihnin diğer etkinlik biçimlerinden bağımsız olarak gelişmektedir. Sanat biçim verme isteği olarak tanımlandığında aklını kullanarak çalışmak yerine, tamamen içgüdüsel bir çalışma olarak kabul ederiz. B. Croce, aynadaki görüntüler gibi sanatta bize gerçekliği değil gerçeklerin görüntüsünü kopyasını gösterir der (Ersoy, 1995:8 ; Kar, 2011:6).

Sanat endüstriyel sanatlar ve güzel sanatlar diye ikiye sınıflandırılabilir. Güzel sanatları; ritmik danslar, fonetik sanatlar ve plastik sanatlar olarak 3 gruba ayırabiliriz. Plastik sanatlar kendi içinde mimari, resim, minyatür, süsleme, kabartma, heykel olarak sınıflandırılır (Mülayim, 1994:21-24 ; Kar, 2011:6).

SANAT VE TERAPİ / TERAPİ OLARAK SANAT / SANAT TERAPİSİ

Sanat terapi (Art Therapy), müzik, resim, heykel, hareket dans, drama gibi sanat dallarıyla yapılan bir terapi çeşididir. Terapi sürecinde çeşitli materyaller kullanılır. Sanat terapinin temel amacı bireyin kendini özgürce ifade etmesini, yaratıcılığının artmasını ve estetik yönünün ortaya çıkmasını sağlamaktır. Sanat terapi, ruhsal, gelişimsel, nörolojik, mental ve davranışsal birçok rahatsızlıkta kullanılan bir tedavi yöntemidir (Özbey, 2009:213).

Sanat terapisi modern zamanların icadı değil; kökleri antikçağa kadar uzanan bir terapi yöntemidir. Mağara duvarlarına resim çizmek, ölüleri mumyalamak, tören maskeleri oymacılığı yapmak, parşömenler üzerine resim çizmek, modern zamanlarda grafik çizmek, resim yapmak, hamur ve çamur maddeleri kullanarak bir takım biçimler yaratmak hep sanatla terapinin tarih boyunca süregeldiğini gösteren örneklerdendir (Filiz, 2016:169) (Resim 1).

Resim 1: İlk dışavurum örneklerinden Altamira Mağarası Duvar Resmi M.Ö. 16000-9000, İspanya

Sanat terapisi, psikoterapinin de bir alt dalıdır. Psikoterapi Yunanca ‘therapeuein’, ‘iyileşmek ya da iyileştirmek’ anlamlarına gelir. Bu sebeple psikoterapi tam anlamıyla ‘ruh iyileştirmesi’ demektir (Sayar, 2014:27). Psikoterapi bireyde baskı, çatışma ve gerginlikler sonucu oluşan ruhsal ve zihinsel problemler ile çeşitli etkenlerden kaynaklanan davranış sorunlarını azaltmaz veya yok etmek, bireyin kendisiyle uyumunu geliştirmek, sosyal uyum becerilerini kazandırarak diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler kurmasını sağlamak, sonradan oluşabilecek sorunlara karşı kendini koruyabilecek teknikler öğretmek amacıyla çeşitli yöntemlerle yapılan tedavi ve eğitim süreci olarak tanımlanabilir (Özbey, 2009:212).

page3image10472912

Sanat terapisinin keşfedilmesi 1940’lı yıllara dayanır ve profesyonelleşmesi 1960’larda başlamıştır. Sanat terapisi terimi sanatçı Adrian Hill tarafından 1942 yılında tüberküloz hastalarıyla birlikte yaptığı çalışmayı tanımlamak amacıyla kullanılmıştır (Demir, 2017:577).

20. yüzyılın ortalarından itibaren sanat unsurlarının tedavi sürecinde kullanılmaya başlandığı görülmektedir. 1940’larda formel bir sanatla terapi eğitimi yoktu (Acar ve Düzakın, 2017:9-10).

Sanat terapisi; bireylerde olumlu bir gelişmeye neden olmak, çatışmaları çözümlemek, bedensel ve ruhsal problemleri azaltmak, sorun çözmek, stresle başa çıkmada yardımcı olmak üzere tanı ve tedaviyi sağlamada çeşitli sanat materyallerinin kullanımı olarak tanımlanmaktadır (Coşkun, Yıldız ve Yazıcı, 2010; Case ve Dalley, 2006; Geue ve ark., 2010; Malchiodi, 2005; Demir, 2017:577). Sanat terapisi psikoloji ve sanatın ortak çocuğu olsa da her ikisinin aldıkları ile özgün bir disiplin olarak evrilmiştir (Vick, 2003). Sanatla terapi yaklaşımı, sanat uygulamaları olan resim, müzik, tiyatro, sinema, hareket ve dans gibi alanındaki bütün faaliyetleri içerir (Malchiodi, 2003; Demir, 2017:577). Bireyleri ve grupları değerlendirmek aynı zamanda müdahale etmek için tüm bu sanatsal faaliyetleri kullanmak genel başlıkta sanat terapisini oluşturur.

Çok eski bir terapi şekli diye kabul ettiğimizde sanat terapisi, varoluşçu ve fenomenolojik kökenleri ile yeniden buluşmakta; bu eleştiri çağında psikoterapi felsefeden kopan diğer alanlarla geleneksel ilişkisini kurma yoluna gitmektedir. Psikoterapi Otto Rank’ın çalışmalarıyla, analitik yöntemin olgucu yaklaşımındaki dar alandan kurtulup, fenomenolojik yöntemin manevi ve kültürel zenginliğine sahip post modern yaklaşımın tüm çeşitliliği ile açılan kültürel, simgesel alanına yayılma olanağına kavuşma yoluna girmiştir. Psikoterapi, insanı holistik kavrayabilecek tüm yapıp- etmeleriyle, kültürel ve simgesel varlık alanıyla ilişki kurarak tek yanlı, analitik ve pozitivist bakış açısının yetmediğini görmüştür. İnsan kültürünün en etkili ve kapsayıcı etkinliği olan sanat, işte bu yolla psikoterapiye katkı sağlar (Filiz, 2016:180).

Amerikan sanat terapisi derneği sanat terapisini, her yaştan bireylerin zihinsel, fiziksel ve duygusal varlıklarını iyileştirmek ve geliştirmek amacıyla sanat yapmanın yaratıcı sürecini kullanan bir ruh sağlığı mesleği olarak tanımlamaktadır. Buna göre sanat terapisi sanatsal olarak kendini ifade etmeyi içeren bu yaratıcı sürecin, insanların çatışma ve sorunlarını çözmeye, kişiler arası becerilerini geliştirmeye, stresi azaltmaya, davranışlarını yönetmeye, benlik saygılarını ve öz bilinçlerini artırmaya, iç görü elde etmeye yardımcı olduğu inancını temel alır. Diğer bir deyişle sanat yapmanın, hastalık, travma veya yaşam zorluklar yaşayan ya da sadece kişisel gelişim talep eden kişilere profesyonel kişisel tarafından, geliştirici ve tedavi edici olarak kullanımıdır. Sanat oluşturma ve bunu sanat ve diğer travmatik deneyimlerle başa çıkabileceği, bilişsel becerilerini geliştirebileceği ve hayattan zevk almayı artıracağı doğrulanmıştır (American Art Therapy Association AATA, 2009).

1980’den günümüze çağdaş sanatla terapi kavramı ortaya çıkmıştır. Fakat 1990 yılı kaosu ve ekonomik krizleri sanat terapi alanını askıya aldı. 2000’lerde sanatla terapi anahtar rol oynamaya başladı. Sadece sağlıklı insanların sağaltımında değil; otizm,down sendromlu ve çeşitli özel eğitim gerektiren çocuklarda da uygulanmaya başlandı (Acar ve Düzakın, 2017:11). Türkiye’ de ancak 2012 yılında sanat psikoterapileri derneği kurulmuştur (SPD, 2018).

Sanatla terapide; çeşitli kitaplardan, film ve belgesellerden, müzikten, müzelerden, yaratıcı dramadan, oyundan, danstan oldukça faydalanılır. Müzik, resim, ebru, geleneksel sanatlar, biblioterapi ve atölye çalışmalarının terapötik amaçla kullanımı, kişinin sadece ego doyumunu sağlamaz, onun sosyal işlevselliğini de artırır. Sanat aslında duygu dışavurumunun bir yoludur. Çocuklar için oyun hem en ciddi iştir hem de bir sanattır. Çocuk, bütün keşfediciliğini ortaya koyar. Oyun tedavileri, çocuk psikiyatrisinin vazgeçilmezidir. Aynı şekilde erişkin hastalar için de hem eğlenceli hem disiplinli bir yöntem olan sanatın tedavide kullanımı benzer etkiyi yapar (Göktepe, 2015:12). “Sanat, hınzır ve utangaç bir dışavurumcudur” (Nevin Eracar,2013) (Resim 2).

Resim 2: Eda ÖZ ÇELİKBAŞ, Sanat ve Terapi Nesneleri Seri I / İçsel Terapi Nesneleri – Edda, 13×18 cm, Karışık Teknik, 2014.

Sanat terapi söz öncesi döneme yönelik çalışır. Sözle ifade edilmeyenleri dışa vurmaya çalışır. Sanat terapinin merkezinde içselleştirilmiş benlik ve nesne temsiline yönlendirilmiş ilke dürtülerin ve fantezilerin sanatsal öğelerle somut formlara çevrilmesi yatar (Göktepe, 2015:23). Bu noktadan hareketle sözsüz iletişim aracı olan çizme, karalama, resim yapma gibi faaliyetler zihindeki imgeyi yansıtmada önemli araçlardan bazılarıdır.

Sanat ve terapi ilişkisi, çeşitli sanat materyalleriyle işitsel ve görsel imgeler oluşturmayı, görsel imgeleri somut objeler haline getirmeyi ve bu objeler üzerinde çalışılmasını içermektedir (Killick, 1993). Sanat terapisi görsel sanatları, yaratıcı süreci ve psikoterapiyi birleştirerek bilişsel, duygusal, fiziksel ve ruhsal anlamda öznel iyi oluşu artırmayı amaç edinir (Göktepe, 2015:25). Yaratıcı sürecin kesintiye uğramaması ve doğru sonuç alınması için de bireye müdahale edilmemesi altın kuraldır.

page5image10467344

Sanat terapisi, gelişim geriliği, öğrenme bozukluğu, kaygı bozuklukları, kişilik bozuklukları, depresyon, nörolojik bozukluklar, travma sonrası stres bozukluğu gibi pek çok hastalıkta kullanılır. Ağrı kontrolü ve hamilelikte stres azaltmada da medikal sanat terapisine başvurulabilir (Göktepe, 2015:35). Ayrıca kişiler yoğun iş temposundan kurtulmak, mutluluk psikolojilerini yükseltmek ve hobi amaçlı da sanatsal etkinliklere katılabilirler.

Sanat terapide temel amaç, duygusal farkındalık ve spontanlık kazandırmak, sanatsal çalışmayla danışanın ego işlevlerini düzeltmektir (Göktepe, 2015:40).

Uluslararası bağlamda sanat terapileri 6 grupta incelenir: Görsel sanat terapisi, müzik terapisi, dans/hareket terapisi, intermodel terapi, psikanaliz terapi, yaratıcı yazı ve şiir terapisi/biblioterapi.

Görsel sanat terapisi adından da anlaşılacağı üzere görsel sanatların kullanıldığı bir terapi yöntemidir. Bu yönelimle çalışacak olan terapist, görsel sanatın ögelerinden yararlanır. Bu kapsamda resim çizimi, heykel yapımı, ebur sanatı, seramik yapımı, çini boyama gibi aktivitelerden yararlanılabilir. Pastel boyalar, kuru boyalar, akrilik boyalar, yağlıboya, guaj boya gibi pek çok boya türü resim çalışmasında kullanılabilir. Bu çalışmanın planlanması terapistin yaratıcılığına bağlıdır. Terapist isterse artık malzemeleri kullanarak kes yapıştır çalışması yaptırarak art brut (ham sanat) çalışması yaptırabilir. Karakalem çalışması da yaptırılabilir. Ancak şu önemli nokta unutulmamalıdır: Terapist, her ne çalışması yaptırırsa yaptırsın, taklit ettirmekten kaçınmalıdır. Bir resmi taklit etmek, o kişinin duygu dünyasını dışa vurmasına ket vurabilir. Art Brut (Raw Art/Ham Sanat/Outsider Art) Fransızca bir kelime olup dilimizdeki karşılığı ham sanattır. Kültürel, geleneksel ve alışılmış sanata karşı gelir. Kurallara, sınırlandırmaya, biçime karşıdır; sanatçının yaptığı eserlerin kaynağı yalnızca kendi iç dünyasından gelir. 1945 yılında da Fransa’da akıl hastaları, engelli ve mahkûmların çizdiği resimler toplanıp bir sergi oluşturulmuştur. 1948 yılında JeanDubuffet, Tapie ve Breton acemi sanatçıları desteklemek için art brut akımını başlatmışlardır. Dubuffet Fransız heykeltraş ve ressam, Tapie küratör ve Breton ise gerçeküstü kuramcılığın duayenlerindendir. Art Brut bu sebeplerden dolayı sanat terapideki görsel sanatlar anlayışı ile örtüşür. Sanat terapisinde kişiler sanatçı olmak zorunda değildir. Biçim kaygısından uzak, içlerinden geldiği gibi sanatsal öğeler oluştururlar (Göktepe, 2015:68-69).

Sanat terapisi iki aşamadan oluşmaktadır: sanatın yaratılması (özgür/spontan sanatsal yaratıcı süreç) ve yaratılanın anlamının keşfedilmesi (yapılandırılmış yaratıcı yaklaşım). Temelleri Freud ve Jung’un bilinçdışı kavramlarına dayanmaktadır. Buna göre görsel sembollerin ve imgelerin en kolay ulaşılabilecek en doğal iletişim yolu olduğu düşünülmektedir. Kişiler sözel olarak ifade edemediklerini duygularıyla dışavurabilmektedir. Sanat terapisi, dışavurumcu sanat terapisi ya da yaratıcı sanat terapisi dediğimiz alan, kişilerin yaratıcılıklarıyla kendilerini ifade etmelerini sağlamaktadır. Resim, heykel, fotoğraf, drama ve hikâyelerle uygulanabilen sanat terapisi aynı zamanda kendimize ve çevremize farklı bir bakış açısıyla bakmamıza ve çevremizi yorumlamamıza neden olur (Öz, 2015:824).

Freud’a göre, sanatçı baskı altında tuttuğu dürtülerini, düş gücü ve imgeleme ile doyuma ulaştırmaya çalışır ve bunun içinde öğrendiği teknik ve beceri yoluyla, bu imgelerini, bu düşüncelerini aktarır ve böylece gizledikleri (bilinçli ve bilinçsiz olarak gizledikleri) hem yüceltilmiş, hem de biçim değiştirmiş ve doyuma ulaşmış olur (Erinç, 1998:76-80). Psikanaliz yaklaşımın sanata bakışında, insanoğlunun sıkıntılı durumlarda hoşlanma ve haz alma dürtüsü sayesinde ruh sağlığını koruma yöneliminde olduğu kabullenilir (Tükel, 2000:11-22). Sanatçı duygularını dile getirirken kimseyi düşünmez, iç dünyasıyla baş başa ve yalnızdır. Sanatçı içindeki coşku ve duygularını dışa vurmak gereksinmesini yoğunlukla duyar ve bu itiyle yaratır. Ancak eser verildikten sonra rahatlar (San, 1985:45 ; Kar, 2011:21). Birey resim çizerken duygusal bir katarsis (boşalım) yaşar (Göktepe, 2015:53). Sanatçı açısından bakıldığında özgünlük diye adlandırılan bu terim, psikolojik boyutta da her birey arasında farklılık gösterir. Son zamanlarda sanat ve terapi açısından ele aldığımızda Mandala adı altında piyasada gördüğümüz stres atmak için yapılan boyama çalışmaları buna iyi birer örnektir. Burada da renk psikolojisi çerçevesinde kişilerin içsel katarsisleri gözlemlenebilir (Resim 3).

Sanat terapi kendisini sadece resim alanında değil; İlkel toplumlarda en etkili sosyal iletişim mekanizması danstı. Sözden önce dans vardı. Eski Mısır papirüslerinde müzik terapisine ait ipuçlarına rastlanmaktadır. Antik Yunanda da müzik ile tedavi; Çin’de gong sesi ile kötü enerjilerin gittiğine inanılması şaşırtıcı değildir (Acar ve Düzakın, 2017:7).

Müzikterapi Türkler’de M.Ö. 12.000 yıl öncesinde Azerbaycan Gobustan kaya resimlerinden anlaşıldığı üzere dans eden figürlerle başlar diyebiliriz. iki tip müzik terapi vardır: Aktif ve pasif (reseptif) (Göktepe, 2015:71).

Resim 3: Jean Dubuffet, Dhotel, Tuval Üzeri Kum ve Yağlıboya, 118×89 cm, Richard Gray Gallery, 1947 (https://www.acquavellagalleries.com/exhibitions/jean-dubuffet-anticultural- positions?view=slider#2)

Müzikle terapi Yunan’da Asklepion’da yapılırken Osmanlılar’da da aynı şekilde su ve müzik tedavi çeşiti olmuştur. Müzik terapisi çoğu zaman diğer sanat dallarıyla birlikte yapılır. Bütün çocuklarda hamilelikle birlikte müziğe karşı bir duyarlılık başlar ve yaşam boyu devam eder. Müzik çocuğun bedenini gevşetir ve ona huzur verir. Bu yetişkinlerde de aynıdır (Özbey, 2009:215)

.page7image10316976

Dans hareket terapisi ruhsal dışavurumdur. Koreografi ile tamamlandığında ritmik bir düzende görsel şölene dönüşebilir. Ama koreografi kuraldan çok teknik olarak kullanılmalıdır. Kuralla tedavi gören kişi kendisini ifade etmekte zorlanabilir (a-baksı dansı, arşetipikal hareketler; b-sema (sufi dansı); c-yaratıcı aile terapisi) çeşitleridir. Özellikle baksı yani kam genel manada bilinen adıyla şaman dansı ata hayvanı eşliğinde ülgene ulaşmasında kullandığı dışavurumcu bir tekniktir. Bu dışavurumda kesinlikle terapik bir sanat sürecinden bahsedilebilir. Günümüzdeki alkış (applause) da şamanlardan bize kalan dışavurum ifade biçimlerindendir. İntermodel dışavurumcu terapi, pek çok modelin beraber kullanıldığı eklektik bir yaklaşımdır (Göktepe, 2015:85). Dans ve hareket terapisiyle çocuğun bedensel farkındalığı artarak beden ve davranışlar üzerinde daha etkili bir kontrol sağlanır. Dolayısıyla çocuk eğitsel açıdan daha kolay yönlendirilebilir (Özbey, 2009:214-215). Bu noktada pek çok modelden ve duruma, hastaya uygun modele yönelmekten bahsedilmektedir. Her yöntem, model herkese iyi gelmeyebilir. Hasta, durumundan daha da kötüye gitmemeli ve kendisini yaptığı sanatsal etkinlikte özgür ve rahatlamış hissetmelidir. Ayrıca terapide önemli bir nokta da danışan ve sanat terapisti arasındaki ilişkinin oluşturulmasında yaratıcı imge ve nesnelerin merkezi rol oynaması ve bilinçdışının dışavurumudur (Edwards, 2004). Bu sebeple belki de sanat terapisini dışavurumcu sanat terapisi diye adlandırmak genel başlıkta daha doğru olabilir (Resim 4). Resim 4: Intermodel Sanat Terapi Seansı Örneği (Göktepe, 2015:87)

page8image10348912

Yaratıcı yazı ve şiir terapi, biblioterapi, Fotoğrafla terapi de sanat terapisinde kullanılan diğer sanat dallarıdır. Dışavurumcu sanat terapisinde bu alanlar da çok çeşitlilik anlamında oldukça önemlidir (Göktepe, 2015:68). Dışavurum sanat için de, psikoloji için de veri ve ölçek sağlar.

Psikolojide pek çok farklı ekol yer almaktadır. Psikanaliz ile başlayan psikoloji yolculuğu günümüzde pek çok dallara ayrılmış yaklaşık 310 adet terapi biçimi ortaya çıkmıştır. Sanatla terapi 1940’larda Avrupa’da gelişmeye başlamış olsa da Türkiye’ de sanat psikopatoloji laboratuvarlarının kurulması 1960 yılını bulmuştur. Sanatla psikoterapi seanslarının popülerliği de 2000’li yılları bulmuştur (Göktepe, 2015:9).

Sanat terapisi dediğimizde aklımıza ne tür etkinlikler gelir? Resim yapmak, perküsyon, heykel yapmak, seramik boyama, dans, koreografi, beden perküsyonu, yoga, pilates, çeşitli spor aktiviteleri, oyun, masal, el işi gibi pek çok alan ve bu alanların alt dalları yer alır. Ayrıca tüm bu ana başlıklar kendi içinde alt başlıkları oluşturur. Bu alt dallar da kendi içerisinde yüzlerce aktiviteyi barındırabilir (Resim 5).

Resim 5: Çeşitli sanat terapi uygulamaları dışavurum nesneleri, çalışma örnekleri (Öz, 2015:826- 828)

Sanat terapistleri, sanatın ifade ediliş biçimlerini insana yardım teknikleriyle bütünleştirerek müracaatçılarına yaratıcı bir yardım etme ortamı sunmaktadır (Henderson, 1998:183-187). Bu düşünceden hareketle de sanat ve terapi uygulamalarında terapist ve sanat uygulayıcısının kişinin durumuna uygun herhangi bir sanat etkinliğini sunması ve müdahale etmeden uygulamasına izin vermesi gerekir. Sanat hoşa giden ve güzeli arama etkinliğidir ve günümüzde güzellik anlayışı oldukça değişmiştir. Bu noktada danışanın, hangi uygulamayı yapacağına karar verildikten sonra kendini rahat hissetmesi ve uygulamayı genel becerileri eşliğinde dışa vurması oldukça önemlidir. Bu düşüncelerden hareketle; sanat terapisinde danışan/hasta/ihtiyaç sahibi kişi yeteneği olan ya da olmayan herhangi bir uygulamayı istediği sürece yapabilir. Bu sadece el becerisi gerektiren bir durum değildir. Beden de zihinle eş zamanlı uygulamada yer alabilir. Özellikle Yoga eğitiminde yer alan meditasyon ve derin gevşeme çalışmalarında da sanat terapisi programındaki yönergelerle benzerlik vardır ve hatta bağlantılıdır. Bu yönergeler bazen, derin gevşemeden, bazen danstan, bazen resim çizmekten ve şarkı söylemekten oluşabilir. O halde sanat terapisi de en genel başlıkta kendini gösterir. Alt dalları; resim, dans, drama, meditasyon, edebiyat, oyun, heykel gibi disiplinler arası alt başlıklar olabilir. Özellikle çocuk yogası çocukların birçok alanına meditatif bir şekilde dokunmaktadır. Yetişkinlerin dışında çocuklarda da önemli olan sanat terapisinde 0-3 yaş Toddler dediğimiz çocuk gruplarında anne-çocuk yogası da oldukça önemlidir. Anne ile çocuk arasındaki üçüncü alan anneye bağımlı olan çocuğun kendiyle baş başa kaldığı ve oyun kurduğu alandır (Göktepe, 2015:63). Anne bu alanda çocuğunu serbest bırakmalı ve müdahale etmeden onu gözlemlemelidir. Bu da oyun terapisinin ilkelerinden birisidir. Sanatla terapide, çocuk yogasında da oyun terapisindeki gibi bu üçüncü alanda güven sağlanmalıdır. Aynı zamanda da müdahale edilmemesi önemli noktalardandır (Resim 6).

page9image10009216page9image10009008page9image10008592page9image10010256

Resim 6: Eda ÖZ ÇELİKBAŞ, Çocuk Yogası Duruşlarını (Asanalarını) Anlatan Örnek Bir Kapak Çalışması, Digital Baskı, Değişken Ölçüler, 2018.

Sanat terapistleri; sanatın tedavide kullanımı gelişmiş uzmanlığa sahip olan yüksek lisans programlarından mezun olan kişilerdir. Sanat terapisi bireysel bir çalışmadan ziyade bir takım çalışmasıdır. Sanat terapisti takım lideri olabileceği gibi danışman, işbirlikçi, yardımcı terapist ya da araştırmacı pozisyonunda da olabilir (Johnson ve Sullivan-Marx, 2006:309-316).

Sanat terapisinde kullanılacak sanat türü, tekniği ve malzemeleri, uygulanacak kişinin yaşı, mental ve fiziksel gelişimi ve yeteneği ile uyumlu olmalıdır. Travmatik beyin hasarı veya organik bir nörolojik bozukluğu olan kişiler, işlevsellik düzeylerine bağlı olarak sanat terapis sürecinin keşif kısmı ile ilgili sorun yaşayabilirler. Ancak, hala sanat terapisinden duyusal uyarım yoluyla yararlanılabilir ve sanatsal yaratımdan aldığı keyfi sağlayabilir. Ancak tüm bu faydalanımlarda kilit nokta başvuran kişi için en uygun sanat tekniğine ve malzemesine doğru karar verebilmektir (Lefevre, 2004:142) gibi otoriler, sanat terapisinin yapılandırılmadan gelişigüzel uygulandığında, ruhsal açıdan yaralanmış bireylerde travmatik süreci tekrar canlandırabileceğine ve tedavi sürecinde kesintiye yol açabileceğine dikkat çekmiştir (Kar, 2011:43).

Özellikle maskeler ve kuklalar oyun danışanlarının içsel ve dışsal deneyimlerini keşfetme fırsatı verir. Danışanlar açıklayamadıkları, paylaşamadıkları konuları olayları bu sayede ifade edebilirler (Kar, 2011:41). Maske ve kuklalardan hareketle yapılan çocuk oyuncakları da bu dışa vurma örnektir (Resim 7)

.page10image10236096

Resim 7: Çocuk Atölyesi: Çocuk Oyuncak Yapımına Örnek Çalışma (Öz, 2015:828)

Çizim, resim, boyama, kolaj, heykel, origami, kirigami, mandala boyama, sticker süsleme, duvar boyama, geri dönüşüm el işleri, örgü, heykel, seramik, maket, fotoğraf, maske ve kukla, drama, yaratıcı drama, müzik, dans, masal, oyun, film, belgesel, tiyatro, vb her türlü el becerisi gerektiren ve imgesel tasarımla zihnimizdeki düşünceleri dışavuran etkinlikler sanat terapisinin konusu olabilir.

SANAT PSİKOLOJİSİ

Sanat terapi yaklaşımlarında psikologların tercih ettiği yaklaşımlardan en önemli Gestalt terapi yaklaşımıdır.

Bu yaklaşıma göre; bireyin tüm özelliğinin farkında olması ve kendini bir bütün olarak algılayabilmesi, ruh sağlığını dengede tutabilmesinin bir gereğidir (Kar, 2011:19).

Etkileşim olmadığı zaman ne sanat söz konusudur, ne de sanat psikolojisi. Sanat psikolojisi, önce sanattaki temel psikolojik sorunları ele alır ve sonra da bu sorunların çözümlenebilmesi için gerekli yansız yöntemleri bulmak ister (Erinç, 1998:8).

Yaratıcılık birey doğar doğmaz ortaya çıkar. Bebeğin annesinin yüzünü hatırlamaya çalışmasıyla oluşturduğu imge yaratıcılığın ilk izlerindendir (Acar ve Düzakın, 2017:56).

İnsan sanatını üretirken de ürettiği şeye ilk elden sahip olan ve onu ilk elden yaratan varlıktır. İnsan olmazsa sanat olamaz.

İnsanda yaratıcılık, iki aşamalı bir süreç olarak karşımıza çıkar. İlk aşamada hayal gücünün yaratıcı etkinliğinin bir sonucu olarak içsel imgeler oluşur. Sonrasında taştan, metalden, seslerden, sözcüklerden, vücut hareketlerinden, boyalardan oluşan, yani imgesel içeriği taşıyan biçimlendirme gelir. Bu yol, içten olanın sembolik dışavurumu yoluyla diğerleriyle iletişimi sağlayan bir araç oluşturmaktadır (Acar ve Düzakın, 2017:5).

Sanat eserleri bir terapötik araç olabilir. Sadece sanatçının kendini dışavurumu değil aynı zamanda o eseri fark edenin de üzerinde yarattığı etki, uyaran olabilme gücü ve toplumsal bir dil oluşturabilme niteliği açısından da önemlidir. Bu nedenle sanat ve yaratıcılığın psikoloji ile ilişkisi bir terapötik süreç olarak birleştirilmiştir (Güney, 2001;

page11image26727344

Kolektif, 2003; Samurçay, 2007; Capacchione, 2012; Acar ve Düzakın, 2017:4). İnsan tüm gücüyle sanat fenomenini ortaya koyar. Karmaşık bir varlık olarak, sanatını, reel hayatının bir temsili olarak yaratır. Orada kendi karmaşıklığını, yine kendisi ama dışarıdan da temaşe edebilen bir özne olarak anlamlandırır. Transferini varlıkta, bilgide, etikte ve nihayet sanatta en yüce olanda odaklar (Filiz, 2016:171).

Sanatın terapötik bir sürecin bir parçası haline gelmesi ve sanat terapisinin bağımsız bir alan olarak kimlik kazanması İngiltere’de Adrian Hill ve ABD de Margaret Naumburg ile sanat terapisi uygulamaları ile olmuştur Ardından Freud un kişilik kuramının sanatla terapide Kramer tarafından kullanılması gelmiştir (Kaplan, 2000; Hogan, 2001; Edwards, 2004).

Tedavi için sanat, mağara duvarlarına resimler çizmekle başlatılabilir. Ancak bir meslek olarak hala ruh sağlığı ile ilgilenenler için çok yeni bir bilimdir. İlk insandan sanatçılara kadar uzanan çizgide ilkel sağaltımdan bilimsel sağaltıma kadar uzun bir geçmişi vardır. Bu nedenle sanat terapisi olabildiğince çok yönlüdür ve pek fazla farklı yüzü vardır. Judith A. Rubin, sanatı bir terapi olarak öne sürmek için klinik tedavi uzmanı olarak eğitilmiş olmayı esas kabul eder. Ona göre sanat ve terapi hakkındaki bilgileri bir araya getirebilmek için sadece kurs değil aynı zamanda, hastalara saatlerce danışmanlık yapılması ile elde edilen yoğun klinik eğitimi içeren iki yıllık ön lisans çalışmasını gerekli görmektedir. Sanatla terapiyi ve bu alanda uzlaşmayı, salt modern bir uğraş alanı olarak kavrarsak, Rubin’e katılmakta bir sakınca bulunmaz. Hatta sanat terapistini ehli bir sanatkar olma niteliği ile psikoterapi ve eğitim alanındaki özel becerileri birleştiren uzman diye tanımlayan Edith Kramer’i de aynı şekilde onaylamak olasıdır (Rubin, 2010:69; Filiz, 2016:173).

Sanatın tedavi edici gücü ilk olarak ruh hastalarının kendiliğinden yaptıkları resimlerin hekimler tarafından fark edilmesi ile başladı. Kreapelin ve Bruer hastaların yaptıkları resimlerin tanı koymada önemli ipuçları olabileceğini ileri sürdü (Rubin, 2016; Acar ve Düzakın, 2017:8).

Sanatın niçin tedavi edici olduğu hakkında düşünmenin pek çok sebebi vardır. Psikolog Ley, bu nedenlerden birini isabetle şöyle tanımlamaktadır: “ Bir kimse sol beyin yarım küresini sağ beyin yarım küresinin kilidini açmak için kullanamaz. Jakab ifade etmektedir ki, “Sanat psikoterapisinin sözsüz yönü, zihinsel sağlık çalışması alanındaki önemli ve eşsiz durumu kurar. Çünkü bu hastalara (müşterilere) kendi gözleriyle dinleme fırsatı verir.” (Akt. Rubin, 2010:92 ; Filiz, 2016:174).

Sanat eserlerinin her biri terapide ayrı öneme sahiptir. Freuda göre edebi bir sanat olan şiir, doğurduğu imgesel tasarımlarla bizi iç baskılardan kurtarır, dışarı saldıran güçlere yol verip onları tehlikesiz bölgelere akıtır (Filiz, 2016:175).

Sanat ve psikoterapinin pek çok ortak noktası vardır. Her ikisinin de var oluşu kendini ifade edebilme arzusu üzerine kurgulanmış olmalarıdır (Eracar, 2013). Sanat terapisi, farklı sanat materyallerinin duygusal özelliklerini ve klasik psikoterapi yaklaşımlarını birleştirir (Edwards, 2004; Demir, 2017:577).

Sanatçının, hasta veya danışanın meselesi; iç dünyasında olup bitenleri anlamlandırma çabasıdır. Yaratıcılık bu kaynaklardan beslenir (May, 2007).

İçe dalma yöntemi ile sanatçılar ruhlarında gömülü realiteleri yansıtırlar. Bu ekspresyonizm ve sürrealizm gibi akımların temelidir. Duyguları renk ve çizgilerle betimlemek, Edward Munch’ ün Çığlık tablosundaki gibi ya da rüyanın irrasyonel manzarasını göstermek şeklinde veya Salvador dalinin resimlerinde olduğu gibi örnekler verilebilir (Filiz, 2016:174).

“Geleneksel sanat görüşünü arkamda bırakmak için tuvalde bir delik açıyorum. Hem sembolik anlamda hem de somut olarak, durağan yüzeyin zindanından kaçıyorum” (Lucio Fontana)

Psikoloji/psikiyatri için sanat bir araçtır. Ne tür bir araç olduğu ve insana ne tür bir fayda sağlayacağı ise terapide odaklandığımız noktadır (De Botton ve Armstrong, 2014).

Psikoterapi de bir araçtır. Kişinin uyumunu bozan duygu, düşünce ve davranışlarını gidermek, hoşgörü geliştirmek ya da bir belirtiyi ortadan kaldırmak amacıyla normal ve patolojik gelişim kuramları temel alınarak uygulanan; terapist ile hastanın sözlü ve/veya sözsüz iletişimlerine ve dinamik bir ilişki içerisinde etkileşimlerine dayanan, değişim oluşturmayı amaçlayan bir tedavi yöntemidir (Yalom, 2012). Sanat terapisi, bilinçdışını bilince getirmede ve terapötik ilişkiyi kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir (Wilson, 1995).

Altta yatan duyguları keşfetmek ve kişinin duygu ve deneyimlerine sahip olmak Psikoterapinin temel amaçları arasında yer almaktadır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki; ne kadar dışavurumcu yöntem kullanılırsa, bireyler psikoterapiden o kadar fayda görmektedirler. Sanat da bu dışavurumcu yöntemlerin en başında yer almaktadır (Masters, 2005:2).

Duygularını ve düşüncelerini sözel yolla dışarı vurmada sınkıntı yaşayan bireylerde, dışavurumu kolaylaştırmak için sanat terapisi gibi diğer seçeneklere başvurulması önerilmektedir (Scharff, 1996:257).

İsviçreli psikiyatrist Walter Morgenthaler akıl hastalarının sanat işlerini biriktirmeye başlamıştı ve Adolf Wolf’ li ile birlikte bir sanat kitabı yayınladı. Morgenthaler ve Prinzhorn ruh hastalarının plastik sanatta yarattıkları çalışmaların bazen arstistik bir seviyede olduğunu ve hastalarının plastik sanatta yarattıkları çalışmaların bazen artistik bir seviyede olduğunu ve hastalıklarına iyileştirici bir etki sağladığı görüşünü ortaya atmışlardır (Kar, 2011:36-37)

Sanat terapisi katılımcılarına kontrol ölçeği veren, yaratıcı keşifler ve değişim olanakları sunan iddialı bir aksiyındur (Wadeson, 1980:2).

Carl Jung’ a göre katılımcı ile terapist arasındaki tranferans ilişkisi önemlidir. Tranferans terapide danışanın danışmana bağlanması olayıdır. Bu terapide bir değişimin söz konusu olabilmesi için terapistin katılımcının eserlerindeki duygularını anlaması ve ayrıca katılımcının da terapist tarafından anlaşıldığını ve kabullendiğini hissetmesi gerekir (Jung, 1968; Kar, 2011:35).

Sanat terapisinde amaç kişinin kendisini kelime kullanmadan simgelerle anlatması olduğundan, her türlü görsel sanatın ekspresyonist sembolleri kullanılabilir (Kar, 2011:38).

Sanat terapisinde amaç kişinin kendisini kelime kullanmadan simgelerle anlatması olduğundan, kişi her türlü görsel sanatın ekspresyonist sembollerini dışavurum aracı olarak kullanabilir.

Sanat terapisi uygulamasında kesinlikle müdahale edilmeyen durumlar:

• Çocuklar yapmak istedikleri alanda serbest bırakılmalı
• Çocuk belirlediği konuyla alakasız bir şey üretirse kesinlikle müdahale edilmez • Çocuğum çalışmasına asla müdahale edilmez
• Çocuklar birbirlerine bakarak kopya çekmemeli (Kar, 2011:74).

Tüm bu kurallar, çocuk yogası, çocukla sanat terapi, oyun terapisinin (ki bu 3-11 yaş arası çocuğu kapsar) önemli noktalarıdır.

Oyun terapisi yapılandırılmamış ve özgür olmalıdır ki çocuk duygu ve problemlerini bu yolla yansıtabilirsin. Bu özellikle boyama, kil ya da kum kullanılan oyun terapilerinde oldukça rahat elde edilebilen bir özelliktir (Kar, 2011:65).

Her durumda sanat terapisi rahatsızlıklarla başa çıkmada öncelikli tedavi aracı değil, tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olmuştur.

“Çocukken herkes sanatkârdır; zor olan yetişkinken sanatkâr kalabilmekte” (Pablo Picasso)

Çocuklarla çalışırken, sanat terapisinde teknikler vardır. Bazen bu spontan tekniklerle olur. Londralı Jungian psikolog Suzan Bach buna spontane (doğaçlama) yaratım der. Çocuk iç psikolojik dünyasının yanı sıra bilinçaltını da kâğıda yansıtabilir (Kar, 2011:64). Bu görüş tıpkı oyun terapisindeki gibidir. Çocuğa müdahale etmeden yaratım sürecinin spontan ilerlemesine izin verilir.

Sanat eserleriyle gerçek bir ilişki kurmak istiyorsak çocuk olmamız gerekebilir. Yetişkinler sanat eserlerine bakarken çocuklarla ilişki kurarlar. Çocukların sırrı, etraflarında olup bitenlere anında ve doğal tepkiler göstermeleridir. Kendilerini saklama kaygıları yetişkinler kadar yüksek değildir. Çalışma bir fotoğraf ile çocukların nasıl ilişki kurabileceğini gösteren basit bir örnektir.

Zaten algıladığımız ve duyu organlarımızın işlediği her şey daima sembollere dönüştürülür. Anlamın bu yapılandırılmış araçları ise temel düşüncelerimizdir. Zihni oluşturan bu dönüşüm süreci sembolleşmedir (Arango, 1992:146-147).

Bu bağlamda günümüz kavramsal sanatçılarından Refik Anadol, Sanat terapisi bağlamında oldukça modern ve elektronik işler yapmaktadır. Kendi ürettiği ve yazılımını yaptığı bilgisayar programıyla, kişinin hatırlamak istediği ya da istemediği fakat beyninde düşündüğü duyguları algılayan bu program; kişinin düşüncelerini özel bir yazılımla farklı dokulu ekranlarda farklı koreografilerle ve dalgalanmalarda kendini göstermektedir. Burada Anadol, kâğıt kalem yerine bilgisayar programı kullanmıştır.

Dışavurumcu sanat terapisinde dört önemli nokta vardır. İlki danışanın yapılan çalışmaya ilgi duyması, ikinci kişiye özel sanatsal aktivitelerin seçilip düzenlenmesi, üçüncü kişinin içinde bulduğu yaratıcı süreçte anlamı bulması ve dördüncü danışanın resim yapma deneyimini terapistle paylaşması (Göktepe, 2015:26).

Sanat terapisini psikologlar, psikolojik danışmanlar, psikiyatristler, sosyal hizmet danışanları, doktorlar, ergoterapistler ve bu alanda lisansüstü eğitim almış kişiler uygulayabilir (Göktepe, 2015:28). Her yaştan kişiler ile sanatla terapi çalışılabilir. Duygu ve düşüncelerini ifade edemeyen bireyler için bu yöntem özellikle etkilidir. Çocuk ve ergenler ile çalışırken sanatla terapi geleneksel tedavilere yardımcı araç olarak bazı ek avantajlar sağlayabilir (Demir ve Yıldırım, 2017).

Sanat terapisi hayal edilen yaratımın duyguları yücelteceği ve kişinin kişisel yaşantılarını güzel bir biçime veya onun durumunun etkili ifadesine dönüştürmesine yardımcı olarak onu iyileştireceği prensibine dayanır (Blatner, 2004).

Fakat burada bir nokta gözden kaçırılmıştır. Son iki yıldır uzaktan eğitim vb kurumlardan alınan belgelerle sanat terapisti olunmamaktadır. Sanat alanında çalışan akademisyenler ya da eğitmenler de sanat terapisinin bir parçası olmaktadır. Uygulamaanında uygulayıcı olarak sanat eğitmeni bulunabilir fakat; terapist değillerdir, sanat uygulayıcısıdırlar. Bu nokta oldukça önemlidir.

Burada önemli olan alandan çalışacak olan uzmanın sanat eğitimcisiyle bağlantıda olup malzeme, teknik, öğretim yöntemleri gibi bilgileri direk alabilmesi ve uygulama anında kullanılacak olan sanat yöntemini uygulatmasıdır.

Dışavurumcu sanat terapide temel prensipler:

• Güvenli bir ortamın sağlanması
• Kişiye özel sanatsal aktivite seçimi
• Resim sanatında danışanın resmini anlatmasına izin verilmesi
• Tanı odaklı kaçınmak
• Resimde taklide izin vermemek
• Yapılan çalışmaları saklamak zaman geçince yeniden değerlendirmek
•Danışanın kendi sembol dünyasındaki iç görüyü sağlamasına yardımcı olmak

(Göktepe, 2015:29-30).

Temel prensiplerde, özellikle kişiye özel sanatsal aktivite seçiminde, yapılan çalışmanın manifestosunun dinlenmesinde, oluşturulmasında, yaratıcılık noktasında sanat eğitimcisi önemli rol oynamaktadır. Sanat ve sanat terapisi farklı iki olgudur. Sanat haz veren herhangi bir şeydir ve mutluluk verir, estetik kaygısı vardır. Sanat terapisinde ise böyle bir kaygıdan söz edilemez ve psikolog/psikiyatr tarafından kişiye özel terapötik program oluşturularak uygulanır ve bir süreçten oluşur.

Dışavurumcu sanat terapide temel kavramlar; formülasyon tanının konması; çerçeve, karar vermeden bireyin bilgiyi yorumladığı süreç; aktarım, terapist ve danışanın karşılıklı anlaşması ya da anlaşamaması, savunma mekanizmaları, yüceltme, simgeleşme, yansıtma; estetik mesafe, iç dünyamıza bastırılmış duygular ile dışa vurduğumuz duygular arasılık; (Göktepe, 2015:36-55).

Sanat terapide vurgu yapılması gereken bir diğer nokta da ergoterapidir. Ergo kelimesi Yunanca kökenli olup iş anlamına gelmektedir. Ergoterapi veya diğer adı ile uğraşı terapisi (occupatioanl therapy), uğraşı edindirme yolu ile hastaların sağlık ve iyilik hallerinde ilerleme sağlamayı hedefleyen danışan/hasta odaklı bir meslek uzmanlığıdır (Demirci, 2017:60). Ergoterapi, yani kişinin hayata uyumunun sağlanması, bir çeşit fiziksel ve psikososyal rehabilitasyon olarak üniversitelerde lisans bölümü halini de almıştır (Göktepe, 2015:11).

SONUÇ ve ÖNERİLER

Günümüzde sanat terapisi Amerika Birleşik Devletlerinde sanat terapisinin ilk öncülerinden biri Margaret Naumburg’un 1915 yılında New York’ ta kurmuş olduğu Walden okullarında devam etmektedir (Resim 8).

Resim 8: Walden Okulu ve Kurucusu Margaret Naumburg (https://plus.google.com/+AuroraLunaWalss/posts/LyqiCUS8gs1)

Aynı zamanda Montessori, Waldorf, Reggio Emilia, Doğada Aktivite eğitimi veren kurumlar, Doğa okulları, Orman okulları ve Helen Doron gibi ekol okullarda da sanat ve terapi uygulamaları farkında olarak ya da olmadan sanatsal aktivitelerdegörülebilmektedir. Türkiye’ de karşılaşılan sanat terapisi merkezleri sadece sanatsal uygulamaların yapıldığı atölye mantığındadır. Terapist, psikolog ve psikiyatr eşliğinde yapılan sanat terapi seansları oldukça kıymetlidir. Atölye mantığında olan sanat terapi merkezleri sadece yetişkin ya da çocuğun kendisini rahat ifade ettiği ve stres atarak kendini keşfettiği seanslardır. Sanat terapi seansları uzman psikolog ve psikiyatrlar tarafından yapılmaktadır. Bu noktada eğitimcilere düşen görev de sanat ve terapinin görsel sanatlar eğitimi alan öğrenciler ve bu alanda çalışan eğitimciler tarafından terapi olarak yapılmadığı sadece sanat uygulayıcısı olarak görsel sanatlar uzmanının bulunduğu detayını unutmaması ve bireylerde bu konuda farkındalık yaratması önemli bir noktadır.

KAYNAKÇA

About Art Therapy, American Art Therapy Association. (2009). Erişim Tarihi: 14.08.2014, (http://www.americanarttherapyassociation.org/aata-aboutarttherapy.html )

Acar S. Ş. ve Düzakın C. S. (2017). Sanatla Terapi ve Yaratıcılık Bir Eğitim Modeli Olabilir mi? (1. Baskı). Ankara: Nobel Akademi Yayıncılık.

Arongo, V. (1992). Integration of Neurobiology and Psychology in a Unitied Model of Suicidal Behaviour. Journal of Clinical Psychoparmathology, 12, s. 2-7

Baudelaire, C. (2003). Modern Hayatın Ressamı. (Çev. Ali Berktay). İstanbul: İletişim Yayınevi.

Botton de A. ve Armstrong J. (2013). Terapi Olarak Sanat. (Çev. Volkan Atmaca). İstanbul: Everest Yayınları.

Case, C., Dalley, T. (2006). Handbook of Art Therapy. 12nd Ed. Pp. 1-10. London: Rautledge

.page16image10221376page16image10221584

ÖZ ÇELİKBAŞ, E. (2019). Dışavurumcu Sanat Terapisi. Safran Kültür ve Turizm Araştırmaları Dergisi, 2(1): 20-37.

Capacchione, L. (2012). (1. Basım). Sanat Terapisiyle İyileşmek. (Çev. Duygu Özen). İstanbul: Kaknüs Yayınları.

Coşkun, S., Yıldız, Ö., Yazıcı, A. (2010). Psikiyatrik Rehabilitasyonda Fotoğrafın Kullanımı: Bir Ön Proje. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, 1/3, s. 121-127.

Demir, V. (2017). Dışavurumcu Sanat Terapisinin Psikolojik Belirtiler ile Bilişsel İşlevlere Etkisi. Opus Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi. 7/13, s. 575-598.

Demir, V., Yıldırım, B. (2017). Sanatla Terapi Programının Üniversite Sınavına Hazırlanan Öğrencilerin Depresyon, Anksiyete ve Stres Belirti Düzeylerine Etkinliği, Ege eğitim Dergisi. 18/1, s. 311-344.

Demir, A., Demir, V. (2018). Sanatla Terapi Program ve Etkileşim Grubu Uygulamasının Ruhsal Belirti Düzeyleri Üzerindeki Etkisi, Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi, Cilt I/2018, Sayı 2, s. 97-120.

Edwards, D. (2014). Art Therapy. Sage.
Eracar, N. (2013). Sözden Öte. İstanbul: 3P Yayıncılık.
Ersoy, A. (1995). Sanat Kavramlarına Giriş. İstanbul: Yorum Sanat Yayıncılık. Filiz, Ş. (2016). Sanat Terapisinin Felsefi Boyutları, MJH VI/I, s. 169-183.

Geue, K. L., Goetze, H., Buttstaedt, M., Kleinert, E., Richter, D., Singer, S. (2010). An Overview of Art Therapy Interventions for Cancer Patients and the Results of Research, Complementary Therapies in Medicine. 18/3-4, s. 160-170.

Göktepe K. A. (2015). Sanat Terapi. İstanbul: Nesil Yayınevi.
Henderson, D. A. and Gladding, S.T. (1998). The Creative Arts in Counseling: A MulticulturalPerspective. The Arts in Psychotherapy, 25/3.

Johnson, C. M. And Sullivan-Marx, E. M. (2006). Art Therapy: Using the Creavite Procestor Healing and Hope Among African American Older Adults. Geriartic Nurs. 27, s. 309-316.

Jung, C.G. (1968). The Structure and the Dynamics of the Psyche. New York: Pantheons Books.

Kandinsky, V. (1993). Sanatta Zihinsellik Üstüne. (Çev. Tevfik Duran). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları

Kaplan, F. F. (2000). Art, Science and Art Therapy: Repainting the Picture. Philadelphia: PA. Jessica Kingsley Publishers.

Lefevre, M. (2004). Finding the Key: Containing and Processing Traumatic Sexual Abuse. The Arts in Psychotherapy, 31, 137-152.acar

Mülayim, S. (1994). Sanata Giriş. İstanbul: Bilim Teknik Yayınevi.

Malchiodi, C. A. (2003). Using Art Therapy with Medical Support Groups in Handbook of Art Therapy, 1st ed. (Ed. C.A. Malchiodi). 351-361. New York: Guilford Press.

Malchiodi, C. A. (2005). Expressive Therapies History, Theory and Practice in C. A. Malchiodi (Ed.), Expressive Therapies (pp. 1-15). New York: Guilford Press.

Malchiodi, C. A. (2007). The Art Therapy Sourcebook. New York: Mc. Grow-Hill Companies.

Masters, C. L. (2005). Clay Sculpture within an Object Relational Therapy: A Phenomenological Hermeneutic Case Study. Rhodes University, Department of Psychology. Thesis fort he Master of Arts Degree in Clinical Psychology.

Öz, E. (2015). Sanat Terapisine Genel Bir Bakış. Sosyal ve Beşeri Bilimlere Küresel Yaklaşımlar. (Edt. Cem Can, Abdurrahman Kilimci). Ankara: Detay Yayıncılık.

Özbey, Ç. (2009). Özel Çocuklar ve Terapi Yöntemleri. İstanbul: İnkılap Kitabevi. Rubin, J. A. (2010). Introduction to Art Therapy. New York Press.

ÖZ ÇELİKBAŞ, E. (2019). Dışavurumcu Sanat Terapisi. Safran Kültür ve Turizm Araştırmaları Dergisi, 2(1): 20-37.

San, İ. (1985). Sanat ve Eğitim. Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları. Sayar K. (2014). Terapi-Kültürel Bir Eleştiri. (5. Baskı). İstanbul: Timaş Yayınları.

Scharff, D. E. (1996). Object Relations Theory and Practice: An Introduction. London: Jason Aronson Press.

Wadeson, H. (1980). Art Psychotherapy. New York: Wiley Press.

Wilson, L. (1995). Symbolism and Art Therapy Sembolism’s Role in the Development of Ego Functions. American Journal of Art Therapy, 23(3), 79-88.

ÖZ ÇELİKBAŞ, E. (2019). Dışavurumcu Sanat Terapisi. Safran Kültür ve Turizm Araştırmaları Dergisi, 2(1): 20-37.

Kaynak : https://dergipark.org.tr/tr/pub/saktad/issue/44928/539173

Emine Bauer. Resim ve Sanat Terapisti IAC Zürih

Resim ve sanat terapisti nedir? Kelimelerin yetersiz kaldığı durumlarda o anlık duygu ve düşüncelerin renk, form, sembol ve desen olarak kağıda yansıması, dışavurumudur. Neden resim yapıyorsunuz Monsieur Matisse? diye sorduklarında, “Duygu ve hislerimi hassaslığımın reaksiyonunda renk ve çizimle yansıtmak için”cevabını alıyoruz.

Resim ve Sanat Terapisi Nedir? Kendi başına bir terapi yöntemidir.

  • Sosyal,
  • Pedagoji,
  • Psikoterapi,
  • Tıp Alanlarında,
  • Sağlık Koruma Desteğinde
  • Kişilik gelişmelerindekullanılmaktadır. Aynı zamanda tamamlayıcı hekimlik, alternatif tıp değiliz biz.İsviçre’de 29 senedir bulunduğum süre içinde orada bütün kliniklerde ve diğer sosyal yerlerde bu konuda çok ciddi çalışmalar yapılıyor. Sosyal, pedagoji, psikoterapi ve tıp alanlarında, sağlık koruma desteğinde, kişilik gelişmelerinde özellikle kullanılıyor. Nerelerde çalışıyorlar:
  • Kendi özel muayenehanelerinde
  • Psikiyatri ve Psikosomatik kliniklerinde
  • Engelliler eğitim merkezlerinde
  • Hastahanelerde
  • Rehabilitasyon kliniklerinde
  • Her türlü Sosyal Destek ve gelişim Projelerinde1910 yılında Psikiyatri Kliniklerinde uygulanmaya başlandı. Psikoanalizci HermannRohrschach ve Anna Freud tarafından hastaların resimlerinin yorumları ve tedavide kullanım çalışmaları başlatıldı. 1922 yılında Psyk. Hanz Prinzhorn “Ruhsal Sorunluların Resimleri” adlı kitabını yayınladı.Günümüzde dünyanın her yerinde tıp alanında özellikle tüm kliniklerde “Resim veSanat Terapisi Tasarım Atölyeleri” bulunmaktadır. Resim ve Sanat Terapisiuygulamalı eğitimleri verilmektedir. İsviçre’de devlet ödenekleriyle desteklenmektedir.Resim ve sanat terapisti uygulama çeşitliliği;
  • Panik atak
  • Manik depresif
  • Depresyon
  • Şizofreni
  • Psikoz
  • Kanser
  • Alkolizm
  • Travmalar
  • Özgüven eksikliği
  • Ergenlik sorunları
  • Kişilik gelişimi
  • Yasta olanlar
  • Hayata pozitif bakmak isteyenler
  • Ruhsal ve bedensel sağlıklarını korumak isteyenler
  • Günlük yaşam motivasyonu
  • Kendine sevgi, saygı ve anlayışla yaklaşmayı öğrenmek için
  • Tüm Psikolojik sorunlarda

Tüm Psikolojik sorunlardaGördüğünüz gibi aslında tüm ruhsal sorunlu kişilerde ve bunun dışında da sağlığını korumak isteyen sağlıklı kişilerde, zorlandıkları bir durum olduğunda çok güzel neticeler alınabilen, baş vurulduğunda çok güzel metod. Çalışıldığı zaman seanslarsonucu çok kesin neticeler alınıyor ve gördüğünüz gibi her yaşta kişilere yardımcıoluyor, psikolojik sorunlarda.

Benim klinik stajı dönemimde bir şefkat eldivenleri deneyimim var. Kendisini tırmalayan genç bir hastam için bir buluş diyelim. Böyle bir çalışmam oldu ve daha sonra o klinikte bu kullanılmaya başlandı. Şevkat Eldivenleri Deneyi Psikiyatri Kliniği Musterlingen İsviçre 1998 Hastanın kendisine olan öfkesi yerine şefkatle o eldivenlerle kendisine iyi davranmayı öğretmeyi amaçlayan bir eksperimenttir.

Anlık resimlerimiz, üç aşamalı süreç gerektiriyor. Anlık resimler kendimize yazdığımız mektuplardır.

Üç Aşamalı Süreç

• Dışavurum

. Keşif yolculuğu

. Yeni Perspektiflerin gelişimi

“Kişi yaptığı resimlerle kendini geliştirir ve oluşturur” diyor Carl Gustav Jung. Esas okul öncesi eğitimi alan çocuklarda ise çok çok gerekli, o dönemde çok faydalı.

Müziğin Farklı Etkileri ve Gücü : Hard Rock Müziği eşliğindeMüziğin farklı etkileri ve gücü; mesela klinikte bir hastamızın hard rock müziği eşliğinde yaptığı bu tür resimlerin daha sonra benim kendi müziğimi dinlettiğimde ve onunla yaptığı resimlerdeki değişimleri görüyorsunuz. Mozart Müziği eşliğinde;

Korkularımız ve kelimelerin gücü; bir hastam yine kendi boyundan büyük bir şeytan resmi yapmıştı ve o resmi gördüğümde çok kormuş sabaha kadaruyuyamamıştım. Resime benim tepkim onu çok etkiledi. “Birlikte bakalım resime”dedim ve sabah kliniğe gittiğimde karşılıklı iki iskemle alıp baktım ve “Zavallı şeytan”dedim.

Ve bir tek sözümle ondaki bütün gücü şeytanın üstünden gitmiş oldu. Daha sonra acıma durumuna geçti şeytana. Bu öyle bir çalışmaydı.

Algı; sizlere algıyla ilgili bir deneyim yaşatmak istiyorum. Şu anda burada negörüyorsunuz?

Genelde söylenen şey “nokta”. Değil mi? Onun dışında bütünüyle gören kişiler devar tabi ki aranızda. Buradaki deneyim şununla ilgili, siyahın ne kadar donimant bir renk olduğunu açıklamak için. Genelde bu beyaz alan gözükmüyor, beyaz renkli alanama küçücük bir nokta bütün ilgimizi üstüne çekiyor. Bunu söylememin nedeni iseanneler babalar, çocukları siyah kalemlerle resimler yaptıklarında çok endişelenirlerve korkarlar. “Benim çocuğum depresyonda mı şu anda?” diye. Onların böyle resimler yapmasının en büyük nedeni, kendilerini anında ifade edebilecek rengi seçmek istemeleri ve siyahla böyle bir resim yapmaları.

İç güdüler her zaman haklıdır, ilk söz ilk hareket, her zaman için doğrudur. Biz onu daha sonra beynimizin hemen bizi uyarısıyla “Senin böyle davranışın diğer kişiler tarafından güzel karşılanmayabilir” diye değiştiririz, onunla ilgili bir şey. Burada en önemli şey terapiye, seanslara gelen kişilerin kendi inisiyatifinde ve sorumluluklarında gelişiyor. Bu seanslar yani bir fizyoterapist gibi kendini bırakmıyor kişi, tamamenkendi sorumluluğunda. Böyle bir çalışma yapıyoruz, çok zevk alarak geçiyor seanslar. Buradaki en önemli şey, en uygun çözümleri ve davranış modellerinibulma,k araştırmak ve geliştirmek oluyor bizim amacımız insana.

Renklerin dili; Her renk kişinin kendine ve hikayesine özel bireysel anlam ve çağrışım taşır ve kategorileştirilemez.

Burada gördüğünüz gibi herkesin genel renk anlamaları var ama herkese göre değişiyor.

Genel Renk Anlamları

  • Beyaz Hava, Masumiyet
  • Turuncu Cesaret, Yaşamın rengi, Anında hareket etmek
  • Sarı Bilinç, Hissetmek, Duyarlılık, Özgürlük
  • Açık Yeşil Algılama
  • Koyu Yeşil İhtiras, İstek, Dayanma Gücü, Konsantrasyon
  • Koyu Yeşil ve Sarının birliştiği nokta Yalnızlık
  • Mavi ve Yeşil Karışımı (Turkuaz) Etik, Ahlak
  • Mor Dinsel renk, Hüzün, Derinlik, Kendini Bırakmışlık
  • Koyu Mavi Bordo Birleşimi Depresyonun rengi
  • Kırmızı ve Bordo Kendine Güven, Ateş Grubu, İtme Gücü ve Hissetmek
  • Koyu Mavi Bilgelik, Düşünme Yetisi
  • Bordo İsteksizlik ve Bezginlik
  • Kahverengi Ayakları Yere Basan, Toprakla İlişki
  • Siyah Kararsızlık, Hüzün Çocuklarda Kendini hızlı, kolay ve güçlü ifade rengiFormların genel anlamları burada da yine değişiyor, yorumlar kişiden kişiye değişiyor.
  • Kare Ayağın altında yeri hissetmeyi istemek, Sınırlara önem vermek, Şu Anda burada olmak, Korumalı bir yaşam alanı
  • Daire Bütünlük, Yumuşaklık, Rahatlık, Açıklık, Özen, Değer, Dikkat, Annelik sembolü, Yuvarlak şekiller insana iyi duygular veririr
  • Üçgen Anne, Baba, Aile ilişkileri, Kendini aşma isteği
  • Spiral Yeni Başlangıçlar, Yaşam Oluşumları, Dinamik, Başlangıç ve SonbağlantısıYapılan resimler ruhun röntgen filmleridir diyoruz biz, aynı zamanda ilk yapılan resim ile terapi süreci içerisinde yapılan resimler ve son resim birer belge özelliği taşır. Elimizdeki bu resimler ile aşama aşama tüm süreci görebiliriz ve tedavinin ne şekilde geliştiğini de görebiliriz.

Resimli terapinin getirdikleri;

  • Resim yaparak kendimizi keşfetmek ve tanımak
  • Duygu ve düşüncelerin resimle ifade edilmesi ile kazanılan yeni bakış açılarıve tecrübelerle hayatın inişli çıkışlı yollarında zorlanmadan ilerlemek
  • Günlük yaşamı kolaylaştırmak
  • Korku ve güvensizlik sorunlarını çözmek
  • İçsel yaraları iyileştirmek
  • Yeteneğimizin farkına vararak özümüze ulaşmak
  • İçimizdeki çelişkileri görmek, gerginlikleri azaltmak ve kendimizi daha iyihissedebilmek
  • Engelleri çözmek ve özgüvenimizi arttırmak
  • İçsel yüklerimizden kurtulabilmek
  • Resimlerimizi kendimizin birer aynası olarak görmekResim yaparak kendimizi keşfetmek tanımak, günlük yaşamı kolaylaştırmak, içsel yaraları iyileştirmek ve her türlü faydası görülen bir çalışma oluyor bu seanslar. Yalnız hazır olmak gerekiyor böyle bir terapi için. Geliş resimleri 15 dakika sürüyor. Anında dışa vurumculuk sonra yapılan resim üzerinden diyalog kuruluyor. Hasta önce kendisi yorumluyor resimlerini daha sonra benim tamamlayıcı bilgilerimle yeni perspektifler geliştiriyoruz.

Terapistlerden çalışma örnekleri vereceğim. Şizofreni teşhisi konulmuş bir hastanın gelişim resimleri, genç bir erkek hasta, terapi öncesi kendi hayal gücünü kullanarak çok güçlü bu resimleri yapmıştı. Uzun sürede yani kısa bir sürede değil bu resimler.

Daha sonra;

Bu 15 dakikada ilk geldiğinde yaptığı resim, benimle beraber çalıştığı bir resim, terapi seansında korkuları ile ilgili. Fredy filmini görmüş, korkmuş onunla ilgili bir yansıma. Burada yine üçüncü geliş resmi;

Dördüncü geliş resmi;

Son geliş resmini de görüyorsunuz. Kendini yansıttığı, kendim dediği son resim deböyle oldu. “Çok güçlü hissediyorum kendimi, öz güvenim çok değişti” dedi öyle bir çalışmaydı.

Mesela yine zeka engelliler okulundan bir çocuğun diş tedavisi sonrası geliş resmi. Resme kabiliyeti olan, çok iyi gözlem yapmış seansında. Böyle bir resimde her türlü detayı görüyorsunuz.

Burada yine küçük bir kız çocuğunun sevinç ve coşku duygularının dışa vurumu:

Bu resimde ne görüyorsunuz?

Kendisi “Yağmur, güneş” dedi. Bunu yapan küçük kızımız, yağmurdan bir güneş o,hem şemsiyesi de var güneşin.

Yine korkuları olan bir çocuğun kendi kendine onay resmi.

Üç seansta çok başarılı bir çalışmaydı. Üç seansta tamamen bitti çalışmalar, şuanda anne-baba ve kendisi çok özgürler.

Yine yetişkin bir bayanın ilk geliş resmi. “Kendimi bir yaprak gibi hissediyorum” demişti.

Daha sonra geldiğinde çok güçlü bir ağaç olarak hissediyordu.

Şimdi de ben sizi eski bir İrlanda deyişiyle bugünkü sunumu noktalamak istiyorum.

Çalışmaya zaman ayırın, Ödülünüz başarı olacaktır.
Düşünmeye zaman ayırın, O gücün kaynağıdır.
Oyun oynamaya zaman ayırın, O sürekli genç kalmanın sırrıdır.
Okumaya zaman ayırın, O bilgeliğin çeşmeleridir.
Hayallerinize zaman ayırın,O sizi yıldızlara yaklaştırır.
Sevmek ve sevilmeye zaman ayırın, O hayatın gerçek zenginliğidir.
Çevrenizle ilgilenmeye zaman ayırın, Gün çok kısa sadece kendini düşünmek için.Gülmek için zaman ayırın, O ruhun müziğidir.
Neşeli, coşkulu olmak için zaman ayırın, O mutluluğun yoludur.

Ben de sizlere;

Yaşasın hayat ve hayat şimdi diyorum.
Her gün yeni bir gündür.
Her şey güzel olacak umutları ve dileklerimle…

Kaynak : https://www.tozok.org.tr/Kitap/1Temel/1-okuloncesi-sempozyum.pdf

Özgür ATLAS, Psk. Danışman

İstanbul Bilgi Üniversitesi Dans Hareket Terapisi Sertifika Programı kapsamında, Özgür Atlas (2016) tarafından otizmli, zihinsel engelli tanılarına sahip 9 çocukla yapılan dans ve hareket terapisi staj uygulamasının içeriği bu yazının konusu olacaktır.
Bu çalışma otizmli ve zihinsel engelli 9 çocuğun süreçlerinin kısa bir özetidir. Onlarla terapötik ilişki geliştirme araştırmasının bir parçasıdır. Dans/hareket terapisi (DHT) yoluyla bu çocuklara ulaşma ve onların hayatına “başka bir terapi mümkündür” anlayışına uygun olarak sözel ve davranışçı terapilerin dışında yaklaşmak için yaptığımız denemeler girişiminin özetidir. Sosyal iletişimde yetersizlik, tekrarlayıcı ve dürtüsel hareketlere eğilim, sınırlı ilgi ve davranış alanları, öğrenmede güçlük, akademik açıdan normalin altında bir zeka ve günlük yaşamda çeşitli zorluklar yaşayan bu çocuklara verdiğimiz yoğun davranışsal terapilerin ve özel eğitimin dışında DHT yoluyla bu çocukların nasıl etkilendiği ve gelişim gösterdiği ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Çalışma grubu ve süreç hakkında bilgi:
Haftada bir, 60 dakikalık seanslar halinde 24 hafta süren uygulamalara 3 otizmli, 5 zihinsel engelli, 1 özel öğrenme güçlüğü tanılı çocuk katıldı. Oturumlar Özel Yeditepe Atlas Özel Eğitim Merkezi’nin spor salonunda geniş bir alanda, oranın imkanları kullanılarak gerçekleştirildi. Bu uygulamaya başlamadan önce otizmli ve zihinsel engelli çocuklarının karakteristik özellikleri ve onlarla uygulanan DHT uygulamaları konusunda kaynak ve literatür bilgisi oluşturuldu.
Çocukların ilk hareket örüntüleri videoya çekildi. Çeşitli testler aracılığıyla başlangıç  (Gilliam Otistik Bozukluk Derecelendirme Ölçeği-2, Bir İnsan Resmi Çiz vb.)  ve sonuç gelişim durumları değerlendirildi. Genel olarak hareket edebilecek, komutları alabilecek, daha önce grup deneyimi olan ve yetersizliklerine göre iyi durumda olan çocuklar gruba alındı.  Grupta birbirinden farklı özür grubundan bireyler (otizmli, zihinsel engelli ) olduğu için farklı duyusal, duygusal ve davranışsal hedefler seçilerek başlandı. Genel olarak:
Dürtüsel ve uygunsuz davranışları kontrol edebilme, yönergeyi takip edebilme, diğerlerini dinleyebilme, diğer grup üyeleri ile göz teması kurabilme, sakinleşme, mekanı farklı düzeylerde kullanabilme, ağırlık, köklenme, dolaylı ve doğrudan dikkatin farkında olabilme, grup üyeleriyle iletişim başlatma, sürdürme ve sonlandırma, duyguları sözel yada sözel olmayan şekilde gösterebilme, anlatabilme ve ifade edebilme,  destek verebilme ve alabilme, fiziksel gerilimi azaltmayı öğrenebilme, öz beden farkındalığını artırma, hareket örüntülerini farklılaştırma, genişletebilme vb. gibi hareket ve ilişki bazlı hedefler seçildi.

Çalışmada yukarıda sayılan hedefler basitten karmaşığa doğru sıralayarak öncelikle öz beden farkındalığı üzerine çalışıldı. Laban Bartenieff, Kestenberg hareket analizleri kullanılarak çalışmalarda çeşitli temalar seçildi. Laban eforlarıyla hareket paternlerini kullanarak bedensel olarak hareket örüntülerini genişletebilmelerini ve zengin hareket niteliklerine ulaşmalarını daha sonra da iletişim, gerilimle baş etme, destek verebilme ve alabilme, dinleme, empati gibi becerilerin kazanılmasını hedefleyen çalışmalar yapıldı.

Genel olarak grup oturumlarına ısınma ve doğaçlama hareket ile başlandı. Harekete hazırlık yapılan bu ısınma eylemlerinden sonra serbest dans etme, ikili çalışmalar, dokunma, mekan ve kontak çalışmalarıyla sürdürülüp belli bir bitirme ritüeliyle çalışmalar sonlandırıldı. Çeşitli sesler çıkarma, (hayvan seslerini ve taklitleri), yere vurma, çeşitli duygusal formları abartarak yapma, gülme, ağlama, şaşırma vb gibi eylemleri canlandırma, birbirine dokunma, masaj yapma, güven çalışmaları, birlikte hareket etme gibi bir çok tema deneyimlendi. Mekanda açılma, yer, oturma ve ayakta olma düzeylerini bir uçtan bir uca giderek deneyimlediler. Özellikle duvarı ve yeri iterek, vurarak sürünerek kendinin ve diğerinin vücudunun sınırlarını keşfetme, birlikte bir yerlere kopmadan hareket etme, teması kesmeden yürüme, koşma gibi eylemler gerçekleştirildi. Bu çalışmalar sırasında sıkışma, bağlanma ve çözülmeyi tekrar tekrar deneyimlemeyi tercih ettikleri gözlendi.

Laban eforları çalışıldı. Mekan, yer değiştirme, diğerleriyle mekanı paylaşmanın yanında, yerin, havanın özelliklerinin üzerinden geçildi. Doğrudan veya genel bir şekilde çocukların mekandaki farkındalıklarını artırmaya yönelik çalışıldı. Mekanda büyüme, daralma, uzama, kısalma, şişme- içe çökme gibi hareketler gerçekleştirildi. Belli bir yöne doğru karşıya, yanlara, yukarı aşağı, öne arkaya, çizgiler oluşturmaları için ve yatay düzlemde kapanma genişleme; dikey düzlemde uzama kısalma, sagital düzlemde ilerleme gerileme gibi bir dizi hareket önermeleri de gerçekleştirildi.  Ağırlık olarak güçlü ve hafifi deneyimlemeleri için de yerde, duvarda, minderde, diğerlerinin vücudunda tecrübe edindiler. Deri, kemik ve kaslarını hissetmeleri ve farkında olmaları için çalışıldı. Vücutlarının sınırlarını keşfetmek için çeşitli deneyimler yaşadılar.

Bartenieff bağlantıları olarak merkez-uç, baş-kuyruk bağlantıları çalışıldı. Nefes, hareket karşıtlıkları ısınma sırasında deneyimlenerek keşfedilmeye çalışıldı.  Bedenlerinin farklı özelliklerini, işlevselliklerini tanımaları amacıyla yarı bedenlerini, alt beden üst bedenleri keşfetmeleri için çalışmalar gerçekleştirildi. Özellikle Kestenberg ilkelerinden biri olan tutma, bırakma, koşma, durma çalışması birkaç farklı uygulama ile deneyimlendi. Düz, uyumlanan, yüksek yoğunluk serbest akış veya tutuk akış, düşük yoğunluk, anilik, kademeli artmayı ısınmada deneyimlemeleri için fırsatlar sunarak deneyimlemeleri teşvik edildi. Kanalize olmaları, ortak dikkati kullanmaları, esnek olmalarına yönelik hareket egzersizleri yapıldı. Beden bağlantıları örüntüleri (Bartenieff) – nefes, merkez-çeper, baş-kuyruk, yarı beden, homolateral, kontralateral (çapraz) çalışmada yoğun şekilde deneyimlendi. Emekleme, sürünme, geri dönme, çevirme, sallanma, zıplama, itme, çekme, kaldırma, fırlatma, açılma, kapama, uzama, genişleme, büyüme, küçülme, üstünden geçme, ağırlığını hissetme gibi eylemleri çalışmalarda denendi. Müzik olarak daha çok ritmik ve sözsüz ritmli parçaları tercih edildi. Bebekler, çubuklar, yastık ve minderler, marakas ve flütler, darbuka ve davulları kullanıldı.

Çalışma sonucundaki gözlemler ve değerlendirme:
Yirmidört haftalık seans sonucu gruba katılan çocuklardan, ailelerden ve diğer öğretmenlerinden alınan geri bildirimler olumlu düzeyde olmuştur. Belirtilen değerlendirme sonuçlarında, görüşmelerde ve sonradan çekilen hareket bazlı videolarında çocukların çoğu için  ”kendine güvenli hareket ediyor”, ”’bedenini daha iyi kullanıyor ”, ”dikkati arttı”, “göz teması kuruyor”, “işbirliğine yatkınlığı arttı”, “kendi kendilerine çabucak sakinleşebiliyorlar”, “çalışmalara daha istekli geliyorlar ve katılmak istiyorlar” gibi ifadeler kullanılmıştır. Bu ifadeler dışında, seanslara başlamadan önce çocuklardan alınan verilerle yirmi dört haftalık seans sonrasında alınan veriler karşılaştırıldığında, hareket repertuarlarının genişlediği, diğerleriyle anlamlı iletişim başlatabildikleri ve isteklerini erkenden ifade edebildikleri görülmüştür. Etkileşime açıklık ve sosyal iletişimde grupta olma anlamında olumlu yönde gelişmeler olduğu kaydedilmiştir.

OSB tanılı çocukların bireysel çalışmayla desteklenip gruba öyle katılımına karar verilirse daha iyi olacağı gözlendi. Ayrıca dans terapisinde önemli olan hareketin derinlemesine gözlemlenmesi ve bireyin iç dinamikleriyle bağlantılandırılması konusu gündeme geldi. “Bir kişinin bedeninde gözlemlenmeyen efor özellikleri onun kişilik yapısında ya da çevreyle kurduğu ilişkide yeterince gelişmemiş, bastırılmış ya da çatışmalı olan yanlara denk düşeceğini” söyleyen bir teori böyle birbirinden farklı yetersizliğe sahip çocukların hayatında terapist  tarafından görüldü. (Çatay, s.7-9).

Bedensel ifade olanaklarımı çeşitlendirmenin yollarını hareket, imge, duygu ve anlam arasında sürekli bir ilişki kurarak yapmak oldukça öğreticiydi. Özellikle otizm spektrum bozukluğu (OSB) tanılı çocuklarla çalışırken onlarla bağ kurmanın farklı yolları keşfedildi. Empatik bağ kurmak için aynalamanın farklı biçimleri keşfedildi. Empatik yansıtmayı kullanmanın çok boyutlu bir süreç olarak çocukların etkileşim kurmasına oldukça fayda sağladığı görüldü.

Bedenin asla yalan söylemediği bir sürecin içinde farklı öğrenme ve yaşam pratiklerine sahip bu çocuklarla farklı bir şekilde de çalışılabileceğinin özel eğitimciler, bu alanda çalışan uzmanlar ve çocukların aileleri tarafından da farkına varılmasını ve bu tarz çalışmaların çoğalmasını umuyoruz. 

REFERANSLAR : 
Çatay, Z. (book chapter in review). Beden ve ben arasında dokunan ağ: Dans/hareket terapisi. Erişim Tarihi: 05.03.2016.
http://www.sanatpsikoterapileridernegi.org/uploads/6/4/5/5/6455557/catayzeynepbedenvebenaras.pdf
 
Güner, O. & Toska, C. (2016) Öğrenme Bozukluğu Tanısı Almış Çocuklarla Dans Hareket Terapisi. Erişim Tarihi: 19.04.2017.
http://www.sanatpsikoterapileridernegi.org/ogrenmebozcocukdht.html
 
Atlas, Ö. (2016). Otizmli ve Zihinsel Engelli Özel Eğitime İhtiyaç Duyan Çocuklarda Dans Hareket Terapisi Uygulamaları Proje Sunum Raporu.

Kaynak : www.sanatpsikoterapileridernegi.org

Zeynep Maçkalı
Uzm. Psk., Aura Psikoterapi, Sanatla Tedavi ve Eğitim Merkezi
Öğr. Gör. (yarı zamanlı), Arel Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı

Otizm, akranlarıyla karşılaştırıldığında sosyal ilişki ve etkileşim kurma isteğinde kısıtlılığın gözlendiği, diğer insanlarla ilgilenmeme ve dil kullanımının kısıtlı veya hiç olmadığı gelişimsel bir bozukluktur.  Otizmin psikososyal tedavisinde yaygın olarak davranışçı yöntemler kullanılmaktadır (Maglione ve ark. 2012). Otizmde, özellikle erken müdahalede, uygulanan yöntemlerin etkililiğini ele aldığı çalışmasında Ingersoll (2011) davranışçı müdahalelerin özellikle dil ve bilişsel becerilerin gelişiminde ve yıkıcı davranışların azaltılmasında etkili olmakla birlikte sosyal beceriler üzerinde etkili olmadığını aktarmıştır. Ingersoll (2011) otistik spektrum bozukluklarında sosyal etkileşimi geliştirmeye odaklı, bireyselleştirilmiş hedeflere göre planlanan, birey için pek çok farklı öğrenme olanağı sunabilen ve ebeveynleri de içeren sosyal etkileşimleri kapsayan bir müdahale önermektedir. Levy ve arkadaşları (2009) da son 10- 15 yıldır gelişimsel, ilişki odaklı müdahalelerden umut verici sonuçlar elde edildiğinden bahsetmektedirler. 

Otistik belirtileri olan çocuklarla yapılan sanat terapisi çalışmaları genel olarak iletişimi arttırmayı, sosyal becerileri geliştirmeyi, bireyselleşmenin gelişmesini ve duyu bütünlemeyi kolaylaştırmayı amaçlamaktadır (Bragge ve Fenner 2009). Bunların yanı sıra sanat dışsal gerçekliğin deneyimlenmesi için somut-eylemsel bir yol sunduğundan sembolleştirmeyi gerçekleştiremeyen otistik bozukluğu olan çocuklar için iç ve dış gerçeklik arasında bağlantı kurmayı kolaylaştırır (Evans ve Dubowski 2001). Ayrıca sanat hem güçlü yönlerini ortaya koyabilmeleri hem de perseveratif ve kendini uyarıcı davranışlarla ilişkili duyusal ihtiyaçların giderilebilmesi, imgelemenin gelişmesi gibi bozukluğun doğasıyla ilgili zorluk alanlarını desteklemek için alan sağlar (Martin 2009). 

Otizmde beden, duyumların merkezinde olduğundan, duygu dışavurumunun stereotipik hareketlerle sağlandığı bir tablo söz konusudur. Deneyimler kinestetik olduğundan, terapistin danışanla ortak bir hareketi paylaşması, danışanın hareket örüntüleriyle ‘tanışmak’ için kendi bedenini kullanması, danışanın hareketlerini aynalaması otizmle çalışırken terapötik süreçte kullanılabilecek yöntemlerdendir (Maçkalı, 2014). Otizmde hareketin karşılıklılığı söz konusu olmadığından özellikle sürecin başında terapistin aktif olması gerekir. İlişkiyi başlatmak arzusunun gelişmesi ve dikkatinin sürdürülmesi için değişim bedenden başlamaktadır. Terapist danışanın hareketleriyle uyumlanır böylece danışan hareketlerinin kinestetik yansımalarını deneyimler (Eracar 2006; Samaritter ve Payne 2013). Danışanın ritmini, duygulanımını ve o andaki deneyimini kendi bedeninde duyumsar. Danışanın o andaki halini bedeni yoluyla anlamaya çalışır (Kossak 2009). Terapist algısal farkındalığı geliştirmek adına ritimde ve hareketlerin örüntüsünde değişim yapabilir veya vücudunun duruşunda değişim yapabilir. Bu ‘kinestetik ortalıklık’ta (Samaritter ve Payne, 2013 s. 145) danışan zaman içinde hareketin ne olacağına karar veren kişi olur.

Tustin (1986) otizmde dış çevreden gelen bilgilerin kinestetik yollarla işlendiğini, beden duyumlarının ön planda olduğunu belirtmiştir.  Sanat, dokunma, işitme, koklama, görme olarak birden fazla duyuya hitap edebildiğinden farklı bilgilerin işlenip bütünleşmesi için alan sağlayabilmektedir. Kearns (2004) de duyu bütünlemesinde zorluk yaşayan kişilerde sanatın işlevsel olabileceğini savunmaktadır. Kille çalışma, parmak boyalar, şövalede resim yapmak hem kinestetik uyarım hem görsel uyarım sağlamaktadır. Boyaları karıştırırken veya sıkarken çıkan seslere dikkat etmek işitsel uyarım sağlamaktadır.

Dans-hareket terapisinde ‘aynalama’ olarak isimlendirilen teknik son yıllarda otizmde taklit becerileri üzerine yapılan çalışmalarda sıkça kullanılmaktadır. Taklit edilmenin duyusal-motor düzenlemeye yardımcı olarak koşmak, zıplamak gibi kaba motor hareketlerde azalmaya (Escalona ve ark., 2002), aynı zamanda fiziksel temas davranışlarında artmaya (Rogers ve ark., 2003) yol açtığı gözlemlenmiştir. Katagiri ve arkadaşları (2010) da aynalamanın otistik gelişim gösteren 2-3 yaş çocuklarında sosyal etkileşime yönelik davranışlar (birinin yüzüne bakma, gülme, dokunma, yaklaşma, oyuncak verme, vb.) üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu saptamışlardır.

Kim ve arkadaşları (2008) ise ortak dikkat becerilerinin geliştirilmesinde müzikal uyumlanmanın etkisini ele almışlardır. Müzikal uyumlanma, terapistin danışanın gerek müzik kullanarak gerekse müziği kullanmadan dışavurduklarına empatik şekilde tepki vermesidir. Bu süreç danışanın vuruşlarına eşlik etmeyi, hareketin ritmik tekrarını, müzikle oyun oynamayı, vs. kapsamaktadır. Önemli olan kişinin oluşturduğu malzemeyle ona yakın, tanıdık gelen doğaçlamalar oluşturmaktır. Karşılıklı olarak anlamlı ve keyifli bir müzikal etkileşim oluşturmak bireyde tepki uyandırabilir, bu da birlikte müzik yapmak adına sürece dikkat etmesine, süreci takip etmesine yardımcı olur. 

Yazı kapsamında Türkiye’de otistik bozukluğu olan çocuk, ergen ve yetişkinlerle yapılan sanat terapi çalışmalarından da örnekler sunulacaktır.  İlk olarak otistik gelişimi düşündüren belirtilere sahip (göz ilişkisi kurmama, ismi çağrılınca bakmama, sözel etkileşimde hecesinin/kelimesinin olmaması, sosyal ilişki başlatmama, oyuncakların içerisinden tekerlek gibi dönen şeylerle daha çok ilgilenme, arabaları tek sıraya dizme gibi otistik davranışlar) 19 aylık bir çocukla 20 ay süren terapötik süreçten kısaca bahsedilecektir (Maçkalı, 2014). Bu çalışmada sosyo-duygusal gelişimin uyarılmasında (ilişki arzusunu uyandırmak ve geliştirmek, benlik algısını oluşturmak ve geliştirmek, sözel iletişimi uyarmak) oyun ve sanat terapisi kullanılmıştır. Ayrıca aynı kurumda, gelişimsel problemler konusunda uzman, farklı gelişenlerin aileleriyle çalışmalarda deneyimli bir yetişkin psikoterapisti tarafından her hafta anne ile çocuğun gelişimine dair gözlemlerin alındığı, gerekli durumlarda danışmanlığın verildiği görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Oyunun bir dışavurum aracı olarak görüldüğü süreçte aynalama, birlikte müzik yapma, karşılıklı müzik yapma, ortak kağıda resim yapma gibi teknikler kullanılmıştır. Oyun kurmaya arzu duydukça onun arzusunu paylaşmak,  kısaca adım adım, anbean sürecin farkında olarak “ben buradayım, seni görüyorum ve seni bekliyorum” diyerek ilişkide kalabilmek (Bion, 1959) sürece dair vurgulanması gereken noktadır. Seans sürecinden örnekler vermek gerekirse, tahtada birlikte çizim yaptığımız anlarda hem çizgilerini taklit etmem hem de çıkardığı sesleri yankılamam Y.K.’nın içinde bulunduğu durumu bedenimle de anlamama olanak sağladı. Bir başka seansta bongoları kullanarak birlikte müzik yaparken onun benim önümdeki bongoya vurmasına karşılık benim onun önündeki bongoya vurduğum anda sinirlenmiş gibi bir surat ifadesi takınıp daha sonra gülümsemişti. Burada terapist tarafından yapılan ilişki teklifini reddedermiş gibi yapıp, daha sonra gülümseyerek kabul ettiğini belirtmesi ilişkide özne konumunda kalarak kendi ihtiyacını belirtmesi açısından önemliydi. 60 seanslık sürecin sonunda çocuğun göz temasından çekinmediği, kendini ifade etmek için arzu duymaya başladığı, kelime dağarcığının geliştiği, oyunlarının çeşitlendiği, sanat ürünlerinin içeriğinin zenginleşmesi ve çeşitlenmesiyle birlikte yaratıcılığını ortaya koyabildiği gözlenmiştir.

1996 yılından beri Otistikler Derneği tarafından ‘farklı olanla birlikte yaşamak’ mottosuyla yürütülen Alternatif Gelişim Projesi’nde ise farklı gelişen çocuk, ergen ve yetişkinlerin psikolojik ve sosyal gelişimlerini destekleyici nitelikte çalışmalar sürdürülmektedir. Proje kapsamında günlük yaşam aktiviteleri (alışveriş, yemek, temizlik, vb.), sanatsal etkinlikler (atölyeler, sergi-müze gezileri,vb.) ve sanatla terapi tekniklerinin kullanıldığı grup çalışmaları yapılmaktadır. İlişki için kolaylaştırıcı bir rol oynayan sanatla çalışma dışavurum için de ‘tehditkar olmayan’ bir zemin sağlamaktadır. Grup halinde yapılan çalışmalar bireylerin birbirleriyle iletişime geçmesini teşvik eder. Böylece sanat yoluyla dış dünyayla temas sağlanır, iç dünyada ifade bulamamış yaşantıların dışavurularak bütünleşir (Eracar, 2013; İsmanur, 2014).

Sonuç olarak, otistik belirtileri olan bireylerle yapılan sanat terapi çalışmalarında sanat yoluyla (dans/hareket, müzik, resim, vb) oluşan alanda karalamalar/çizimler, değişik tonlarda çıkan sesler, tekrarlayıcı hareketler şeklindeki yaşantılara izin veriliyor ve ilişki içinde anlamlandırılıyor. Terapistin anlamlandırmalarını sözelleştirerek yansıtması yaşantının da sözel olarak sembolleşmesine alan açıyor. Ulaşılabilen kaynaklarda sanat terapisinin otizmde nasıl etkili olabileceğinin daha çok olgu sunumları yoluyla aktarıldığı görülmüştür. Bu bağlamda ilişki-odaklı bir müdahale olarak sanat terapisinin otizmde nasıl kullanılabileceğine dair pek çok çalışmaya ihtiyaç vardır.

Kaynaklar:
Bragge A & Fenner P (2009). The emergence of the ‘Interactive Square’ as an approach to art therapy with children on the autistic spectrum. International Journal of Art Therapy: Formerly Inscape 14: 17-28.
Eracar H N (2006). Otistikler ve diğer farklı gelişenlerin eğitim ve tedavisinde sanatla çalışma. Sapiens, 8.
Eracar H N (2013). Sözden Öte Sanatla Terapi ve Yaratıcılık. İstanbul, 3P Yayıncılık.
Escalona A, Field T, Nadel J, Lundy B (2002). Brief report: Imitation effects on children with autism. J Autism Dev Disord, 32:141–144.
Evans K & Dubowski J (2001) Art therapy with children on the autistic spectrum. Jessica Kingsley Publication, London.
Ingersoll B (2011). Recent advances in early identification and treatment of autism. Curr Dir Psychol Sci 20: 335-339.
İsmanur, O. B. (2014). Alternatif Gelişim Projesi. Otistikler Yaşamla Bütünleşme Kampları Eğitim Sunumu. Girne, Kıbrıs.
Katagiri M, Inada N, Kamio Y (2010). Mirroring effect in 2-and3-year-olds with autism spectrum disorders. Res Autism Spect Disord, 4, 474-478.
Kearns D (2004). Art therapy with a child experiencing sensory integration difficulty. Art Therapy: Journal of the American Art Therapy Association 21: 95-101.
Kim J, Wigram T & Gold C (2008). The effects of improvisational music therapy on joint attention behaviors in autistic children: a randomized controlled study. J Autism Dev Disord 38: 1758-1766.
Kossak MS (2009). Therapeutic attunement. A transpersonal view of expressive arts therapy. The Arts in Psychotherapy 36: 13-18.
Levy S E, Mandell D S, Schultz R T (2009) Autism. Lancet 374: 1627-1638.
Maçkalı Z (2014). Otizmde erken müdahalede sanatla terapi. Sanatla Terapi ve Yaratıcılık Eğitimi Bitirme Tezi. 3. Sanatla Terapi ve Yaratıcılık Sempozyumu’nda sunulmuştur, Bursa, 1-2 Kasım 2014.
Maglione M A, Gans D, Das L, Timbie T, Kasari C (2012) Nonmedical interventions for children with ASD: recommended guidelines and further research needs. Pediatrics 130: 169-178.
Rogers S J, Hepburn S L, Stackhouse T, & Wehner E (2003). Imitation performance in toddlers with autism and those with other developmental disorders. J Child Psychol Psych 44: 763–781.
Samaritter R & Payne H (2013). Kinestetic intersubjectivity: A dance-informed contribution to self-other relatedness and shared experience in non-verbal psychotherapy with and example from autism. The Arts in Psychotherapy 40: 143-150.

Kaynak: www.sanatpsikoterapileridernegi.org

Prof. Dr. Stanley Greespan tarafından yayınlana bu kitapta DIR yöntemi, Floortime uygulamalarının temelleri ve gelişimsel risk altındaki ve otizmli çocuklara yapılacak oyun çalışmalarının nasıl yapılması gerektiği ayrıntılı şekilde örnekleriyle açıklanıyor.

Tanıtım bülteninde kitap şöyle açıklanıyor:

‘’ Bu kitap, çocukları için endişelenen ebeveynler, kendilerine danışılan uzmanlar ve otizme sahip bir çocuğa yardımcı olmaya çabalayan ekipler (aile ve uzmanlar) için olduğu kadar bu ürküten rahatsızlıkla ilgili çığır açan bir yenilik bekleyen herkes için son derece değerli bir kaynak. Oyun terapisi ve DIR programları heyecan verici yeniliklerle dolu ve son derece etkili.’’ Prof. Dr. T. Berry Brazelton– Harvard Tıp Fakültesi Pediatri Uzmanı

‘’Bu kitapta Dr. Greenspan, ebeveynler ve öğretmenlerin otizme sahip bir çocukla iletişim kurarken kullanabileceği pek çok kullanışlı yöntem sunuyor.’’Temple Grandin, ‘’Thinking in Pictures’’ (Resimlerle Düşünme) adlı kitabın yazarı.

” Floortime dediğimiz yöntemin babası Prof. Dr. Stanley Greenspan ve Psikolog Serena Weider’in kaleme aldığı özellikle Ivar Lovaas’ın ABA yöntemini eleştirip bu yöntemin eksik ve hatalı yönlerini açıklayarak bunları Floortime yöntemi ile nasıl aşılacağını anlattığı kitap. Davranışcı yöntemin karşısında daha hümanist bir yöntemdir. Gelişimsel anlayışı benimseyip, birey hangi gelişim basamağında ise o basamağı genişletip bireyi bir üst basamağa taşımayı hedefler. ABA’dan farklı olarak buzdağının görünen yüzüne değil altında yatan esas probleme yöneliktir. Sınırları ise daha çok Asperger Sendromuna yönelik olması ve konuşamayan bireylerde sınırlı kalması. Alanla ilgili herkesin okuması gerekli.” https://1000kitap.com/kitap/otizmde-derinlemesine-oyunla-tedavi–155143

Dr. Stanley I. Greenspan Floortime medotunu şöyle tanımlıyor:

a. Oyunda çocuk önderdir.

b. çocuğu oyunda yüreklendirmek gerekir.

c. çocukla etkileşimin hareket ve duygu genişletmesi olduğunu belirtir.

DIR olarak anılan bu yaklaşım,

D, development yani gelişimi,

I, individual difference yani bireysel farklılıkları,

R, relationship based approach yani ilişki temelli yaklaşımı anlamına gelir.

Gelişimsel bir yaklaşım olarak DIR, altı gelişimsel seviyeyi açıklar.

Bireysel farklılıklar denildiğinde çocuğun bilgiyi işleme açısından benzersiz olduğuna vurgu yapar.

İlişki temelli demek ise çocuğun öğrenirken girdiği ilişkiler bakımından gelişiminde nasıl ilerlediğinin ifadesidir.

DIR Modeli yukarıda açıklanan 3 içgörü üzerine kurulmuş ve çocuğu eriştiği 6 gelişimsel seviyeye bireysel işlev profiline ve gelişimi en iyi şekilde destekleyen interaktif ilişkilere bağlı bir müdehale programı yaratmaktadır.

DIR genellikle OYUN TEDAVİSİ-TERAPİSİ olarak değerledirilse de aslında DIR temelli müdehale programının bir unsurudur.

Duygusal açıdan anlamlı etkileşimlere odaklanır.

Altı temel gelişimsel kapasiteyi teşvik eder.

Altı Temel Gelişimsel KAPASİTE ise;

Aşama 1: Uyum SAğlama ve Dünyaya Duyulan İlgi

Aşama 2: Katılık ve İlişki Kurma

Aşama 3: Niyetlilik ve İki YÖnlü İletişim

Aşama 4: Sosyal Problemi Çözme, Ruhsal Durumun Düzenlenmesi ve Benlik Duygusu Oluşturma

Aşama 5: Semboller Yaratmak, Kelime ve Düşünceleri Kullanmak

Aşama 6: Duygusal Düşünce, Mantık ve Gerçeklik Duygusu

ayrıca üç ileri gelişimsel kapasite vardır. Bunlar:

Aşama 7: Çoklu Nedensel ve Üçlü DÜşünme

Aşama 8: Gri Alan , Duygusal Olarak FArklılaşmış Düşünce

Aşama 9: Benlik Duygusunu GEliştirme ve İçsel Bir Standart Üzerinde Yansıtma (Sayfa 69-77).

Daha fazlası için kitabı almanızı ve okumanızı öneriyoruz.

#1 Dikkatini Yöneltme

Dikkatini yöneltme ilk öğrenilen becerilerden biridir. Otizmli çocuklar dikkati yöneltme becerilerinde yetersizlikler gösterebilirler. Bu nedenle otizmli bir çocuğa modele, öğretmene ve uyarana ne kadar dikkatini yönelttiğine dikkat edilmeli ve beceride yetersizlik gözleniyorsa üzerinde çalışılması önerilmektedir. Videoda otizmli bir çocuğa dikkati yöneltme becerisinin öğretiminde izlenen stratejilere yer verilmektedir.

#2 Bekleme

Bekleme toplumsal yaşam becerilerinden biri olup, otizmli çocukların çoğunun öğrenme zorluk çektiği becerilerden biri olabilmektedir. Böyle bir durumda otizmli bir çocuğa bekleme becerisinin öğretimi önem arz etmekte, öğretilen bu beceri hem çocuğun hem de ailenin toplumsal yaşam alanlarında yaşam kalitesini artırmaktadır. Bu videoda otizmli bir çocuğa bekleme davranışının nasıl kazandırılması gerektiğine ilişkin görüntüler yer almaktadır.

#3 Videodan Model Olma

Videoyla model olma uygulamasında çocuğun kazanması hedeflenen becerilerin bir model tarafından sergilenmesinin videoya kaydedilmesi ve çocuğun bu görüntüleri izleyerek davranışı öğrenmesi hedeflenir. Videoyla model olma uygulamasının gerçekleştirilebilmesi için çocuğun taklit etme becerisine sahip olması beklenir. Videodan model olma otizmli çocukların gözlemleyerek öğrenmelerini geliştirmek açısından önemlidir. Videoda videodan öğretime ilişkin detaylara ulaşabilirsiniz.

#4 Etkinlik Çizelgesi Takip Ederek Patates Kafa Yapma

Otizmli çocuklara etkinlik çizelgesi takip ederek birçok becerinin öğretimi mümkündür. Kendi başına serbest zaman becerilerini öğrenme ve oyun oynamada bunlardan bazılarıdır. Bu videoda zincir davranışların öğretimini kolaylaştırmak için etkinlik çizelgesi takip ederek patates kafa yapma becerisinin öğretimine ilişkin görüntüler yer almaktadır.

#5 Davranış Zinciri Oluşturma

Davranış zinciri oluşturma öğretimi otizmli çocuklarda (otizmden ve diğer yetersizliklerden etkilenme derecesine bağlı olmaksızın) öğrenmenin başarı ile sonuçlandığı uygulamalardan birisidir. Davranış zinciri oluşturma öğretimi akademik, sosyal, iletişim davranışları gibi pek çok alandaki davranışların öğretiminde etkili olarak kullanılmakla beraber öz bakım becerilerinin öğretiminde de sıklıkla kullanılmaktadır. Bu videoda çorap giyme becerisinin öğretiminde kullanılan geriye zincirleme ve fermuar çekme becerisinin öğretiminde ileriye zincirleme yöntemine ilişkin görüntüler yer almaktadır.