“Ben denedim, ben de bir sürü şey denedim kendi hayatım üzerinde, Bana bir şey olmadı, böyle bir şey de varmış o zaman bunu da deneyeyim, belki , bir ihtimal bunu da denemedim demeyeyim. Elalem yapıyor. Diğerinin çocuğu konuşmuş, iyileşmiş, gelişmiş ben de o halde denemeliyim”
Kimseyi suçlamıyorum ama böyle şeyi kendi çıkarı için satanlar hariç tabi. Ne oluyor da buna ihtiyaç duyuyor bazı ebeveynler bunu anlamak lazım. Çabucak eleştirilip ebeveyn olmamakla suçlanabilir ama bence anlamak lazım. Tarihte böyle sayısız örnek var ve sadece otizm için değil başka durumlar içinde bazı insanlar çabuk düzelmek, iyileşmek, kurtulmak, gerginlikten kaçmak, korkuyu atlatmak, hayatın üstesinden gelmek vb nedenlerden dolayı çoğu insan buna yönelmişler.
Asıl soru: Neden bu insanlar kendileri için en doğru, en gerçek ve asıl ihtiyaçlarına uygun seçimler yapamıyorlar? Bunu öğrenemiyorlar, bundan kaçınıyorlar? Ben bir ebeveyn olarak böyle kolay yoldan bu işin çözümü olacağını düşündüren, inandıran ne var ?
Cevaplardan biri: Kendilerini eşya gibi görenler kendi kaygıları için her şeyi çocuklarına da deneyebilirler, çünkü çocuğun seçim hakkı ve duygusu olabileceğini dikkate alınmadığında biz en iyisi biliriz denilince tüm bunlar çocuğa rağmen yapılır. Kendini nesne gibi görmek ne demek biraz onu açayım. Bir çamaşır makinesini düşünün bir işlevi var, düğmesini basıyorsunuz çalışıyor insanı da makine gibi görmek demek onu nesneleştirmek demektir. Eşya gibi oradan buraya sürüklemek, çuvak gibi doldurulacak, tamir edilecek bir nesne gibi görmektir. Zamanında ebevenyleri tarafından bunu yaşamışsanız sizde çocuğunuza bunu reva görürsünüz. Onun canı, hissi, duygusu, sana öfkelenme ve seni reddetme özelliği olan farklı bir canlı gibi görmeme eğiliminiz var demektir.
Nasıl ki bir insanın büyümesi bir zaman alıyor. Ebeveynlerin de kendi çocukları için doğru yolu, yöntemi, kişiyi, ilacı , çareyi , iyilik halini bulmasının zaman aldığının bilmesi gerekli.
Herkes kendi kaderini yaşıyor bir şekilde
Ama en doğru yol her zaman
en kestirme, en akla hemen gelen ve herkesin çok yaptığı değil daha analitik, daha doğru olanı anlamak için araştırması ve hakikat için emek harcamasıdır.
Bu çaba bezen bir tarafta bilimin kafa karıştırıcı, yoğun eğitim-terapiler, masraflar ve pahalılık arasına ebeveynleri sıkıştırıyor veya kendi çaresizlik, kader, sınav, hızlı kurtulma ve çabucak normalleşme kaygılarıyla başbaşa kalmasına sebeb oluyorsa da biz yetişkinlerin bakıma en muhtaç, en çaresiz, en savunmasız durumundaki ve büyümesi için çaba harcanması gereken çocuğumuz için en iyiyi en gerekli ve en etkili yolu bulmak zorundayız.
Bir bebek doğduğunda tüm aile onun gelişimi, büyümesi, insanlaşması için nasıl seferber oluyorsa; hizmete-desteğe-yardıma ihtiyacı olana, koşulları yetmeyene, eşitsiz, adil gelişim koşullarından mahrum olana, ulaşamayanlara devlet; ÇOCUKLARIN en ÜSTÜN YARARI ilkesini hayata geçirmelidir.
Bu çocuklara EN AZ ZARAR veren eğitim-terapi koşulları sağlamalı
EN AZ KISITLAYICI ortam-mekan-araç-ilişki oluşturmalı ve bu tarz ilaç, tedavi modeli önerenleri yskından takip edip denetlemeli ve yasal olarak her vatandaşını korumalı mağduriyet ve çaresizliği besleyen uygulamalara izin vermemelidir.
Eğer sistem, herkesin ihtiyacına uygun, yetenek ve ilgilerine, GÜÇLÜ yönlerine uygun eğitsel-terapötik koşulları sağlanırsa
Ancak bu şekilde
daha ADİL,
daha EŞİT ve
daha ÜRETKEN bir insan ilişkileri ortamı oluşur. Ve bu tarz sahte-yanmlış-yetersiz tedavi seçeneği denetlenmiş olur. Yok olur insanlar ihtiyaç duymaz diyemem ama denewtlenirse ve doğru olan açıklanırsa insanlarda doğru olanı seç.meye başlar. Bunun sayısız örneğini tarihsel koşullar bize gösteriyor.
Bu yüzden tekrar şunu sylemek isterim.
eğitim saatlerinin
ve merkezlerin-kurumların sayısının artırıldığı,
personelin profesyonel hale getirildiği,
bilimsel-kanıta dayalı uygulamaların desteklendiği Nitelikli, ulaşılabilir, sürdürülebilir bir özel eğitim politikalarına ihtiyacımız var.
Sürdürülebilir özel eğitim politikası veya otizm eylem planı gibi planlamaların hayata geçmesi için ebeveynler bu tarz çağrılarını her fırsatta her yerden yapmalılar,
bu çağrıya ve paylaşıma kim destek veriyorsa önemli ve anlamlıdır.
Ebeveynler kendi sosyal destek sistemlerini, yardımlaşma-dayanışma-biraraya gelme pratiklerini oluşturmadıkları sürece etkili/yetkili kişilerin yardım-bağış ile şükür arasında kalacaklarını bilmeliler 🧐
Dünya alışkanlıktan değil sevgiden dönmeye başlasın diye yapıyoruz bütün bunları.”
Bütünleşik fiziksel aktivite programının otizm spektrum bozukluğu olan ve olmayan çocukların motor beceri, sosyal beceri ve tutumları üzerindeki etkilerinin incelenmesi An analysis of the inclusive physical activity program on the motor and social skills and attitudes of children with and without the autism spectrum disorder
BİLGEHAN EREN
Orff yaklaşımına göre hazırlanan müzik etkinlikleri içinde ipucunun giderek azaltılması yöntemi ile yapılan gömülü öğretimin otistik çocuklara kavram öğretmedeki etkililiği The effect of embedded teaching through the most-to-least prompting procedure in concept teaching to the autistic children in Orff-based music activities
BURCU AKTAŞ
Aile eğitiminin otizmli çocuğa sahip ailelerin Milieu öğretim tekniklerinden tepki isteme–model olmayı kullanmalarındaki etkililiği Efficiency of parent training a mothers of children with autism use of mand – model one of the Milieu teaching techniques
BANU GEBOLOĞLU
Otizm spektrum bozukluğu olan bireylere sosyal beceri kazandırmada sosyal öykü ve müzikli sosyal öykü uygulamalarının etkililik ve verimliliklerinin karşılaştırılması The comparison of the efficiency and effectiveness of social history and musical social story on social skill development of autism spectrum disordered individual
BELGİN SEVGİ İÇYÜZ
Otizm spektrum bozukluğu olan çocukların sosyal becerilerinin gelişiminde yaratıcı drama yönteminin etkililiğinin incelenmesi Investigating the effectiveness of creative drama method in the development of social skills of children with ASD
CANER KASAP
Otizm spektrum bozukluğu olan bireylere sözel matematik problemi çözme becerisinin kazandırılmasında şema yaklaşımının etkililiği The effectiveness of schema-based approach on the gaining mathematical word problem solving skills of the individuals with autism spectrum disorder
CEM KALAYCI
Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklarda sözel uyarana tepki (intraverbal) öğretiminin ters yönlü sözel uyarana tepkinin ortaya çıkması üzerindeki etkisi The effect of intraverbal instruction on the emergence ofreverse intraverbal responses for the children with autismspectrum disorders
CEYDA TURHAN
Otizm bozukluğu gösteren çocuklara sosyal becerilerin öğretiminde sosyal öykü ve video model uygulamalarının etkililik ve verimlilikleri Comparing the effectiveness and efficiency of computer based social stories and video modeling on teaching social stories to children with autism spectrum disorder
ÇİĞDEM TIKIROĞLU
Tipik gelişen çocukların oyun etkinlikleri sırasında akran aracılı uygulamaları kullanmalarının tipik gelişen ve otizmli çocukların sosyal etkileşim davranışları üzerindeki etkileri The effects of typically developing children’s use of peer-mediated interventions during play activities on the social interaction skills of typically developing children and children with autism
ÇETİN ÖZBEY
İletişim yetersizliği olan bireylere iletişim becerilerini kazandırmada ‘Resim Değiş-Tokuşuna Dayalı İletişim Sistemi’ ile yapılan öğretimin etkililiği The effectiveness of Picture Exchange Communication System (PECS) traning communation skills in children with communation disabilities was evaluated
ÇİMEN ACAR
Otizmli çocuklara sosyal becerilerin öğretiminde anneler tarafından hazırlanarak sunulan sosyal öykü ve video modelle öğretim uygulamalarının karşılaştırılması Comparing the effects of mother developed and delivered social stories and video modeling intervention on teaching children with Autism spectrum disorders
ÇETİN TOPUZ
Otizm spektrum bozukluğu olan bireylerin sözel iletişim becerilerini arttırmada işitsel replik ve replik silikleştirme uygulamasının etkililiği The effectiveness of audio scripts and script fading procedure to increase vocal communication of children with autism spectrum disorders
DİLA NUR YAZICI
Keyhole erken müdahale programının ebeveyn ve çocuk çıktıları üzerindeki etkisi The effect of the Keyhole early intervention program on parents and children’s output
DİLAY AKGÜN GİRAY
Öğretmen adaylarınca hazırlanan ve sunulan sosyal öykülerin otizm spektrum bozukluğu olan çocukların sosyal becerileri edinmeleri üzerindeki etkisi The effects of preservice teachers generated and delivered social stories on the acquistion of social skills of children with autism spectrum disorders
DİNÇER SARAL
OSB olan çocukların hayali oyun sıklığını ve çeşitliliğini arttırmada ipucunun giderek arttırılmasıyla öğretimin etkililiği Effects of system of least prompts on increasing frequency and diversity of pretend play in children with autism spectrum disorder (ASD)
DERYA GENÇ
Otistik özellikler gösteren çocuklara eşzamanlı ipucuyla öğretim ile eşzamanlı ipucuyla öğretim ve video modelle öğretimin birlikte sunulmasının etkilerinin karşılaştırılması A comparison of simultaneous prompting with and without video modeling in teaching children with autism
ERDİ KULBAŞ
Grupla psikolojik danışma uygulamasının otizmli çocuğu olan annelerin özyeterlilik ve umutsuzluk düzeylerine etkisinin incelenmesi The effect of group counseling on mother’s self efficacy and level of despair that they have autism children
EMRE ÜNLÜ
Anne-babalara sunulan otizm spektrum bozukluğu gösteren çocuklara yönelik ayrık denemelerle öğretim programının (ADÖSEP) etkililiği Effectiveness of discrete trial teaching training program for parents of children with autism spectrum disorder
ELİF SERAY KÖYLÜ
Oçidep’e (Otistik çocuklar için davranışsal eğitim programı) dahil olan otizmli bir çocuğun ilkokula uyumunun incelenmesi Investigating the adaptation of a child with autism to primary school in Oçidep (Behavioral education program for autistic children)
FATMA NESLİHAN KARAKAN
Otizm spektrum bozukluğu tanısı almış bir grup okul öncesi çocuğa uygulanan ortak dikkat eğitimi destek programının etkililiği The effectiveness of a joint attention support training programme applied to a group of children with autism spectrum disorder diagnosis
GALİBİYE ÇETREZ ARICAN
Otizm spektrum bozukluğu olan bireylere sosyal beceri öğretiminde sosyal öykü ve karikatür sohbetleriyle öğretim uygulamalarının karşılaştırılması The comparison of intervention social story and comic strip conversations on teaching social skills to children with autsim spectrum disorders
GAMZE BEYAZOĞLU
Oyun ve su terapilerinin otizm tanısı almış bir çocukta gözlenen davranış bozukluklarının azaltılması üzerindeki etkilerinin incelenmesi Investigation the impact of game and water theraphy on the reduction of observed behavioral disorders of a child diagnosed with autism
GÖKHAN İNCE
Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklara sözel yardım talep etme becerisinin öğretiminde fırsat öğretiminin etkililiği Effectiveness of incidental teaching requesting help to children with autism spectrum disorders
HATİCE AKGÜL
Otizmli çocuklara fotoğraflı etkinlik çizelgesi takip etme becerisi kazandırma Teaching children with autism to use photographic activity schedules
HAMZA POLAT
Investigating the design, development, and evaluation of a high-tech Alternative and Augmentative Communication (AAC) application for communication needs of individuals with Autism Spectrum Disorders Otizm Spektrum Bozukluğu tanili bireylerin iletişim gereksinimlerine yönelik, bir ileri teknoloji Alternatif Destekleyici İletişim Sisteminin tasarlanmasinin, geliştirilmesinin ve değerlendirilmesinin araştirilmasi
HANDE CEMİLE SENERMAN
Erken çocukluk döneminde otizm spektrum bozukluğu tanısı alan çocuklarda uygulanan tedavi ve eğitim yöntemlerinin semptomların düzelmesine etkisinin değerlendirilmesi The evaluation of cure and education methods through symptom improvement on autism spectrum disorder diagnosed in early childhood period
HÜSNE ÖZ ALKOYAK
Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklara kavram öğretiminde sıklaştırılmış ve dağıtılmış denemelerle öğretimin etkililik ve verimliliklerinin karşılaştırılması The comparison of effectiveness and efficiency of distributed and massed trials instruction in teaching concepts to children with ASD
İMAN DEMİRCİ
Renk öğretimine yönelik hazırlanan aile eğitim programının etkililiği Effectiveness of family training program prepared for teaching colors
MURAT AKBULUT
Otizm spektrum bozukluğunda koçluk sisteminin birey ve ailesi üzerindeki psikososyal rolü Psychosocial role of the coaching system on the individual and family in autism spectrum disorder
MERAM MISIR HORASAN
Otizmli çocuklara kaybolan nesnelerini sözel talep etme becerilerinin öğretiminde fırsat öğretiminin etkililiği Effectiveness of incidental teaching on teaching verbal demanding skills to children with autism for finding their lost objects
MÜJGAN KÖKSAL
Yaz kamplarının otistik çocukların gelişimleri üzerine etkisi The effects of summer camps on the autistic children’s development
MUSTAFA KOYUNCU
Karşılıklı yoğunlaştırılmış etkileşim yönteminin otizmli çocuklarda iletişim becerilerinin gelişimine etkisinin değerlendirilmesi The evaluation of the effect of intensive interaction method on the development of communication skils of children with autism
METEHAN KUTLU
Otizmli bireylere yabancı kişilerden korunma becerilerinin öğretiminde sosyal öykülerin yalnız sunumuyla video modelle birlikte sunulmasının karşılaştırılması A comparison of social stories with and without video modeling in teaching how to respond to lures of strangers to individuals with autism
MELİH ÇATTIK
Küçük grup içinde akıllı tahtada aşamalı yardımla öğretimin otizm spektrum bozukluğu olan çocukların dijital oyun ve gözleyerek öğrenme becerileri üzerindeki etkililiği Effectiveness of graduated gui̇dance presented with smart board in small group instruction to teach digital play and observational learning skills to children with autism spectrum disorders
NAZAN TERCAN
Otistik çocukların rehabilitasyon çalışmalarında hippoterapinin etkileri üzerine bir araştırma A research study of the effects of hippotherapy in rehabilitation of autistic children
NURAY ÖNCÜL
Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklara sembolik oyunların küçük grupla öğretiminde canlı modelle ve video modelle öğretimin karşılaştırılması Comparison of live modeling and video modeling on teaching symbolic plays to children with autism spectrum disorder in small groups
ÖZLEM TOPER KORKMAZ
Eve dayalı olarak gerçekleştirilen etkileşim temelli erken çocuklukta müdahale programının (ETEÇOM) otizm spektrum bozukluğu tanılı çocuklar ve anneleri üzerindeki etkililiği Effectiveness of home-based responsive teaching (RT) early intervention program on children with autism spectrum disorder and their mothers
ÖZLEM DALGIN EYİİP
Bilgisayar destekli etkinlik çizelgeleriyle sunulan öğretimin otizm spektrum bozukluğu gösteren çocukların çizelge izleme ve rol oyun becerilerini öğrenmedeki etkileri The effects of teaching process with computer-based activity schedules on the schedule following and pretend play skills of children with ASD
ÖZGÜR ÖZTÜRK
Su ile yapılan terapi çalışmalarının otistik engelli çocuklar üzerindeki etkisi Effect of theraphies which are made by water for the autistic children
ÖZCAN KARAASLAN
Etkileşime dayalı erken eğitim programının (edep) gelişimsel yetersizliğe sahip çocuklar ve anneler üzerindeki etkililiği The effectiveness of responsive teaching early intervention program on children with developmental disabilities and their mothers
ÖZGE ELİÇİN
Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklara işlevsel okuma becerilerinin kazandırılmasında tablet bilgisayar aracılığı ile sunulan programın etkililiği Teaching functional reading skills to children with autism via tablet PC program
ÖMÜR GÜREL SELİMOĞLU
Etkileşim Temelli Erken Çocuklukta Müdahale Programı’nın (ETEÇOM) otizm spektrum bozukluğu sergileyen çocukların sosyal etkileşim becerileri ve anne – çocuk etkileşimi üzerindeki etkililiği The efficacy of Responsive Teaching (RT) program on social interaction skills and mother – child interactions of children with autism spectrum disorder
SERAP DOĞAN
Otizmli spektrum bozukluğu olan çocuklara mesleklerin öğretiminde küçük grupta sunulan sabit bekleme süreli öğretimin etkililiği The effectiveness of constant time delay procedure in teachi̇ng discrimination skills to chi̇ldren wi̇th autism spectrum disorders in small group teaching instruction
SELİN DEMİR
Özel eğitim öğretmenlerinin sosyal öyküler hakkındaki görüşlerinin belirlenmesi Determination of the views of special education teachers about social stori̇es
SUNAGÜL SANİ BOZKURT
Otizmli çocuklara rol oyun becerilerinin öğretiminde akran ve yetişkin modelin kullanıldığı video modelin etkililiği ve verimliliği The effectiveness and efficiency of video modeling where peer and adult model used in teaching role playing skills to children with autism
SEMRA ÖZTÜRK ÖZGÖNENEL
Otizm tanılı kaynaştırma öğrencilerinin bulunduğu sınıflarda akran ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik bir eğitim programının etkililiğinin incelenmesi The examination of an education program to improve peer relationships of the autistic children integrated in classroms
TOLGA YILDIRIM
Sınıf içi temel tepki öğretiminin otizm spektrum bozukluğu olan çocukların ifade edici dil becerileri üzerindeki etkisi The effect of classroom pivotal response teaching on expressive language skills of children with autism spectrum disorder
TANYEL SÜZER
Otizm spektrum bozukluğu olan bireylere cinsel istismardan korunma becerilerinin öğretiminde sosyal öykü yönteminin etkililiği Effects of soci̇al stori̇es on teachi̇ng protecti̇ng ski̇lls agai̇nst sexual abuse to individuals wi̇th auti̇sm spectrum di̇sorders
YILDIRAY KILIÇ
Orff yaklaşımı ile hazırlanan müzik etkinliklerinin otizm spektrum bozukluğu olan öğrencilere öğretiminde eş zamanlı ipucuyla öğretimin etkililiği The effectiveness of teaching with simultaneous prompting for teaching to students with autism spectrum disorder of music activities prepared with orff approach
YAVUZ ERHAN KANPOLAT
Otistik bireylere adı söylenen giysiyi gösterme becerisinin öğretiminde bilgisayar aracılığıyla sunulan eşzamanlı ipucuyla öğretimin etkililiği The effectiveness of simultaneous prompting procedure presented by computers on teaching the skill of naming the items of clothing to individuals with autism
YEŞİM GÜLEÇ ASLAN
Otistik çocuklar için davranışsal eğitim programı (OÇİDEP) ev uygulaması sürecinin ve sonuçlarının incelenmesi The implementation and outcomes of an intensive behavioral home intervention program (OCİDEP) for children with asd
Erken çocukluk döneminde farklılık kavramından bahsettiğimiz zaman yaşlara göre değişiklik gösterdiğini söyleyebiliriz. Çocuklar daha bebekken, hatta 3-4 aylıktanitibaren bu farklılıkları bir şekilde algılamaya başlıyorlar. Mesela 1 yaşında farklılıkları fark ediyor; 2 yaş ile birlikte renkleri öğrenip buna bağlı olarak ten renklerindeki farklılıkları algılıyor; 3 yaştan itibaren de cinsiyet ve farklı ırkları ayırt edebiliyorlar. 3-5 yaş arası ise çocukların kendi cinsiyetleri ile ilgili araştırma yapmaya başladıkları dönemdir. Bu dönemde “Ben hep kız mı kalacağım?”; “Ağaca çıkınca erkek olabilir miyim? gibi” sorular sorarlar. Bu yaşlar arasındaki birçok çocuk, gerek kendi gerekse de çevresindeki dünya ile ilgili detaylı bir anlayış geliştirmeye başlıyor.
Farklılıklar konusunda meraklı olup, kendilerinden farklı dili konuşan, tenrengi kendisinden daha koyu ya da açık olan, farklı giyinen ya da bedensel engeli olan çocuklarla oynamayı reddedebilirler. 5 yaşla birlikte belirli kişilik özellikleriyle cinsiyet arasında ilişki kuruyorlar. Örneğin; kadınlar; hassas olur ve daha yumuşakkalplidir; erkekler; daha güçlüdür, yüreklidir şeklinde. Büyüdükçe diğer çocuklardan, yetişkinlerden, kitle iletişim araçlarından ve toplumdan daha fazla sözlü ve sözsüz mesajlar alarak, kişisel bir iletişim olup olmamasına ya da belirli bir grupla ilgili bilgisahibi olup olmamalarına bağlı olarak bu mesajları yorumluyorlar. Fakat etkilenmedereceleri, kız ya da erkek, siyah ya da beyaz, engelli ya da engelsiz olma durumlarına bağlı olarak değişiklik gösteriyor.
6-8 yaşları arasındaki çocuklar farklı kültürel geçmişe sahip etnik grupları anlamaya çalışırken, beraberinde de bu durumdan kaynaklanan özelliklerin değişmeyeceğini kavrarlar. Kendi geçmişlerini ve tarihi/yerel olayları anlamaya başlamaları ile birlikte, ırk, inanç ve kültürel gruplara yönelik ayrımcılık yanlısı davranışları fark etmeleri de güçlenir. Bu dönemde çocuklar en çok çevrelerinde gördükleri şeylerden etkilenirler. Bu bağlamda, akranların, aile bireylerinin, diğer yetişkinlerin ve medyanın çocukların farklılıklara karşı geliştirecekleri tutum üzerindeki etkisi büyüktür. Ailelerimize düşen en önemli görevlerden biri, çocuklarının kendi kültürlerini tanımalarını sağlamaktır. Çocuklar böylece, bir yandan kendi kültürlerine saygı duymayı öğrenirken, diğertaraftan da farklı kültürleri tanıyarak onlara karşı empati geliştireceklerdir.
Hizmet öncesi öğretmen adaylarımıza, sevgili öğrencilerimize derslerimizde sürekli olarak vurguladığımız husus, “Her çocuk tekdir, birdir, eşsizdir” ilkesini tüm uygulamalarının merkezine almaları; ayrıca çocukların her birinin kendi kültüründen, ailesinden, geçmişinden getirdiği farklı özelliklere sahip olduğundan hareketle hazırladıkları eğitim programlarını da bu noktaya dikkat ederek planlamaları yönündedir.
Erken çocukluk eğitimcileri olarak bizler, çocukların toplumda var olan farklılıkları keşfetmelerini ve bu farklılıklarla hayatlarını zenginleştirmelerini sağlamak için neler yapabiliriz? Kimlikli Bebekler Yaklaşımına geçmeden önce sizlere çok kısa olarak Farklılıklara Saygı Programı’ndan bahsedeceğim.
Bu program, “Çok Kültürlü Eğitim” adı altında Patt Ramsey tarafından 1980 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde geliştirilmiş; ardından Amerikalı Çocuk GelişimcisiLouise Derman-Sparks tarafından “Farklılıklara Saygı Programı” ya da orijinal adıyla Anti-bias Curriculum hazırlanmıştır. Türkçesini “Farklılıklara Saygı Programı” ve “Ön yargı Karşıtı Müfredat” olarak çevirdik. Derman-Sparks 1989 yılında Amerika’da özellikle farklı ırklardan, farklı etnik gruplardan gelen ve farklı dilleri konuşan çocuklar üzerinde bu programı uygulamıştır.
Derman-Sparks tarafından geliştirilen Farklılıklara Saygı Eğitimi’nin amaçları çocukların;
Olumlu kimlik ve öz değer geliştirmelerine destek olmak, Farklı insanlarla etkileşime girmelerini ve empati kurmalarını sağlamak,Önyargıları ve farklılıkları teşhis ederek onları, bu konularda eleştirel düşünmeye sevk etmek, Önyargı ve farklılıklar karşısında kendini ve başkalarını savunmalarını sağlamaktır.
Farklılıklara Saygı Programı /Önyargı Karşıtı Müfredat (Anti–Bias Curriculum) ‘ın teorik çerçevesini incelediğimiz zaman Bandura ve Vygotsky’nin yanı sıra özellikle Maslow’dan çok etkilenmiş olduğunu görüyoruz.
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Piramidi’ndeki kişinin kendisini kabul etme, bir gruba ait olma ya da kendisini bir gruba kabul ettirme aşaması özellikle Önyargı Karşıtı Müfredatın amaçlarıyla paralellik göstermektedir. Ayrıca Howard Gardner, “Geleceği İnşa Edecek Beş Zihin” adlı kitabında, bireyler ve gruplar arasındaki farklılıkları gören ve bunları hoşgörüyle karşılayan “Saygılı Zihin”den bahsederek, çocukların en geç beş yaşlarınageldiklerinde, dostluk ya da düşmanlık, gruba dahil edilme ya da dışlanma, sevgi ya da nefret çizgilerinin çekilmiş olduğunu belirtmektedir.
Farklılıklara saygı kavramıyla ilgili ülkemizde yapılan çalışmalar şu şekilde özetlenebilir: KEDV (2006) MEB (2006) , Divrengi (2007)
Erken Çocuklukta Kültürel Çeşitliliğe Saygı Projesi Erken Çocuklukta Farklılıklara Saygı Eğitimi El Kitabı Okul Öncesi Eğitim Programı Erken Çocukluk Döneminde Farklılıklara Saygı Ölçeği veÖğretmen Görüşlerini Almaya Yönelik Anket Çalışması
Ülkemizde bu alanda yapılan ilk çalışma Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı tarafından gerçekleştirilen “Erken Çocuklukta Kültürel Çeşitliliğe Saygı” Projesi’dir. Eğitim programının geliştirilmesi sürecinde, İstanbul ve Mardin’de KEDV desteğiyle anneler tarafından yönetilen Mahalle Yuvaları ve Oyun Odaları, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı anaokulları ve özel anaokulları arasından seçilen toplam 12 okul öncesi eğitim kurumunda görev yapan öğretmenler, çocuklar ve anneleriyle birlikte çalışılmış; taslak program, proje katılımcısı yuva ve hazırlık sınıflarından yaklaşık 600 aile, eğitici ve çocuk ile yakın işbirliği içinde çalışılarak uygulanmıştır. Uygulama sürecinde geliştirilen yeni materyaller, fotoğraf ve video görüntüleri ile desteklenerek bir el kitabı olarak basılmıştı.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2006 yılında yenilenen Okul Öncesi Eğitim Programı’na da farklılıklara saygı başlığı altında siz değerli öğretmenlerimizi bilgilendirmek, bilgi dağarcıklarını biraz daha geliştirmek ve zenginleştirmek için çeşitli amaç ve kazanımlar eklenmiştir. Programda, farklılıklara saygı kavramına “Okul Öncesi Eğitimde Sorumluluk, Çevre Duyarlılığı ve Farklılıklara Saygı Eğitimi” başlığı altında yer verilerek uygulamaların ve aile katılımının nasıl gerçekleştirileceği konusunda rehberlik yapılmıştır. Öğretmenlere rehber niteliğinde hazırlanan örnek etkinlikler kitapçığında da, farklılıklara saygı kavramı ile ilgili 5 etkinlik örneğine yer verilmiştir. Bu etkinliklerin dört tanesi sosyal-duygusal gelişim alanına, bir tanesi debilişsel gelişim alanına yöneliktir. Etkinliklerin ikisinde “empati geliştirme”, diğerlerinde de “ten ve ırk”, “kültür” ve görünüş” kavramlarına yer verilmiştir.
2007 senesinde Yüksek Lisans tez çalışmasını birlikte yürüttüğümüz öğrencim Mihrap Divrengi tarafından hazırlanan tez çalışmasında ise farklılıklara saygı kavramı hakkında öğretmen görüşlerini almak amacıyla 685 okul öncesi öğretmenine anket uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda, öğretmenlerin çoğunluğunun farklılıkları olan insanlara karşı olumsuz fikirlere sahip olmadıkları; çocukların kültürel geçmişleri ya da uluslarındaki farklılıklardan etkilenmeden, onlarla etkileşimde bulunarak dönütler verdikleri; okulların, bütün öğrenciler için eşit fırsatlar sağlaması gerektiğini düşündükleri ortaya konmuştur. Anket çalışmasının ardından araştırmacı tarafından 5-6 yaş çocuklarına yönelik “Erken Çocukluk Döneminde Farklılıklara Saygı Ölçeği” geliştirilmiştir.
Farklılıklara Saygı Programı’nın içeriğine bakacak olursak hangi etkinlikler yeralabilir? Bunlar;
Çember zamanı
Sorular Kitaplar Posta kutuları
Resimler
Drama ve video Kimlikli Bebekler Yaklaşımıdır.
Kimlikli Bebekler için bir yaklaşım diyoruz. Kimlikli Bebekler, erken çocukluk eğitimi yaklaşımlarından bir tanesi olup, program ya da model değildir. Yapılandırılmış hazır standart bir programı yoktur. Belirli sayıda İngilizce kitapları mevcut olup, onların Türkçeye çevrilerek kullanılması gerekmektedir.
Yaklaşımın tarihçesine bakacak olursak, 1980 senesinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletinde çalışan okul öncesi öğretmeni Kay Taustarafından geliştirildiğini söyleyebiliriz. Aslında çok ilham almamız gereken bir kişi, çünkü kendisi farklı engellere sahip, farklı dilleri konuşan çocukların olduğu bir grubun öğretmenliğini yaparken materyali yok, “Ne yapabilirim?” diye yola çıkıyor ve önce kağıt bebekler hazırlıyor. Onlara hikayeler yazıyor, tabi kimlikli bebekler dahasonra geliyor, bezlerden bebekler yapıyor. Hikaye kitapları gibi bebeklere kişilikler, kimlikler vermeye başlıyor. Bebeklerin sevdikleri, sevmedikleri şeyler var, kardeşleri, komşuları, hayat hikayeleri var… Kendilerine ait bireysel karakterlere sahipler. Bununoluşturulması sürecinde ise çocukların çok iyi gözlenmesi gereklidir. Bebeğin kimliği bir kez oluşturulduktan sonra grupla tanıştırılabilir. Genellikle çember zamanı, serbest zaman ya da grup çalışmaları sırasında ziyaretlerini gerçekleştirirler ve çocuklar onları hemen arkadaşları olarak kabul ederler. Her kimlikli bebek uygulamasında o bebeğe ait özel bir durum var, bebekleri tamamen öğretmenin kullandığı bir eğitim materyali şeklinde düşünebilirsiniz. Evcilik köşesi ya da kukla köşesi bebeği asla değiller.
1989’da biraz önce bahsettiğim Farklılıklara Saygı Programını oluşturan kişi Louise Derman Sparks tarafından ABD’de çalışmalar devam ediyor. Ben kendi adıma 2000 senesinde İngiltere’de Babette Brown’un verdiği bir eğitim sırasında tanıştım Kimlikli Bebeklerle. Kendisi Avrupa Birliği Comenius Projesi kapsamında Finlandiya ve Danimarka’dan katılımcılarla ve İngiltere’de alanda çalışan okul öncesi öğretmenleriyle birlikte bebeklerle bir çalışma başlatmış ve devamında eğitimprogramları uygulamış. Daha sonrasında da Kimlikli Bebekler Yaklaşımı 2003 yılında Carol Smith ve ekibi tarafından Güney Afrika’da uygulanmaya başlanmış.
Kimlikli Bebekler, çocukların duygularını ifade etmeleri, diğer kişilerin hissettiklerini anlamaları, farklı kimliklerdeki ve özelliklerdeki insanlara saygı göstermeleri için, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Güney Afrika ve İngiltere gibi dünyanın çeşitli yerlerinde kullanılan bir yaklaşımdır.
Kimlikli Bebekler, çocukların, farklı cinsiyete, ırka, ten rengine veya engele sahip insanlara yönelik önyargılarını önlemeyi; aynı zamanda eşitlik, adalet vb. konulardaki duyarlılıklarını ve anlayışlarını arttırmayı amaçlar. Kimlikli Bebekler ve hikayeleri, küçük çocukların, önyargılarla ve ayrımcılıklarla mücadele etmelerinde son derecegüçlü bir araç olarak kabul edilebilir.
Çocukların; Sosyal becerilerini geliştirir,
Dil gelişimlerini destekler, Farklı kültürleri tanımalarına yardımcı olur, Güçlü ve pozitif kimlik geliştirmelerine destek olur, Adalet duygusunu geliştirir, Ait olma ve kendilik kavramlarını güçlendirir, Çocuklara kendileri, tecrübeleri ve duyguları ile ilgili güvenle konuşmaları için destek olur.
Kimlikli Bebekler Yaklaşımına, eğitimini aldıktan sonra programlarında yer verebilirler. Ayrıca okul öncesi öğretmenlerimizin yanı sıra rehber öğretmenler, psikolojik danışmanlar, sosyal hizmetler uzmanları da farklı ortamlarda (okul, ev, park gibi) ve farklı yaş gruplarıyla bu yaklaşımı kullanabilirler.Bu uygulama, 2 yaş itibariyle kullanılmaya başlanılıyor ama benimde yeni öğrendiğim bir bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. İngiltere’de okul öncesinden başlayarak ortaöğretime kadar da sınıflarda bebekler kullanılmaya devam ediyormuş.
Kimlikli bebeklerin özel durumları;
Cinsiyet Dil Dış görünüş Aile ve kültürel geçmiş Engel Sosyal sınıf Aile yapısı Yiyecek-içecek tercihleri Ülkelere özgü farklılıklar… şeklinde olup, grubunuzdaki çocukların
deneyimleri ile bağlantılı olarak bu özel durumları çeşitlendirebilirsiniz.
Yine teorik çerçevesini inceleyecek olursak, Yapılandırmacı Yaklaşım (Vygotsky) ve Buluş Yoluyla Öğrenme (Bruner) Teorileri’nden bahsedebiliriz.
1. Bebeğin sınıfa tanıştırılması. 2. Bebeğin kimliğine ait özelliklerin anlatılması. 3. Bebeğin yaşadığı özel bir durumun ortaya konması. 4. Tartışma ve Kapanış 5. Değerlendirme olarak sıralayabiliriz.
Kimlikli Bebeklerin hikayeleri özeldir. Diğer tüm hikayeler gibi bir başlangıçları vardır. Fakat klasik bir sona sahip değillerdir. Uygulayıcı kişi, bir senaryoyu sunmaktan öte çocuklara, Kimlikli Bebeğin onlarla bir durumu paylaşmak istediği yönünde bir tablo çizer. Daha sonra çocukları, Kimlikli Bebeğin duygularını anlama, onunla empati kurma, kendi düşündüklerini ifade etme ve problemi çözme sürecinde yardımcı olmaya teşvik eder. Bu süreçte öğretmenin öncelikli görevi, senaryoyu hazırlamaktır. Ardından kucağına Kimlikli Bebeği alarak çocuklara döner ve her zamanki ses tonuyla Bebeğin duygu, düşünce ya da deneyimlerini paylaşmak üzere onları ziyaret etmeye geldiğini söyler. Burada öğretmenin rolü, kolaylaştırıcı olmaktır. İyi bir kolaylaştırıcı olmak, hassas olmayı, esnekliği, açıklığı, yaratıcılığı gerektirir. Etnik grup, ırk, kültür ve fiziksel ayrılığa bağlı olarak uygulayıcının kullandığı kelimeler vekavramlar, çok kritik bir önem taşır.
Vaktimiz kısıtlı olduğu için bazı kısımları hızlı geçiyorum. Sizlerle paylaşmak istediğimbir uygulama var. Üniversitemizin kuruculuğunu ve uzun süre eğitim danışmanlığını yürüttüğüm okul öncesi eğitim merkezi olan Çocuklar Evi’nde uygulamıştık bu çalışmayı, sanıyorum 2006 senesindeydi. Marmara Üniversitesi’nde benimle aynı alanda görev yapan meslektaşım Dr. Işık Kamaraj ile birlikte erken çocuklukdöneminde barış değerinin çocuklara kazandırılmasına yönelik bir dizi çalışma yürütürken, barış gibi soyut bir kavramın somutlaştırılarak çocuklara verilmesinde dramanın yanı sıra farklı yöntem ve tekniklerden birisi olan Kimlikli Bebekler Yaklaşımı’ndan faydalanmak istedik. Ve ardından Ayşe Bebek Uygulamasını gerçekleştirdik. Öncelikle biz kendimiz uzun süre çalıştık; İngilizce olan mevcut kitapları inceledik. Ardından bebeğimize grup öğretmenimizin önderliğinde bir isim verdik. Sonra hep birlikte hikayesini yazdık. Hikayelerin mümkünse çocuklarınızın grup içerisindeki özel durumlarını yansıtması gerekli, ama öyle bir durum olmasa bilefarz edelim ki grubunuzda farklı kültürden bir çocuk var.. Bu çocuğun özel bir gününü paylaşmak amacıyla da bebekleri kullanabiliyorsunuz, yani birçok amaçlakullanabiliyor. Sadece sizlerin onları uygun pedagojik formatta kullanmak konusundayetkin olmanız gerekiyor.
Pilot uygulama yaptık, ailelerden izinlerimizi aldık ve hikayemizi hazırladık. Konumuzbarış eğitimiydi. “Ayşe Bebek babası üniversitede çalışan annesi ise öğretmen olan bir ailenin çocuğu, 5 yaşında, Ayşe Bebeğin sevdikleri, sevmedikleri şeyler var. Makarnayı ve patates yemeği seviyor, saçlarının çekilmesinden hoşlanmıyor. Ama Ayşe’nin özel bir durumu var. Bir arkadaşı Ayşe’yi itmiş ve oyuncağını elinden almış, Sizce Ayşe arkadaşı onu ittiğinde ne hissetmiş olabilir? Sizler böyle bir durumla karşılaştınız mı? Ayşe’ye kendisini iyi hissetmesi için neler söyleyebiliriz?” Böyle bir senaryoyu önceden hazırladık ve bunu çocuklarımızla paylaştık, ilk deneyimdi tabi bizim için, öğretmenimiz için, çocuklarımız ve ailelerimiz için. O nedenle son dereceheyecan vericiydi.
Ayşe Bebek Uygulaması’nın aşamalarına bakacak olursak; Kimlikli Bebekler ve uygulanması ile ilgili görsel materyallerin izlenmesi, Bebekler ile ilgili bilgi sayfalarının okunarak üzerinde konuşulması,Ailelerden Kimlikli Bebekler uygulaması hakkında izin alınması ve bilgi sayfalarının gönderilmesi.
Kimlikli Bebeğe “isim” ve “kimlik” kazandırma aşamasının gerçekleştirilmesi,(Ayşe ismine karar verilmesi ve kimliğine ilişkin kişilik özelliklerininbelirlenmesi),
“Kimlikli Bebeğin Hikayesinin” yazılması, (Ayşe’nin arkadaşlarından birisininoyun oynarken onu iterek oyuncağını çekip alması ve Ayşe’nin bu durumdanrahatsız olması),
Pilot uygulamanın ardından asıl uygulamanın grup öğretmeni tarafındanyapılması,
Tamamlayıcı etkinlik olarak drama uygulamasının paylaşımı,
Ve son olarak da öğretmen, çocuklar ve ailelerle değerlendirme sürecinin yapılması şeklinde sıralayabiliriz. Uygulama Aşaması:
Ayşe’yi kucaklarına aldıklarında çocukların ilk tepkileri;
Dinliyorum onu, bir şey söylemiyor (Duru, 5 yaş).
Ben sevdim ama düşüyor (Efe, 6 yaş).
“Barış ve huzur dolu bir sınıfta/okulda/dünyada yaşamak nasıl olurdu?” (Tamamlayıcı Drama Etkinliği)
Dünya’da arkadaşlarımızı dövmemek; bir de arkadaşını ittirmemek, öğretmenine şikayet etmemek, özür dilemek, sınıfta düşürmemek (Öykü, 4 yaş).
Sonuç;
Çocuklar açısından değerlendirecek olursak;
Çocuklar Ayşe’nin yaşantısını dinlediler; Ayşe ile ilgilendiler; hatta onunyaşantısına öneri dahi getirebildiler.
Ayrıca, çocuklar bu yaşantıya eşlik eden kızmış, üzülmüş şeklinde duygukavramlarını doğru olarak kullandılar. Çocuklar, böyle bir paylaşım ortamında kendi görüşlerini ifade etmekonusunda son derece istekli davranarak, kendi görüşlerini ifade etmenin yanı sıra, diğer çocukların görüşlerini de dinlediler.Öğretmen açısından değerlendirecek olursak; Grup öğretmenimiz olan Çiğdem Öğretmenin “Kimlikli Bebekler” uygulamasınıkendi grubundaki çocuklarla yapması, onun uygulama yeterliliğini artırdığı gibifarklı uygulamaları denemesine ve geribildirim almasına imkan sağladı.Araştırmacılar yani bizler açısından değerlendirecek olursak ise;
Türkiye’de ilk defa “Kimlikli Bebekler” uygulaması gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, “Barış” gibi soyut bir kavramın “Kimlikli Bebekler” ile uygulanması, barış eğitimi proje çalışmamızdaki öğretim yöntemlerimizin çeşidini arttırmıştır.
Örnek; Drama-Rol Oynama ve Kimlikli Bebekler gibi. Ayrıca bu ilk uygulamanın ardından, “Kimlikli Bebekler Yaklaşımı’nın” sınıf ortamında uygulanabilmesine ilişkin geribildirim elde edilmiştir.
Peki, Kimlikli Bebekler Yaklaşımını uygularken nelere dikkat edeceğiz?
Uygulama küçük gruplarda yürütülmelidir.
Gruptaki çocuk sayısı 7-10 arasında olmalıdır.
Duygu kelimeleri tercih edilmelidir.
Mutlu duygular / mutsuz duygular aynı anda verilebilir.
Problemlerin bazen çözülemeyebilineceği ifade edilmelidir.
Uygulama, yaş grubuyla bağlantılı olarak basitten karmaşığa doğru olmalıdır.
Bebekler uzman eşliğinde evlere ziyarete gidebilir.
Birden fazla bebek kullanılabilir. Örneğin, iki dilli ortamlarda ya da çatışmaçözümleri ile ilgili kavramların verilmesinde.
Hikayeler kısa olmalıdır.
Özel durumu olan çocuk sınıfa gelmeden önce uygulama planlanmalıdır.
Kapanış kısa tutulmalıdır.
Her bir hikaye oturumundan sonra değerlendirme yapılmalıdır.
Rehberlikle ilgili durumlarda da kullanılabilir.Uygulamalar sırasında öğretmenin rolü; Kolaylaştırıcı olmak,
Problem durumları yaratmak, Açık uçlu / evet–hayır soruları sorarak çocukların eleştirel düşünme
becerilerini geliştirmektir.
Bu konuyla ilgili çok fazla sayıda araştırma yürütülmemiştir. Şu ana kadar yapılan araştırmalar içerisinde en kapsamlı olan çalışmalar;
Profesör Glenda MacNaughton (1999) tarafından Avustralya’da,
Elaine McClement (2000) tarafından İngiltere’de ve Carol Smith ve Ekibi (2009) Güney Afrika’da yürütülmüştür.
Farklı ülkelerde, farklı yaş gruplarıyla ve farklı yöntemler (anket, görüşme, vb.) kullanılarak yürütülen bu araştırmaların sonucunda elde edilen ortak bulgu, Kimlikli Bebekler Eğitimi’nin hem çocukların hem de öğretmenlerin kendine güven ve empati düzeylerinde artış sağladığı; onların ayrımcılıkla mücadele becerilerini geliştirerek farklılıklara saygı düzeylerini artırdığı yönündedir.
Kısaca size bebeklerle ilgili olarak farklı ülkelerdeki uygulamaları göstereyim.
Kimlikli Bebek, okul öncesi öğretmeninin bir eğitim materyalidir; onu bir hikaye kitabı gibi düşünebilirsiniz. Nasıl hikaye okuyorsunuz çocuklara; burada da bebeklerikullanarak özel durumunu yansıtabiliyorsunuz. Hem pozitif, hem negatif duygularıiletebiliyor, hem de festivaller, özel günler gibi durumları onlarla paylaşabiliyorsunuz. Ya da grubunuza sadece ziyaret amaçlı da gelebilirler. Kimlikli Bebekler çok özelbebeklerdir; barbie bebeklerden farklıdır; sonuçta ne evcilik köşesi, ne de kukla köşesi bebeğidirler. Bu bebekleri öğretmenimiz eğitim materyali olarak düşünmelidir. Ben mesela kendi ofisimde tutuyorum bebekleri. Çocukların bu bebekleri, evcilikköşesinde ya da öğretmenin dolabında bulmaması gerekiyor. Örneğin; Ayşe Bebeğin ziyaretinin ardından okuldaki dolapta oturması ya da evcilik köşesine konması pedagojik anlamda çocuklar üzerinde istenmeyen olumsuz durumlara neden olabilir.
Şimdi de sizlerle hizmet öncesi öğretmen adaylarının derslerimizde ürettikleri bebekleri paylaşmak istiyorum. Daha öncede bahsettiğim gibi Kimlikli Bebeklerin yaratıcısı Kay Taus’un ABD’de bu yola çıkmasındaki asıl nedeni düşünecek olursak, araç-gereç ve eğitim materyali olmayan bir sınıfta öğretmenimizin ne kadar yaratıcı olduğunu bir kez daha vurgulamış oluruz.
Hizmet Öncesi Öğretmenlerimizin Hazırladıkları Kimlikli Bebekler
Erken çocukluk dönemi eğitimcileri olarak bilmeliyiz ki, çocukların nasıl öğrendikleri, öğrenmeye nasıl teşvik edildikleri, onların neyi öğrendikleri kadar önem taşımaktadır. Bu prensip, altı yaşın altındaki çocuklara yönelik hazırlanan tüm programların temelini oluşturmalıdır. Bu şekilde, farklılıklara saygı duyan, farklılıkları kutlayan, önyargılardan uzak barış ve hoşgörü içerisinde yaşayan insanların oluşturduğu bir toplum ve dünya yaratabiliriz.
Konuşmamı tamamlamadan önce sizlerle Güney Afrika Eski Devlet Başkanı NelsonMandela’nın (1994) bir sözünü paylaşmak istiyorum.
“Hiç kimse ten renginden, geçmişinden ya da dininden dolayı bir diğerinden nefret ederek dünyaya gelmez! İnsanlar nefret etmeyi öğrenirler ve eğer nefreti öğrenebiliyorlarsa o zaman onlara sevmeyi de öğretebiliriz.”
Erken çocukluk eğitimcisi olarak bizlerin ve bebeklerin, ulaşabildiğimiz tüm çocukların ve ailelerinin yaşamlarında farklılıklar yaratması dileğimle…
KAYNAKÇA
Aktan, E. &Kamaraj, I. (2006).“Erken Çocukluk Döneminde Barış Değerinin Kazanılmasına Yönelik Bir Uygulama Örneği: Kimlikli Bebekler (PersonaDolls)”, Eğitimde İyi Örnekler Konferansı 2006, Eğitim Reformu Girişimi, Sabancı Üniversitesi, İstanbul.
Brown, B. (1998). Unlearning Discrimination in The Early Years. England: Trentham Books Limited.
Brown, B. (2001). Combating Discrimination. Persona Dolls in Action. USA: Trentham Books.
Brown, B. (2008). Equality in Action. USA: Trentham Books.
Derman-Sparks, L. (1989). Anti-BiasCurriculum: Tools For Empowering Young Children. Washington D.C.: National Association For The Education of Young Children.
Divrengi, M.&Aktan, E. (2010). Farkındayım Farklılıklara Saygılıyım. Ankara: Eğiten Kitap Yayınevi
Gardner, H. (2007). Geleceği İnşa Edecek Beş Zihin. 1. basım. Filiz Şar&Asiye Hekimoğlu Gül (Çev.) İstanbul: Optimist Yayım Dağıtım.
Hall, N. S. (1999). Creative Resources For The Anti- Bias Classroom. USA: Delmar.
Honig ,A. S. (1983). “Sex Role Socialization In Early Childhood”, YoungChildren, 38, 6, 57-70.
KEDV. (2006). Erken Çocuklukta Farklılıklara Saygı Eğitimi El Kitabı. İstanbul:Derin.
MEB (2006). 36-72 Aylık Çocuklar İçin Okul Öncesi Eğitim Programı. İstanbul: Yapa Yayınları.
Pound, L. (2008). How Children Learn- Book 2. Step Forward Publishing.
Whitney, T. (1999). Kids Like Us.Using Persona Dolls in the Classroom. USA: Redleaf Press.
Kaynak : https://www.tozok.org.tr/Kitap/1Temel/1-okuloncesi-sempozyum.pdf
Uluslararası Bakalorya programı diye genel bir çerçeve var. Bu IB diye özetleniyor. IB programı üç tane programa sahip; DP, MYP, PYP diye açıklanıyor. Bunların açıklamasına ve geniş açımlarına bakarsak;
The Diploma Programme; DP 16 – 19 yaşları arasındaki öğrenciler
The Middle Years Programme; MYP 11 – 16 yaşları arasındaki öğrenciler
The Primary Years Programme; PYP
3 – 12 yaşları arasındaki öğrenciler
Yani PYP dediğimiz de ilk yıllar programı olarak algılıyoruz. PYP’ nin belli merkezleri var. Dünyada binlerce okul çalışıyor bu konuda, binlerce okul çalışırken de sizin coğrafya olarak bağlı olduğunuz bir grup olması gerekiyor, ülkenizin konumu,yerleşimi itibari ile. Burada IB misyonu çok önemli, çünkü bu misyon diyor ki; “Ben okulu sadece anaokulunda değil, ilköğretimde, ortaöğretimde değil yaşayan her yerinde görmem gerekiyor.” Buna kısaca bakarsak;
Kültürlerarası anlayış ve saygı yoluyla daha barışçıl bir dünyanın yaratılmasına katkıda bulunacak, sorgulayan, bilgili ve duyarlı gençler yetiştirmeyi amaçlar. Bu amaç doğrultusunda, IB okullar,hükümetler ve uluslararası kuruluşlarla birlikte çalışarak zorlu uluslararası eğitim ve ölçme değerlendirme programları geliştirir.
Bu programlar, dünyanın her köşesinden öğrencileri, kendinden farlı olanların görüşlerinin de doğru olabileceğini anlayan, aktif, sevecen ve yaşam boyu öğrenen kişiler olmaya teşvik ediyor.
Yaşamboyu öğrenenler;
Yaşam boyu öğrenme gerçekten çok önemli yani okul olarak PYP’yi yapmaya karar verdiğinizde “Ben kullandığım bir müfredatı bir daha hiç kullanmayacağım” demeyehazır olmanız gerekiyor. Velileri, aileleri, öğretmenleri, öğrencileri iyi yönlendirmek gerekiyor. Biz bir çok şeyi farklı yapmaya çalışacağız buna hazır mısınız? Biz başka şekilde ödev verirsek buna hazır mısınız? O yüzden veli eğitimi de çok önemli, kendiyanınıza destek birilerini almanız gerekiyor. PYP’nin böyle bir genel yapısı var. Bugenel yapı programın ana şekli, yani bu şekilde bakarken epey ilerleyebiliriz. PYP’nin kalbinde öğrenen profilleri diye bir yapı var. Bu öğrenen profilleri 3 yaşından 16 yaşına kadar her zaman okul olarak takip ettiğiniz çok temel değerler temel yapı taşları. Eğer okul olarak mesleki gelişime önem vermiyorsanız, öğretmeniniz bir riskalıp bir şey getirdiğinde desteklemiyorsanız, gerçekten IB okul olmanız, PYP okulolmanız çok güç. Çünkü bu bahsettiğim merkezlerden belli aralıklarla sizi ziyarete geliyorlar. Belli standartlar var. Bu standartları görebilmeniz için ya da görebilmeleri için okulda yaşayan sessiz bir müfredat var.
Evet yazılı bir müfredat var, çok keyifli her şey hazır, uygulamaya da hazır ama asıl okulda nüfus ettiğiniz atmosfer nasıl, insanlar birbirine saygılı mı, buna ne kadardeğer veriyorsunuz? Bunları okulda görüyor olmak çok önemli ve bu değerleri de, buprofil yapılarını da öğretmen olarak yaş düzeyine göre kaydetmeniz, gözlemlemeniz,raporlamanız da bekleniyor. Örneğin okul yapısı, iş hayatını nasıl gösteriyor öğretmenlerine, bu bile çok önemli bir gösterge. Yani siz her istediğiniz zaman “Mesleki gelişim var, gelin mesleki gelişim yapalım” derseniz dengeli bir profile sahipdeğilsiniz. Neden? Çünkü öğretmenlerin de özel hayatı var, onların da hobilerine,çocuklarına vakit ayırması gerekiyor. Bir akşam saati yapacaksanız bunu, belki iki ayönceden haber vermeniz gerekiyor. Yani bunun gibi ulu arası bir zihniyet, uluslararası bir anlayışın getirilmesi gerekiyor.
PYP Müfredat tanımı
Ne öğrendiğimizi nasıl bileceğiz?
En iyi nasıl öğreniriz?
Ne öğrenmek istiyoruz?
Anlam oluşturan öğrenenler
Müfredatın tanımı içerisinde neler var? Yazılı müfredattan bahsedersek ne öğrenmek istiyoruz, en iyi nasıl öğreniriz, ne öğrendiğimizi nasıl bileceğiz? Burada programyazılımına dönük bir şeyleri tamamen konuşuyor olabilmek mümkün olsaydı ama PYP böyle bir şey değil. Çok zorlu bir eğitim, uzun soluklu bir çalışma gerçekten,öğretmenlerin, bizim algılaması zaman alıyor. Bu zamanı insanlara tanımakgerekiyor. Çünkü hepimiz farklı bir şekilde yetiştik, kendi öz geçmişlerimiz bile farklı,hocalarımızın da dediği gibi biraz mutsuz büyüyoruz, biraz güvensiz büyüyoruz. Oyüzden öğretmelere de anlamak için süre vermek gerekiyor.
Yazılı müfredatın temel öğeleri arasında şunlar var.
Bilgi ( Ne öğrenmelerini istediğimiz önemli içerik )
Kavramlar (yeniden keşfedecekleri güçlü fikirler )
Beceriler (öğrencilerin sahip olmaları gereken yetenekler )
Tutumlar (temel değerlerin, inançların ve duyguların ifadesi olan davranışlar )
EylemMüfredatın yapısında disiplinler üstü bir diye tema var.
Kim olduğumuz
Bulunduğumuz yer ve zaman
Kendimizi ifade etme yollarımız
Dünyanın işleyişi
Kendimizi düzenleme biçimimiz
Gezegeni paylaşma
Bu 6 tema gerçekten bizim araç olarak seçtiğimiz üniteleri seçmemize yardımcı oluyor. Aslında bir anlamda şanslıyız çünkü anaokulunda istediğimiz üniteleri seçerek bu kavramaların bu disiplinler üstü temaların altına alabiliyoruz. İlköğretim bu konudabiraz daha sıkıntılı çünkü alması gereken zorunlu konular var. Bu da bizim şansımız açıkçası .
Alanlar var hepimizin de takip ettiği gibi hem gelişimsel alanlar bunlar ama bir taraftan tek tek ders olarak görülen alanlar var biliyorsunuz.
Dil
Matematik
Bilim
Sosyal Bilimler
Sanat
Kişisel Sosyal Eğitim ve Beden Eğitimi
Burada önemli kriter hiçbiri birbirinden üstün değil. Yani bir okul, matematikprogramını çok güçlü yapıyorsa ve burada çocuğun sosyal gelişim alanında yaptığı şeyleri de düşünüyor olması lazım. Yani her şeye verilen değerin ortak olması önemli.
Kavramlara bakarsak kavramlarda da güçlü sorular soruyor olmanız lazım.
Şekil; neye benziyor ?
İşlev; nasıl çalışıyor ?
Bağlantı ; diğer şeyler ile arasında ne bağlantı var ?
Sebep; sonuç neden böyle ?
Değişim; nasıl değişiyor ?
Bakış açısı; değişik bakış açısı neler ?
Sorumluluk; sorumluğumuz nedir ?
Dönüşümlü düşünme; nereden biliyoruz ?Bir plan yaparken güçlü temel kavramlara sahip olmanız gerekiyor yani bu üniteniz hangi kavramları hedefleyecek, hangi kavramları geliştirecek ve sınıf içerisinde gerçekten bu kavramlara bağlantı yapıyor muyuz? Bunu da plan içerisinde alıyoruz.Yine beceriler son derece önemli, bu becerilerin içerisinde de çok fazla detaylar yeralıyor.
Sosyal Beceriler
Araştırma Becerileri
Öz yönetim Becerileri
İletişim Becerileri
Düşünme Becerileri Tutumlar bu şekilde;
Değer bilme Bağlılık Güven
İşbirliği
Yaratıcılık
Merak
Empati
Şevk, Doğruluk, Saygı, Hoşgörü,
Bağımsız davranmaAslında bu yazılı müfredatın dışında bir de sınıf içerisinde anlamlandırmaya dönük,müfredatın nasıl olduğuna bakmakla ilgili bir şey diyoruz ki o da sorgulama programı. Gerçekten sorgulama programını nasıl yapıyoruz?
Çocukların hayatında sürekli olan doğal, küçük sorgulamalar vardır. Çocuklar doğal sorgulayıcıdırlar. Sorgulama dile getirilmemis oyun ve keşif de olabilir. KathyMurdoch, Mart 2008
Burada hassas bir denge var. Diyoruz ki, “Çocuklar oyun oynuyorlar, zaten doğa merakları var, sorguluyorlar her şeyi de yapıyorlar. Bir daha sorgulama döngüsüne, sorgulamayı derinleştirmeye ne gerek var” gibi böyle bir engelle de karşılaşıyoruz. Burada aktivite bazlı olmamak çok önemli. “Şu aktivite çok güzelmiş, bunu da alayım sınıfıma, yarım saat sonra da başka bir şey alayım”. Güzel tamam, gün de geçti,kahvaltı da yaptık, yemek de yedik, ikindi kahvaltısı da geldi ve gün bitti. Ama asıl ne öğrendiler? Amacım neydi, ne gördüm? Nereye götüreceğimi bilmem gerekiyor. Yani yapılandırılmış, nereye hareket edeceğimi biliyor olmam son derece önemli. Bunun için yoğun çalışma gerekiyor. Kendi fikrimizi, kendi alışkanlıklarımızı da değiştirmemiz gerekiyor. Hazır bir kağıt bile sorgulama yoluyla çok başka bir şekilde sınıfta yaşayabilir. O yüzden yaratıcı olmak, bu konuda düşünüyor olmak son derece önemli.
En iyi nasıl öğreniriz? Aslında bizim nereye gittiğimize dair fikrimizin olması gerekiyor. Dediğim gibi geriye dönük bir planlama yapıyor olmamız son derece önemli. “Benbunu yaptım, çocuk bunu yaptı, şimdi ne yapacağım?. “Bu oldu, bu oldu, şimdi ne yapacağım?”. Yani; “Bunlar gelişti, benim ne yapmam lazım? Çocuk bunu yaptı, benim ne yapmam lazım?”. Bizim son derece gözlem yapan ve uyanık olan bir yapıya sahip olmamız gerekiyor. Yani kaybolmamamız gerekiyor. Dediğim gibi“Aktivite güzel, bu güzel, onu da öğrendim, şu workshop’tan şunu da öğrendim, bunuda yapayım” derken çocukların kafası karışıyor. Çok şey yapıyorlar ama çıktı farklı,derinliğine bir şey yapmıyorlar. Buna son derece hakim olmamız gerekiyor.
En iyi nasıl öğreniriz?
Hedefimiz, yönlendirici sorgulama ile öğrencilerin sorgulamalarını sürdürmelerini, organize etmelerini ve genişletmelerini desteklemektir
En iyi öğrenim ilgili olduğumuz konularda aktif olarak katıldığımız zamandır.
Sorgulama belli bir eğitim ve öğretim metodu değil bir felsefedir.Bir yaşama veöğrenme biçimidir.Gerçekten aileleri dahil etmemiz, öğretmen eğitimi, öğretmenlerin değişime yaklaşımı son derece önemli ve çocuklar en önemli. Çıkmak istediğimiz, ileriye gitmekistediğimiz, varmak istediğimiz hedef son derece önemli. O yüzden yaşam boyu öğrenmeyi bırakmayacağız. Ben hocalarımın da nezdinde, onlar daha iyi ölçüm yapıyorlardır ama anaokulu öğretmenlerini ve kendimi çok şanslı buluyorum. Çünkü hocalarımız bizi gerçekten farklı yetiştirdi, daha açığız, düz gözlüklerle bakmıyoruz.
Bir kaç örnek vermek istiyorum. Mesela 5. sınıf örneği, daha önce bahsettiğim disiplinlerüstü temalardan, kim olduğumuzla ilgili. 5. sınıfta ünite adı; Haklar vesorumluluklar iken bu ana fikrin oluşması, sorgulama haklarının oluşması tamamen öğretmenlerin oluşturduğu bir program, program size çerçeveyi veriyor.
Müfredat konuları örnekleri ( 5.sınıf )
Sorgulanacak olanlar: Kim oldugumuz Bireyin kendi doğasını sorgulaması, inançlar ve değerler, kişisel, fiziksel, zihinsel, sosyal veruhsal sağlık, aileleri, arkadaşları, toplulukları ve kültürleri içeren insan ilişkileri, haklar ve sorumluluklar, insan olmanın anlamı.
Ünite adı: Haklar ve Sorumluluklar
Ana fikir :
Her insanın evrensel hakları vardır ve aynı zamanda başkalarının haklarını da koruma sorumluluğu vardır.
Anahtar kavramlar:
İşlev, sebep-sonuç, bağlantı Sorgulama hatları: Bireylerin gruplar içindeki rolü Evrensel haklar Kişisel hak ve sorumlulukların düzenlenmesi
Mesela binlerce PYP okulu var. “Siz bunu uygulayın, hazır da bir program alın sınıfınızda uygulayın” diye bir şey yok. “Sana çerçeveyi veriyorum, sizler kendinizmüfredatınızı yazacaksınız” diyor.
Anasınıfına bakarsak yine okulunuzda bulunduğunuz yapıya göre değişiyor.
Müfredat konuları örnekleri ( Anasınıfı )
Sorgulanacak olanlar: Kim oldugumuz Bireyin kendi doğasını sorgulaması, inançlar ve değerler, kişisel, fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal sağlık, aileleri, arkadaşları, toplulukları ve kültürleri içeren insan ilişkileri, haklar ve sorumluluklar, insan olmanın anlamı.
Ünite Adı: Vücudumu keşfediyorum
Ana fikir : Vücudumdaki organlar birlikte çalışır.
Anahtar kavramlar:Şekil, işlev, sorumluluk
Sorgulama hatları:Vücudumdakiler Vücudumdaki organlar ve görevleri Vücuduma karşı sorumluluklarım
4 yaşında kim olduğumuz kavramı içerisinde yaptığınız şeyle, 5.sınıfa kadar giderken izlediğiniz yol çok önemli. Çocuk oraya giderken haklar ve sorumluluklar konusunagitmeden önce 2. sınıfta ne yaptığı, 3.sınıfta ne yaptığı çok önemli. Yani bir an daçocuklar haklar ve sorumluluklar konusuna gelmemeli açıkçası.
Ana sınıfında “Vücudumu keşfediyorum” hakkımdan önce kendimi tanımam lazım değil mi? 5. sınıfta hakkımı ve sorumluluğumu bilmem için “Vücudumda ne var,özelliklerim nasıl, kendimi nasıl koruyabilirim?” bunu bilmem gerekiyor. Bunun gibibelli şeyler çok önemli.
Okul öncesindeki üç farklı yaklaşımdan söz edeceğim. Konuşmamın sonunda bütün bunlar ne anlam ifade ediyor, bütün bu yaklaşımlar ne açıdan birbirlerine benziyorlar ve her yaklaşım acaba alındığı gibi mi uygulanmalı, yoksa bizim ihtiyaçlarımıza mı uyarlanmalı, bununla ilgili sizlerle düşüncemi paylaşmak istiyorum.
İlk ele alacağım yaklaşım; Montessori yaklaşımı. Montessori’yi hepiniz çeşitli şekillerde biliyorsunuz. Montessori bu alanın ilklerinden biri ve üç ana gelişim boyutunu öne çıkarıyor:
Hareket Gelişimi
Duyuların Gelişimi
Dil Gelişimi (Elkind, 1976) Montessori çocuğun bir hareket ihtiyacından söz ediyor, duyularının gelişmesinden söz ediyor ve mutlaka kendini ifade edebilecek, duygularını da ifade edebilecek bir dil gelişimine sahip olmasını söylüyor ve diyor ki; Öğretmenin görevi çocuğa öğretici bilgiler, dersler vermek değil, malzemeyi nasıl kullanacağını ona anlatarak, onun eşya ile doğrudan doğruya yapacağı deneylerle kendi kendine öğrenmesini sağlamaktır. Ama bizim onun için ortamı hazırlamamız, ona uygun şartları yaratmamız gerekmektedir.Montessori’nin temel bazı ilkeleri var.
Çocuğa Saygı Çocuklar yetişkinlerin bir minyatürü değillerdir. Çocukların yaşamı yetişkinlerden farklı ve de ayrı olarak ele alınmalıdır (Oktay, 1988).
Emici-özümleyici Akıl Montessori’ye göre; bir insan diğeri tarafından eğitilmez, herkes kendini eğitmelidir. Yetişkinler akıllarını kullanarak bilgi edinirler. Çocuklar ise, bilgiyi doğrudan emerler (Lillard, 1973).
Hassas Dönemler Montessori’ye göre; çocukların bazı yetenekleri daha kolay kazanabildiklerihassas dönemler bulunmaktadır. Öğretmenler; hassas dönemler olduğunu kabul etmeli, bunları tespit etmeyi öğrenmeli ve bu gelişimin maksimum düzeyde olmasını sağlamak için uygun ortam hazırlamalıdır (Elkind, 1976).
Hazırlanmış Çevre Montessori’ye göre; çocuklar en iyi yapılandırılmış ortamda öğrenirler. Böyle bir ortamın hazırlanmasının nedeni çocuğu yetişkinden bağımsız kılmaktır. Çocuk her şeyi kendisi için yapabilir. Öğretmenin ortamla ilgili bilgiyi aktarmasından sonra çocuk kendi ihtiyaçları ve ilgilerine göre burada çalışabilir (Lewis, 1977).
• Kendini Eğitme Çocuklar kendilerini eğitebilirler. Çocuk hazırlanmış ortamla tanıştıktan sonra yönlendirme olmaksızın eğitilebilir. Montessori yaklaşımında önemliunsurlardan biri de özgürlük ilkesidir. Özgürlük çocuklara önceden hazırlanmış bir çevrede serbestçe hareket etmelerine fırsat tanımaktır (Montessori, 1997).
Bu ilkeler, aslında okul öncesi çağdaş eğitimin temel ilkeleri arasında da hep kabul edilen, ön görülen ilkeler ve Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim programları (2002 ve 2006 programları) hazırlanırken bu ilkelerve buna eklenebilecek bazı temel ilkeler dikkate alındı .
Montessori materyalleri; duyu, hareket ve bilişsel gelişmeyi sağlayan öğretici materyallerdir. Bu materyaller üç grupta toplanır:
1. Pratik yaşam materyalleri;hareket eğitimi için. 2. Duyu materyalleri; duyu eğitimi için. 3. Akademik materyaller; yazı ve okuma için (Lindauer, 1987).
Montessori materyalleri çocuklara kendi hatalarını bulma şansı veriyor.
Öğretmen çocuğun hatasını kesinlikle söylemiyor çünkü materyal öyle düzenlenmiş ki eğer çocuk onu doğru olarak yerleştiremezse ya da doğru sıraya koymazsa sürekli materyal “yanlışsın” diyor. Materyal söylüyor, kimse çocuğa yanlış olduğunu söylemiyor ve çocuk yanlışını buluncaya kadar aslında materyale olan ilgisini de sürdürüyor. Böylece hatasını düzelttikten sonra bir sonra ki daha karmaşık materyale geçme şansı var.
Montessori materyallerinin özellikleri şöyle sıralanabilir:
Çocuklar çalışma sonunda doğru yapıp yapmadıklarını anlarlar.
Sadece bir özellik değişir, diğerleri ise sabit kalır.
Materyaller aktif katılımı cesaretlendirici niteliktedir. Çocuklar pasif bir şekildeseyretmezler.
Materyaller çocukların ilgisini çekecek özelliktedir.
Materyaller tek bir çocuğun kullanabileceği şekilde düzenlenmiştir.Montessori materyalleri, çocuklara kendi hatalarını bulma şansı verir. Öğretmen çocuğun hatasını söylemez. Eğer çocuk hatalarını göremiyorsa bu, çocuğun yeterince gelişmediğini gösterir. Zamanı geldiğinde çocuk hatasını görecek ve düzeltebilecektir (Lindauer, 1987).
Jean Piaget (1859-1952)Jean Piaget, günümüzde ençok kabul gören gelişim kuramlarından birini gerçekkleştirmiştir.. Ona göre çocukların yetişkinlerden farklı olan bir zihinsel yapıları vardır. Onlar yetişkinlerin minyatürü değildirler. Çocukların zihinsel gelişim süreçleri belli dönemlere doğrudur.
Piaget’e göre Bilişsel Gelişim Dönemleri:1-Duyusal Motor Dönem 2-İşlem Öncesi Dönem 3-Somut İşlemler Dönemi 4-Soyut İşlemler Dönemi olmak üzere dört dönem içinde incelemektedir.
Piaget’in kuramı, zihinsel büyümeyi açıklamada hem kalıtımsal hem de çevresel etkenlere dayanır. Bu kuram çocukların geçirdikleri evrelerin, çevresel etkenlerle değil; zihinsel büyüme ile ilişkili olduğunu anlatır. Çocuğun, yaşı ilerledikçe ortaya çıkan zihinsel gelişimi onun doğuştan getirdiği zihin gücüne ve çevresiyle etkileşimi sonucunda edindiği yaşantılarına dayanmaktadır. Piaget’e göre ”zihinsel gelişim”, çocuğun çevresiyle olan etkileşimi sonucu, değişmeyen, biyolojik karakterde sabitsıralı basamaklarla belirlenir. Ancak farklı çocuklar bir dönemden diğerine farklı yaşlarda geçebilirler.(Oktay, 2000)
Bir Piaget Yaklaşımı- High/Scope Programı:Etkin öğrenme, yaparak öğrenmedir. Bu durum çocukların sadece seyretmeklekalmayıp, sürece etkin olarak, değiştirerek, hareket ederek, yaparak katılması anlamına gelir. Öğretmenin amacı etkin öğrenmeyi geliştirecek bir ortam sağlamak ve çocuklara eylemleri hakkında düşünmeleri için yardımcı olmaktır. Etkin öğrenmeningerçekleşebilmesi için öğrenen bireyin önünde çeşitli materyaller olmalıdır. Sınıfta bulunan materyaller etiketlenir. Etiketler sayesinde çocuklar kolaylıkla malzemeleri bulup kullanıp tekrar yerlerine koyabilirler.
Malzemenin mutlaka bir yerden satın alınmış, yurt dışından getirilmiş, pahalı ürünler olması gerekmiyor ve bizim öğretmen yetiştirme programlarımız her anaokulu öğretmenimizi sınıfına malzeme hazırlayabileceği yeterlilikte yetiştiriyor. Onun için bizim öğretmenlerimizin kendilerine öğretilen ve kendi kazandıkları yeterliliklerinialanda kaybetmemeleri gerekmektedir. Öğretmen boş zamanlarda veya sınıfta bulunmadığı herhangi bir zamanında malzemeyi üretmeyi gerçekleştirebilir.
High-scope programında;
Önceden bildirilmeyen hiçbir değişikliğin olmadığı tutarlı bir günlük program uygulanır.
Program, sene başında, sınıfta az sayıda etkinlik köşesi ve materyalle başlamayı, çocukların ilgi, istek ve ihtiyaçlarına göre, köşedeki materyal sayısını artırmayı öngörür.
Ortam; tüm sorumluluğu yetişkinle çocuğun paylaşması, çocukların seslerinin duyulması, bilginin yaparak ve yaşayarak öğrenilmesi üzerine kurulmuştur. Günlük program tutarlıdır. Günlük programdaki değişiklikler konusunda çocuklar önceden bilgilendirilir. Her gün planla-yap-değerlendir uygulaması için bir zaman vardır. Günlük programda yetişkinler tarafından başlatılmış faaliyetlerle çocukların girişimiyle başlamış faaliyetler arasında bir denge oluşturulur. Günlük düzeninin temel parçaları planlama zamanı, çalışma zamanı, temizlik zamanı, hatırlama zamanı, küçük grup zamanı ve açık hava zamanıdır.Çocukların kendilerine saygı duymalarını ve başkalarına saygı göstermeyi öğrenmelerini sağlar. Çocukta problem çözme yeteneğini geliştirir. Çocuklarda yaratıcılık, girişimcilik, görüşlerini rahatlıkla ileri sürme yeteneklerini geliştirir. Yetişkin desteği sayesinde çocukların kendilerine olan güvenlerini ve yeni şeyler deneme konusunda istek ve arzularını artırır. Programdaki sınıf düzeni ve günlük plansayesinde sorumluluk duygusu ve kontrol duygusu pekiştirilir (Weikart, 1990).
Reggio Emilia Yaklaşımı: Reggio Emilia yaklaşımı, Türkiye’de daha az bilinen bir yaklaşım. Doğal çevreyi en iyi kullanan yaklaşımlardan bir tanesidir. Bu açıdan okul öncesi öğretmenlerinin Türkiye gibi tabiat şartları çok zengin olan bir ülkede bu yaklaşımı kullanabileceğini düşünüyorum. Reggio Emilia, bir kasaba halkının savaş sonrası kimsesiz kalan ve okuldan, eğitimden yoksun olan çocuklarını toparlamak için bütün kasabayı seferber ederek ortaya çıkmış bir yaklaşımdır.Ama Reggio Emilia da diğerleri gibi sabit bir program değil bir yaklaşım. Burada;
Çocuk başkahraman olarak güçlü, zengin ve yeteneklidir.
Çocuk işbirliği yapar. Eğitim çocukların her birini başka çocuklarla, aileyle,öğretmenlerle ve toplulukla bağlantı içinde görür.
Çocuk iletişim kurar. Bu amaçla dilediği malzemeleri kullanma hakkınasahiptir.
Çevre üçüncü öğretmendir. Alanın düzenlenmesi ve kullanımı iletişimi veilişkileri teşvik edicidir.
Öğretmen; ortak, rehber, araştırmacı ve destektir.
Belgelendirme bir iletişim çeşididir. Tüm çalışmalar panolarda sergilenir.
Veli ortaktır. Veli katılımı çok önemlidir ve farklı şekillerde sağlanır (Cadwell, 1997, s. 5-6).
Program sürekli araştırma üzerine kurulmuştur. Reggio Emilia’da “proje” kelimesi anahtar bir rol oynar. Yapılacak etkinliklerde “sanat” kelimesi yerine “proje” kullanılır. Çocuklara verilmek istenen bilgiyi didaktik bir şekilde kazandırmak yerine, o bilgiyiproje sürecinde, çocuğun bir araç olarak kullanması beklenir. Program, her sabahçocukları iki saat esnek etkinliklere yöneltmektedir. Çünkü öğrenme, çocukların yaptığı bir iştir, onlara yapılan bir iş değildir. Bu nedenle çocuklara yaptıkları bir işin sonunda ödül verilmemektedir (Gandini, 1997).
Yaklaşımın en önemli özelliği öğretmenin öğrenen olarak görülmesidir. Öğretmen kendini bir “pusula” olarak görmekte ve çocuklarla birlikte öğrenme macerasına atılmaktadır. Çocuklar için bir kaynak konumunda olan öğretmen çocuklara sorular sorar, çocukların fikir ve hipotezlerini keşfeder, çeşitli öğrenme ve öğretme durumları yaratır. Öğretmenler gün içinde yapacakları aktiviteleri tartışmak için sabahları çocuklarla sohbet ederler. Sınıflar tek bir öğretmene ait değildir. Okulun bütün eğitimkadrosu birlikte plan yapmakta ve birlikte çalışmaktadır. Her yaş grubu için iki öğretmen bulunmaktadır.
Reggio Emilia programında ortamın düzeni, malzemeler ve etkinlikler çocukların problem çözme ve keşfetme duygularını destekler niteliktedir. Reggio okullarını güzelleştiren pahalı eşyalar değil, duvar rengi, eşyaların biçimi, raf ve masalardaki malzemeler ve hemen her yere yerleştirilen bitkilerdir. Reggio Emilia’da her okulda sınıf içinde bir mini atölye, bir de büyük atölye bulunmaktadır. Atölyeler çok çeşitli materyal ve kaynak ile doludur.
Reggio Emilia programında eğitim ortamı için “öğretmenin kendisi” şeklinde ifadeler kullanılmaktadır. Ancak fiziksel çevre kadar sosyal çevrenin de önemli olduğu vurgulanmaktadır. Yetişkinlerle çocuklar arasındaki sosyal alışverişi kolaylaştırmak amacı ile bütün çocuklar ve öğretmenlerin birlikte bulunabileceği “pızaza” denilen büyükçe bir alan vardır. Sınıflar bu alanın etrafında düzenlenmiştir. Çocuklar ve yetişkinler gün içinde bu alandan geçmek zorundadır (Cadwell, 1997).
Bizim bazı bağımsız anaokullarımızda da böyle alanlar var. Bütün sınıflar oraya açılıyor ve böylece bütün gün yetişkinler ve çocuklar hepsi birbiriyle iletişim halinde. Ama bu pizazsa’nın bizdekinden farkı burası yeşil ağaçlarla, bitkilerle, alabildiğince yeşilliklerle donatılmış bir orta alan. Bahçe ve avlular sınıfın uzantısı olarak kabul edilir; yani içeride yapılan her etkinlik dışarıda da yapılabilmektedir. Mutfak, mümkün olduğunca merkezi bir yerde bulunur ve çocukların etkinliklerinin izlenmesi için camlarla çevrelenmiştir. Çocuklar burada sık sık yemek hazırlama etkinlikleri yaparlar. Banyolarda, duvarlarda ve tavanda değişik özellikte aynalar bulunmaktadır. Böylelikle çocukların hem eğlenmeleri hem de kendi vücutlarını tanımaları sağlanır. Okulun duvarları çocukların çalışmalarının ayrıntılı resimleri ile donatılmıştır. Bütünfiziksel ortamlar, toplum-okul bütünleşmesinin de en güzel örneğini sunmaktadır. Örneğin yemekhanenin restaurant biçiminde düzenlenmesi, mutfak dahil olmak üzere tüm bölümlerin ev şeklinde dekore edilmiş olması gibi (Hendrick, 1997).
Sonuç Bugünkü konuşmada ele alınan her üç yaklaşım da aslında zorluk şartlarında ortayaçıkmıştır. Montessori fakir bir mahallede zor şartlarda çalışmıştır,. High-scope daha çok dezavantajlı, ekonomik ve sosyal olarak zorlukları olan çocuklar için planlanmıştır.Reggio Emilia savaş sonrasının zor şartlarını çocuklar için kolaylaştırmak amacı ile yaratılmıştır.
Herbir yaklaşımın kendine özgü bir felsefesi ve kendine özgü bir fiziksel ve sosyal ortamı vardır. Bunlar kavranılmadan bu yaklaşımlarla yapılacak uygulamaların başarılı olması düşünülemez.
Bütün bu yaklaşımların ortak noktaları şöyle özetlenebilir:
Çocuk merkezli eğitim
Yapılandırılmamış esnek program
Yaş ve gelişim düzeyinin dikkate alınması
İlgi ve ihtiyaçlar
Bireysel farklılıklar
Çevrenin iyi şekilde değerlendirilmesi
Gerçek yaşam deneyimlerine yer verilerek çocuğun yaşama hazırlanması
Aktif öğrenme
Bilinçli ve iyi planlanmış bir şekilde verilen yetişkin desteği
Aile katılımı
Gözlem ve değerlendirme
Okul öncesinde yer alan tüm etkinlik çeşitlerine yer verilmesi
Eğitim hedeflerinin çocuğun bütünsel gelişimini dikkate alması.
Bu ortak özellikler bizi okul öncesi eğitimin temel prensiplerine ulaştırmaktadır.
Çocuk grubumuzun ihtiyaçlarına göre her bir yaklaşım bağımsız olarak uygulanabilir. Ama bütün bu temel ilkeler doğrultusunda kendi programımızı yaratmamız, kendi materyallerimizi oluşturmamız, biraz daha yaratıcılığımızı kullanmamız ve kendimizi de geliştirmemiz daha doğru olmaz mı? Teşekkür ediyorum.
KAYNAKLAR Cadwell, L. B. (1997). Bringing Reggio Emilia Home – An Intervention Approach to
Early Childhood Education. Columbia University: Teachers College Press. Elkind, D. (1976). Child development and education. New York: Oxford University
Press. Gandini, L. (1997). Reggio Emilia and American schools. J. Hendrick (Ed.), First
Steps Toward Teaching the Reggio Way (s. 14–25). Ohio: Prentice Hall. Hendrick, J. (1997). Foundations of the Reggio Emilia approach. J. Hendrick (Ed.),
First Steps Toward Teaching the Reggio Way (s. 41–54). Ohio: Prentice Hall.
164
Lewis, C. (1977). The Montessori Method. Education Before Five: A Handbook on Preschool Education
Lillard, P. P. (1973). Montessori, a modern approach. London: The Penguin Press.
Lindauer, S. L. K. (1987). Montessori Education For Young Children. Approaches To Early Childhood Education. J. L. Roopnarine & J. E. Johnson (Eds.). Ohio: Merrill Publishing Company.
Oktay, A. (1988). Okulöncesi Eğitimde Çağdaş Bir Yaklaşım: Montessori Yöntemi.Yapa Okul Öncesi Eğitim ve Yaygınlaştırılması Semineri. İstanbul: Yapa Yay.
Oktay, A. (2000). Yaşamın Sihirli Yılları: Okul Öncesi Dönem. İstanbul: Epsilon Yayınevi.
Weikart, D. P. (1990). Okulöncesi Çocuklar İçin Temeller: High/Scope Yaklaşımı.Erken Çocukluk Eğitiminde Farklı Modeller. Sevda Bekman (Ed.). Seminer Bildirileri(Eylül 10-14, 1990, İstanbul).Unicef.
Kaynak : https://www.tozok.org.tr/Kitap/1Temel/1-okuloncesi-sempozyum.pdf
GEMS MATERYALLERİ İLE MATEMATİK VE FEN UYGULAMALARI
GEMS – Great Explorations in Math and Science (Fende ve Matematikte Büyük Araştırmalar) – heyecan verici etkili fen ve matematik etkinliklerini sınıflara taşıyan kaliteli ve esnek bir ders programıdır. Fermuarlı bir çanta içinde gerçekleşen kimyasal tepkimeden dev boyutlu sabun köpüklerinin oluşturulmasına, uzaydan geldiği söylenen garip yeşil bir maddeden güneş ısısı deneylerine kadar bütün GEMS etkinliklerinin amacı, temel bilimsel kavram ve yöntemleri açıklarken hayal gücünü etkilemektir. İlk olarak Lawrence Bilim Merkezi’nde geliştirilmiş ve ardından ülke çapında yüzlerce öğretmen tarafından sınanmış olan GEMS öğretmen kılavuzları, öğretmenlerin en çok fayda sağlayabileceği şekilde güncelleştirilmektedir.
GEMS etkinlikleri, kolayca elde edilebilen, ucuz malzemelerle gerçekleştirilir ve özel bir fen ya da matematik eğitimi almış olmanızı gerektirmez. Öğretmen kılavuzlarında, her bir ünitede kullanılacak malzemeler hakkında ayrıntılı bilgi verilmekte ve etkinliklere nasıl hazırlanılması gerektiği anlatılmaktadır. Ünitelerin işlenme süreleri öğrencilerinizin durumuna bağlı olacaktır, ama önerilen süre 2 – 12 derstir. Ortalama bir ünitenin hangi sınıflar için önerildiği belirtilmektedir. Üniteler anasınıfından başlayarak onuncu sınıfa kadar kullanılabilmektedir. Bununla beraber, birçok öğretmen, etkinlikleri daha küçük ya da daha büyük öğrencilere uyacak şekilde değiştirmiştir.
GEMS üniteleri, fen bilgisi eğitiminde “gözetimli keşif” yönteminin en iyi yönlerini yansıtmaktadır. Gözetimli keşif yöntemi bireylerin öğrenime doğrudan katılımını vurgular. Bu tür etkinlikler, sadece ders kitaplarının kullanıldığı yönteme oranla daha fazla güdülenme yaratmakta ve bilim adamlarının gerçekte ne yaptığının daha gerçekçi bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır. Daha da önemlisi, GEMS etkinlikleri öğrencilerin temel fen ve matematik kavramlarını anlamalarını ve günlük yaşamlarında gerek duydukları sorgulama alışkanlığını edinmelerini sağlamaktadır. GEMS “Bilim Şenliği Öğretmen Kılavuzları” sınıflarda gerçekleştirilebilecek bir dizi gösteriyi anlatmaktadır. Öğrenciler, ön planda oldukları rahat bir ortamda, belirli tekbir sonuca ulaşmalarının gerekmediği araştırmalarda görev almaktadır. Bilim şenlikleri okullarda ve kamuya açık alanlarda büyük gruplara yönelik olarak da düzenlenebilmektedir.
GEMS Projesinin Amaçları Nelerdir?
GEMS Projesi şu amaçları gerçekleştirmek için etkinliğe dayanan bir yöntemi kullanmaktadır:
Bağımsız öğrenen ve eleştirel düşünebilen bireyler yaratmak.
Öğrencilerin fen ve matematikteki öncü kavramları anlamalarını sağlamak.
Temel fen ve matematik becerilerinin önemini göstermek.
Fen ve matematiğe karşı olumlu bir tutum edinilmesini sağlamak.
Hiç kuşkusuz bunlar ülkedeki birçok iyi öğretmenin de amaçları arasında yer almaktadır. Bu tür sonuçlara ulaşmak, en deneyimli fen bilgisi öğretmenleri için bile oldukça zorlayıcıdır. Bu kitap, bu amaçlara ulaşmak için çalışan sizlere, GEMS öğretmen kılavuzlarından daha çok faydalanabilmeniz için öneri ve bilgiler sunmaktadır.
GEMS Yöntemi
Tasarımları gereği GEMS etkinlikleri eylemle başlar. Kavramlar, öğrenciler konuyla tanıştıktan ve konu hakkında bir fikre sahip olup soru sormaya başladıktan sonra tartışılmaktadır. Önce yapıp sonra açıklamak şeklindeki bu yöntem, öğrencinin kendiliğinden harekete geçmesini, konunun temelindeki kavram ve fikirleri anlamak için gereken deneyimi edinmesini ve eleştirel düşünmesini sağlamaktadır. İdeal olarak öğrencileriniz, bu etkinliği gerçekleştirerek anlamalarını istediğiniz kavramlara sorularıyla kendiliklerinden yönelecektir.
GEMS etkinlikleri öğrencilerin kendi başlarına buluş yapmalarına olanak tanımaktadır ve öğretmen kılavuzları size bu süreci destekleyip vurgulayan yöntemler önermektedir. Sizin kılavuzluğunuzdaki öğrenciler, sorgulamayı ve sonuç çıkarmayı öğrenerek daha iyi dünya modelleri oluşturacaktır. Bu gözetimli keşif yöntemi kısıtlı ders süresi içinde kavramları öğretmeniz ve işlem becerileri edindirmeniz için pratik bir yöntemdir.
GEMS yöntemi sadece fen bilgisindeki işlem becerilerinin ve kavramların bir listesi değildir. Yaklaşım da önemlidir. Birçok öğrenci, lise çağına ulaştığında fen öğrenimi görmek isteyip istemediğine ve fende başarılı olup olmayacağına karar vermiş durumdadır. Her GEMS etkinliği öğrencilere fen bilgisinin eğlenceli olduğunu vebilim yapabileceklerini göstermek için tasarlanmıştır. Bu yaklaşım, genel olarak bilime karşı olumlu bir görüş açısı yaratmak açısından olduğu kadar, öğrencilerinizin etkinlikler sırasında daha kapsamlı düşünmelerini sağlamak açısından da önem taşımaktadır.
Bütün fen eğitimi programları belirli bir bilim görüşünü anlatır. GEMS etkinlikleri, bilimin yapısına ilişkin şu düşünceleri aktarmak için tasarlanmıştır:
·Bilim sorgulamadır. Adli Tıp Kimyası’nda sorgulama bir hareket noktasından başlar: “Bu fidye notunu yazmak için hangi kalem kullanılmış?” Ooblek: BilimAdamları Ne Yapar? dersinde öğrenciler hem sıvı hem de katı gibi görünen bir maddeyi araştırırlar. Öğrenciler doğal olarak, “Bu madde katı mı, yoksa sıvı mı? Dokunduğumda sert olmasına rağmen nasıl bu kadar akışkan olabiliyor? Bulunduğu yerden kaldırmaya kalkışırsam neler olacak?” gibi sorular sorarlar.
·Bilim araştırmadır. GEMS etkinlikleri öğrencilerin kendi araştırmalarından doğan sorulara yanıtlar bulmasına kılavuzluk etmektedir. Öğrenciler, Balık Alanları Çizimidersinde, sınıftaki akvaryumun ekolojik yapısını araştırmak için sistemli bir örnekleme tekniği kullanırlar. Kağıt Havlu Sınaması dersinde, hangi marka kağıt havlunun daha dayanıklı olduğunu bulmak için kendi deneylerini tasarlarlar.
· Bilim ortak bir girişimdir. GEMS etkinlikleri, öğrencilerin takım halinde çalışmasını, bütün takımların deneyimlerine dayanan sonuçlar çıkartmasını ve bilimsel toplantılar düzenlemesini sağlayarak bilimsel gayreti harekete geçirmektedir. Örneğin Kovan Vızıltısı’nda ilkokul öğrencileri sınıfta bir arı kovanıyaparlar. Köpük – Bilim’de takımlar halindeki öğrenciler deterjan köpüklerinin çapını ölçer ve hangi marka deterjanın en büyük köpük balonunu çıkardığını saptamak için sınıf ortalamasını hesaplarlar. Lahana Kimyası’nda ev içindeki kimyasal maddeleri sınıflamak için bir toplantı düzenlerler. QUADICE bir takımdaki öğrencilerin diğer takımdakiler karşısında strateji geliştirmek için birbirlerine yardımcı oldukları ortakbir matematik oyunudur. Grup Çözümleri’nde, öğrenciler dört kişilik takımlar halinde, ancak hep birlikte çalışırlarsa çözebilecekleri problemlerin çözümünü bulmaya çalışırlar.
·Bilim dünyanın anlamını bulmaktır. Bir bilim adamının amacı, olguları keşfetmek için sorulara yanıtlar bularak doğaya ve dünyaya gittikçe daha çok benzeyen modeller oluşturmaktır. GEMS üniteleri, öğrencilerin sorular sormasına, bu sorulara yanıt vermesine ve daha kapsamlı düşünsel modeller oluşturmasına yardımcı olan temel kavramları anlatmaktadır. Örneğin, Dünya, Ay ve Yıldızlar öğrencilerin dünyayı bir küre olarak algılamalarını ve bu modeli, ayın niçin biçim değiştirdiği ve dünyanın diğer tarafındaki insanların niçin düşmediği gibi soruları yanıtlarken kullanmalarını sağlamaktadır. Sıvı Araştırmaları’nda öğrenciler sıvıların özelliklerini öğrenerek maddeleri ve madde sınıflandırmalarını anlamaktadır.
Bilim Eğitimi Stratejileri
Sorular Niçin Bu Kadar Önemlidir?
Sorular aynı zamanda öğrencilerin sınıftaki deneyimleriyle diğer deneyimleri arasında bağlantı kurmalarına yardımcı olarak hatırladıkları diğer bilgi ve düşüncelerle işlenen konu arasında ilişki kurmalarını sağlamaktadır. Sorular öğrencilere kendi kendilerine mantık yürütme, gerçeklerle düşünceleri birleştirme ve sonuç çıkarma ya da kuram oluşturma fırsatı tanımaktadır. Soru sormakla bilimin en önemli aşamalarından biri olan kendi düşüncelerimizin ve sonuçlarımızın sorgulanması modelini de oluşturmaktayız.
“İyi” sorular sormayı öğrenmek eğitimin en zorlayıcı yönlerinden biridir. İyi sorular konusunda hepimizin katılabileceği bazı düşünceler şunlardır: Bir tek yanıtı olmayan, “Niçin Ooblek’in akışkan olduğunu düşünüyorsun?” gibi sorular, belirli birtek yanıtı olan “Sıvının tanımı nedir?” gibi sorulara oranla öğrencilerin yaratıcı düşüncelerini daha çok desteklemektedir. Bazı sorular daha kapsamalı düşünmeyi gerektirmektedir ve böylece öğrenciler incelemeye, değerlendirmeye ve bilgileri yeni bir yolla birleştirmeye zorlanmaktadırlar. Diğer sorular sadece bilgi isterler. Her sorunun kendine göre bir yeri vardır.
Prof. Dr. Stanley Greespan tarafından yayınlana bu kitapta DIR yöntemi, Floortime uygulamalarının temelleri ve gelişimsel risk altındaki ve otizmli çocuklara yapılacak oyun çalışmalarının nasıl yapılması gerektiği ayrıntılı şekilde örnekleriyle açıklanıyor.
Tanıtım bülteninde kitap şöyle açıklanıyor:
‘’ Bu kitap, çocukları için endişelenen ebeveynler, kendilerine danışılan uzmanlar ve otizme sahip bir çocuğa yardımcı olmaya çabalayan ekipler (aile ve uzmanlar) için olduğu kadar bu ürküten rahatsızlıkla ilgili çığır açan bir yenilik bekleyen herkes için son derece değerli bir kaynak. Oyun terapisi ve DIR programları heyecan verici yeniliklerle dolu ve son derece etkili.’’ Prof. Dr. T. Berry Brazelton– Harvard Tıp Fakültesi Pediatri Uzmanı
‘’Bu kitapta Dr. Greenspan, ebeveynler ve öğretmenlerin otizme sahip bir çocukla iletişim kurarken kullanabileceği pek çok kullanışlı yöntem sunuyor.’’Temple Grandin, ‘’Thinking in Pictures’’ (Resimlerle Düşünme) adlı kitabın yazarı.
” Floortime dediğimiz yöntemin babası Prof. Dr. Stanley Greenspan ve Psikolog Serena Weider’in kaleme aldığı özellikle Ivar Lovaas’ın ABA yöntemini eleştirip bu yöntemin eksik ve hatalı yönlerini açıklayarak bunları Floortime yöntemi ile nasıl aşılacağını anlattığı kitap. Davranışcı yöntemin karşısında daha hümanist bir yöntemdir. Gelişimsel anlayışı benimseyip, birey hangi gelişim basamağında ise o basamağı genişletip bireyi bir üst basamağa taşımayı hedefler. ABA’dan farklı olarak buzdağının görünen yüzüne değil altında yatan esas probleme yöneliktir. Sınırları ise daha çok Asperger Sendromuna yönelik olması ve konuşamayan bireylerde sınırlı kalması. Alanla ilgili herkesin okuması gerekli.” https://1000kitap.com/kitap/otizmde-derinlemesine-oyunla-tedavi–155143
Dr. Stanley I. Greenspan Floortime medotunu şöyle tanımlıyor:
a. Oyunda çocuk önderdir.
b. çocuğu oyunda yüreklendirmek gerekir.
c. çocukla etkileşimin hareket ve duygu genişletmesi olduğunu belirtir.
DIR olarak anılan bu yaklaşım,
D, development yani gelişimi,
I, individual difference yani bireysel farklılıkları,
R, relationship based approach yani ilişki temelli yaklaşımı anlamına gelir.
Gelişimsel bir yaklaşım olarak DIR, altı gelişimsel seviyeyi açıklar.
Bireysel farklılıklar denildiğinde çocuğun bilgiyi işleme açısından benzersiz olduğuna vurgu yapar.
İlişki temelli demek ise çocuğun öğrenirken girdiği ilişkiler bakımından gelişiminde nasıl ilerlediğinin ifadesidir.
DIR Modeli yukarıda açıklanan 3 içgörü üzerine kurulmuş ve çocuğu eriştiği 6 gelişimsel seviyeye bireysel işlev profiline ve gelişimi en iyi şekilde destekleyen interaktif ilişkilere bağlı bir müdehale programı yaratmaktadır.
DIR genellikle OYUN TEDAVİSİ-TERAPİSİ olarak değerledirilse de aslında DIR temelli müdehale programının bir unsurudur.
Duygusal açıdan anlamlı etkileşimlere odaklanır.
Altı temel gelişimsel kapasiteyi teşvik eder.
Altı Temel Gelişimsel KAPASİTE ise;
Aşama 1: Uyum SAğlama ve Dünyaya Duyulan İlgi
Aşama 2: Katılık ve İlişki Kurma
Aşama 3: Niyetlilik ve İki YÖnlü İletişim
Aşama 4: Sosyal Problemi Çözme, Ruhsal Durumun Düzenlenmesi ve Benlik Duygusu Oluşturma
Aşama 5: Semboller Yaratmak, Kelime ve Düşünceleri Kullanmak
Aşama 6: Duygusal Düşünce, Mantık ve Gerçeklik Duygusu
ayrıca üç ileri gelişimsel kapasite vardır. Bunlar:
Aşama 7: Çoklu Nedensel ve Üçlü DÜşünme
Aşama 8: Gri Alan , Duygusal Olarak FArklılaşmış Düşünce
Aşama 9: Benlik Duygusunu GEliştirme ve İçsel Bir Standart Üzerinde Yansıtma (Sayfa 69-77).
Daha fazlası için kitabı almanızı ve okumanızı öneriyoruz.
1. Baskı: Aralık 2017, Ankara İnternet: www.pegem.net
BÖLÜMLER VE YAZARLARI
BÖLÜM 1 Uygulamalı Davranış Analizi: Tanımı ve Tarihsel Gelişimi Doç. Dr. Orhan ÇAKIROĞLU (Karadeniz Teknik Üniversitesi)
BÖLÜM 2 Hedef Davranış Tanımlama ve Davranışsal Amaç Yazma Doç. Dr. Salih RAKAP (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
BÖLÜM 3 Hedef Davranışları Kaydetme ve Güvenirlik Doç. Dr. Şerife YÜCESOY-ÖZKAN (Anadolu Üniversitesi)
BÖLÜM 4 Grafik Çizimi ve Görsel Analiz Yard. Doç. Dr. Derya GENÇ-TOSUN (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi)
BÖLÜM 5 Tek Denekli Deneysel Araştırma Yöntemleri Doç. Dr. Salih RAKAP (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
BÖLÜM 6 Problem Davranışların İşlevlerini Belirleme Prof. Dr. Dilek ERBAŞ (Marmara Üniversitesi)
BÖLÜM 7 Uygun Davranışları Arttırma Doç. Dr. Şerife YÜCESOY-ÖZKAN (Anadolu Üniversitesi) Arş. Gör. Feyat KAYA (Anadolu Üniversitesi) Arş. Gör. Emrah GÜLBOY (Anadolu Üniversitesi)
BÖLÜM 8 Yeni Davranışlar Öğretme Yard. Doç. Dr. EMRE ÜNLÜ (Bülent Ecevit Üniversitesi)
BÖLÜM 9 Öncüllere Dayalı Uygulamalar Arş. Gör. Dr. Şeyda DEMİR (Ankara Üniversitesi)
BÖLÜM 10 Sonuçlara Dayalı Uygulamalar Doç. Dr. Elif SAZAK-PINAR (Abant İzzet Baysal Üniversitesi)
BÖLÜM 11 Kendini Yönetme Yard. Doç. Dr. Mine SÖNMEZ-KARTAL (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi)
BÖLÜM 12 Kalıcılık ve Genelleme Arş. Gör. Göksel CÜRE (Anadolu Üniversitesi) Uzm. Nursinem ŞİRİN Doç. Dr. Şerife YÜCESOY-ÖZKAN (Anadolu Üniversitesi)
BÖLÜM 13 Uygulamalı Davranış Analizinde Etik Dr. Onur ÖZDEMİR (Marmara Üniversitesi)
ÖN SÖZ
Uzun süreden bu yana yayımlama hayali kurduğumuz, alt yapısı 10 yıldan daha uzun bir geçmişe dayanan ve yaklaşık iki yıllık aktif çalışmanın ürünü olan Uygulamalı Davranış Analizi kitabının yayımlanmış olmasından çok büyük mutluluk duyuyoruz. Bu kitabın, başta özel eğitim, psikoloji, rehberlik ve sosyal hizmetler olmak üzere, uygulamalı davranış analizinin kullanıldığı pek çok disiplinden okuyucuya hitap edeceğini ve günlük yaşam içinde karşılaşılan sorunların büyük bir bölümünün çözümünde işe yarayacağını düşünüyoruz. Ayrıca bu kitabın, uygulamalı davranış analizine ilişkin ülkemizde geleneksel bakıştan biraz farklılaşarak, hedef davranışların tanımlanması, davranışların işlevlerinin belirlenmesi ve öncüllere dayalı uygulamaları öne çıkarması gibi açılardan okuyuculara yeni bir bakış açısı kazandırmada da katkı sağlayacağını umuyoruz.
Tamamı 13 bölümden oluşan bu kitabın birinci bölümünde uygulamalı davranış analizinin tanımı ve tarihsel gelişiminin yanı sıra uygulamalı davranış analizinde ele alınan önemli kavramlar açıklanmıştır.
Kitabın ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümlerinde uygulamalı davranış analizinin basamakları olan; hedef davranışı tanımlama ve davranışsal amaç yazma, hedef davranışları kaydetme ve kaydedilen verileri grafiğe dönüştürerek analiz etme konularına yer verilmiştir.
Kitabın beşinci bölümünde, uygulamalı davranış analizi kapsamında kullanılan uygulamaların etkililiğini ve verimliliğini belirlemek üzere sıklıkla kullanılan tek denekli deneysel araştırma yöntemlerinden ve tek denekli deneysel araştırmalar için geliştirilmiş kalite göstergeleri ve standartlarından söz edilmiştir.
Kitabın altıncı bölümünde problem davranışlar tanımlanmış, problem davranışları etkileyen uyaranlar ile problem davranışların işlevleri üzerinde durulmuş ve problem davranışların işlevlerini belirlemek üzere izlenecek basamaklar açıklanmıştır.
Uygun davranışların arttırılmasının ele alındığı yedinci bölümde, pekiştirme, etkili pekiştireçlerin belirlenmesi, pekiştirme tarifeleri, sembol perkiştirme ve gruba dayalı pekiştirme konularında ayrıntılı bilgilere yer verilmiştir.
Sekizinci bölümde öğrencilerin repertuarında olmayan davranışların öğretiminde kullanılan uygulamaları açıklayan yeni davranışları öğretme, dokuzuncu bölümde problem davranışların önlenmesinde kullanılan öncüllere dayalı uygulamalar ve onuncu bölümde sonuçlara dayalı uygulamalar anlatılmıştır.
Kitabın on birinci bölümünde kendini yönetme, on ikinci bölümünde kalıcılık ve genelleme, on üçüncü bölümünde ise uygulamalı davranış analizde etik konuları açıklanmıştır. Bu kitapta yer alan bilgilerin lisans düzeyinde okutulan uygulamalı davranış analizi dersinin içeriği ile örtüşecek biçimde olmasına dikkat edilmiştir.
Bunun yanı sıra, alanda çalışan uzmanların, lisansüstü düzeyde öğrenim görmekte olan öğrencilerin ve alandaki genç araştırmacıların gereksinimlerini karşılamaya yö- nelik bilgiler de okuyucuya sunulmaya çalışılmıştır. Kitapta adı geçen ve her biri birbirinden değerli yazarlar da, meslek yaşamları boyunca, gerek okuttukları derslerde gerekse uygulama ortamlarında elde ettikleri deneyimleri kitaba yansıtmışlar ve kitapta konuların kapsamına uygun şekilde çok sayıda örneği okuyucularla paylaşmışlardır. Bu kitabın yayıma hazırlanma sürecinde katkı sağlayan ve teşekkürü hak eden çok sayıda kişi olmuştur. Öncelikle, kitapta adı geçen yazar arkadaşlarımıza titiz çalışmalarından ve önerilerimiz doğrultusunda itinayla ve sabırla eklemeler ve düzenlemeler yaparak kitabın sizlere ulaşması konusunda sağladıkları katkılarından dolayı şükranlarımızı sunuyoruz.
Uygulamalı Davranış Analizi GİRİŞ
İnsan davranışlarının açıklanmasına yönelik çalışmalar çok eskilere dayanmaktadır. Geçmişten bugüne davranışlarımızın nedenlerini açıklayabilmek için pek çok kuram ortaya atılmıştır. Çeşitli özellikleri açısından değerlendirildiğinde bu kuramların farklı özelliklere sahip oldukları görülmektedir. Alberto ve Troutman’a (2009) göre bir davranışı açıklamak için kullanılan kuramların dört temel özelliğe sahip olması gerekmektedir. Bu özellikler; kapsayıcı olma (davranışı yeterli oranda açıklayabilme gücü), doğrulanabilir olma (varsayımların sınanabilir olma gücü), öngörülebilir olma (geleceğe yönelik öngörüde bulunabilme) ve gözleme dayalı olmadır. İnsan davranışlarının açıklanmasında biyofiziksel ve biyokimyasal, gelişimsel, bilişsel ve davranışsal kuram olmak üzere farklı kuramlar kullanılmıştır. Ancak bu kuramlar bahsedilen dört temel özellik açısından değerlendirildiğinde davranışı açıklamada yeterince kullanışlı değillerdir. Biyofiziksel ve biyokimyasal kuramlar kabul edilebilir düzeyde doğrulanabilir olma özelliğine sahip olmalarına rağmen kapsayıcı olma, öngörülebilir olma ve gözleme dayalı olma gibi özellikler açısından zayıftırlar. Gelişimsel kuramlar ise kapsayıcı olma özelliğine sahip olmalarına karşın doğrulanabilir olma ve gözleme dayalı olma açısından zayıftırlar. Aynı şekilde, bilişsel kuramlar da kapsayıcı olma dışındaki diğer özellikler açısından yeterince güçlü değildirler (Alberto ve Troutman, 2009). Sıralanan bu kuramların yanı sıra insan davranışlarını açıklamada kullanılabilecek bir diğer kuram ise davranışsal kuramdır. Davranışsal kuram (behavioral theory), insan davranışlarının öğrenilebilir olduğunu, diğer bir deyişle, öğrenmenin davranışın bir sonucu olarak meydana geldiğini öne süren öğrenme kuramıdır. Davranışsal kurama göre, davranışların öğrenilmesinde ve sürdürülmesinde pekiştirme, ceza ve sönme gibi birtakım ilkeler önemli rol almaktadır (Alberto ve Troutman, 2009). Davranışsal kuram tüm davranışların bir amacı olduğu ve olumlu sonuç doğuran davranışların ileride tekrar edilme olasılığının arttığı görüşünü öne sürmektedir (Cooper, Heron ve Heward, 2014). İnsan davranışlarını açıklayan diğer kuramlar da göz önüne alındığında, davranışsal kuram kapsayıcı olma, doğrulanabilir olma, öngörülebilir olma ve gözleme dayalı olma özelliklerinin tamamında diğer kuramlara göre önemli bir üstünlüğe sahiptir (Alberto ve Troutman, 2009). Kaynağa Git Öğrenme kuramları konusunda daha ayrıntılı bilgi edinmek için aşağıdaki kaynağa erişebilirsiniz. Senemoğlu, N. (2016). Gelişim, öğrenme ve Öğretim: Kuramdan Uygulamaya. Ankara: Yargı Yayınevi. Uygulamalı Davranış Analizi: Tanımı ve Tarihsel Gelişimi 3 Temeli davranışsal kurama dayanan ve davranışta gözlemlenebilir değişiklikler meydana gelmesini sağlayacak süreçlerin geliştirilmesine katkıda bulunan uygulamalı bilim dallarından birisi, uygulamalı davranış analizidir. Davranışların değiştirilmesi sürecinde klasik koşullama, edimsel koşullama ve sosyal öğrenme gibi bilimsel kuramlar doğrultusunda geliştirilmiş öğrenme ilkelerini kullanan uygulamalı davranış analizi; duyguları, düşünceleri ve diğer bilişsel özellikleri davranışsal kuram bağlamında değerlendirmektedir (Cooper vd., 2014). Kitabınızın bu bölümünün amacı, uygulamalı davranış analizinin ne olduğunun açıklanması, uygulamalı davranış analiziyle ilişkili kavramlar hakkında bilgi verilmesi ve uygulamalı davranış analizinin ortaya çıkış sürecini de içeren tarihsel gelişimin değerlendirilmesidir. Bu bölümde öncelikle uygulamalı davranış analizinin tanımı ve temel özellikleri üzerinde durulmaktadır. Sonrasında, uygulamalı davranış analizinin tarihsel gelişiminden ve bu tarihsel sürece katkı sağlayan bilim adamlarının çalışmalarından söz edilmekte, ayrıca, uygulamalı davranış analizinde davranışı açıklayan yaklaşımlar ışığında yaygın olarak kullanılan kavramlardan kısaca bahsedilmektedir.
UYGULAMALI DAVRANIŞ ANALİZİNİN TANIMI VE AMACI Öğrenme ve davranış ilkelerinin bilimsel olarak çalışılmasına dayanan davranış analizi, davranışçılık, deneysel davranış analizi ve uygulamalı davranış analizi olmak üzere üç temel çalışma alanından oluşmaktadır. Davranışçılık (behaviorism) davranış biliminin felsefesi, deneysel davranış analizi (experimental analysis of behaviors [EBA]) temel araştırmaları içine alan çalışma alanı, uygulamalı davranış analizi (applied behavior analysis [ABA]) ise davranışları geliştirmek üzere gelişen teknolojinin ele alındığı çalışma alanıdır (Cooper vd., 2014). Buna göre, deneysel davranış analizi (DDA), davranış analizinin temel bilimini oluşturmakta ve uzun yıllardan beri devam eden araştırmalarla davranışın nasıl öğrenildiğine ve zamanla nasıl değiştiğine dair önemli bulgular ortaya koymaktadır. Uygulamalı davranış analizi (UDA) ise, davranışla ilişkili çevresel değişkenlerin tanımlanması ve bu bulguları kullanan davranış değişikliği tekniklerinin üretilmesi yoluyla sosyal olarak önemli davranışı değiştirmek için kullanılan sistematik bir çalışma alanıdır. UDA’da kullanılan uygulamalar sistematik ve tutarlı bir şekilde tanımlanır. Böylece, davranış ilkelerine bağlı kalınarak kullanılan yöntemlerin ve tekniklerin davranış değişikliğinin temel nedeni olduğu ispatlanmaya çalışılır. Özetle, UDA’nın bilimsel ilkeleri kullanılarak, yetersizliği olan bireylere hizmet sunmada bilimsel araştırmalarla etkililiği belirlenen uygulamalar tercih edilir. 4 Uygulamalı Davranış Analizi UDA, öğrenme ve davranış sorunları gibi sosyal olarak önemli konuları geliştirmeyi amaçlayan ve ev, okul ve işyeri gibi gerçek ortamlardaki davranış biliminin uygulanmasıyla ilgili bir disiplindir (Baer, Wolf ve Risley, 1968). UDA, davranışları incelemek ve değiştirmek için kullanılan bir süreçtir (Cooper vd., 2014). Ayrıca otizm ve diğer yetersizlikleri olan birçok birey için etkili olduğu kanıtlanmış önemli uygulamalardan da birisidir. UDA’nın diğer bir tanımı ise, insan davranışlarında toplumsal olarak önemli gelişme sağlamak için çevresel değişikliklerin tasarımı, uygulanması ve değerlendirilmesi şeklinde yapılabilir (Behavior Analyst Certification Board [BACB], 2016). UDA, davranışlarda klinik anlamlılıkla sonuçlanır ve klinik anlamlılık sosyal açıdan önemli değişikliklere vurgu yapar (Wilkins ve Matson, 2009). Cooper ve diğerlerine (2014) göre ise UDA, davranış analizi ilkelerinin sosyal olarak önemli davranışları geliştirmek için sistematik olarak uygulandığı ve davranış değişikliğinden sorumlu değişkenleri belirlemek için çeşitli uygulamaların yapıldığı bir bilimdir. DİKKAT UDA’da toplumsal açıdan önemli olan davranışların değiştirilmesi hedeflenir. UDA, uygun davranışları artırmak ve uygun olmayan davranışları azaltmak için geliştirilmiş, yoğun ve yapılandırılmış davranışsal bir öğretim programıdır. Öğretilecek davranışlar en basit ögelerine ayrılmıştır. Bu ögeler, bireye bir uyaranın (“Böyle yap.” ya da “Bana bak.” vb.) sunulduğu tekrarlanan denemeler kullanılarak öğretilir (Mace, 1994; Rakap, 2017). Doğru tepkilerin ardından olumlu pekiştireç sunulurken, yanlış tepkiler görmezden gelinerek yok sayılır, yeniden doğru tepkiler istenir ve doğru tepkiler pekiştirilir. UDA’da kullanılan uygulamaların yalnızca etkili olması değil aynı zamanda toplumsal açıdan önemli olan davranışlara da yol açması önemlidir. Ayrıca, davranış değiştirme programına katılan bireylerin gerçekleştirilen uygulamalardan hızlı ve etkisini uzun süre devam ettirecek kazanımlar elde etmeleri beklenir (Weber, Killu, Derby ve Barretto, 2005). UDA’ya dayalı uygulamalar kapsamlı ve odaklanmış olarak iki gruba ayrılabilir. UDA’ya dayalı kapsamlı uygulamalar (ABA-based comprehensive interventions), otizmli bireylerde uyarlanabilir beceriler ve sosyal işlevler de dâhil olmak üzere işlevselliği etkileyen belirli becerilerde gelişme sağlamayı amaçlayan uygulamalardır. Bu uygulamalar, ev ya da merkez ortamında uzun bir süre boyunca (örn., birkaç yıl) gerçekleştirilen uygulamalardır. Sıklıkla hedeflenen beceriler arasında dikkat, dil/iletişim, sosyalleşme ve akademik beceriler (okuma, matematik) bulunur.
Otizm ilk belirtilerini bebeklik ya da çocukluk döneminde gösteren, ancak remisyonya da relapsgöstermeden düzenli seyir izleyen bir beyin gelişme bozukluğudur.[3]Bozulmalar beynin çeşitli sitemlerinde olgunlaşma ile ilgili değişikliklerden kaynaklanır.[10]Otizm, yaygın sosyal etkileşim ve iletişim anormallikleri, aşırı kısıtlanmış ilgiler ve oldukça fazla tekrar eden davranışlarla tanımlanan beş yaygın gelişimsel bozukluktan(YGB) biridir.[3]Diğer dört YGB arasında Asperger sendromu, belirtiler ve olası nedenler açısından otizme en yakın olanıdır; Rett sendromuve çocukluğun dezintegratif bozukluğununçeşitli belirtileri ortaktır ama nedenleri farklı olabilir; başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk(YGB-BTA) ise ölçütler daha belirgin bir bozukluğu göstermediğinde teşhis edilir.[11]Asperger bozukluğunda otizmin aksine dil gelişiminde önemli bir gecikme yoktur.[12]
Otizmin terminolojisi şaşırtıcı olabilir. Otizm, Asperger sendromu ve YGB-BTA genellikle otistik spektrum bozuklukları(OSB) [13]ya da bazen otistik bozukluklar,[14]olarak adlandırılabilirken otizm sıklıkla otistik bozukluk, çocukluk otizmi, erken infantil otizmiya da bebeklik otizmiolarak adlandırılır. Bu maddede otizmklasik otizm bozukluğu için kullanılmaktadır ancak bazı kaynaklar otizmtanımını OSB’den söz etmek için kullanır[15]ya da OSB ile YGB’yi bir tutar.[16]OSB, göz temasından kaçınmak gibi otizmi benzer kişisel özelliklere sahip olan ama OSB’si olduğu kesin olmayan geniş otizm fenotipininbir alt kümesidir.[17]
Otizm; sessiz kalma, zekâ özürlü olma, durmadan el çırpma ya da sallanma gibi ciddi bozukluklar gösteren bireylerden, etkin ama belirgin olarak sıra dışı sosyal yaklaşımlar gösteren, çok dar ilgi odakları olan ve laf ebesi, bilgiçlik taslayan iletişimi olan daha az bozukluk gösteren bireylere kadar çok geniş bir spektrumda kendini gösterir.[18]Bazen IQeşiklerine [19]ya da bireyin gündelik hayatında ne kadar desteğe gereksinimi olduğuna göre sendrom düşük, orta ya da yüksek işlevli otizmolarak bölümlere ayrılır ancak ölçütleri belirlenmemiş olan bu bölümlemeler tartışmalıdır. Otizm bazen sendrom ve sendrom dışı olarak da ikiye ayrılabilir, belirti gösteren otizm genellikle ciddi veya şiddetli zekâ geriliğiya da tüberoz sklerozgibi fiziksel belirtileri olan doğuştan gelen sendromlarla bağlantılandırılır.[20]Asperger bozukluğu olan bireyler otizm bozukluğu olan bireylere göre kavrama alanında daha başarılı olsa da Asperger bozukluğu, yüksek işlevli otizm ve sendrom dışı otizmin çakışan noktalarıçok açık değildir.[21]
Bazı araştırmalar, dil ve sosyal becerilerde ilerleyememe yerine on dört aylıktan sonra bu becerilerin kaybı ile otizm teşhisi konduğunu belirtmiştir. Bu fenomen için regresif otizm, kötüleyen otizm ve gelişimsel duraklama gibi çeşitli terimler kullanılmıştır. Bu ayrımın geçerliliği hâlâ tartışmalıdır; regresif otizmin özel bir alttip olması mümkündür.[22][23][24]
Otizm tek bir belirtiden çok,bir dizi belirti ile fark edilir. Ana özellikleri sosyal etkileşim bozuklukları, iletişim bozuklukları, sınırlı ilgi ve yineleyici davranıştır. Atipik yemek yeme gibi diğer özelliklere sıklıkla rastlanır ama tanı koymak için gerekli değildir.[25]Otizmin belirtileri genel popülasyon içinde tek tek görülür ama patolojik şiddette belirtiler ile kişilik özelliklerini birbirinden kesin hatlarla ayıracak kadar yüksek oranda bağdaştırılamaz.[26]
Otizmi olan kişilerin sosyal bozuklukları vardır ve sıklıkla, çoğu insanın farkına varmadan sahip olduğu, diğer kişiler hakkındaki sezgilere sahip değildirler. Tanınmış otistik Temple Grandin, nörotipiklerinsosyal iletişimini anlayamama yetersizliğinden ötürü kendisini “Mars’ta bir antropolog gibi” hissettiğini söylemiştir.[27]
Sosyal bozukluklar çocukluğun erken dönemlerinde belirginleşir ve erişkinliğe doğru devam eder. Otizm tanılı bebekler sosyal uyaranlara daha az dikkat eder, başkalarına çok daha az bakar ve gülümser ve kendi adlarına çok az tepki verir. Otizm tanılı çocukların daha çarpıcı normal dışı sosyal davranışları da vardır; örneğin çok az göz temasıkurar, ileriyi düşünen tavırlar gösterir ve başka bir kişinin eli ile oynayarak iletişim kurmaya çalışırlar.[24]Üç ile beş yaş arasındaki otism tanılı çocuklar başkalarına aniden yaklaşmak, duygulara karşılık vermek ve taklit etmek, konuşmadan iletişim kurmak ya da sıra ile bir şeyler yapmak gibi sosyal kavrayışları daha az sergilerler. Ancak, kendilerine bakan kişi ile bağ kurarlar.[28]Normalden biraz daha az güvenli bağlılık gösterirler ama bu özellik zekâ gelişimi daha fazla olan ya da daha az şiddetli OSB’si olan çocuklarda görülmez.[29]OSB’si olan daha büyük çocuklar ve erişkinler yüz ifadesi ve duygu tanıma testlerinde daha kötü sonuçlar alır.[30]
Yaygın inanışın aksine otizm tanılı çocuklar yalnız kalmayı tercih etmez. Otizmi olanlar için arkadaşlık kurmak ve sürdürmek zor olmaktadır. Ne kadar yalnız olduklarını, arkadaşlarının sayısı değil, arkadaşlıklarının kalitesi belirler.[31]
OSB’si olan bireylerdeki saldırganlık ve şiddet hakkında birçok hikâye anlatılır ama çok az sistematik araştırma bulunmaktadır. Eldeki sınırlı sayıdaki veri, zekâ geriliği olan çocuklarda otizmi saldırganlık, eşyalara zarar verme ve öfke nöbetleriyle ilişkilendirir. Dominick et al.OSB’si olan 67 çocuğun ebeveyniyle yaptığı mülakat sonucunda bu çocukların üçte ikisinin şiddetli öfke nöbetleri geçirdiğini ve üçte birinin geçmişinde saldırganlık vakaları olduğunu belirtmiştir. Öfke nöbetleri, geçmişinde dil öğrenme bozukluğu olan çocuklarda belirgin bir şekilde daha yaygındır.[32]
Otizmi olanların üçte biri ile yarısı arasında bir kısmı gündelik iletişim gereksinimlerini karşılayacak kadar doğal konuşma becerisi geliştiremez.[33]İletişimdeki farklılıklar bir yaşından itibaren gözlemlenebilir. Bu farklılıklar, konuşmaya başlamadan önce anlamsız sesler çıkarmaya başlama döneminin gecikmesi, sıradışı el hareketleri, azalan heveslilik ve bakıcının sesine, senkronize olmayan tepkiler olarak sayılabilir. İki ve üç yaşından sonra otizm tanılı çocukların daha seyrek ve daha az farklı anlamsız sesler çıkardığı, sözcükler ve sözcük grupları söylediği, el hareketlerinin sözlerle daha az bağlantılı olduğu gözlemlenir. Otizm tanılı çocuklar daha az istekte bulunur ya da deneyimlerini paylaşır, çoğunlukla başkalarının sözlerini tekrar ederler (ekolali)[23][34]ya da kişi zamirlerini karıştırırlar.[35]İşlevsel bir konuşma için birleşik dikkat gerekli gibidir. Birleşik dikkat eksiklikleri OSB’li çocukların fark edilmesini sağlayabilir:[1]örneğin, işaret edilen nesne yerine işaret eden ele bakabilirler,[24][34]ve sürekli olarak yaşlarına uygun olarak deneyimleri hakkında “yorum yapmayı” ya da “paylaşmayı” başaramazlar.[1]Otizmli çocuklar hayalgücüne dayalı oyunlarda ve sembolleri dile çevirmede zorlanabilir.[23][34]
Birkaç çalışmada yüksek işlevli otizm tanılı 8-15 yaşındaki çocuklar kelime bilgisi ve heceleme gibi temel dil görevlerinde kişisel olarak eşleştirildikleri kontrol denekleri ile aynı performansı göstermiş, erişkinler ise daha iyi sonuç almıştır. Her iki otizmli grubu da, mecazi anlatım, anlama ve sonuç çıkarma gibi karmaşık dil görevlerinde kontrol gruplarına göre daha kötü sonuçlar almıştır. Genellikle insanlar başlangıçta temel dil yetilerine göre ölçüldüğü için bu araştırmalar otizmli bireylerle konuşan kişilerin çoğunlukla karşılarındakinin anlayabileceğinden fazla şey anlayacağını düşünebileceklerini göstermektedir.[36]
Oyuncaklarını düzenli bir hat üstünde dizen, otizmi olan küçük bir çocuk.
Otizm tanılı bireyler yineleyici ve sınırlı davranışın birçok türünü gösterirler. Bunlar Gözden Geçirilmiş Yineleyici Davranış Ölçeği’ne göre (İngilizce: Repetitive Behavior Scale-Revised (RBS-R)[37]şöyle sınıflandırılır:
Stereotipiel çırpma, kafa ve vücut sallama gibi amaçsız hareketlerdir.
Kompulsif davranışisteyerek yapılır ve nesneleri belirli bir düzende dizmek gibi rutin kuralları izler.
Tekdüzelikdeğişikliğe karşı direnç göstermektir; örneğin mobilyaların yer değiştirilmesine karşı çıkma ya da yaptığını yarıda kesmeye karşı çıkma gibi.
Rutin davranışgünlük etkinlikleri her zaman aynı şekilde yapmaktır; örneğin aynı yemeklerin yenmesi ya da aynı giysilerin giyilmesi gibi. Bu davranış, tekdüzelik ile çok yakından ilgilidir ve bağımsız bir değerlendirme çalışması sonucu bu iki faktörün birleştirilmesi önerilmiştir.[38]
Sınırlı davranışilgi ve etkinliklerde sınırlı olmaktır; örneğin tek bir televizyon programı ile ilgilenmek gibi.Kendini yaralamakişiyi yaralayan ya da kendini ısırma gibi yaralayabilecek hareketleri içerir. Dominick et al., araştırmalarında OSB’si olan çocukların yaklaşık %30’unda kendini yaralama davranışlarından etkilendiğini belirtmiştir.[32]
Otizme özel yineleyici bir davranış yoktur ama yalnızca otizmde bu davranışlara çok sık rastlanır ve şiddetleri daha fazladır.[37]
Otizmli bireyler, tanı konmasına neden olmayan ama hem bireyi hem de ailesini etkileyen başka belirtiler de gösterebilir.[25]OSB’si olan bireylerin çok küçük bir kısmı, önemsiz bilgilerin ezberlenmesinden, otistik savantlarınolağanüstü yeteneklerine kadar değişen bir yelpazede sıradışı yetenekler sergiler.[39]
Algısal uyaranlara karşı alışılmadık tepkiler otizmli çocuklarda daha yaygın ve belirgindir ancak algısal belirtilerin otizmi diğer gelişim bozukluklarından ayırdığına dair yeterli kanıt bulunmamaktadır.[40]Bu tepkilere çocuklarda daha sık rastlanır: Otistik yetişkinlerde görülmemesine rağmen, otizm tanılı çocuklarda dokunarak algılama bozuklukları olduğunu gösteren birkaç çalışma vardır. Aynı çalışmalar otizm tanılı erişkinlerin karmaşık hafıza ve fikir yürütme konularında daha çok sorunları olduğunu göstermiştir; bu sorunlar yetişkinlerde daha belirgindir.[36]Çeşitli çalışmalar, kas güçsüzlüğü(hipotoni), kaba motor disfonksiyon(apraksi) ve parmak uçlarında yürümegibi değişik motor bozukluklara rastlandığını göstermiştir; OSB’de şiddetli motor bozukluklar görülmez.[41]
Atipik yeme davranışı OSB’si olan çocukların dörtte üçünde görülür ve eskiden tanı koymada bir gösterge olarak kullanılırdı. Seçicilik en yaygın sorundur, ama yeme ritüelleri ve yemeği reddetmek gibi sorunlarda ortaya çıkabilir;[32]bunlar yetersiz beslenme ile sonuçlanmaz. Bazı otizm tanılı çocuklarda gastrointestinal(Gİ) semptomlar görülse de otizmli çocukların normalden daha fazla Gİ sorunları olduğunu destekleyecek yeterli basılı veri bulunmamaktadır;[42]çalışmalar çelişkili sonuçlar vermektedir ve Gİ sorunları ile OSB arasındaki bağlantı tam olarak belli değildir.[13]
Gelişimsel bozuklukları olan çocuklarda uykusorunlarının çok yaygın olduğu bilinmektedir, eldeki kanıtlara göre OSB’si olan çocukların daha da fazla uyku sorunu bulunduğu görülmüştür. Otizm tanılı çocuklar, uykuya dalmakta zorlanma, sık sık geceleri uyanma ve sabahları erken kalkma gibi sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedirler. Dominick et al.OSB’si olan çocukların üçte ikisinin uyku sorunları olduğunu belirtmiştir.[32]
OSB’si olan çocukların ebeveynlerinin stres düzeyleri çok yüksektir.[43]OSB’si olan çocukların kardeşlerinin, OSB’den etkilenen kardeşe daha büyük ilgi beslediği ve daha az çatışma içine girdikleri belirtilmiştir. Bu kardeşler erişkin olduklarında kardeşlik ilişkilerinin zayıflaması ve olumsuz sağlık sorunları yaşama riskleri yüksektir.[44]
Otizm kalıtımsal kökenlidir ancak kalıtsallığıoldukça karmaşıktır ve OSB’nin kökeninin çoklu gen etkileşimlerinden mi yoksa ender görülen mutasyonlardanmı kaynaklandığı çok açık değildir.[4]İkizler üzerine yapılan araştırmalar, ortak çevre koşulları ve başka genetik ya da tıbbi sendromlar olmadığı varsayıldığında, otizm riskinin %90’ınından fazlasını kalıtsallığınaçıkladığını gösterir. Tipik olarak, otizm Mendel(tek gen) mutasyonu ya da Angelman sendromuveya frajil X sendromugibi tek kromozom anomalileriile izlenemez ve OSB ile bağlantılı genetik sendromların yalnızca OSB’ye yol açtığı da gösterilememiştir.[4]Çeşitli genlerde olan mutasyonlar arasında ya da çevre ile mutasyona uğramış genler arasında önemli etkileşimler bulunabilir. Çeşitli genler bunlara aday olarak saptanmıştır ancak her birinin etkisi kendi başına çok küçüktür.[4]Ailelerinde başka otistik olmayan otistik bireylerin çoğu, gen kopya sayısıvaryantlarından (Mayoz bölünmesırasında kendiliğinden oluşan delesyonya da duplikasyonlar) kaynaklanmış olabilir.[46]Dolayısıyla, otizmin önemli bir miktarının kalıtsal olması mümkündür ama kalıtımla geçmemiştir; yani ebeveyn genomunda otizme neden olan mutasyonlar bulunmamaktadır.[45]
Doğum kusurlarına yol açan faktörler olan ve otizm riski ile bağlantılı tüm teratojenlerin, gebe kalındıktansonraki ilk sekiz hafta içinde etkilerinin görüldüğü bildirilmiştir. Bu sonuç, otizmin daha sonra başlama ihtimalini dışarıda tutmasa da otizmin gelişimin çok erken döneminde ortaya çıktığına dair çok güçlü bir kanıttır.[5]Çevresel nedenler ile ilgili kanıtlar bilimsel olarak bulunmasa da[6]detaylı araştırmalar yapılmaktadır.[47]Otizmin oluşmasına ya da kötüleşmesine neden olduğu ileri sürülen çevresel faktörler arasında bazı besinler, bulaşıcı hastalıklar, ağır metaller, solventler, Dizel egzoz gazı, PCBler, plastikürünlerde kullanılan ftalatlarve fenoller, pestisitler, bromine alev geciktiriciler, alkol, sigaraiçme, yasadışı uyuşturucular, ve aşılarbulunur.[7]Ebeveynler çocuklarındaki otistik belirtilerin ilk olarak rutin aşılanma sırasında farkına varsa da MMR aşısı anlaşmazlığı|MMR aşısı (kızamık, kızamıkçık, kabakulakaşısı) ve otizm arasında nedensel bağ bulunmadığını gösteren çok sayıda bilimsel kanıt bulunmaktadır.[48]
Yaygın araştırmalara rağmen otizmin nasıl oluştuğu iyi anlaşılamamıştır. İşleyişi iki alana ayrılabilir: Otizm ile ilgili beyin yapıları ve süreçlerinin patofizyolojisive beyin yapıları ile davranışlar arasında bulunan nöropsikolojikbağlar.[10]Davranışların birçok patofizyolojisi olduğu görünmektedir.[26]
Otizm beynin birçok bölümünü etkiler.
Otizmin beyin işlevsel sistemlerinin çoğunu ya da tümünü etkileyen gelişimsel faktörlerden kaynaklandığı,[49]ve beyin gelişimini bozduğu anlaşılmaktadır.[50]Nöroanatomikaraştırmalar ve teratojenler ile olan bağlantılar, gebe kalındıktan kısa süre sonra beyin gelişimini değiştirmesinin otizmin işleyişinde önemli rol oynadığını göstermektedir.[5]Bu yerel anomali beyinde, çevresel faktörlerin de önemli derecede etkilediği bir dizi patolojik olguya yol açar.[51]Her ne kadar insan beynininana yapısı ile ilgili olsa da, hemen hemen tüm postmortem araştırmalar aynı zamanda zekâ geriliği olan bireylerde yapıldığından sonuç çıkarmak çok zordur.[50]Beyin ağırlığı, hacmi ve kafa çevresi otizli çocuklarda genelde daha büyüktür.[52]Patolojik erken aşırı büyümenin hücresel ve moleküler temelleri gibi aşırı büyümüş sinir sistemlerinin, otizmin karakteristik belirtilerinin sebebi olup olmadığı bilinmemektedir. Güncel varsayımlar şöyledir:
Bağışıklık sistemive sinir sistemi arasındaki etkileşimler embriyonik gelişiminbaşlarında başlar ve başarılı bir sinir sitemi gelişimi dengeli bir bağışıklık sistemi tepkisine bağlıdır. Otizmli çocuklarda kötü ayarlanmış bağışıklık tepkileri ile uyumlu çeşitli belirtiler olduğu, araştırmalarda belirtilmiştir. Sinir sisteminin gelişiminin kritik dönemlerinde anormal bağışıklık sistemi aktivitesinin OSB’nin bazı türlerinin işleyişinin bir parçası olabilmesi mümkündür.[56]OSB’den başka hastalıklarda görülen otoantikorlarpatoloji ile bağlantılı değildir ve OSB’de her zaman bulunmazlar.[57]Dolayısıyla bağışıklık sistemi bozuklukları ile otizm arasındaki ilişki net değildir ve tartışma konusudur.[54]
Otizmde, özellikle kanda yüksek serotonindüzeyleri gibi çeşitli nörotransmitteranomalileri tespit edilmiştir. Bunların yapısal ya da davranışsal anormaliklere neden olup olmadığı belli değildir.[10]Ayrıca doğuştan metabolizma bozukluklarınınbazıları otizm ile ilşkilidir ancak muhtemelen vakaların %5’inden azında rastlanır.[58]
Otizmin ayna nöron sistemi(ANS) teorisi, ANS’nin gelişimindeki bozuklukların taklide engel olduğunu ve otizmin ana özellikleri olan sosyal bozukluklara ve iletişim zorluklarına yol açtığını ileri sürer. ANS, bir hayvan bir eylemde bulunduğunda ya da kendi türünden bir hayvan aynı eylemi yaptığında işleyen bir sistemdir. ANS, başkalarının eylemlerinin, niyetlerinin ve duygularının somut simülasyonu yoluyla davranışlarını modellemeye olanak sağlayarak, bireyin başkalarını anlamasına yardımcı olabilir.[59]Bu varsayımı test eden birkaç çalışma, OSB’si olan bireylerin ANS bölgelerinde yapısal anormallikler olduğunu göstermiştir. Asperger sendromu olanlarda taklidin oluştuğu çekirdek devrede gecikme gibi bu anormalliklerin varlığıyla birlikte, OSB’li çocuklarda azalmış ANS aktivitesiyle belirtilerin şiddeti arasında bir bağıntı (korelasyon) olduğu gösterilmiştir.[60]Ancak, otistiklerin, ANS dışında bulunan birçok bölgelerinde de anormal beyin aktiviteleri bulunur [61]ve ANS teorisi otizm tanılı çocukların bir hedef ya da amaç içeren taklit görevlerindeki normal performanslarını açıklamaz.[62]
Otizmli erişkinler üzerinde 2008 yılında yapılan bir araştırma, sosyal ve duygusal yönlendirme ile ilgili geniş beyin ağı olan ön dikkat sistemindeişlevsel düzenin değiştiğini ama dikkati toplama ve hedefe yönelik düşünme ile ilgili arka dikkat sistemininbozulmamış olduğunu göstermiştir.[63]2008 yılına ait bir beyin görüntüleme araştırması, singulat girustaOSB’li bireylere özgü bir dizi sinyal bulunduğunu ortaya çıkardı.[64]
Otizmin düşük bağlantı teorisi, otizmde üst düzey nöral bağlantıların ve senkronizasyonunun düşük işlevselliğinin bulunduğunu ve bunların yanı sıra alt düzey süreçlerin de fazlalığını varsayar.[65]Bu teoriyi destekleyen kanıtlar otistik bireyler üzerinde yapılan işlevsel sinir sistemi görüntülemearaştırmaları ile bulunmuştur.[36]Bir beyin dalgasıaraştırması da OSB’li erişkinlerin korteksindeyerel aşırı bağlantı olduğunu ve frontal lobile korteksin diğer bölgeleri arasında zayıf işlevsel bağlantılar olduğunu göstermiştir.[66]Diğer kanıtlar, düşük bağlantıların korteksin her iki hemisferindeolduğunu ve otizmin assosiasyon korteksinin bir bozukluğu olduğunu gösterir.[67]
Otistik beyinler ve davranışlar arasındaki bağlantılar arasında iki ana bilişsel teorikategorisi önerilmiştir.
İlk kategori sosyal kavramada görülen eksikler üzerine yoğunlaşır. Aşırı sistemlilik varsayımına göre otistik bireyler sistematik davranışlardabulunabilir yani içsel olaylarla başaçıkabilmek için içsel hareket kuralları geliştirebilir ama diğer faktörler tarafından oluşturulan olaylarla başaçıkabilmek için empatiyapmakta daha az başarılıdırlar.[19]Bu varsayım aşırı erkek beyni teorisini genişletir. Bu teori, otizmin, psikometrik olarak empatiden çok sistematikte başarılıolan bireyler olarak tanımlanan erkek beyninin aşırı bir durumu olduğunu varsayar.[68]Bu da daha önceki zihin teorisiile ilişkilidir. Zihin teorisi, otistik davranışın, bireyin zihinsel durumlarını kendisine ya da başkasına yükleme yetisinin olmamasından ortaya çıktığını varsayar. Zihin teorisi, başkalarının güdüleri hakkında yorum yürütme ile ilgili Sally ve Anne testineotistik çocukların verdiği atipik cevaplarla desteklenir [69]ve otizmin ayna nöron sistemi teorisi ile örtüşür.[60]
İkinci kategori sosyallik dışı ve genel süreçler üzerine yoğunlaşır. Kendini yönetme sistemifonksiyon bozukluğu teorisi otistik davranışın esneklik, planlama ve diğer yönetsel fonksiyonlarda bulunan eksikliklerden kaynaklandığını varsayar. Teorinin güçlü yanı stereotipik davranışları ve sınırlı ilgiyi öngörmesidir;[70]zayıf yanı ise küçük otizmli çocuklarda yönetsel fonksiyon bozukluklarının bulunmamasıdır.[30]Zayıf merkezî tutarlılık teorisi, büyük resmi görmede sınırlı yeteneğin otizmin merkezî bozukluğunun temelinde yattığını varsayar. Teorinin kuvvetli bir yanı, otistik insanların performansındaki zirveleri ve özel yetenekleri öngörmesidir.[71]Bağlantılı bir teori olan genişlemiş algısal fonksiyon teorisi, daha çok otistik bireylerde yerel olarak yönlenmiş ve algısalişlemlerin üstünlüğü üzerine yoğunlaşır.[72]Bu teoriler otizmin düşük bağlantı teorisi ile örtüşür. İki kategori de kendi başına tatmin edici değildir; sosyal bilişim teorileri otizmin katı ve yineleyici davranışını kolayca açıklayamaz, sosyallik dışı teoriler de sosyal bozukluğu ve iletişim zorluklarını açıklamakta zorluk çeker.[73]Karşılaşılan bozuklukların çoğu üzerine kurulmuş birleşik bir teori daha yararlı olabilir.[9]
OSD’si olan çocukların ebeveynlerinin yaklaşık yarısı çocuklarının sıradışı davranışlarını 18 aylıktan itibaren, yaklaşık beşte dördü de yaklaşık 24 aylıktan itibaren fark ederler.[22]Tedaviyi geciktirmek uzun süreli sonuçlarda etkili olacağından, aşağıdaki belirtilerden herhangi birini gösteren çocukların bir uzman tarafından zaman geçirmeden değerlendirilmesi gerekir:
12 aylığa gelindiğinde çocuğun hiç gevelemeye başlamaması.12 aylığa gelindiğinde el işaretlerinin yokluğu (parmakla gösterme, el sallama, vb.)16 aylığa gelindiğinde tek bir kelime bile edilmemesi.24 aylığa gelindiğinde hiç kendiliğinden iki kelimelik konuşma olmaması ( ekolalidışında.)Herhangi bir yaşta dil ya da sosyal becerilerden herhangi birinin kaybı.[25]
American Academy of Pediatrics(Amerikan Pediatri Akademisi) tüm çocukların, 18 ve 24 aylık doktor muayeneleri sırasında otizme özel tarama testleri ile OSB için taranmasını önermektedir.[1]Buna karşılık UK National Screening Committee(Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Taraması Komitesi), tarama araçlarının tamamen onaylanmadığı ve etkinlikleri için yeterli kanıt bulunmadığı için genel popülasyonda OSB taraması yapılmamasını önermektedir.[74]Tarama araçlarının arasında Modified Checklist for Autism in Toddlers(M-CHAT) (Yürüme çağındaki bebeklerde otizm için değiştirilmiş kontrol listesi), Otistik Özellikler için Erken Tarama Anketi ve İlk Yıl Envanteri gibi araçlar bulunur. M-CHAT ve öncülü CHAT hakkındaki ilk veriler, 18-30 aylık çocuklarda, en iyi klinik ortamlarda kullanıldığını ve düşük hassasiyeti (çok yanlış negatif) ama iyi belirliliği (düşük yanlış pozitif) olduğunu göstermektedir.[22]Bir kültürün normlarına göre (örneğin göz teması normları), geliştirilmiş tarama araçları farklı bir kültürde kullanıldığında uygun olmayabilir.[75]Otizm için genetik tarama henüz pratik değildir.[76]
Otizm tanısı, nedenine ya da işleyişine göre değil, davranışlara göre yapılmaktadır.[26][77]DSM-IV-TR’de otizmin toplamda en az altı belirti gösterdiği tanımlanır; bu belirtilerin en az ikisi sosyal etkileşimde nitel bozukluk, en az bir tanesi iletişimde nitel bozukluk ve en az bir tanesi de sınırlı ve yineleyici davranış olmalıdır. Örnek belirtiler arasında, sosyal ve duygusal karşılıklılık eksikliği, dilin stereotipik ve yineleyici kullanımı ya da idiosinkratik (kişiye özgü) dil kullanımı ve nesnelerin parçaları ile ısrarlı olarak ilgilenme bulunur. Sosyal etkileşimde, sosyal iletişimde kullanılan dilde ya da sembolik ve hayalî oyunlarda görülen anormallikler ve gecikmelerin ortaya çıkışı üç yaşından önce olmalıdır. Ne Rett sendromune de çocukluğun dezintegratif bozukluğubu belirtileri daha iyi açıklamamalıdır.[78]ICD-10hemen hemen aynı tanımlamayı kullanır.[3]
Çocuk doktorugenellikle çocuğun gelişim tarihçesini alarak ve çocuğu fiziksel muayeneden geçirerek bir ön inceleme yapar. Eğer izin verilirse, tanı ve değerlendirmeler OSB uzmanlarının yardımıyla yapılır. Bunun için standart araçlar kullanılarak bilişsel, iletişimsel, ailevi ve diğer faktörler değerlendirilir ve gözlemlenir, ayrıca bağlantılı tıbbi durumlar göz önüne alınır. Bu aşamada OSB için ayırıcı tanı, ayrıca zekâ geriliği, duyma kaybıve Landau-Kleffner sendromugibi bir gelişimsel dil bozukluğunuda içermelidir.[79][80]OSB için bazen 14 aylık iken tanı konabilir ama tanı ilk üç yaş için giderek daha kararlı olur. Yani bir yaşında OSB tanı kriterlerine uyan bir çocuğun, üç yaşında bu kriterlere uyan bir çocuğa göre yaşamının ileriki dönemlerinde bu belirtileri göstermeme olasılığı daha fazladır.[22]Birleşik Krallık’ta National Autism Plan for Children(Çocuklar İçin Ulusal Otizm Planı) ilk şikâyetlerden itibaren tanının konması ve değerlendirme için en çok 30 hafta süreyi önerir ama uygulamada çok az vaka bu kadar hızlı değerlendirilebilir.[79]ABD’de 2006 yılında yapılan bir araştırma bir uzman tarafından yapılan ilk değerlendirmenin ortalama 48 aylık iken yapıldığını ve resmî OSB tanısının ortalama 61 aylık iken, yani ortalamada 13 aylık bir fark ile konulduğunu göstermektedir. Bu süreler önerilen sürelerin çok üzerindedir.[81]
Medikal genetikdeğerlendirmeler, özellikle diğer belirtiler genetik bir neden olduğuna işaret ediyorsa, OSB tanısı konduktan sonra sıklıkla yapılır.[82]Her ne kadar genetik teknoloji, klinik genetikçilerin vakaların tahmini %40’ını genetik nedenlere bağlamasına olanak verse de,[83]ABD ve Birleşik Krallık’ta fikir birliği yönergeleri yüksek çözünürlüklü kromozom ve frajil X testi ile sınırlıdır.[82]Yeni genetik testler ortaya çıktıkça, çeşitli etik, yasal ve sosyal sorunlar ortaya çıkacaktır. Otizmin genetik karmaşıklığı göz önüne alındığında, testlerin piyasaya çıkması, bu test sonuçlarının nasıl kullanılacağının anlaşılmasından önce olacaktır.[76]Metabolikve sinir sistemi görüntülemetestleri bazen yararlı olur ama rutin olarak kullanılmazlar.[82
Marjinal vakalarda, otizm varken tanı konulamaması ya da yanlışlıkla otizm tanısı konması sorunları ile karşılaşılabilir. Son zamanlarda artan OSB vakalarının nedeni de tanı uygulamalarında yapılan değişikliklerdir. İlaç ile tedavi seçeneklerinin tanınırlığının artması ve sağlanan yararların genişlemesi OSB tanısının konmasını teşvik etmiş, dolayısıyla da belirgin olmayan belirtileri olan çocuklara da otizm tanısı konmuştur. Buna karşın, tarama ve tanı koymanın maliyeti ve bunun karşılanmasının zorluğu tanı konmasını geciktirmekte ve engellemektedir.[84]Görme kaybı olanlarda otizm tanısı koymak oldukça zor olmaktadır çünkü hem tanı kriterlerinin bir kısmı görme ile ilgilidir hem de yaygın körlük belirtileri ile otizm belirtilerinin bazıları örtüşür.[85]
Otizm ile birlikte hasta üzerinde oluşan çeşitli psikopatolojiler şunlardır:
Aleksitimi(duygu körlüğü): Duygu algılama zaafı fazladır.Dikkat: dış uyarılardan kaynaklanan dürtüsellikve hiperaktiviteKromozom: kromozom anormallikleri vardır.Depresyon, Fobik bozukluklar, post-travmatik stres bozuklukları, OKB‘ler, yemek yeme bozuklukları, uykusuzlukgibi çeşitli ek sorunlar hastada yaygın olabilir. Burada erken tanı çok önemli kılmaktadır.Epilepsi, bu durum kendiliğinden defalarca bilinmeyen bir nedenle değil, en az iki nöbet meydana geldiğinde anlaşılır.Frajil-X sendromu:Öğrenme bozukluğu, özel beceri ve açıkları ile karakterize bir neuropsycholgisches sendromu.Prosopagnosia(yüz körlüğü): hasta tanıma zorluğu ile karşı karşıyadır. Buna gördüğü bireyleri tanıma zorluğu çeken otistik bireylerde ilave edilebilir.Tourette sendromuTicgörünümü ile karakterize bir nöropsikiyatrik durumdur.Tuberosklerozve malformasyonlar ve beyin, deri değişiklikleri tümörleri genellikle iyi huylu tümörler diğer organ sistemleri ile ilişkili sık epileptik nöbetler ve zihinsel engelli tarafından klinik olarak karakterize genetik bir hastalıktır.
Bu kitabın çevirisine bir grup meslektaşımla bir yıl önce başladık. Ayrıca bu kitabın farklı bölümlerini çeviren ve gönüllü olan meslektaşlarımla yoğun ve özverili çalışarak içeriğin doğruluğu ve tutarlılığı için çaba harcadık.
Sosyal önemi olan davranışların kazandırılmasında uygulamalı davranış analizi stratejilerinin özellikle özel gereksinimli bireylerin eğitiminde etkili sonuçlar verdiği araştırma sonuçları ile belgelenmiş bir gerçek olması sebebiyle, her bölümde sunulan yöntem, strateji ya da tekniklere ilişkin uygulama örneklerini de olabildiğince anlaşılır biçimde sunmaya çalıştık. Öğretmen yetiştiren fakültelerin bazı bölümlerinde ve bilhassa Özel Eğitim ve Eğitim Bilimleri alanlarında çalışan özel eğitimciler, psikologlar, psikolojik danışman ve rehber öğretmenler, diğer alan uzmanları ve ailelerin sık sık Türkçe’sine ihtiyaç duydukları bu kitabı tercüme ederek alana kazandıran meslektaşlarıma minnettar olduğumu belirtmekten onur duyarım.
Ülkemizde üniversitelerde yıllardır ‘Uygulamalı Davranış Analizi’ dersleri okutulmasına rağmen bu konuda bir kitabın eksikliği yaşanıyordu. “Applied Behavior Analysis for Teachers (Eğitimciler İçin Uygulamalı Davranış Analizi)” adlı bu kitabın Türkçe’ye çevirisi yapılarak ülkemize kazandırılmasına öncülük eden Nobel Akademik Yayıncılığın sahibi ve meslektaşımız Sayın Nevzat Argun’a ve emeği geçenlere teşekkürlerimi sunarım.
İyi öğretmen yetiştirme çabalarımız, öğrencilerimizin iyi örnekleri öğrenmesi ve uygulaması için bu kitabın içeriğinin onlara tam olarak aktarılması gerekliliğine olan inancımızla, bu kitabın sadece alanda çalışan ya da çalışacak olanların değil, ilgi ve ihtiyaç duyan herkesin ve hatta ‘Çocuğumun davranışlarını nasıl geliştirebilirim ve problem davranışlarıyla nasıl baş edebilirim?’ sorusunu soran aileler, uzmanlar ve yöneticilere yararlı olacağına gönülden inanıyorum. Bu kitap bir öğrencinin değiştirilmesi hedeflenen davranışının belirlenmesine, tanımlanmasına, bu davranışların kayıt edilmesine, uygulamanın nasıl olacağına karar verilmesine, ne kadar süre uygulanacağına, uygulama süresince verilerin nasıl toplanacağına, toplanan verilerin nasıl analiz edileceğine, verilerin grafiklendirilmesi ve sunulmasına yönelik engin bilgi içermektedir.
Metnin kolay okunabilir ve anlaşılabilir hâle getirilmesi için harcanan çabalara rağmen, bazı hatalar çıkabilecektir. Okuyucularımızın katkılarıyla, bu hataların diğer baskıda hemen düzeltileceğini ve bilginin onlara en doğru biçimde ulaşmasını sağlamaktan mutlu olacağımızı belirtmek isterim.
Öğretmenler, aileler, uzmanlar, yöneticiler ve öğretim elemanlarının bu kitaptan yararlanarak davranış değiştirme sürecini daha profesyonelce yürüteceklerine olan inancım yüksektir. Ben ve meslektaşlarım kitabın çevirisine yönelik gelecek her türlü eleştiriyi içtenlikle kabul ederek bir sonraki baskıda hemen düzeltilmesini sağlayacağımızı bir kez daha belirtir, bireylerin olumlu davranışlar kazanmasında kitabın temel kitap olduğunu vurgulayarak siz değerli okuyucularımıza sunmaktan kendim ve meslektaşlarım adına onur duyarım.