Damgalandığınızı düşünün, yapamadığınız bir şeyden dolayı etiketlendiğinizi, ve yapmakta zorlandığınız bir konuda sorunlu, yetersiz ve başarısız olarak görüldüğünüzü düşünün,
Gelin sizinle bir düşünce deneyi yapalım. Akademik olsun veya olmasın hayattaki en büyük sorunuz veya sizi zorlayan bir konu üzerinde düşünün. Bu alanda sınavdan geçirildiniz, ve bu sınavdan yetersiz puan aldınız, sizi değerlendirenler istedikleri şekilde sizin yapamadığınızdan emin oldular ve sizi bir programa dahil ettiler, zamanımızın büyük bir kısmını bu alanda özel bir programa gönderiliyorsunuz, damgalandığınız, dışlandığınız yetmiyor bir de bu şekide bir eğitime zorunlu oluyorsunuz. Özel eğitim içindeki pek çok çocuğun gündelik hayatta karşılaştığı ve yaşamak zorunda kaldığı durum tam da bu…
Eğer siz de bu çocukların bu şekilde bir eğitim ve terapi sürecinden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorsanız : Özel eğitime ihtiyaç duyan yada otizmli çocuklar üzerine en yaygın en çok karşılaşılan iki bakış açısından birincisine sahipsiniz. ‘’Engellilik Söylemi’’ denilen bakış açısına.
Engellilik Söylemi toplumdaki en yaygın ve yüzyıllardır egemen olan bakış açısıdır:
Otizmi yada engelliliği özel eğitime ihtiyaç duyan bireyleri eksikliklerden veya bozulmalardan oluşan bir durum, potansiyel olarak tedaviye ihtiyacı duyulan bir engellilik biçimi, dışlanılması gereken, normalden ayrı ele alınması gereken bir durum olarak ele alan bir bakış açısıdır engellilik söylemi.
Ebeveynlere bir sorun: önemli bir kısmı çocuklarında otizme ve özel oluşuna ilişkin olarak damgalanmışlık hissini ve sosyal dışlanmışlığı sık sık ifade ederler. Agresif davranışlar sergileyen çocuklar ve genç bireyler aileleriyle birlikte damgalanmışlığı daha ileri seviyede hissedebilir. Buna diğerlerinin ondan uzak durması, eleştirilmek, kendisine dik dik bakılması, dışlanmak; sosyal etkinliklere davet edilmemek, daha geniş topluluklara kabul edilmemekte eklenebilir. Çeşitli sosyal ortamlarda istenmeyen, kaçınılan, ailelerine yük olarak görülen çocuklar olarak karşımıza çıkarlar.
Hele Otizm gibi farklılıklar, bazen görünmezlik olarak tanımlanmaktadır. Çünkü otizm, fiziksel özellikler, barındırmamaktadır. Bu diğer insanların yargılamalarına daha açık, daha agresif tepkilere maruz kalabildikleri anlamına geliyor. Otizmli çocuklar ve aileleri, diğerlerinin normalde göstermedikleri alışılmadık tepkileri sosyal ortamlarda daha çok görebiliyorlar.
Damgalanma otistik bireylere ve ailelerine ekstra bir stresi eklemektedir. Engellilik ve farklılık üzerine az şey bilinen toplumlarda bu daha çok etkilidir diyebiliriz.
Özel ihtiyaç sahibi çocukların eğitimi hakkında konuşurken kullanılan engellilik söyleminin doğasındaki negatiflik nedeniyle uzun yıllardır bu konuyla ilgili kaygılar yaşanıyor. Burada öğrencileri tanımlamada kullanılan engellilik, bozukluk, eksiklik ve yetmezlik gibi belirli kelimeleri içeren kurumsallaşmış söylemlerden bahsediyoruz. Okullarımızda hala öğrencilerin ne yapabileceklerinden ziyade ne yapamayacaklarına dayalı tanımları kullanan özel eğitim programları okulları ve öğretmenleri mevcuttur. okuldaki bazı öğrencilerin yanlışlarına göre damgaladığımızda kurumsallaşmış bir tarzda da olsa biz eğitimci-terapistlerde aynı şeyi yapıyor olabiliriz.
Sorulması gereken en büyük soru şu: Özel ihtiyaç sahibi öğrencileri yükümlülük olarak mı yoksa bir değer olarak görmek daha iyidir?
Onları değer olarak algılamak daha iyi ise, neden onların güçlü yönlerini belirlemek için daha verimli işler yapmıyoruz ?