Daha iyi bir dünyayı nasıl yaratırsınız Bu konuda düşünmeye başlayabileceğimiz bir çok konu var. Yoksuluk, hastalıklar, Çevre Kirliliği, savaşlar vb . D. Winicott ise hem çocuğun ruhsal gelişimine ve psikoterapiye katkısı, çocukluğumuzdaki en uygun ortamın nasıl olması gerektiğine ilişkin anlayışımızı şekillendirme ile ilgili düşünceleri olsun, hem de daha iyi bir dünyayı yaratmada aileden başlamayı önererek tarihteki yerini hak eden bir terapist.
Modern psikoterapi kuramları ve ebeveynlikle ilgili çoğu kitap ve düşünür onun çalışmalarından yararlanır. İnsan ırkının mutluluğunun nihayetinde dış politik meselelere değil, ebeveynlerin çocuklarını büyütme yoluna ve biçimine bağlı olduğunu öne sürerek, özellikle de, anne ve bebek arasındaki ilişkiye ve bu ilişkinin doğurduğu sonuçlara dikkat çekti.
1896 yılında doğan Winnicott İngilterenin tıp eğitimi alan ilk çocuk psikanalistidir. Kendi çocuğu olmamasına rağmen psikoterapide önemli ve özverili bir rol oynadı, çocuk eğitimine ve halk eğitiminede yorulmadan katkı sundu, ders verdi, BBC de ve ülke genelinde 600 konuşma yaptı. Aralarında En çok satan makalesinin de bulunduğu kitabı Ev nereden başlıyoruz un da bulunduğu 15 kitap yayınladı
i̇ngilizler hassasiyet eksikliği ve iç gözleme karşı dirençleri ile tanınmışlardır. Buna rağmen Winnicott’un, bu konuda ülkesinde meşhur olması garipti. Çocuk psikanalizinde Kendi dilini yaratmıştı.kucaklayıcı çevre, geçiş nesneleri ,yeterince iyi anne/terapist, gercek ve sahte kendilik kavramları bunlardan bazılarıdır. Ünlü radyo dizisini basitçe ‘’Sadık ve sıradan Anne ve Bebeği’’ olarak adlandırdı.
Winnicott’un tek bir derdi vardı : ünlü formülasyonunda olduğu gibi : yeterince iyi ebeveyn olmalarına yardımcı olmak isteği vardı; mükemmeliyetçi ebeveynler değil parlak ebeveynler de değil yeterince iyi olmalarını öneriyordu. “yeterince iyi bir anne” “sıradan, sadık bir anne” kavramlarını önerdi. Öyleyse, “yeterince iyi bir” ebeveyni cesaretlendirmek ne yapmalı? Winnicott bir dizi öneride bulundu:
Winnicott öncelikle bebeklerin psikolojik olarak ne kadar kırılgan ve savunmasız olduğunu unutmamalarını söyleyerek başladı. Yaşamın ilk yıllarında bir bebeğin ancak anne bakımıyla varolduğunu söyleyerek bu yılları mutlak bağımlılık olarak tanımladı. “Bir bebek mi? Öyle bir şey yoktur” cümlesi bizi doğrudan Winnicott’ın yapıtının ana hatlarına yönlendirir.
Çocuğun kendisini anlamadığını, nerede olduğunu bilmediği, hayatta kalmak için savaştığını belirtti hatta ne zaman besleneceğini bile bilemediğini tamamen savunmasız olduğunu gösterdi ve kendine ve başkalarına iletişim kurmakta zorlanan bir canlı olduğunun unutulmaması gerektiğini belirtti.
Winnicott’un çalışması bunu asla görmezden gelmez ve bu nedenle, çocuğun ihtiyaçlarını anlamak, yorumlamak, çocuğun taleplerini karşılamak için ebeveynlerin çoğu şeyi yapmak için uyum sağlamak zorunda kalması gerektiği konusunda sürekli olarak ısrar etti. Anne yeterince iyi olmalı ve bu yeterince iyi olma hâli bebeğin iyi bir ruh-beden bütünleşmesine, Winnicott’ın deyimiyle bireyleşmeye zemin hazırlamalıdır.
Çocuğun Sinirlenmesi. Örneğin, Winnicott sağlıklı bir bebekte ne kadar şiddetin ve nefretin olabileceğini biliyordu.
Bir ebeveyn çocuğunu beslenmesini unutursa ne olacağına değinerek uyarır: “Eğer onu hayal kırıklığına uğratırsan Bebek vahşi hayvanların kendisini mahvettiğini, yuttuğunu hisseder.” Bebeklerin o kadar çok öfkesi var olur ki, ebeveynler bu yüzden çocuğun kendisini tüketmesine izim vermemelidir, tehdit edildiğini hissetmeden ve ahlaki kurallara göre davranmamaları gerekir ki çocuğun ruhsal gelişimi durmasın.
‘’Eğer bir çocuk öfke halinde ağlarsa ve yine çevresindeki insanlar ona böyle davranırsa çocuk incinmiş şekilde kalıyor ve bu deneyim kendi dünyasında gerçeklik ile fantezi arasındaki yaşam kurgularını büyük ölçüde zedeleyerek sağlıksız bir ruhsal gelişim göstermesine yol açtırır. Winnicott, annelerin bebeklerine bakarken (beslerken, yıkarken, severken, uyuturken) onları ilgiyle, uyumla, hassasiyetle ve farkındalıkla tuttuklarının, bunun da bebeklerin gelişiminde onemli rol oynadığını gözlemlemiştir.
Ebeveynler bebekleri ve çocuklarının kendi kurallarını takip ettiğinde mutlu olurlar.Bunu yapan çocuklar iyi olarak görülür. Winicott böyle iyi denilen çocuklardan çok korkardı. Öyle çocukların çok fazla kötü davranışa tahammül edemeyen, uyum ve düzene inanan ve bunu katı şekilde talep eden ebeveynlerin çocukların olduğuna inanıyordu. Winnicot’un formulasyonunda böyle ebeveynler ve böyle davranan çocuklarda çocukta sahte bir benliğin oluşmasına yol açıyordu. –dışa uyumlu gibi gözüken, dışa doğru yönelmiş ama yaşamsal içgüdülerini bastıran bir kişi diye açıklıyordu.
Winnciott’un düşüncelerine göre yaratıcı olamayan bir şekilde biraz ölü gibi olan yetişkinler çoğunlukla hayata ve ilişkilerine karşı tahammül ve toleransı düşük ebeveynlerin çocuklarıdır. İyi olmak, normal davranmak ve uyum sağlamak adına çocuklarının iyiliği için onların kendilerine meydan okumalarına tolere edemeyen ebeveynler olduğu için çocukta yeterince iyi, düzgün. Cömert ve nazik olma kapasitelerini de öldürüyorlar.
Çevrenin her başarısızlığı, çocuğu erken uyum göstermeye zorlar. Örneğin eğer ebeveynler çok karmakarışıksa, çocuk durumu fazla düşünmeye çabucak başlar. Akılcı yetileri ve bilişsel kapasitesi fazla uyarılıyor (daha sonraki yaşamlarda entelektüel olmaya çalışabilir).
Depresyonda olan bir ebeveyn istemeden çocuğu çok neşeli olmaya zorlayabilir. Kendi melankolik duygularını çocuğun sağlıklı şekilde yapılandırması için izin vermez.
Winnicott annenin gözetmesi gereken bir çocuğun kendi üzerinde ki tehlikelerini görerek kendini ona göre yapılandırdığını söylüyor. Sonuçta Eğer anne onları içtenlikle karşılarsa, çocuk gerçek olma hissini yaşar. Eğer annenin yaklaşımı böyle değilse, o zaman gerçek dışı bir his yaratılır. Sahte bir benlik oluşturur. Kısaca sahte kişiliklerin oluşumunda annenin çocuğa yeterince anne olamamasının en önemli faktör olduğunu belirtmiştir.
Winnicot özelikle çocuklar kıkırdasın gülsün diye dizlerinin üstünde çeşitli hareketler yapan Insanlara sinir oluyordu. ’ Böyle bir tavrı, aklında çok farklı şeyler olan bebeğin sevgisini talep ederek yetişkinin kendi üzüntülerini gidermek için bebeği kullandıkları bir tavır’’ olarak görüyordu.
Winnicott lçin sağlıklı bir ebeveynin yapması gereken, küçük, gizemli ve kırılgan bir yapıdaki bebek ve çocuğun tam olarak kabul edilmesi ve saygı duyulması çocuğunda kendi yolunu çizebilmesi ve ihtiyaçları için empati gösterebilmekti.
Winnicott ebeveynlerinin çocukları için alın teri dökme meselesini de gördü, ve yaptıkları işin ciddiyetini hatırlatarak onlara destek vermeye çalıştı. Onların millet için hükümet ve başbakan ne kadar önemliyse o kadar önemli olduğunu belirtti.
Winnicott’un Ebeveynliği : ‘’Sağlıklı bir toplum için tek gerçek temel ve bir ülkenin sosyal sisteminde demokratik eğilim için tek fabrika’’ olarak nitelendiriyordu.
Ebeveynlerin çocukları için ne yapmaları gerektiği gibi sorulara cevap olarak sevgi ‘den bahsediyordu. Sevginin, birileriyle büyülü, sezgisel bir ‘bağlantı’ ile ilgili olduğunu hayal ettiğimizi düşünüyordu. O sevgiyi egoya teslim olmakla ilgili bir şey olarak ele alır. Çocuğa saygı duyan, misilleme yapmayan, çocuğun ihtiyaçlarına duyarlı olan, ona yakın ve ilgi göstermek için sıkıntı yaşamayan kendi ihtiyaç ve düşüncelerini bir kenara Bırakarak, onu dinleyen ona vakit ayıran bir şeyin ürünü olarak görür.
Winnicott’un ölümünden bu yana, ebeveynlik konusunda toplum olarak biraz daha büyüdük, bilgilerimiz çoğaldı ve iyi yol aldık. Ama sadece birazcık. teoride biliyoruz ki çocuklarımızla daha fazla zaman geçirmemi gerekiyor onların ruh sağlığı adına ama çok önemli, ancak tartışmalı bir şekilde hala Winnicott’un odaklandığı kısımda başarısız olduk :
UYARLAMA
Yine de rutin olarak kendi ihtiyaçlarımızı ya da bir çocukla birlikteyken kendi taleplerimizi bastırmıyoruz ve bu, Winnicott’un iddia edeceği gibi, Çocuklarımızı nasıl seveceğimizi hala öğreniyoruz. Tamamen “yeterince iyi” olana kadar gitmenin bir yolunu bulmamız gerekiyor. ”Bir görevdir – Winnicott ısrar ederdi – bu da diğer tüm ekonomi politik konular kadar önemli.