” Öğrenmek için algısı açık olan bir zihne ihtiyaç duyduğumuzu sezgisel olarak biliriz. Aslında daha iyi öğrenmeden yararlanmak için beynimizin nasıl çalıştığını ve onun özelliklerini bilmemiz gerek.
Öğrenmeye açık bir beyindeki anahtar şey, hipokampüs ve amigdala faaliyetleri arasındaki denge, bu faaliyetlerin yönettiği nöral sistemler ve beyindeki yarattıkları diğer faaliyetlerdir.
Bu video-makalede hipokampüs ve amigdala arasındaki ilişki anlatıldı. Daha sonra uyarılma ve öğrenme arasındaki ilişki açıklandı. Öğrenmede Ters U Eğrisi olarak ünlenen yasa açıklandı.
Kısaca Hipokampus ve amigdala dan bahsedelim.
Şekil olarak deniz atına benzediği için yunanca deniz atı anlamına gelen hippocampus (Yunanca: ιππος, hippos = at, καμπος, kampos = deniz) Beyinde limbik sisteminde önemli bir rol oynar. Yeni anıların oluşumunu sağlar ve aynı zamanda öğrenme ve duygularla da ilişkilidir. hafıza ve yön bulmada beyindeki uyanıklık durumunu artıran bölgesidir.
Bu bölge çıkarıldığında canlılarda öğrenememe, bilgi depolayamama, sürekli uyku durumu ve dikkatsizlik görülmüştür. Kısaca olmaması halinde balık hafızalı birine dönüştürür, bilgilerin kalıcı hafızaya geçip, geçmeyeceğine karar verir.
Amigdala
Limbik Sistem de hippocampusla ters etkili çalışır. (biri kan basıncını artırırsa diğeri düşürür), canlılarda zıt yönlü davranış kalıplarını (saldırganlık-uysallık) kontrol eden bölgedir. Amigdala insanlarda limbik halkanın altında, beyin sapının üzerinde bulunan ve birbirleri ile bağlantılı yapılardan oluşan badem şeklinde bir kütledir. sağ ve sol olmak üzere iki lobtan oluşmuştur. evrimsel yakın akrabamız olan maymunlara oranla daha büyük bir amigdalaya sahibiz.
Amigdalası alınmak zorunda kalan genç bir insanın yaşamı keskin bir değişime girdiği, olayların duygusal anlamını değerlendirmekte bir yetersizlik, bir anlamda duygusal bir körlük oluştuğu gözlenmiştir. insanlarla iç içe yaşamayı seven, çok iyi konuşabilen bir yapıya sahip iken, yakın arkadaşlarına karşı kayıtsız hatta anne ve babasını tanıyamaz bir halde, herkesten uzak yapayalnız yaşamayı tercih eden, bu kayıtsızlığına karşı yakınlarının çektiği acılara bile duyarsız kalan, hissetmeyi hatta hissettiklerini hissetmeyi unutmuş gibi görünen, tüm tutkuların, korkuların, üzüntülerin yerini büyük bir sessizlik ve duygusuzluk alabilen hatta ağlamayı bile unutan birine dönüşebilir.
Beynin hatırlama ile ilgili ana merkezlerinden hipokampus ile amigdala arasında bir ilişki vardır. hipokampus kuru gerçekleri hatırlarken, amigdala ise bir takım bağlantılar kurarak hatırlama yoluna gider. mesela bir insan ile karşılaştığınızda, o insanı daha önce tanıyıp tanımadığınızı hipokampus yoluyla hatırlarsınız, o insandan hoşlandığınızı yada hoşlanmadığınızı ekleyen amigdaladır. ayrıca korkularınızın kaynağı da amigdaladır. geçmişte yaşadığınız korku dolu bir anı tekrar yaşadığınızda aynı korku ve endişeyi hissetmeniz amigdalanın fonksiyonudur. örneğin uçakta seyahat ederken hava boşluğuna girdiğinizde yaşadığınız sarsıntıda bir korkuya kapılırsanız, daha sonra yaptığınız tüm uçak seyahatlerinde, en ufak sarsıntı, sizin endişeye kapılmanıza sebep olacaktır.
Peki bu iki bölgedeki ilişkinin öğrenmedeki yansıması olan uyarılma ve öğrenme arasındaki ilişkiyi ortaya koyan temel bir çalışma ile konuyu daha iyi anlamaya çalışalım.
Yüzyıldan daha fazla süre önce iki psikolog, Robert M. Yerkes (1876-1956) ve John Dillingham Dodson (1879-1955), adlı iki araştırmacı öğrenme ve uyarılma arasında güçlü bir ilişki olduğundan şüphelendi. (1908)
Ters çevrilmiş bir U eğrisi olarak bilinen hipotezleri şuydu: Hayvanlar ne kadar çok strese maruz bırakılırsa öğrenmeye o kadar çok istekli olurlar ve bunun sonucunda daha çok şey öğrenirler. Bunu araştırma diline çevrilecek olursak şöyle diyebiliriz : Bir fareye öğrenmemenin cezası olarak ne kadar güçlü bir sok verilirse fare o kadar çok şey öğrenir, böylelikle Yerkes ve Dodson’un uyarılma ve öğrenme arasında birebir örtüşme olduğunu düşündüler.
Ancak beklentinin aksine araştırmalarda farelerin orta şiddette bir şoktan kaçınmayı yüksek ve düşük şiddetteki bir şokdan kaçınmaya göre daha hızlı öğrendikleri ortaya çıktı. İkili bu sonuçları X eksenine uyarılmayı, Y eksinene performansı koyarak bir grafik üzerinde gösterdi. Yıllar içinde aynı durumun insanları da içeren pekçok öğrenme işlemi için geçerli olduğu bulundu.
Öğrenme ve uyarılma arasındaki ilişkisinin evrimsel mantığını muhtemelen şu şekilde açıklanabilir : Arkadaşlık, beslenme ve güvenlik ihtiyaçlarımız karşılanmışsa içeride ilginizi çeken başka bir şey mevcut değilse öğrenmeye enerji yatırım yapmanın pek bir anlamı yoktur. Bu yüzden uyarılmanın düşük olduğu durumlarda Amigdala Hipokampuse biraz dinlenmesi ve rahatlaması yönünde sinyaller gönderir.
Diğer uçta ise hızlı bir şekilde harekete geçmeyi gerektiren ve kortikal öğrenme olarak vermeyen tehlikeli durumlar yeralır. amigdala bu kez hipokampuse her ikisinin de devredışı kalması gerektiği, varolan bütün enerjini hayatta kalmaya adanacağı yönünde sinyaller gönderir. Bu iki stratejinin her biri eğrinin sırasıyla sol ve sağa taraflarını yansıtır.
Nöroplastitenin ideal noktasını bu iki eğrinin arasında bir yerlerde buluruz. Burası amigdalanın hipokampuse ”Dikkatini ver ve öğren” mesajını göndererek öğrenmeyi desteklediği noktadır. Bu ideal nokta ters U eğrisinin, en üst noktasının daha çok soluna doğru bir yerde gibi görünmektedir. Burada motivasyon, keşif, merak olarak adlandırılabilecek uyarılma durumları bulunur. Bu durumlar genellikle bir takım riskleri ve tehlike algısında içlerinde barındırırlar. Ancak bunlar savunmayı ya da geri çekmeyi gerektirecek kadar güçlü değillerdir.
Yerkes ve Dodson’un araştırmaları öğrenmenin nörobilim ile ilgili bir şeyler öğrenmeden çok önce yapılmış olsa da araçta araştırmadaki ters U eğrisinin Hipokampus faaliyetleriyle ilgili biyokimyayı paralellik gösterdiği bulunmuştur. Ancak, düşük ve yüksek seviyelerde uyarılma olursa plastisite yani öğrenme baskılanır, dolayısıyla bize lazım olan orta seviyedeki bir uyarılmadır. Yani çok kaygılı, korkmuş olduğumuz da amigdala yüksek seviyelerde hormon salınımını tetikler ve bu Hipokampus ait faaliyetlerin ve öğrenmenin baskılanması ile sonuçlanır. Dolayısıyla orta seviyede amigdala ve Hipokampus daha dengeli bir şekilde çalışır.”
Bu hipoteze göre birinin örneğin bir sporcunun istenen performansı sergileyebilmesi için uygun bir uyarılmışlık dolayısıyla belirli bir gerginlik düzeyinde bulunması gerekir.
Burada düşük uyarılmışlık iki durumda görülür. İlki genele sporcunun kendinden çok güçlü rakiplerle karşılaşması durumunda ne yaparsa yapsa da kazanamayacağına inandığı durumdur. İkincisi ise rakibin kendisinden çok zayıf bulduğu ve rahatça kazanacağına inandığı durumdur. Her iki durumda da sporcu yetersiz uyarılma sonucu başarısız olacaktır.
Aşırı uyarılmışlık durumunda ise sporcu sonuca yoğunlaştığı ve sadece galip gelmeyi düşündüğü için normal performansını sergileyemez. Aşırı gerginlik, güvensizlik ve korku doğurur. Bu durum yine başarısızlık getirir.
Yerkes RM, Dodson JD (1908). “The relation of strength of stimulus to rapidity of habit-formation”. Journal of Comparative Neurology and Psychology. Cilt 18, s. 459-482. doi:10.1002/cne.920180503.
Kaynak: Terapi Neden İşe Yarar ?, L.C., s.165-167.