Ağırlıklı olarak otizm, dil ve konuşma bozuklukları ve öğrenme bozuklukları üstüne çalışmalar yapan Prof. Dr. Barış Korkmaz ile Otizm, Beyin gelişimi ile Dil Gelişiminin etkileşimi ve Hiperaktivite, Dikkat Bozukluğu üzerine bir sohbet Gerçekleştirdik. Sayın Korkmaz’a Magg4’e zaman ayırdığı için teşekkür ederiz.
Okularımız için kendinizden bahsedebilir misiniz?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Meslek yaşantımın önemli bir kısmını otizme ve gelişimsel dil sorunlarına adamış biriyim. Bu dünyada az rastlanan bir ayrıcalık bir çocuk nöroloğu açısından. Çekirdek ailemde ve yakınlarımda Otizimli biri yok. Merakımın nedeni insanı anlamakla başladı. Mesleğime uygun olarak da otizm o açıdan çok elverişli bir model teşkil etti. Eğer övünerek söyleyeceğim bir şey varsa orta öğretimimi yedi yıl boyunca Bornova Lisesi’nde yaptım. Çünkü ben orada şekillendim. Sonra herkesin öngördüğü şekilde mesleki eğitim ve mesleki basamakları tırmanarak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde asistanlıkla başlayıp şimdi öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. Birçok uzmanın yaptığı gibi ya da yapması gerektiği gibi yurtdışında stajlar yaptım. Kongrelere katıldım. Yerli yabancı yayınlar yaptım. En önemsediğim şey klinikte aile ve çocuklarla empati kurmak. Onlara uygun bir dili bulmak. Anlaşılır olmak. Umutlarını gerçekçi olarak desteklemek oldu. Yine de her aileye iyi geldiğimi söylemeyeceğim. Benim de mutlaka hatalarım ve yanlışlarım vardır. Her insan hata yapabilir. Önemli olan bunu kabul etmesi ve görmesi. Önemli olan seyirci ortamı, iyi bir iletişim ortamı. Aile, çocuk, hekim ve diğer uzmanlar arasında.
Uzun süredir bahsettiğiniz gibi hem uzman olarak hem de bilim insanı olarak çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. İlgi alanınız olan hastalığın nasıl tanısını konulduğunu ve o süreci bize anlatabilir misiniz?
Gözüne dayanarak konuluyor. Kesin bir görece tanı kriteri yok. Kan tahlili yok veya bir laboratuvar tahlili yok. Bu karışıklıklara yol açıyor. Onun için yapılandırılmış bazı ölçekler ve testler kullanılıyor ama tam olarak değil. Deneğime ve bilgi birikimine bağlı klinik gözlem en güvenilir olanlardan bir tanesi. Soru çizelgede ölçüm yapılan gözlemler, tarama testleri, araştırma yapılacağı zaman ve ya kuşkuda kalındığı zaman destek olunacak materyaller. Bazen tanıyı 8 aylıkken şüphelenmek mümkün. İkinci aşama 18 ay. Üçüncü aşama 3 yaş. Kesin tanıyı üç yaşından sonra gözlemlere dayanarak konuşuyoruz.
Eğer çocuk konuşmaya zamanında başlamışsa tanı konması iyice gecikebilir hatta konamayabiliyor. Okulda dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu olan çocukların belirli bir bölümünün altında aslında otizmin yüksek formları yatıyor olabilir. Fakat tanı için az bir kısmı genetik temeli bulunmuş bir otizm türüdür. Onlarda da inceleme başladı. Henüz daha piyasada yaygınlaşmadı. Yani bazı genler aranarak da otizmle bağlantısı kurulabiliyor.
En son okuduğum bir yöntem ise klinik gözlem tanısını en güçlü destekleyecek yeni bir laboratuvar tanısı bulunduğu -bu yeni bir bilgi- tükürük testiyle. Türkiye’de henüz uygulaması söz konusu değil. Avrupa’da da Amerika’da da henüz deneme aşamasında. Fakat yüzde seksen doksan güvenilir olduğu tek başına tanı koydurmuyor ama kullandığınızda eğer tükrük testinde de pozitif sonuç elde edilirse çok iyi sıkı bir Genetik analiz gerektiriyor.
Belki bu tükürük testinin Türkiye’deki önderlerinden biri siz olacaksınız.
Gerçekten olmak isterim. Çünkü pek çok aile kuşkuda kalıyor. Değişik uzmanları dolaşıyorlar. Bu kesin tanıyı yine sağlamıyor. Ama kesin tanıya büyük destek sağlıyor.
Şimdi bahsettik biraz ama tam tanısını koymak için otizm nedir? Otizm çok karıştırılıyor ve diğer konularla da aslında birleştiriliyor. Bunun sınırlarını çekebilmemiz mümkün mü?
Şimdi bu konuda söyleyeceğim şeyler çok çeşitli. Sorularınızın tamamını karşıladığı gibi belki yeni sorular sorulmamış soruların cevabını da içeriyor olacaktır. Otizm otizm yapan temel çekirdeğidir. Zihinsel süreçlerde ve davranışlarda bir çeşit çelişkidir. Bu biraz insana karmaşık geliyor ama bir çocuk mesela matematikte başarılı ama kimyada başarısızsa organik kimyada iyiyse anorganik kimyada iyi değilse bütün bu uygunsuz zihinsel işlev durumları duygularıyla düşünceleri arasındaki paradoksal durumlar, yani gülünecek yerde etkili olmaması ama kendisinin tamamen farklı bir gülme anlayışının, espiri anlayışının olması gibi bunların hepsi otizmle dipten dibe bağlantılı durumlar.
Esas sorun kontak sorunu. İki insan bir araya gelince aralarında duygusal bir etkileşim başlar. Duygusal etkileşim sırasında birbirlerini anlamaya doğru giden sıcak bir iletişim olur. Bir türlü o arayüz, kontak gelişmez. Onun içinde insan ilişkilerinde zevk alamazlar. İnsan ilişkileri onlara korkutucu, kompleks, aldatıcı, tehditkar gelir ve bir çeşit içe dönüş savunuştur. Otizm kelimesinin anlamı otodan gelir zaten kendine dönüşten kaynaklı. Bir çeşit savunmadır bir anlamda. Bir yandan bir kısmı bu korkunun karşısında tamamen kabullenip yalnızlığını arar, bir kısmı ise korkar ama bir yandan da yalnızlıktan sıkılır, çaba gösterir, çaba gösterirken saldırgan olabilir, tavize uğrayabilir, üzgün olabilir. Otizmin aslında yelpazesi çok geniş. Hafiften ağıra doğru gidiyor. Önemli olan otizmden çok asosyal problemleri yani öğrenme bozuklukları, dikkat bozuklukları, davranış bozuklukları, iletişim bozuklukları mesleki okul yaşamını sürdürememesi gibi bunlar otizmin ana sorunlarından kaynaklanan ikinci sorunlar ve bunlarla uğraşmak gerekiyor. Şiddeti değişken seyri belirten etkenler zeka düzeyinin iyi olması ve anlaşılabilir kullanılabilir bir dil gelişiminin olması ve erken eğitimini alması son derece büyük önem taşıyor.
Beynin tüm bağlantılarında sorun var fakat bu her çocukta bu bağlantılardaki sorunun düzeyi ve yaygınlığı farklı. Onun için hiçbir otizmli çocuk diğer bir otizmli çocuğa benzemiyor. Fakat otizm kelimesi her zaman kötü anlaşılmamalı. Dediğim gibi çok pozitif yanları da var.
Zihinsel yetersizliği olan çocukların doğada var olmaları zor. Otizm daha ağırlıklı insana özgü bir hastalık gibi bir insanın benlik oluşumuna ait bir hastalık gibi fakat bir yandan da insanlığın dar boğazlarından çıkması her şeyi çok farklı bir yapıda görme yetisine sahip otizm özelliği olan insanlar sayesinde olmuştur. Yani biz hala tekerleği bulamamış, ateşi kullanamıyor olabilirdik. Belli ki bu tip yetenekler önemlidir. Otizmin nedenleri arasında genetik bir yatkınlık var. Bunu ikizlerden biliyoruz. Son derece önemli bir konu var. Otizmli çocuk bir takım özelliklerini anne babasından ve ya yakını akrabalarından toplayarak alıyor. Bu ilişkinin kurulması hem otizmin genetik bir temeli olduğunu gösteriyor hemde ailenin çocuğu anlamasını ve kendini anlamasını kolaylaştırıyor. Dolayısıyla birbirleriyle iyi anlaşamayan bir anne ve baba otizmli br çocuktan sonra daha iyi anlaşma fırsatını bile elde edebilirler. Çünkü artık çocuktaki özellikleri kendilerinde de olduğunu ve aralarındaki geçimsizliklerini nedenin bunlar olduğunu kavrayabilirle.
Merak ettiğim bir şey oldu. İkizlerde mesela bir tanesinde varsa diğerinde de rastlanıyor mu?
Yüzde yüz değil. Ama yüzde doksana yakın bir problem var. Otizmin çekirdeği muhtemelen genetik. Asosyal problemler için otizmi aslında sorun yapan ve korkutan sorunlar için çevresel etkenleri daha fazla. Sosyokültürel seviyesi düşük, annenin anlayışsız olduğu, empatik olmadığı, ortamın kötü olduğu çocuklarda otizmin daha ağır seyrettiğini görüyorum. Dolayısıyla çevresel faktörler de var. Çevresel faktörler içerisinde giderek yaygınlığı artıyor. Giderek yaygınlığı artması bizim tanımızla daha iyi tanıyor olmamızla ilgili ama aslında endüstrileşmeyle, modern toplumla da ilgili. Modern toplumdaki insan ilişkileri daha karmaşıklaşıyor ve görevler artıyor. Otizmde belirti veriyor. Onun dışında hava kirlenmesi bence çok önemli. Pesisler kullanılıyor tarımda. Yani bir takım alternatif terapiler var biliyorsunuz diyet tedavisiydi işte bir probiyotik kullanımıydı ve bunlar tek başına otizmi çözme iddasında oldukları için gülünç bence. Fakat incelenmesi gereken bir haklı zeminleride var. Çünkü insan doğasının gidişatına aykırı doğal evrimine aykırı işler yapıyor. Bunları yaptıkça bunların bedellerini bir şekilde ödüyor. Otizmin yaygınlaşmasının temel nedenlerinden bir tanesi de bu.
Ah Şu Otizm adlı kitabınız oldukça ilgi gördü. Kitabınızın yayım sürecini ve geri dönüşlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?
Aslında Ah Şu Otizm kitabımın içeriğini Yağmur Çocuklar adıyla basılan üç kez basılan bir kitabım olmuştu. Fakat onun ben onu yayınladığım zaman neredeyse bu konuda Türkçe yayın yoktu. O İyi bir ekip desteğiyle yenilendi güncellendi. Geri dönüşler yüzde doksan olumlu. Aslında bir çeşit baş ucu kitabı, dönüp dönüp okunulacak bir kitap. Anlaşılır sade bir dile sahip. Umut kırıcı olmayan ama bu herkesi için geçerli değil. Küçük az sayıda okuyucunun umut kırıcı olarak niteliyor. Çünkü otizmin tedavisi yok diye bir cümle kullanmışım. Bu sanki otizm için hiçbir şey yapılamaz hissini uyandırmış oluyor.
Kitap basmak Türkiye’de çileli bir iş. Maddi karşılığını almanız mümkün değil. Batıda kitap basarken bir ordu çalışır bir arda. Fakat bu konuda özellikle de Gamze Hanım destekleri büyük cesaret kaynağı olmuştur. Ona teşekkür borçluyuz.
Beyin gelişimi konusunda eğitimin konumunu ve önemini anlatabilir misiniz?
Tabi şimdi aslında beyin olmadan öğrenme ve öğretme gerçekleşmez. Ne herhangi bir şey öğrendiğimiz zaman beyinde bir değişiklik olmaktadır. Dolayısıyla iyi bir eğitimci iyi bir psiko terapist iyi bir öğretmen beyinin değiştirmektedir. Yani beynin bir çeşit cerrahıdır. Beyin cerrahıdır onlar. Sadece kullandıkları yöntem bıçak değil tekniklerdir. Beyin gelişimde dolayısıyla eğitim konusu çok önemli çünkü beynin gelişmek için eğitim ve öğretimle karşılaşmak zorunda. Ama öte yandan eğitim ve öğretimde beynin kendi özelliklerini göz önünde tutmak zorunda. Bazı çocuklar öğrenme sorunlarına, dikkat sorunlarına yatkın olabilir. Bunlara yönelik düzenleme yapılması gerekir. Öğrenme ve beynin gelişmesi arasındaki ilişkinin bilinmesi öğretme sürecinde aksayan yerlerin daha kolay düzeltilmesine yol açacaktır.
Günümüzde en çok konuşulan konulardan birisi de beyin temelli öğrenme. Bu süreç içerisinde beyin ve dil etkileşimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Batıda neredeyse yirmi otuz yıldır gündemde olan bir konu. Türkiye’ye bazı şeyler geç geliyor. Ama yinede yirmi otuz yıl sonrada gelecek olsa da kabulümdür. Beynin bir takım çalışma prensipleri var. Bu çalışma prensiplerini anladıkça öğretme ve öğrenme tekniklerinin yöntemlerini, müfredatı düzenlemek mümkün olacaktır. Ve daha başarılı bir sonuç elde edilecektir. Yani beyin temelli öğrenme bir çeşit beynin temel çalışma prensiplerini stratejiksel olarak alan bir düzenleme formudur. Çocuklar artık bilgiyi öğrenme çağında değiller. Bilgiyi nasıl öğrenecekleri neyin önemli neyin önemsiz olduğunu öğrenecek çağdalar. Dolayısıyla öğrenmeyi öğrenmek, dikkatin geliştirilmesi, dikkatini toparlayabilmek, becerilerini geliştirmesi belleğinin kullanmayı öğrenmek planlama yapabilmek strateji yapabilmek gibi yetenekleri beynin gelişimler aşamalarına uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Ve buradaki kilit nokta okuldaki eğitimin hayattan kopuk olmaması gerekir. Dolayısıyla bir çocuğun karahiplerin nerede olduğunu öğrenmesindense çadır kurmayı öğrenmesi çok daha mantıklı olurdu. Buna göre yoğun bir etkileşim olacaktır.
Hazır değişen ve gelişen dünyada çocuklarımızı bir noktada odaklamak çok zor oluyor aileler için. Uzmanlık şapkanızla dikkat eksikliği ve hiperaktivite sendromunu izler için değerlendirebilir misiniz?
Bir yandan sınırları belirsiz İngilizce kullanılan bir terimeki gibi çöp tenekesi gibi pek çok şey onun içine girebiliyor. Aslında dikkat eksikliği ve hiperaktivite her türlü şeyde vardır. Hiperaktivitede çocukların bir özelliğidir ve muğlak bir konudur. Neye hiperaktivite diyeceğimiz belirsizdir. Sabırsızlık ve inatçılık yaygındır. Bunlar dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun belirtileri. Yönelgelere uymaması sık rastlanır. Burada norm kavramı önemlidir. Yani sınıftaki yirmi çocuktan on sekiz tanesi bir davranış yapıyor iki tanesi aykırı yapıyor ve buna devam ediyorsa burada sorun var demektir. Dolayısıyla aileler ve öğretmenler arasında da bazen bir anlaşmazlık söz konusu olabilir. Aile ve öğretmen daha toleranssız olabilir. Burada önemli olan düzen bozucu davranışta bulunmak. Mala ve cana zarar veren dikkat eksikliği ve hiperaktivite sendromunda en çok dikkat edilmesi gereken şeylerden biri olan konu bu. Eğer çocuk mala ve cana zarar veriyorsa düzeni bozuyorsa mutlaka müdahale edilmesi gerekir. Öğrenme bozukluğuna yol açıyor, akademik eğitimini etkiliyorsa mutlaka müdahale etmek gerekir. Bazı durumlar ilaçsız olmaz ilaca karşıtlık yanlıştır. Sadece ilaçla düzeleceğini sanmak büyük gaflettir. Çünkü dikkat eksikliği hiperaktivite sendromu aslında kişilik oluşumunun öncülerinden olabilir ve antisosyal kişilik, narsistlik kişilik gibi bir takım kişilik sorunlarına doğru evrilebilir. Ve yetişkinliklede devam eden bir sendromdur. Dikkat eksikliği hiperaktivite sendromunun temelinde de çok sıkılma yenilik arayışı vardır. Maceraperest insanların bir kısmı ve büyük kaşiflerde böyledir. İnsanlık onlara da bir şey borçludur.
Otizm gibi Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu genetik bir bozukluk olmakla birlikte insanlığa yararlı genler içermektedir.
Dolayısıyla amaç çocukları renksiz ve hareketsiz bir hale getirmek değil daha uyumlu daha verimli hale getirmek olacaktır. Zekalarının yüksekliği olumlu olur olumsuzda olur. Eğer sosyal şartlar kötüyse ve zekaları yüksekse büyük soygun planlayıcısı olabilir. Ve ya kriminal işlere karışabilir. Ama sosyo kültürel düzeyi ekonomik düzeyi iyi ise zekanın yüksekliği sorunları çözmesini kolaylaştırır. En önemlisi sevgi ortamının olması. Erken dönemde psikolojik danışmanlık bence çok büyük bir önem taşıyor. Psikoterapi veya özel eğitimlerde olması gerekiyor. Gençse ilaç kullanılması gerekiyor. En son olarak söyleyeceğim şey bu çocuklarda özgüven azlığı vardır aslında hesaplanamayan davranışlar vardır. İyi bir ekip çalışmasıyla bu çocukların çoğundaki üstün yeteneklerin açığa çıkmasın sağlanarak topluma kazandırılmaları mümkündür.
Son olarak okurlarımız için söylemek istediğiniz, bahsetmek istediğiniz şeyler var mı? Bir de sizinle iletişeme geçmek ya da size ulaşmak isteyen kişiler size nasıl ulaşabilir?
Okullar daha bireyselleştirilmiş eğitim tekniklerinin her çocuk özelinde psikolojik, nörölojik, nöropsikolojik değerlendirmelere öncelik tanımalı. Sorunu olan çocuklar için gerekli rehber öğretmenler psikolojik danışmanlar uzmanlar uzman hekimlerle diyalog içersinde olmalı. Tabi sadece okulların yapacağı bir şey değil bu. Bir devlet politikası olarak düzenlenmesi gerekiyor. Eminim yakın bir zaman içerisinde bu tip gelişmeler olacaktır. Benimle irtibat kurmak isteyenler bariskorkmaz.org web sitesinden veya Cerrahpaşa’dan ulaşabilirler.
Kitabı Hakkında Detaylı Bilgi ve Satın Almak için: https://abayayin.com/ah-su-otizm/
Kaynak : https://magg4.com/prof-dr-baris-korkmaz-ah-su-otizm/