Uzun süreli bir araştırma, annelere ve babalara “süper ebeveynler” olmaları için gerekli becerileri kazandırmanın, otizmli çocuklarını ciddi anlamda geliştirmelerini sağlayabildiğini gösteriyor.
Aldıkları eğitimde ebeveynler, çocuklarıyla oyun oynarken çekilen filmlerini izlerken bir taraftan da bir terapistten çocuklarının iletişim kurmalarına yardımcı olacak belli ipuçları aldılar.
“Sonuç dikkate değer gerçekten,” diyor oğlu Frank’te büyük bir gelişme gören Louisa Harrison.
Uzmanlar ise bu eğitimlerin sonuçlarının inanılmaz moral verici olduğunu dile getiriyor. Araştırma, genellikle ebeveynleriyle konuşamayan, ileri düzeyde otizmi olan çocuklara odaklanıyor.
Louisa’nın oğlu Frank için elektrik direkleri, bu yöntemi kullanarak gösterdiği ilerlemenin bir işaretiydi. Louisa bunu şöyle anlatıyor: “Sokağımızdaki elektrik direklerinin yanmasını izlemeye bayılır, bu yüzden sonbahar bizim için çok heyecanlı bir mevsimdir. Birkaç yıl önce, elektrik direkleriyle yaşadığı bu etkileşim genellikle sessiz sedasız yaşanırdı. Ama şimdi o kadar konuşkan ki! ‘Anne, anne, bak farklı bir düzende yanmaya başladılar’ diyor. Eğer dört sene önce bana oğlumun ağzından böyle bir cümle çıkacağını söyleseydiniz, oturup ağlardım.”
“İyi” değil “Süper”
Araştırmacıların fikri basitti: Çocuğun sosyal becerilerini geliştirmek için anne ve babanın ebeveynliğini geliştirin.
Konuşma terapisti Dr. Catherine Aldred, bu araştırmanın kesinlikle ebeveynleri suçlamakla ilgisi olmadığını dile getiriyor: “Ebeveynin çocuğu ile etkileşimini ele alıp onu “süper” bir düzeye çıkarıyoruz. Çünkü bu çocukların “yeterince iyi”den daha fazlasına ihtiyaçları var. Çok daha özel ve istisnai bir şeyler gerekiyor onlara.”
İstisnai olan şeyin adı emekti. İlk geldiklerinde ebeveynler çocuklarıyla birlikte videoya alındılar. Çocukların bazıları sadece oturuyor, bazıları ise yalnız başına oyun oynuyordu. Ancak sonra anne ve babalara, otizmli çocuklarının onlarla oynamaya üstü kapalı bir şekilde yöneldikleri çok kolay gözden kaçırılabilecek anların hepsi tek tek gösterildi. Sonra iletişim uzmanları, bu kısa anları en iyi şekilde kullanmalarını sağlayacak becerileri ebeveynlere kazandırmak için onlarla birlikte çalıştı. Küçük adımlarla ilerleyen tüm bu çalışmalar, en sonunda çocuğun daha fazla konuşmasını sağladı.
Louisa yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Yaşarken fark etmediğiniz şeyleri fark ediyorsunuz. Beklemek, Frank’e iletişim için bolca zaman vermek ve sorgulamak yerine (çünkü bu onda cevap verme baskısı yaratıyor) yorum yapmak gibi… Çocuğunuzda neyin işe yaradığı hakkındaki yargılarınıza güvenen bu insanlar tarafından gerçekten çok daha becerikli bir hale getirildiğinizi hissediyorsunuz.”
152 aileyle yapılan bu çalışma, çocuklara 3 yaş civarında teşhis koyulduktan kısa bir süre sonra başladı. Normalde, yaşları ilerledikçe semptomların daha da kötüleşmesi gerekiyordu. Çalışmaya katılan ailelerin yarısına otizmlilerin aldığı klasik terapiler verildi. Bu ailelerin çocuklarının yüzde 50’si çalışmanın başında ileri otizmliydi ve bu oran altı yıl sonra tahmin edildiği gibi yüzde 63’e yükseldi.
Yoğun ebeveynlik eğitimi alan ailelerde ise durum tam tersiydi. Çalışmanın başında çocukların yüzde 55’i ileri otizmliydi ve altı yıl sonra bu oran yüzde 46’ya düştü.
Araştırmanın liderlerinden Manchester Üniversitesi’nden Prof. Jonathan Green, elde ettikleri sonuçları “sıradışı” olarak tanımlıyor. Prof. Green, araştırmanın bir “tedavi” olmadığını ama yine de ebeveynlerle çalışmanın uzun vadeli iyileşmeler sağladığını gösterdiğini söylüyor: “Araştırma, ebeveynlerin aile içine iyice yerleştirebildikleri şeylerin, terapi bittikten sonra bile sürdüğünü ileri sürüyor. Bu gerçekten çok umut verici.”
12 yaşındaki oğlu Kofi ile araştırmaya katılan Adumea ise kendi deneyimlerini şöyle anlatıyor: “Bu terapiyle ilgili bu kadar güçlü olan şey, terapistin odasında geçirdiğiniz bir saatin ötesine geçmesi. Çünkü terapi, evin içinde bile devam ediyor. Ve Prof. Green’in söylediği gibi aile hayatınızın ve çocuğunuzla iletişim kurma şeklinizin ve bundan ne öğrendiğinizin içine yerleşiyor. Artık okullara da ‘bu işe yarıyor, bunu deneyin’ diyebilirsiniz.”
Her 100 insandan birinde otizmin herhangi bir derecesi görülüyor. Ancak bunun hiçbir ilaç tedavisi bulunmuyor ve aileler genellikle çaresizce “sahte” terapilere başvuruyor. Dr. James Cusack, bu durumu şöyle özetliyor: “Ebeveynler bize en çok, önce teşhis alabilmek için savaş verdiklerini, en sonunda teşhis konduğunda ortada çok az bilgi ve uygun destek olduğu için elleri bomboş gibi hissettiklerini anlatıyorlar. Bu yüzden ebeveynler çok sık, çaresiz aileleri “avlayan şarlatanların” yanlış iddalarının kurbanı oluyor. Çocukları için sağlam bilimsel kanıtlara dayalı erken müdahale peşinde koşan binlerce aile için bu araştırma sonuçları umut verici görünüyor.”
Kaynak: http://www.bbc.com/news/health-37729095