Otizmdeki şok artış, beraberinde ortalama seviyenin üstündeki bir zeka seviyesini de getirdi.
5 yıl önce dünyada her 130 bebekten birinde görülen otizm,2012 yılında açıklanan rakamlara göre; 88 de 1’e yükseldi. Amerika’da paylaşılan yeni veriler; bu yıl her 68 çocuktan birine otizm teşhisi konulduğunu gösteriyor. Son 10 yıla bakıldığında, otizmin katlanarak arttığına şahit oluyoruz.
Araştırmalar, beyaz ırkta ve erkek bebeklerde sayının çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Ama daha da dikkat çekici bir sonuç var ki, bu otizme bakış açımızı tamamen değiştirebilir. Uzun yıllardır yapılan incelemeler değerlendirildiğinde, otizm spektrumundaki hızlı artışın beraberinde, ortalama seviyenin üstündeki bir zeka seviyesini de getirdiği görüldü. Bu oran 2012 yılında %30 lar civarındayken artık %50 ye dayandı.
Otizm genellikle sosyal ilişki kuramama, sözlü iletişim kullanamama, aşırı hareketlilik değişimleri tolore edememe gibi belirtiler üzerinden anlaşılıyor. Ancak araştırmacılar anlaşılmasının giderek zorlaştığı görüşünde birleşiyorlar. Çünkü bu çocuklar artık birçoğumuzdan daha zekiler ve bilişsel kabiliyetleri de oldukça yüksek. Önceden çeşitli kategorilerde incelenen bu durum CDC’nin (Amerika Hastalık Kontrol Merkezi) 2012 yılındaki raporunda DSM-5 adı altında tek bir kategoriye indirilmişti. Asperger Sendromu olarak bilinen, sosyal iletişimde zorluklar ve duygusuz semptonik yaklaşım olarak özetlenebilecek olan bozukluk da bu kategoriye dahil edildi. Fakat yeni bulgular, tekrar gruplandırma yapılmasını kaçınılmaz kılıyor. DSM-5 kriterleri tüm otizm vakalarında hakim olsa da, zeka seviyesinin yükselmesi, kriterlerin gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor.
Yirminci yüzyılın ortalarına kadar bir adı bile olmayan otizm, ilk kez 1943’te Dr. Leo Kanner tarafından tanımlanmıştı. Hakkında bilinçlenmemiz ve onu anlayabilmemiz için çok daha uzun yıllar geçmesi gerekti. Aslında hala tam olarak çözebilmiş değiliz. Nedenleri bilinmiyor. hatta bir hastalık olup olmadığı bile belli değil. Günümüzde birçok farklı ülkede otizmin bir hastalık olmadığı kabul edilerek, otistik bireylere tedavi sunulacağına saygı gösterilmesi için kitlesel hareketler başlatıldı. Gerçek olan bir şey var ki, otizm bir gelişim bozukluğu değil. Örneğin öğrenme zorluğu çekmiyor, bizden farklı yöntemlerle öğreniyorlar. Bizlerle olan ilişkilerinde sorun yaşıyorlar, ancak evcil hayvanlarla, veya diğer otistik bireylerle bir araya geldiklerinde bu sorunlar ortadan kalkıyor. Sonuçta doğru yaklaşım ve iyi bir eğitimle muhteşem kabiliyetler sergileyebilen bireylere dönüşüyorlar. Görünen o ki otizmle ilgili en büyük sorun bizim onu algılayış şeklimizde.
Kendi içinde bile çeşitli varyasyonları olan otiz, doğum öncesinden başlayan fakat bebekliğin ilk 3 yılında ortaya çıkan bir durum. DCD yöneticilerinden Coleen Boyle, “Otizm algısı değişiyor” diyor. Ama değişen tek şey algı değil. Araştırmaların odağı da değişmeye başladı. Otizmle ilgili yaklaşık 800 farklı mutasyon var ve araştırmalar otistik bireylerde beynin farklı çalıştığını gösteriyor. Bu noktada tüm gözler kök hücre araştırmalarına çevrilmiş durumda. Çünkü sıradan bir dokuyu yeniden programlayarak kök hücre üretebildiğimiz bu devirde ( Shinya Yamanaka 2012 Nobel Ödülü), otistik bir çocuktan deri hücreleri alıp, onları sinir hücrelerine çevirmek mümkün. Bu sayede tam olarak ne tür bi otizme sahip olduğu ve bunun tedavi gerektiren bir durum mu, yoksa zihinsel bir gelişimin farklı bir aşaması mı olduğu anlaşılabilir.
Çağrı Mert Bakırcı
Kaynak: Popular Science Türkiye
Teşekkür: Ezgi Katı