Sorting by

×

Ümran korkmazlar

Prof. Dr. Ümran Korkmazlar

Duygu ve düşüncelerini ifade eden bireyler olmak sanırım toplumda çok önemli bir özellik ve kültüre de çok bağlı. Bizim kültürümüzde özellikle kız çocuklarına ben yetişirken çok izin verilmezdi duygu düşünce paylaşmaya, susturulurdu. Onun için burada olmaktan da ayrıca bir Türk kadını olarak çok gururluyum. Duygularını, düşüncelerini paylaşan bireyler yetişmesine katkıda bulunmak çok çok önemli. Çünkü dünyanın her yerinde, çok önemli özelliklere sahip zengin bir kültürümüz var. O zaman okul öncesindeki bireylerin kazanacağı ilk özelliklerden biri bu diyedüşünüyorum.

Yetiştirdiğiniz çocuklara bakın “Bunu kazandırmış mıyız” diye içinizden bu listedekileri lütfen test edin.

 Duygu ve düşüncelerini ifade eder
 Toplum kurallarını ve disiplini kabul eder
 İnsanlarla kolay ilişki kurar
 Güçlükle karşılaştığında kendisi çözüm yolu bulabilir
 Yaşına, zekasına uygun başarısı gösterir
 Değerlendirmelerde aşırı heyecanlanmaz
 Arkadaşları ile iyi geçinir.
 Oyunlarda bazen önder olur, çoğu zaman oyuna bir üye olarak katılır. Oyunlarda yenilgiyi kabul eder.
 Gerektiğinde kendini savunabilir.
 Yardımlaşmayı, paylaşmayı, sorumluluklarını bilir.

Bu da bizim kültürümüzde yine bizlere çok zor kazandırılan, asla kötü niyet olmadan,aşırı koruyucu ve kollamacı yapımız nedeniyle yetişkin çağda bile problemleriçözmek üzere ebeveynlerin, anne ve babaların çocuklarına pek de izin vermediğini hepimiz biliriz. Belki ebeveynler olarak hepimiz bunu yapmaktayız. Benim yaşlı anneciğim hala derki bugün yağmur yağacak şemsiyeni aldın mı? Benim yerime problemimi düşünür çözmeye çalışır. Hiç kötü niyet yoktur. Büyük ebeveynler torunlarını yetiştirirken aynı şeyleri yapa durur. Onların yetiştirdiği ebeveynler yapa durur ama biz istiyoruz ki birey kendi problemini kendi çözebilsin.

Maymun deneylerini bilirisiniz, bir çubuk verirler, odadan da gözlerler “Muzu nasılindiriyor?” diye deneyler yaparlar araştırmacılar. Maymun bir çubukla muzunu alabiliroradan ama düşünün ki yeni yürüyen bir çocuk, bir iki yaşlarında, topunu divanın altına kaçırırsa, maymunun muzu alma çevikliğiyle o topu almasına bizler izin verirmiyiz? Ne yaparız? “Aman başını çarpmasın, canı acımasın ya da hayatı kolaylaşsın”. İşte hep böyle olumlu şeylerle biz topu alıp veririz ona. Oysa bir buçuk,iki yaşındaki çocuk o topu kendi alsa düşünün ki neler deneyimleyecek , probleminiçözmüş olacak ve matematiğin ilk adımını atmış olacak. Mesafe kavramı ile ilgili denemeler yapmış olacak başaramazsa yardım istemeyi öğrenecek, başarırsa kendine güvenini geliştirecek bu liste böyle uzayıp gidiyor.

Bir başka sıkça yaptığımız şey, oyunlarda yenilgiyi kabul etmesine izin vermiyoruz. Biz hep yeniliveriyoruz çocuk mutlu olsun diye. Ama sonra bir şey kaybettiğinde tepetaklak olup ruh sağlığı incinebiliyor. Dolayısıyla yaşamın içinde kazanmakta var kaybetmekte var. Bazen önder olmak var, bazen grubun üyesi olmak var. Bunları hep okul öncesi dönemde biz çocuklara kazandırırsak akıl ve ruh sağlığı yerindebireyler olabiliyor.

Okul öncesi eğitimin önemine değinildi, çok güzel konuşmalar yapıldı. Burada önemli olan akademik hayata hazırlık tabi ama hayatı, yaşamı öğrenmek okul öncesi dönemde gerçekleşiyor, demin saydığım şeyler nedeniyle. Onu da gözden kaçırmamak lazım. Hep akademik hayat değil biraz önce Sayın Milli Eğitim Müdürü çok güzel şeyler söyledi. İstanbul’u tanımak ile ilgili “İstanbul dersi” eklenmiş müfredata, muhteşem bir proje umarım herkes sahip çıkar. Yaşam çok da öğretici, yaşam öyle öğreniliyor. Hayat bilgisi dersini çok severim adı da güzel içeriği de öyle olursa muhteşem olur.

Neden önemli? Canlılar içinde beyin gelişimi tamamlanmadan doğan tek canlı insan ve altı yaş bitine kadar ancak tamamlanıyor, o da % 99. Dolayısıyla hamuru yoğurmak için 6 yılımız var. Daha sonra yapılan yanlışları düzeltmek ya da farklılıkları düzeltmekle zaman geçiyor. 0-6 yaş hem onları tanımak, hem eğitmek, hemfarklılıkları geliştirmek açısından çok çok kıymetli bir yaş dilimi. Eğer bu yaşta travmatik yaşantılar varsa o zaman ruh sağlığı da bozulduğu için onlarla da ileride uğraşılması gerekecektir. Neyse ki beyin çok plastik ve ilginç bir organ, 60 yaşından sonra da bir şey öğrenebiliyoruz, beyin incinirse de kendini yenilebiliyor ve ilginç bir şekilde de en üst fonksiyonlar daha plastik, hem karmaşık ama daha esnek,geliştirilmeye daha duyarlı. O zaman o eksik şeyleri her zaman yakalayabiliriz. 0-6yaştan sonra da ümitsiz değil durum.

Hafıza deyince kısa süreli – uzun süreli hafızadan söz edilir ama bedenimizin de hafızası var, duyguların hafızası var ve hepsi ayrı ayrı yerlerde depolanıyor. Özellikle öğretmen arkadaşlarımızın dikkat edeceği şey 0-3 yaş da beden hafızası çok önemli. Eğer bedeni ile ilgili bir sıkıntı yaşıyorsa çocuk, kronik hastalığı varsa, birhastane macerası varsa, bedeniyle ilgili yaşadığı herhangi bir sıkıntı varsa o beden hafızası da her zaman diğer öğreneceği bilgileri olumsuz etkileyebilir. Dolayısıyladurumla ve bedenle ilgili hafıza çok zor değişiyor. İleri yaşlarda da hep bedenimizleilgili belirtiler veririz ya, döküntü olur, kaşıntı olur ve yahut arabakullanamıyorsunuzdur bir türlü. Oysa araştırılıp bakıldığında, terapi ortamında bulduğumuz şey, iki yaşında bisikletten düştüğüdür. Bu anı yüzünden araba kullanmaktan çekinir. Ya da küçükken kendisine, ameliyata giderken iki buçuk yaşlarında “Bu uçan otobüs” dedikleri için uçaktan korkan bir yetişkinle de çalışmıştım. Çünkü o yaşta isimlendiremediği ve çok güvendiği insanlar ona yanlış bilgi verdiği için uçak korkusu gelişivermiş. Beyin de o kadar değişik networkler var ki,çok esrarengiz bir organ ve onu çok iyi bilmemiz lazım biz öğretmenlerin özellikle. Neyle uğraştığımız ortada beyinle uğraşıyoruz aslında.

Çok önemli bir diğer kavramda bağlanma, 2000 yıllardan itibaren çokça çalışılan bağlanma kavramı. Yine 0 – 3 yaşta, size kimin baktığı ve onunla nasıl bir bağınız olduğu ve bu bağın güvenli olup olmadığı, kim olduğunuzu, ne yapıp yapmadığınızı,ileriki başarılarınızı, kimliğinizi her şeyi çok etkiliyor. Eğer güvenli bir bağlanma varsa anne çocuk arasında o zaman sağ beyin fonksiyonları mükemmel gelişiyor ve ruh sağlığı yerinde oluyor. Ama travmatik bir bağlanma varsa, bu ne olabilir, on tanebakıcı değişti, çocuk kime bağlanacak bilemiyor veya kuruma terk edildi, en acısı o ya da şiddet görüyor, sevgisiz ortamda büyüyor, ilgisiz bir ortamda büyüyor. Bütün bu bağlanmanın sağlıklı olmadığı durumlarda sağ beynin çalışmıyor olması demek yarım insan demek. Çünkü sağ beyinde neler var? Yaratıcılık, problem çözme, estetik anlayış, duygular, müzik pek çok özelliğimiz sağ beyinde. Sadece robot gibi yetişebiliyor o zaman bireyler ve gelecek için ben bunu çok risklibuluyorum.

Bir önemli aklımızda tutacağımız, küçücük beyindeki bir merkez, adı amigdala. 6 yada 8 ay arasında bebekleri olanlar bilir ya da gözlemiştir; yabancı kaygısı, anksiyetesidediğimiz durum vardır. Tanımadığı biri “Gel” deyince kaçar, annesine sığınır. İşte bunu halleden bölüm burası. Eğer güvenli bir ilişki varsa o çok çabuk çözülür. Yüzleri tanımayı öğrenir. Amigdala sayesinde kim tehlikeli, kim sevecen, kim kötü bakışlı,kim korkunç bunları beyin algılamaya, anlamaya başlar ve amigdalanın bir vazifesi de baş etme. Hem korkuyorsunuz, hem çözebiliyorsunuz, aynı merkezde hallediliyor. Ve yine 2000’den sonraki çalışmalar gösteriyor ki eğer amigdala zarar görmüşse ozaman insanların yüzü umurunuzda olmuyor. Ne kadar kötü bir şey değil mi? İnsan ilişkisinin en temel birinci şartı yüz yüze bakmak. Bir çocuk yüzünüze bakmıyorsa sizden bir şey öğrenemez veya yetişkin hayatta yüz yüze, göz göze gelemiyorsanızbirçok şeyi kaçırırsınız. Dolayısıyla zarar gördüğünde yüzü ve orada ki duygularıbeyin algılayamıyor ve bütün bunlar çok önemli 0-3 yaşta olup bitiyor. O yüzden 0 – 3yaşta iyi bağlanamamış, pek çok travması olmuş ve kör sağır gibi adeta duygulara, bireyler yetişirse gelecek nesillerin nasıl olacağını düşünmek bile istemiyorum çok ürkütücü o yüzden sizlerin açıkladığı projeler çok çok değerli.

Başka risk bir faktörleri de farklı gelişim ya da gelişimin zarar görmesi açısından uyaran eksikliği ya da aşırılığı. Bazı evlerde olanak çok, otuz çeşit oyuncak varodada, çocuk oynamayı bilmiyor diye bize başvuruyorlar. Nasıl oynasın ki o kadar uyaran içerisinde? Tabi kötü niyetle yapılmıyor, ya anne baba kendisi çalıştığı için çocuğu böyle memnun etmeye çalışıyor ya da bunu doğru zannediyor. Ve çocuk okul öncesi dönemde uyarının çokluğu ne kadar zararlıysa hiç uyaran olmaması da çok zararlı. Bazen görevler geldiğinde yetiştirme yurtlarında ya da esirgemekurumlarına gittiğimde, en son üç yıl önce gitmiştim, yine çok üzücü bir sürü şey kilit altındaydı. Yani bundan vazgeçmek lazım, uyaran bağışlanıyor, devlet sağlıyor amabilmiyorum hangi mantıkla onlar kilitleniyor. Sonra da “Çocuklar birbirinin gözünü oyuyor hocam gelin yardım edin” diyorlar. Sağlıklı uyaran olmayınca çocuklar birbirini oyuncak olarak kullanıyorlar. Ne biliyorlarsa onu yapıyorlar. Şiddet görmüş bir evdengelmişse onu uyguluyor. Tabi ki sorunlarla baş etmekte zorlaşıyor.

Sevgi, ilgi eksikliği çok çok riskli gelişim açısından, biraz önce söylediğim nedenlerle ;

 Uyaran eksikliği ya da aşırılığı,
 Sevgi, ilgi eksikliği(evdeki duygusal atmosfer),

 Çocuğa bakan kişinin sık değişmesi,
 Aşırı koruyucu, ilgisiz, otoriter tutum,
 Çocuk yetiştirme tutumlarında tutarsızlık,

 Anne-babanın bağlanma biçimi,

 Anne-babalığa hazır olmamak,

 Ailenin sağlıksız iletişim biçimi,

Bir dizi araştırma yapıldı, ben de bulunmuştum, çok şaşırtıcı. Ormanda gizli bir şeyi bulmakla ilgili bir becerinizi göz önüne getirin, düşünün ki bukalemun var. Sizin onugörmenizi istiyoruz. Bunu çok bağımlı yetişenler asla göremiyor, çünkü beyin de öyle çalışıyor, analiz-sentez yapamıyor. Oradaki farklı renklerin arasından onu algılayamıyor. Ama demokratik yetişmişse, biraz önce belirttiğim hiçbir riske sahip değilse onu hemen görebiliyorlar. Afrikalılar öyle, yokluk içindeler ama hayatları öyle,onların travmayı yenmesi de çok enteresan, iki beyinlerini çok iyi kullanıyorlar. Yaptıkları dansın iyi geldiği söyleniyor çünkü beynin çift tarafını uyarıyorlar. Gerçekten doğa ve insan bir şekilde çıkış yolu buluyor. Tabi keşke o kötü şeylerde olmasa.

Anne babanın kendi bağlanma biçimi çok önemli. Bir keresinde uyku problemi olan dört yaşında bir çocuk getirmişlerdi. Babaanne, anne-babanın odasına girip babanın üstünü örtüyordu hala. Yani yine kötü bir niyet yok ama tuhaf bir yapı çünkü o öyle bağlanmış kopamıyor. Çocuğu da aralarında yatırıyorlar, çocukta onu öğreniyor. Dolayısıyla o çocukta daha sonra yetişkin olduğunda çocuğunu her halde öyle yetiştirecek. Bazı şeyler nesiller boyu bu türlü aktarılıyor. Anne -babalığa hazır olmamak zaten başlı başına bir problem. Sağlıksız iletişim biçimi son derece yaygın artık büyükşehirlerimizde, herkes internette. Yine bir genç izlemekteyim çok erkendenbilgisayara bağlanmış, anne de başka bir odada arkadaşlarıyla chat yapıyor, baba dabaşka bir odada, herkes sandviçlerini alıp bilgisayarın başında yiyor. Yemek saati bilebuluşamıyorlar ve daha sonra çocuktan şikayet ediyorlar. Baktığınız zaman evdeki yaşam oysa herkes için aynı.

Bu kızı derslerimde de anlatırım hep, önemli bir örnek diye düşünüyorum.

Kız, 2 yaş 7 aylık; annesi babası oldukça eğitimli insanlar, özel sektörde çalışıyorlar,yurt dışında yüksek lisanlarını yapmışlar ve karar vermişler; Çocuğumuz da olsunartık diye, isteyerek bu kıza sahip olmuşlar. Şikayeti bir iki aydır giydirirlerse soyamıyorlar, soyarlarsa giydiremiyorlar. Bir yere gideceklerse battaniyeyesarılıyorlar, arabaya biniyorlar, arabada giydirmeye çalışıyorlar. Boğuşuyorlar. Bakıcıyla hiçbir sorun olmuyor, o beceriyor nasıl yapıyorsa. Annesi diyor ki “Ben çok güzel çiçekler yetiştiriyorum. Ben eve geldiğimde özellikle onları koparıyor, yere atıyor çiğniyor”. Çocuk ne diyor? “Benimle ilgilen, doğru ilgilen, yeterince ilgilençiçekle ilgilendiğin kadar”. Keşke ilgilenebilse, anne çok entelektüel birisi diyor ki“Ben okudum, şimdi bana oyun oyna dersiniz ama benim tahammülüm yok oturup oynayamam çocukla, ancak kitap okuyabilirim” diyor. Ne yapacağız? Çocuk hastadeğil bir hastalık adı koyamıyoruz, kimi düzelteceğiz? Anneyi. O zaman okul öncesi dönemde vurgulamak istediğim şey; çocuklar tertemiz. Ruson’un dediği gibi “Her şey iyi doğuyor sonra zaman içinde bir şekilde kirleniyor”. Dolayısıyla çocuk karşımızda tek birey değil arkasında bir ordu var. Anne, baba, büyükanne, bakıcı, kardeşlerhepsini dahil etmemiz gerekiyor eğitimin içine.

Bir de 3 yaşında bir erkek çocuk var, onun da babası bankada çalışıyor, annesi evhanımı. 1,5 ay önce kuzeninin doğum gününe gidiyorlar. Çoğu doğum gününde hatta ana okullarda da yapıldığı üzere orada Mickey kıyafeti giymiş bir animatör var veçocuk onu görünce çok korkuyor. Dayısını çok sevdiği halde bir daha oraya gitmekistemiyor. Şimdi bu çocuk bize ne diyor? Gelişimi gereği bir yanlış var ya da alışveriş yerlerinde karşılaşabiliyorsunuz böyle şeylerle. Çocuğun üstüne yaklaşınca yaş küçük olduğu oranda çocuk güvendiği insana kaçıyor. Neden? Çünkü gerçeklik kavramı henüz gelişmediği için onun televizyonda bildiği Mickey fare koca bir yaratık olarak karşısına çıkınca onun henüz bilinçsel yapısı onu ayırt edecek durumda değil,korkuyor. Üstüne gidilirse daha da korku büyüyor ve neredeyse yardım alacak halegeliyor. Dolayısıyla burada da demek istediğim gelişim gereği çocukların sağlıklı tepkileri var. Onları kaçırmayalım ve o yanlışlardan da uzak durması için yine toplumu da eğitelim.

Ufuk’ta 3,5 yaşında, kakası gelince yapmıyor tutuyor. Bunun için hastaneleregidiyorlar, ilaç veriyorlar, kabızlık teşhisiyle lağmanlar yapılıyor, incinmiş. Zavallı ama hikayesinde bakın ne var? Kırk günlükten beri babaannesi ona tuvalet öğretmeye çalışıyor ve diyor ki babaanne “Ben bunun babasına da böyle yaptım, hep tuttum lavaboya, tuvalete onda böyle bir şey olmamıştı hocam”. Bireysel farklılıklar var,babaanneye direnmiş bu ama bir de kötü bir anısı var, klozetin içine düşmüş. Şimdi küçücük Ufuk nasıl baş etsin bunlarla. Yani yanlışlar ortada gördüğünüz gibi sonra bir de hastane travmaları var. Sürekli çocuğa müdahale ediliyor o da işin başka tarafı yani çoğu pediadrist çocuk ruh sağlığını bilmiyor. Onlar da çok incitiyorlar. 3 yaşında konuşmuyor diye gidiyorlar. “Konuşur” diyorlar, erkek çocuklar geç konuşur. Zaten babaanne de öyle söylüyor. “Bunun babası da geç konuşmuştu” oyalanıveriyorlar. Dolayısıyla çevreyi eğitmek daha önce konuşmacılar da söyledi çok önemli.

Farklı gelişen çocuk deyince sadece bir alanı kastetmiyoruz. Gelişim çok renkli ve çok kapsamlı.

Sorun alanları

Farklı Gelişen Çocuklarda Beceriler

Sosyal Beceriler

Alıcı ve İfadeEdici Dil

İşitsel/Fonolojik Fonksiyonlar

Görsel öz bakım algı

Becerileri

Farklı gelişen çocuklar

iletişim – Hafıza

Görsel- Motor Fonksiyonlar

Dikkat

Dolayısıyla hafıza, dikkatten tutun da, el becerisi, motor alan, algı, dil, sosyal alan, öz bakım, iletişim pek çok alan etkilenebiliyor bütün bu saydığım nedenlerden ötürü ve başka pek çok genetik yapılı ya da incitici hastalıklar nedeniyle.

Bilmemiz gereken bir şey daha var. Dünyanın her yerinde insanoğlu sıralı bir şekilde öğreniyor. Biri diğerinden önce olmuyor. 3 yaşında bir çocuk algısı çok iyiyse okuyordiye getirilebiliyor. “Hocam bu üstün zekalı mı?” Kolunda bir ansiklopedi getiriyorlar,bir yerleri ezberlemiş okuyor. Hafızası iyi, algısı iyi tamam ama hadi yazmayı öğretin,yapabilir misiniz? 3 yaşında bir çocuk neden gelişim izin vermez çünkü kas yapısı henüz öyle değil. Dolayısıyla sıralı bir akış var.

Öğrenme güçlüklerini anlamak için öğrenmenin gelişimsel aşamalarının iyi bilinmesi gerekir. Öğrenme gelişimsel olarak 5 aşamada gerçekleşir.

 Algısal Öğrenme
 Ayırt edici – Birleştirici Öğrenme Özümleme
 Uyum
 Sembolik Öğrenme

Birazcık içeriğini söyleyeyim, Piaget’den alıntı bu söylediğim. Önce algı yolları gelişiyor, duyu yollarıyla. Örneğin annesinin görüntüsünü görünce karnı da açsa tepkisini gösteriyor çocuk ama dördüncü ayda diyelim ki meyve suyuna geçtiniz, farkı görür mü belli eder mi bebek? Sevmemişse ne yapar, püskürtür. Dolayısıyla algısal öğrenme ta o yaşlarda çok erken söz konusu, gelişmesi de daha sonra büyüklere kalıyor. Ayırt edici, birleştirici öğrenme aşamasında işte ona okul öncesi eğitimdeyince; ben sadece kurumları düşünmüyorum yani evdeki eğitim, bütün toplumdaki hepsi bir arada bütün bunları vermiyorsak, Milli Eğitim Müdürümüzün fuar örneği çok muhteşemdi. Gerçekten de öyle gerçekleşiyor, çocuk dokunamıyor, yaşayamıyor dolayısıyla oradaki öğrenme ortamlarını da bu özelliklere göre hazırlamak lazım.

Bir küçücük resimle çocuk hakkında bir fikriniz olabilir, hangisi farklı?

Hangisi Farklı

Bir toplantı da bir yetişkin demişti ki “Sol alttaki farklı”. Bazı kişiler gülmüştü. İşte farklılık bu demek yani çocuklar buna çok daha zengin cevaplar veriyorlar. Dört yaşındaki bir çocuk diyor ki “Bu tarafa bakmış” diyor, tabi yönünü de bilmiyor. “Hemonun çizgileri var” diyor, onun için o farklı. Onlar hakkında bilgiye sahipse daha zengin cevap verebiliyorlar. Ama bazı ebeveynlerle çocukları yan yana koyduğumuzda ebeveyn hakkında da hemen fikrimiz oluyor. “O kar da” diyor, onuniçin farklı, bu ebeveyn böyle düşünüyor. O zaman çocuğuna da öyle öğretecek. Hadi onu da eğitmemiz lazım. Yani evcil olan, olmayan sınıflandırmasından haberi yok çünkü diyor ki “Ben şu hayvanı tanımıyorum”. Şimdi böyle küçücük bir resim üzerindebile anne hakkında, çocuk hakkında, gelişimi, özellikleri hakkında hemen bilgi sahibi olabiliyorsunuz ki siz daha renkli ve zenginleri zaten okulda yapıyorsunuz. Bu cevapların hepsini önemseyin.

Burada ne görüyorsunuz?

Hangisi farklı?

Bir küçücük renk değişikliğiyle bakınız algınız nasıl farklı olacak? Dalmaçyalı’yı farketiniz mi?

Küçücük bir renk bizim algımızı hemen değiştirebiliyor. Dolayısıyla etrafta, eğitimmalzemelerinde, her tarafta görsel uyaran olarak gelecek şeylerin eğitimde çok çok önemi var. Abur cubur ya da düzenli uyaranların önemini, materyalin önemini siz buradan algılayabilirsiniz. Daha sonra hepsi özümleniyor ve uyum sürecinde kullanma başlıyor ve ancak ilkokula gidecek hale geliyor birey okul öncesinde. Ondansonra okuma yazma ve aritmetik öğrenebiliyor.

Şimdi diyelim ki ördek ile leyleği ayırt edemiyor. Ne yapacağız? B ile D’yi nasıl ayırtedecek? İşte bu sembolik gelişim içerisinde eksikler varsa mesela hızlıca okumanın gelişimine aylarla baktığımız zaman bütün bunları yapacak ki okuyabilsin.

0–6 Sese tepki gösterme, sesler çıkarmak.
6 – 13 Basit ifadeleri anlamak.

19- 21 20 kelimelik dağarcık.

24 2 –3 kelimelik cümleler kurar.

24–29 300 Kelime.Vücut k. bilir.Şekil kav.baş.

30 –36 2 aşamalı emirleri yerine getirir.

40 –48 Basit okul şarkıları söyler.

48 –50 Ne, neden, nasıl sorar.

50 –60 Zıt ifadeleri kullanır. Yaşını, ev adresi.telefonunu bilir.

54 Uzun hikayeleri dinleyip anlatır.
60 Harflerin şekilleriyle ilgilenir. Genelde tüm sesleri doğru kullanır. Obje fonksiyonunu bilir.

60 –72 Geçmiş,şimdiki,gelecek zaman kullanır, bilgi almak için soru sorar. R – L ayırdeder.

60 –80 Harf ve sesler arasındaki ilişkiyi kavrar. Anlayarak okumaya başlar.

Böyle ancak bu aşamalardan geçtikten sonra birey okumaya hazır oluyor. Yazma daöyle, bedenini doğru tutacak, kalemi doğru tutacak, el göz koordinasyonu, el tercihihepsi gerçekleşecek ki çocuk yazmayı öğrenebilsin. Örneğin ilkokul ikiye geldiği halde şu çizimi yapamayan Ümit, okul öncesi eğitimi almamış ve kavrayamıyor noktaların üstünden gidip ardışıklık takip etmesi gerektiğini.

Dolayısıyla okul öncesi eğitimin olmadığı durumlarda, ilkokulda yazı da ya dabunların öğrenilmediği durumlarda yazı da gerçekleşmekte zaman gerekiyor.Aritmetik ise bambaşka bir şey, o kadar karmaşık beceriler gerekiyor ki çıkartma yaparken altı merkez çalışıyormuş beyinde, yani bir tek işlem yapmak için. Dolayısıyla aritmetik bambaşka bir sembolik iletişim tarzı, onun için bunlar gelişmişolacak ki matematik yapabilelim. Bir de bilgisayar gibi sibernetik benzetme ileöğrenmenin girdi ve çıktısı arasında olan şeylerden de haberdar olmamız lazım. Uyaran girince içeride yine beyinle ilgili enteresan şeyler oluyor. İşlemleme sürecinde eğer organize edemiyorsa, sıralamıyorsa, yorumlayamıyorsa, depolayamıyorsa çıktı da bozuk oluyor yani öğrettiğiniz şeyi bu taraftan alamıyorsunuz. Evet işte bunu yapmak için bu aşamalardan geçmek lazım.

Şimdi o slayt gibi bunu da ben görüşmelerimde çokça kullanırım.

Büyükten küçüğe doğru sıralayınız

Bilgisayar marifetiyle hepsini eşit boya getirince “Hepsi eşit bunlar, büyüğü küçüğüyok” diyebilir veya inceler uzun uzun bakar ya da “Ben şu ortadaki hayvanı hiç görmedim, o ne kadar ki” buradan bir şeyler biliriz. Ama çocuğun her şey yolundaysa şöyle soru sorması bizim için çok önemli. “Bu fil anne fil mi, yavru fil mi?”. Çok güzelsoru. Büyük-küçük kavramı ile ilgili başka bilgileri var çocuğun veya “Bu mavi balinamı?”. Eğer o mavi balina değilse, anne büyük filse, mavi balinadan büyük gibi bu sohbeti yapıyorsa çocuk sizinle gelişimiyle ilgili hemen fikir sahibi olabilirsiniz .uzun uzun testlere gitmeden bile.

Algı sorunları genellikle sadece görsel algıyla sınırlı tutuluyor. Buna dikkati çekmek için bunları söylemek istiyorum.

Algı sorunları;

  • Görsel algı ( ayrımlaştırma, figür-zemin, hafıza alanlarında) sorunları,
  • işitsel algı ( ayrımlaştırma, figür-zemin, hafıza alanlarında) sorunları,
  • dokunsal algı güçlükleri, dokunarak ayrımlaştırma ve tanımada güçlük çekme,
  • kinestetik algı güçlükleri, dans, ip atlama gibi aktivitelerde zorlanma,
  • mekansal algı güçlükleri, mekanda yönelmede, pozisyonu algılamada zorluk çekme, yön bulmakta zorlanma.Dokunmayla ilgili bizim kültürümüzde “dokunma” lafı çoktur. İşte “Kitaba da dokunma”, dokunmadan nasıl algılayacak? Biliyor musunuz dokuz yaşına kadar insanoğlu nasıl öğreniyor? Kinestetik dokunsal, hareket edecek dokunacak. Biz nediyoruz en çok “Dokunma, otur.” Lütfen sayın müdürüm bu sözü eğitimden kaldırın. Çünkü dokunmazsa ve hareket etmezse hele okul öncesi dönemde çocuk hiçbir şey öğrenemiyor. Kısıtlı beyninin bir yerini kullanıyor, yanlış öğreniyor. Oysa optimum gelişim için gerçekten müthiş şeyler yapacak bir toplum için yapılacak şey “Dokun ve hareket et”

Bu belirtilerin bir tanesi bile risk faktörüdür.

 Geç konuşmak,
 Yetersiz sözcük dağarcığı,
 İsimlendirme güçlüğü,
 Telaffuz sorunları,
 Temel sözcükleri karıştırmak (inmek,çıkmak), Sözcük,hece çevirmek (mavi-vami),
 Harf-ses ilişkisini öğrenmede güçlük,
 Kafiyeli sözcüklerde güçlük,

Bilişsel Becerilerde Sorunlar

  • Kavramları anlamada zorlanırlar.
  • Sayı, renk, harf öğrenmede güçlük,
  • Sağ/ sol ayırt edememe, yön bulmada zorluk yaşarlar.
  • Kavramları öğrenebilmek için birçok kez onları duyma ya da görme ihtiyacı duyarlar.
  • Önce, sonra ve sıralı işlerde zorlanırlar.
  • Algılamada zorluklar yaşarlar.
  • Zaman- mekan sorunları,

Ve yine motor becerilerle ilgili bakın bu çizim.

Gezeli adını duymuşsunuzdur. Gezeli’nin ilk söylediği şekiller var burada bir iki şekilde daha sonradan eklendi. Daire çizmenin evrensel olarak bir yaşı var biliyorsunuz 2 – 3 yaş arasında. Bu çocuk 10 yaşında, şimdi 10 yaşında bunları yapamıyorsa okuldaki hayatının ne kadar zor olduğunu görüyorsunuz. Kaçmış, kaybolmuş yıllar nasıl düzelecek? Çok daha fazla çaba, zaman ve para gerekiyor. Dolayısıyla okul öncesi eğitimde yakalansaydı bunları sizler muhakkak öğretirdiniz ona. Buradaki en önemli olan şu, benim şişman artı dediğim şekil, yine dünyanın her yerinde okumayla çok yüksek korelasyon gösteren ilginç bir şekil. Eğer çocuk bunu çizebiliyorsa okuma öğrenmeye hazır demektir. Sadece bununla bile test edebilirsiniz. Tabi bir tek şey yeterli değil, tehlikeli bir bilgi olarak da almayım ama şüphe ediyorsanız ve bu şekli bizim İdris gibi böyle çiziyorsa, deniyor yine yapamıyorsa ve 9 yaşı geçmişse hayatı çok zor. Hala okuyamıyor çünkü. Dolayısıyla siz bunları yaşında tespit edebilirsiniz. 6yaş civarında çizmesi gerekiyor. Çizemiyorsa da öğretiyorsunuz. Biliyorsunuz bazı testler standarttır, gizlidir, subjektif olmasın diye kurallıdır ama bu öyle değil. Gezelbunların öğretilmesini istiyor ki çocuk gelişimi açısından önemli, yine eş kenar dörtgen öyle ve kare, üçgen.

Evet kitabı ters tutan bir çocuk farkında değilse o bile bir risk faktörü. Bu zatta öyletutuyor gördüğünüz gibi ve farkında değil, evet duygusal sorunlar böyle gidiyor.

Neden onları tanıyacağız, etiketlemek için değil lütfen böyle düşünmeyin. Gerçekten bazı okullarda duyuyorum sınıfta yeri ayrılıyor, çocukları ayırıyorlar, hala öyle demode şeyler var, işte iyiler – kötüler. Yardıma ihtiyacı olanlara kesinlikle yardımetmek gerekiyor ama bunu ötekileştirip, etiketleyip inciterek değil zaten onların çok travması var ve çok zorlukları var. Onların hayatını kolaylaştırmak için erken tanıya ihtiyaç var.

Yine desteklenme de kesinlikle bireysel ve grup çalışma çok önemli, çok eski yöntemlerde hep ayrılırdı böyle çocuklar. İngiltere’de öyle bir okula gitmiştim, köyüntepesindeydi. Onların acı çığlıkları daha köyün başından duyuluyordu. Hepsini bir araya kapattığımız zaman ve içlerinde hiperaktifi ve bir sürü vaka var, hiç bir şey yapamazsınız. Ama İspanya’daki örnekte şöyle yapıyorlar, sayın yetkililer bunubilerler. Ama biz de hala uygulanmıyor. Eğer sınıfta zor bir çocuk varsa, üç kolay çocuk alınıyor, öğretmene yer açmak için ya da o öğretmene ekstra boşluklar yapılıyor. Çünkü yaptıkları iş zor. Tabi ki bir de kendilerini durmadan yenileyeceklerieğitimler gerekiyor.

Evet bireyselleştirilmiş programa ihtiyaçları var, sık sık değerlendirilmeli. Çünkü 0 – 6yaştaki gelişim çok hızlı, en çok işe yarayan işte bu model, hala eskimedi, bütün dünyada bu kullanılıyor. Dinle yap, dinle anlat, bak anlat, dokun anlat gibi programın içeriğinde illa ki bu olmalı.

EN ETKİLİ YÖNTEM ÇOK DUYUYA DAYALI METAKOGNİTİF YAKLAŞIM

Böyle uzun yapılacak, kullanılacak teknik listesi var.

Müdahale teknikleri;
 Konuşma ve Dil Terapisi
 Duyusal Bütünleme
 İşitsel Algı Terapisi
 İşlevsel Bütünleme
 Algısal Bütünleme
 Oyun Terapisi
 Sosyal Beceri Çalışmaları
 Beceri Geliştirme Çalışmaları
 Okul ortamına uyum çalışmaları
 Hayvan Terapisi,
 Fizyoterapi
 24 saatin programlanması
 Ev programı
 Gelişimsel
 Terapi
 Özel eğitim
 Benlik Saygısı
 Koçluk
 Rahatlama Teknikleri
 Sosyal Beceri Geliştirme Müdahaleleri Resim & Müzik Terapisi,
 Ebeveyn Destek Grupları
 Neurofeedback

Her birisi bu çocuklar için yararlı yöntemler. Aileleri unutmamak lazım. Ebeveynlerede önemli görevler düşmektedir. Genel tutum, farklılığı fark etseler bile ebeveynlerin bunu çok fazla dikkate almama, büyüyünce geçer, babası da böyleydi tarzı düşünmektir. Ancak bu sadece zaman kaybının yaşanmasına yol açar. Okul öncesinde var olan ama önemsenmeyen farklılıklar, okul çağında çocuktan beklenen beceri ve davranışların uygulanması konusunda birer başarısızlık kaynağı doğurmaktadır.

Şimdi anlatacağım vaka da çok önemli, 6 yaşında bir erkek öğrenci, okul öncesieğitimi almamış, bu yıl ilkokul 1’e başladı ve bir aydır anneyle oturuyor. Çocuğun durumu çok kötü, bir sürü sorunu var ve anne-baba dinleyip anladıktan sonra üçüncü görüşmede çocuğu anaokuluna aldılar. Bu çok istenen bir şey değil ama herkesmutlu şu anda, çocuk çok mutlu çok rahatladı. Çünkü bakın böyle bir haldeydi, çocuk nasıl okuma yazma öğrenecek, oldukça zeki ama haşarı olduğu için hiçbir şey öğretmemiş, annesi de cahil bir kadındı.

Beş hafta sonra bu hale geldi.

Daha öğreneceği çok şey var, ne renk biliyor, ne kural, ne konuşma yani ormanda büyüse bu kadar olurdu, inanılmaz yani. Ama şimdi herkes gelip gidip teşekkürediyorlar, okul öncesi kurumda tabi çok güzel şeyler yapıyor. Bir de bu çocukların yapabildiği şeyler kesinlikle var onları da gözden kaçırmayalım.

Bilirsiniz Metin Sabancı kurumunun yaptırdığı güzellikleri, down sendromu bir çocuk Kanada’da yüzme madalyası alarak olimpiyat şampiyonu olabiliyor, iyi yanlarını daunutmayalım.

  • Gelişimdeki ‘’eksiklikler’’e değil çocuğun ‘’ yapabildikleri’’ ne odaklanılmalıdır.
  • Farklı gelişen çocuğun duygularını dinlemelidir. Farklı gelişen bireylerdeolumsuz duygular (kaygı, öfke, depresyon) çok yoğundur.
    Ancak, ifade etmede yaşadıkları problemler bu duyguları anlatmalarınızorlaştırır. Öğretmen bu çocukların duyguları hakkında konuşabilmelerini öğrenmesinde ya da konuşamıyorlarsa uygun şekilde ifade etmelerinde yardımcı olmalıdırlar
  • ‘’ürün’’ü değil ‘’çaba’’yı ödüllendirmelidir.
  • İstenmeyen bir durum yaşandığında aşağılayıcı, küçük düşürücü ifadeler kullanılmamalıdır.
  • Kolay anlayabilecekleri, kısa kelimelerden oluşan, net ve kesin yönergeler kullanılmalıdır.
  • Bireyselliğe önem verin.
  • onun farkında olduğunuzu ve
  • onun değerli bir insan olduğunu ona hissettirmenizdir.
  • Gösterdiği her çabayı ve başarıyı sevginizle ödüllendirmenizdir.Bazı baş ucu kitaplarından da bahsetmek istiyorum. Bir çoğunuz biliyorsunuzdur amaben çok değerli buluyorum; Dr. Mel Levine ‘nin “Her Çocuk Başarabilir” adlı kitabını.Kendisini tanıma şansı bulmuştum. Kendisi hiperaktif bir yetişkin, çocukluğundan beri sıkıntı çektiği için dilimize kazandırılmış bir kitap. Sevgili Prof. Dr. Ayla Oktayhocamızla yeni çıkarttığımız “İlköğretime Hazırlık ve İlköğretim Programları” isimli kitapta da okul öncesi ile çok değerli bilgiler var. Benim de bir yazım var bu kitapta. Çapa’daki 30 öğretim üyesinin yazdığı “Annelere öğütler” isimli kitapta çok güzel öğütler var. Cheri Fuller’in “Ben farklıyım” kitabı da yine okunması iyi olacakkitaplardan. Ayrıca “Ben hasta değilim” diye size önereceğim bir kitap daha var.

Kaynak : https://www.tozok.org.tr/Kitap/1Temel/1-okuloncesi-sempozyum.pdf