
Nurhan EREN
Çağımızdaki toplumsal gelişmelere paralel biçimde, bireylerin ve toplulukla- rın değişen gereksinimleri sağlığa bakışı da etkilemekte, günümüzde birey, aile ve toplumun sağlığını koruyan, sürdüren, geliştiren sağlık merkezli bakım yaklaşımı öne çıkmaktadır. Bu anlayış bireyin iyilik halini koruyacak ve ge- liştirecek davranışlar kazanmasını ve kendi sağlığı ile ilgili doğru kararlar almasını sağlamak üzerine dayandırılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)1 sağlığı sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlamaktadır. Sağlık kavramını temel insan haklarından biri olarak ele alan DSÖ, Ottawa Sözleşmesi’nde,1 huzur, yeterli ekonomik kaynak, gıda ve barınma, istikrarlı bir eko-sistem ve sürdürülebilir kaynak kullanımını içeren bazı ön şartları vurgulamaktadır. Bu ön şartların kabul edilmesi, sosyal ve ekonomik koşullar, fiziksel çevre, bireysel yaşam tarzları ve sağlık arasındaki kaçınılmaz bağlantıları öne çıkarmaktadır. Bu bağlantılar, sağlığın teşviği ve geliştirilmesi tanımının merkezindeki bütüncül sağlık anlayışı için bir temel sunmaktadır.
Sanat ve yaratılan ürünlerin incelenmesi ile ilgili yaklaşımlar estetik ve poetik olmak üzere iki yöne odak- lanır. Estetik, Yunanca aesthesis-duyumdan (sensation) gelir ve yapıtın ortaya çıkmasından sonra yaşanır, poetik ise, poiein- poesis sözcüklerinin ifade ettiği “yapmak- imal etmek”ten gelir ve sanatsal bir ürün yaratma sü- reçlerine odaklanır.3 Sanat yapma ve ortaya çıkarma süreçlerinin incelenmesi ve bu sürecin sonunda oluşan estetik duyumların gelişimi, hem sağlığın geliştirilmesi, bireyin büyüme ve olgunlaşmasında, hem de hastalık du- rumunda iyileşme ve onarımda önemli bir işlev gör- mektedir. Aynı zamanda sağlık meslek üyelerinin mesleki olgunluk ve gelişmişlik düzeylerine katkı sağ- layarak, zorluklarla başa çıkmada yaratıcı çözümler üretme, tükenmişlik ve yetersizlik durumlarından ko- runma ve daha doyumlu çalışmalarına katkı sağlamak- tadır.
Konusu insan olan bir meslek olarak hemşirelik, birey, aile ve toplumun biyolojik, psikolojik ve sosyal açılardan yaşam kalitesini yükseltmeyi hedefleyen, has- talıklara karşı önleyici çalışmalar yürüten, hastalık du- rumlarında tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine odaklanan bilimsel bir “bakım sanatı”dır. Hemşireliğin birbirinden ayrılmaz iki boyutu vardır. Bir boyutu bi- limsel veriler ışığında sürekli gelişen tıbbi bilgi ve tek nik hizmetlerden oluşur, diğeri ise korumak, bakmak, beslemek anlamına gelen bakımdır (care).2 “Bakım” hemşireliğin merkezinde yer alır ve hemşireliğe, bire- yin tüm gereksinimlerine odaklanan bütüncül bir bakış kazandırır. Dinamik bir etkileşim içinde bireye özgü kararlar vermeyi gerektiren, değişim için yaratıcı önermeler üreten, davranışsal ve entelektüel nitelikleri kap- sayan bu yönü hemşireliği bir bakım sanatına dönüştürür.
Bu makalede, sanat ve yaratıcılık kavramları ele alı- narak, sanatın psikiyatride kullanımı, psikoterapötik iş- levleri ve ruhsal bozukluklarda uygulama yöntemleri hakkında bilgi verilmesi amaçlanmaktadır.
Günümüzde sağlık sisteminin ve bu alanda hizmet veren tüm mesleklerin, yasa ve yönetmeliklerini, mes- leki eğitim ve uygulamalarını, kişilerin fiziksel, ruhsal, sosyal, duygusal ve entellektüel açıdan tam bir iyilik hali olarak tanımlanan optimal sağlık durumuna ulaşmala- rını sağlamaya yardım edecek biçimde dönüştürmeleri gerekmektedir. Bu durum; yaşam tarzı değişiklikleri, far- kındalığın sağlanması, davranışın değiştirilmesi ve sağ- lıklı davranışları destekleyen çevreler oluşturulması gibi faaliyetler aracılığıyla sağlanabilir. Bu aynı zamanda, bi- reylerin kendi sağlıkları üzerindeki kontrollerini ar- tırmalarını ve sağlıklarını geliştirmelerini sağlama sürecidir. Çoğu sağlık davranışı ve sağlığın geliştirilmesi teorileri, sosyal öğrenme ve davranış teorilerinden adapte edilmiş ve epidemiyoloji, biyoloji ve sağlık bi- limlerine uyarlanmıştır. Sanat ve yaratıcılık çoğu zaman bunların dışında kalmıştır. Ancak günümüzün sağlık an- layışı, yaratıcı düşünme, sezgisel ve estetik bilme, ruhsal farkındalık, bütünleşme ve olgunlaşma gibi sağlığın ge- liştirilmesinde son derece önemli olan kavramların sağ- lık bakımına entegre edilmesini zorunlu kılmaktadır.
Yaratıcılık, sanatın konusu olmadan çok önce, insanın nöro-biyolojik, bilişsel, ruhsal, sosyokültürel gelişimi- nin bir gereği ve ürünüdür. İnsandaki yaratıcılığın ham izlerini; küçük bir bebeğin, annesinin yokluğunda zih- ninde onun tasarımını canlandırabilmesinde, yaşamsal gereksinimlerine çözüm bulmak için ilkel insanın ya- rattığı imgeler veya nesnelerde, gerçeklik sınırlarının kaybolduğu psikotik durumdaki bireyin hezeyan ve ha- lüsinasyonlarında takip edebiliriz. Genellikle “sanatçı- ların” alanı olarak görülen sanat, yaşamın temel yönlerinden ayrı değildir; sanat nesneleri ve perfor- mansları, aslında yaşamdaki genel işleyişin basit parça- larıdır. Pek çok kültürde, iletişim, şifa, doğurganlık, avcılık, hasat, yaşam, ölüm ve hatta savaş gibi alanlarda yaratılan imgeler, ritüeller, idoller bireylerin ve toplu- lukların gereksinimlerinden doğmaktadır. İlkel insanın, karanlık ve derin mağara duvarlarına yaptığı hayvan re- simleri, antropoloji ve sanat tarihçilerinin de belirttiği gibi,4 yalnızca süsleme amacıyla yaratılmış olamaz. Ani- mistik (büyüsel) düşünceye sahip ilkel insan için imge ile gerçeklik arasındaki ayırım belirsizdi. Sanat büyüsel bir eylem, sanatçı da adeta büyücü olarak algılanmak- taydı. Bu ilkel avcılar, belki de oklarını, taş baltalarını kullanarak elde ettikleri avlarının resmini yaparken, gerçek hayvanların da kendi güçlerine boyun eğeceğine inanıyorlardı. Yine, Çin imparatoru Kin Çe Huang-
linçsizce imge ile farklı olmama durumundan (kişi/imge özdeşleşmesi), farklılaşmaya doğru bir deği- şimin olduğunu belirtir. Bu süreçte kişi başlangıçta dü- şünmeden ve neden yaptığını bilmeden yarattığı imgeye dışarıdan bakma, imgedeki unsurların anla- mına dair daha derin bir anlayış geliştirme ve onun kendisiyle bağlantılarını özümseme aşamalarından geçer. Bu süreç sonunda, imgeden ayrılma, kurtulma veya elden çıkarmaya doğru bir gelişim gösterir. Başlangıçta kişinin bir parçası hatta kendisi olarak al- gılanan imgeler, giderek ona dışarıdan bakma yoluyla, anlama ve dönüştürme yoluyla bir farklılaşma ya- ratır.
di’nin yaptırdığı “Terracotta Ordusu” bizlerin hayranlı- ğını kazanmak için olmasa gerek. İmparator’un, 7 000 kişilik kilden muhteşem bir ordu yaptırıp, kendisi ile birlikte mezarına gömdürmesi, büyük olasılıkla, ken- dini dönemin en güçlü kişisi olarak görmesine rağmen, yenemeyeceği tek düşmanı olan ölüme karşı bir savun- maydı.
Yaratıcılık ve onun bir ürünü olarak ortaya çıkan sanat, ilkel insandan günümüze, sorunlara geçerli ve farklı çözümler getirerek büyüme ve gelişmeye olanak sağlamaktadır. Doğumdan itibaren dürtüler ile dış ger- çeklik arasındaki dengeyi sağlamaya çalışan bir bebe- ğin bağımsızlaşması, annenin yokluğunda onun işlevlerini zihninde tasarlayabilmesi, kendisi ve diğer- leri hakkında tasarımlar oluşturabilmesi ve bunları bü- tünleştirerek içselleştirebilmesinde yatar. Ancak hiçbir insan çocukluk döneminden başlayarak, annenin ya- rattığı tümgüçlülük (omnipotans) yanılsamasından vaz- geçme, dış gerçekleri kabul etme, iç ve dış gerçekliği birbirine uydurma, geriliminden tam olarak kurtula- maz. Winnicot5 bireye bu gerilimden kurtulma imkanı sağlayan, iç ve dış gerçeklik dışında yer alan ve bu ya- nılsamayı sürdürebileceği bir “oyun alanı/geçiş alanı” tanımlar. Çocuk oyunları, sanat ve din de bu oyun ala- nında gerçekleşir. Bu anlamda sanat ve yaratıcılık, va- rolanla varolmayan arasında bir süreç, düşle gerçek arasında kurulan bir köprü gibidir. Oyun içinde ken- dini kaptırıp “kaybolan” çocuğun süregelen hattının, erişkinlikte devam etmesidir. İnsanın, doğumdan ölüme kadar tüm gelişim süreçleri boyunca, kendini var etmesi, dönüştürmesi ve bütünleştirmesinin bir serü- venidir.
Birçok kuramcı, insanın ruhsal yaşantısı ile derin- den bağlantılı olan sanat ve yaratıcılığı psikolojik açıdan ele alma eğilimi göstermiştir. Freud, sanatçıların eserleri üzerinde yaptığı incelemelerle sanatla dolaylı yoldan il- gilenmiş, yaratıcılığın bastırılmış seksüalite ve saldır- ganlıktan kaynaklandığını ileri sürerek sanatsal yaratmanın kökenini oral fiksasyonla açıklamış ve ya- saklanmış dürtülerin yüceltilmesi biçiminde süblimas- yon teorisini öne sürmüştür.7,8 Ernst Kris9,10 1952’de, Freud’un teorisinde modifikasyon yaparak sanatta görü- len regresyonun fiksasyona bağlı olmadığını, geçici, dö- nüşlü ve kontrol edilebilir olduğunu belirtmiştir. Kris, egonun mantıkdışı birincil düşünce süreçlerine gerile- yip, hemen ardından ikincil düşünce sürecine ve man- tığa geri döndüğünü ve birincil düzeyin ham madde ve veri kaynağı oluştururken ikincil düzeyde verileri kul- landığını varsaydığı “ego hizmetinde regresyon” teori- sini ileri sürmüştür. Melanie Klein ise 1929 tarihli “Yaratıcı itkiye ve bir sanat yapıtına yansıtılan çocuksu kaygı dönemleri” başlıklı yazısında “onarma” (repara- tion) kavramını önerir ve yaratıcı itkinin (impulsion) depresif dönemle geliştiğini öne sürer.3,11 Psikoanalitik görüşün diğer önemli temsilcileri içinde Ernest Jones’a göre gerçek simgeleştirme, baskılayıcı eğilimler ile bas- kılananlar arasındaki intrapsişik çatışmadan doğar. Otto Rank ise, sanat eserinin yaratımında Oidipus çatışması- nın önemini vurgularken, yalnız bilinçaltının değil bi- lincin de bunda payı olduğunu öne sürmektedir. Adler’in en göze çarpan kavramı ise “yaratıcı kendilik”tir. Görüş- leriyle sanat terapi alanda önemli bir yer tutan Carl Gus- tav Jung ise, kollektif bilinçaltının ürünleri olarak gördüğü arketipleri; algılamamızı örgütleyen, bilinç içe- riklerini düzenleyen, değiştiren ve geliştiren çekirdek yapılar olarak tanımlamış ve bu yapıların evrensel sem- boller olarak mitlere ve sanat ürünlerine yansıdığını öne sürmüştür.10,12,13
Sanatla ilgili bu tanımlamalar bize sanat yoluyla insanı anlama, ona yardım etme ve psikoterapide kul- lanma yolunu açmaktadır. Sanatın psikoterapide kul- lanımına olanak sağlayan, sanatsal bir ürün (resim, müzik, dans vb.) oluşturmaya yönelik “yaratıcı süreç” ve bu süreçte ortaya çıkan ürünlere bakıştır. Sanatsal süreç, o ana kadar farkında olunmayan bilinçdışı arzu- ların, korkuların, isteklerin (içsel alan), sanatsal mal- zeme ile karşılaşması ve dışavurumla resimden, çamurdan, notalardan oluşan bir biçime dönüşmesine (dışsal alan) olanak sağlar. Bu süreçte, yaratılan ürün (artwork) ile yaratıcısı arasındaki ilişki bazı aşamalar- dan geçer. Joy Schaverien resmin beş aşaması olduğunu belirtir.6 Schaverien, özdeşim (identification), alışma (familiarisation), kabullenme (acknowledgement), özümseme (assimilation) ve elden çıkarma (disposal) olarak tanımladığı bu aşamalarda, hem bilinçli hem bi-
yaratım sürecindeki kişinin ruhsal yaşantısını; potansi- yellerini ve dirençlerini, engellerini görmeyi ve onlar üzerinde çalışmayı olanaklı kılar.3
Psikiyatride, hastaların yaptıkları sanat ürünleri üstüne ilk klinik/deskriptif incelemeler, 19. yüzyılın son çeyre- ğinde (1876-1888) Fransız psikiyatr Max Simon ve İtal- yan psikiyatr ve suç hukuku uzmanı Cesare Lombroso tarafından yapılmıştır. Simon ve Lombroso bu ürün- lere hastalık belirtilerini aramak için bakmışlar ve psi- kotik hastaların sanat ürünlerindeki stilizasyon ve sembolizasyonu inceleyen çalışmaları psikozların des- kriptif sınıflamasına katkı sağlamıştır. Paul Meunier ön- cülüğünde bir grup ise bu ürünleri “iç dünyanın dışa vurumu ve yaratıcılık” açısından incelemiştir. Dönemin resmi sanat söylemi ise, bu yapıtları “ifadenin ilkel bi- çimi” şeklinde niteleyerek ilgi alanından dışlamıştır. Daha sonra Mohr (1906-1907), psikotik hastaların teşhi- sine dönük çalışmalara katkı sağlayıcı denemelerde bu- lunmuştur. Mohr, çok iyi planlanmış, teşhis amaçlı deneyimsel çizimler üzerine incelemeler yaparak kata- tonik ve manik-depresif hastaların sanat ürünlerinde gö- rülen ortak özellikleri incelemiştir. Bu erken deneyimsel çizim testleri, bugün psikotik ve nörotik bozuklukların teşhisinde yaygın olarak kullanılan, Rorschach, Goode- nough, Themetic Apperseption ve Szondi gibi projektif testlerin gelişimini hazırlamıştır.8,10,16
Varoluşçu felsefenin yanı sıra humanistik psikolo- jinin de önemli isimlerinden biri olarak bilinen Rollo May ise, yaratıcılığa farklı bir bakış getirmiş; kişilik ge- lişiminde bazı “aşamalar” olduğundan söz ederek bu aşa- malardan yaratıcılık aşamasının, “bireyleşmiş yetişkinlik, varoluş aşaması; kendini gerçekleştirmenin ve basit ego- santrikliğin ötesine geçilen bir aşama” olarak tanımla- mıştır.14 Yaratıcılığı bir bilinçsizlik, bir kendinden geçmenin ötesinde, kendiyle tümleşmiş, bilinçli bir it- kiyle dönüştürülen bir enerji olarak niteleyen May, ya- ratıyı salt kendiliğindenliğe değil tam da bunu belli ölçüde yönlendiren dehaya bağlamakta ve “Yaratıcılık kendiliğindenlik ve sınırlamalar arasındaki gerilimden doğar, sınırlamalar (nehrin kıyıları gibi) kendiliğinden- liği sanat ya da şiir eseri için aslolan farklı biçimlere zor- lar” (s. 122) demektedir.14
PSİKİYATRİDE SANATLA TEDAVİNİN GELİŞİMİ
Sanata ve yaratıcılığa deneysel psikoloji açısından yaklaşan akım ise algılama olayı ile ilgilenen “Gestalt” okuludur.10,15 Algılama işlemi, çevredeki eşya ve olayla- rın bünyeleşmiş bütünler halinde kavranmasını sağlayan psikolojik bir olgudur. İnsan, bebekliğin erken ayların- dan başlayarak algı ve duygu tarzlarını, ilişkide olduğu çevre ile koordine etmek üzere, algılamaya, tanımaya başlar. Özellikle tanıma faaliyeti, çizgi ve renklerin sem- bolik değerlere dönüşmesini sağlar. Çizgi ve renklerin sembolik değerler kazanması, bunları birer anlatım aracı biçimine dönüştürür. Bu yaklaşıma göre yaratıcılık, in- sanın psişik yapısında gerçekleşen bir işlemdir; görün- tüsü ve biçimleri mevcut olan zihinsel malzemeye dayanmaktadır.
Avrupa’daki birçok akıl hastanesinde yatan hasta- ların yaptığı sanat ürünlerini toplayarak “Heidelberg Collection” olarak bilinen çok geniş bir koleksiyon oluş- turan Hans Prinzhorn (1916-1926), bu yolla onların içsel psikolojik süreçlerini incelemiştir. Prinzhorn, psikotik sanata estetik açıdan yaklaşmış ve psikotiklerin, çocuk- ların ve ilkel insanların sanat ürünlerinde görülen ben- zerliklere dikkati çekmiştir.8,16,17
Fransız psikanalist Didier Anzieu yaratıcı süreci beş evrede incelemektedir.3 Ona göre ilk evre, ilham (intution) evresidir. Bu evrede kişinin ruhsal yaşantısı bir gerilemedir (regresyon), süreç kişiliksizleşme (de- personalisation) sürecidir. Bu durum kişinin tüm sahip olduğu kültürel kalıplardan sıyrılabilmesini, bilincin bir miktar bulanıklaşmasını ve içe yönelmeyi sağlar. İkinci evre, o ana kadar farkına varılmayan bir iç verinin bi- lincine varılmasıdır. Bu bir tasarım olabilir, bir duygula- nım olabilir ya da bir hareket/ritm olabilir. Üçüncü evre, ruhsal olarak sanrıya benzer bir durum ortaya çıkarır. Yakalanan bir veriden yola çıkılarak, kurgulama, üretme ve anlamlandırma yapılır. Dördüncü evre bileştirme (composition) evresidir. Artık bilinç daha fazla devrede- dir ve yeni ortaya çıkan ürün ya da bir çözüm üzerinde bilinçli çalışma yapılabilir. Son evrede ise yapıtın bitiril- mesi, bitirildiğinin “açıklanması” ve sergilenmesi ger- çekleşir. Anzieu’nun önerdiği bu aşamaları izlemek
20. yüzyılın başlarında ise bu yapıtlar herkesi de- rinden etkilemeye başlamış, kübist ve ekspresyonist sa- natın etkisiyle psikiyatristler kadar sanatçılar da, psikotik hastaların sanat ürünleriyle ilgilenmeye yönelmiştir. Sa- natçının, sanat ürünleri aracılığıyla içsel dünyasını ifade etmesi, Schilder, Pfister ve Pfeifer’in dikkatini nörotik ve psikotik sanata ve bilinçdışı mekanizmalara yönelt- miştir.8,10
Sanatın Avrupa’da iyileştirme amaçlı kullanımı ilk defa 1930’larda, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında başlamıştır.17 Bu dönemde savaşın yarattığı travmalarla
sarsılmış ve bütün değerleri altüst olmuş toplum, ona- rılmaya ve rehabilite edilmeye gereksinim duymak- taydı. Sanat terapileri özellikle travmatize olmuş bireylerin yeniden toparlanabilmelerinde, içerideki acıya, insancıllıkla, saygı ve şefkatle bakmayı sağlayan bir yaklaşım olarak öne çıkmıştır. 1960-1980 arası dö- nemde gelişen anti-psikiyatrinin etkisi de sanat teda- visinin gelişimine büyük katkı sağlamıştır. Bu bakış, tutucu kültüre, devlete, ortodoks meslek uygulamala- rına, kurumlara ve genelde bunların altında yatan dar görüşlü zihniyetlere karşı gelişen tepkinin bir parçası olarak gelişmiş ve kurumsallaşan her şeye karşı olmuştur. Bu dönemde akıl hastalığı kavramını reddeden bir tutum gelişirken, bu görüşler kendi içine dönüp bilincin değiş- tirilmesine de yönelmiştir. Bu içe dönüş, boşluğu dol- durmak için müzik, doğu felsefeleri, LSD ve diğer maddelerle yaratıcı süreçleri harekete geçiren deneysel çalışmalara yol açmıştır. Bu gelişmeler psikiyatri ala- nında biyolojik uygulamalar ve ilaç tedavilerinin bas- kınlığını azaltarak psikoterapilerin ve sanatla tedavinin de önünü açmıştır.
lışmasında anlaşılması ve kullanılmasında çok yararlı bir bakış sunmuştur.23,24 Bion’un “ham deneyim” olarak tanımladığı “beta öğeler”, resme aktarılarak sembolik biçimlendirmeler ve anlamlandırılmalar yoluyla sindi- rilmiş “alfa öğelere” dönüştürülür.23,24
Sanatın bir psikoterapi yöntemi olarak gelişimi ise Amerika’da Margaret Naumburg öncülüğünde olmuştur. Naumburg 1940’larda geliştirdiği dinamik sanat terapi yaklaşımında Freud’un bakış açısından yararlanmış ve sanatı terapötik iletişimde bir araç olarak kullanmıştır. Naumburg, “dinamik oryantasyonlu sanat terapi” olarak tanımladığı yaklaşımında, sanatın, hastaların yaptıkları serbest çizimler ve serbest çağrışım aracılığıyla bilinçdışı çatışmaları bilinçli hale getirmeye dönük, iyileştirici, ka- tartik ve iletişimsel özelliklerini vurgulamıştır.8
SANATIN PSİKOTERAPİDEKİ İŞLEVİ
Psikodinamik kuramlardaki gelişmeler sanat terapi alanına da yansımış; Arthur Robbins nesne ilişkileri, Mildred Lachman-Chapin kendilik psikolojisi kuramı çerçevesinde, sanat materyalini psikoterapötik ilişkide bir araç olarak kullanmıştır.10,18 Winnicot, çocuklarla yaptığı çalışmalarda sanatı bir “geçiş nesnesi” olarak kul- lanmıştır.19 Killick, akut psikozda dinamik sanat psiko- terapisini kullanmış, sanat alanını, içinde intrapsişik hareketin ve eylemin gerçekleşebileceği bir “saha” olarak tanımlamıştır. Bu sahanın, simge-öncesi yapıların ve iliş- kilerin evrimi için uygun bir ortam işlevi gördüğünü, somut ve simgesel işlevsellik arasında bir “ara-alan” oluş- turduğunu belirtmiştir.20 Joy Schaverian, sanat eserini yapma ve ona bakma eylemi aracılığıyla hastanın psiko- lojik durumunda bir dönüşüm sağlayan “analitik farklı- laşmayı” tanımlamıştır.21,22
Sanat ve psikoterapi kavramları sanat yoluyla yapılan te- davilerin kökeninde yer alır ve sanat psikoterapisi/sa- natla terapi/yaratıcı sanat terapisi gibi kavramlarla tanımlanır. Bu tanımlamaların bir yönü, “sanat yapma süreci” (art-making process) olarak doğrudan sanatsal ça- lışmanın kendisinin iyileştirici özelliklerine gönderme yaparken, “terapide sanat” (art in therapy) olarak ifade edilen diğer yönü, sanatsal çalışmayı terapötik bir araç olarak kullanmayı vurgular. Genel olarak sanat psikote- rapisi, görsel, işitsel, dokunsal birçok yolla kişinin ken- dini ifade etmesinin aracı olarak sanat yapma ve sanatı kullanma yoluyla uygulanan bir tedavi ve psikoterapi metodu olarak tanımlanabilir.18,27-29 Bu yolla sanat, hem karmaşık ve yoğun duygular için bir çıkış bulmayı ve dü- şünsel düzeyde sözlü ifade edilmelerine olanak sağla- mayı, hem de kendi içinde öz-farkındalık geliştirme ve büyümeyi amaçlar.
Bion’un tanımladığı konteynır (container), alfa ve beta öğeler kavramları, sanat materyalinin terapi ça-
Sanat psikoterapisinde, terapinin amacı, çerçevesi, terapist ve danışan ilişkileri, kuramsal bilgi ve etik il- keler ile ilgili düzenlemeler diğer terapi yöntemlerine benzer biçimde uygulanırken, sanatla çalışmada farklı olan, adeta “üçüncü bir el” gibi işlev gören sanat ürünü (artwork) ile terapist ve danışan arasındaki üçgen iliş- kidir (Şekil 1). Danışan, terapist ve yaratılan ürün ara- sındaki ilişki; önce biçimsel yapı ve içsel düzenlemesi, bununla bağlantılı öykü ve çağrışımları, ortaya çıkan ürünün sembolik anlamları, verdiği mesaj (aktarımsal
Turkiye Klinikleri J Psychiatr Nurs-Special Topics 2015;1(1) 99
Günümüzde geniş kabul gören sanatla tedavi, İn- giltere’de sağlık sitemine entegre edilmiş,25,26 bu alanla ilgili meslek standartları oluşturulmuş, ruhsal bozukluk- lardan fiziksel hastalıklara kadar birçok alanda faydalı teori ve uygulamalar geliştirilmiştir.27-29 Sanat psikotera- pilerinin en yaygın kullanım alanlarından olan ruh sağ- lığı alanında, gerek sanat terapistleri gerekse hemşire, psikolog, psikolojik danışman gibi ruh sağlığı çalışanları, sanat terapisini bağımsız veya kendi klinik uygulamala- rına entegre ederek kullanmaya yönelmiştir. Ülkemizde de sanat, yaratıcılık ve hemşirelik arasındaki bağlantının önemini vurgulayan, sanatı bir iyileştirme aracı olarak kullanan çalışmaların sayısının giderek artmakta olduğu görülmektedir.30-36
Nurhan EREN PSİKİYATRİDE BAKIM İÇİN SANATIN VE SANAT TERAPİSİNİN YERİ
anlamı) ve çalışma sırasındaki davranışları, jest ve mi- mikleri içerecek biçimde, estetik mesafeyi kullanarak terapötik alanın olanaklarını genişletir.37,38 Özellikle sözel ifadenin bozulduğu veya yetersiz olduğu durum- larda, yoğun duygusal dalgalanmalarda, bireysel veya toplumsal travma ve katastrof yaşantılarda, depresyon, anksiyete ve psikoz durumlarında, iletişim sorunla- rında, her yaştaki bireylerle yapılan sanat çalışması kapsayıcı bir konteyner olarak işlev görmekte, hem bu yaşantıların tutulmasına hem de onarılarak dönüştü- rülmüş biçimde yeniden içselleştirilmesine olanak sağ- lamaktadır.
bağlı kalma gereği, gerçekle sürekli etkileşimi gerektirir. Yapılandırılmış yaratıcı süreçte, egonun işlevlerinin büyük bir bölümünün kaynağı, dışsal bir rehber olarak yaratıcı aktiviteye giden basamakları belirleyen tera- pisttir. Bu yaklaşım, dışsal bir kaynaktan gelen ego işlevi yardımı ile kendini düzenleyebilen, ileri safhada ego işlev bozukluğu olan şizofreni, psikotik bozukluklar, ağır kişilik bozuklukları gösteren hastalar için uygun bir te- davi seçimidir.20,28,39
Sanat psikoterapisinde farklı hasta gruplarıyla ça- lışmaya olanak sağlayan iki ana yaklaşım vardır; bunla- rın birisi “spontan (özgür) yaratıcı süreç”, diğeri “yapılandırılmış yaratıcı süreç”tir.10,18 Özgür (spontan) sanatsal süreçte ilham kaynağı içseldir, birincil dürtü ve fantezilerden beslenir. Yaratıcı aktivite bir miktar ge- rilemeyi (regresyon) gerektirir. Bu durum Kris (1952) ta- rafından, “egonun hizmetinde gerileme”, yani organize olmuş duygusal ifadeye hizmet eden kontrol edilmiş ge- rileme, olarak tanımlanır. Spontan sanatsal süreçte sa- natsal malzeme ile “hiçbir şeyden bir şey üretme” gereği, gerçeklerden belli bir miktarda uzaklaşmayı gerektirir. Bu süreçte ego işlevlerinin kaynağı içseldir. Spontan ya- ratıcı sanat çalışmaları, ruhsal yapılanması iyi olan daha çok nevrotik seviyedeki kişilerde ve nispeten iyi işlev- selik gösteren üst düzey kişilik örgütlenmelerinde kulla- nılabilir. Yapılandırılmış yaratıcı süreçte ise; önceden hazırlanmış bir plan etkinliğin çerçevesini belirler ve te- rapist tarafından verilen öncül yönergeler gerileme (reg- resyon) ihtimalini azaltır. Dışarıdan verilen yönergelere
Sanatla tedavide yöntem seçimi, hastanın ego iş- levlerini harekete geçirme yetisinin derecesine bağlıdır. Gerçeklik sınaması; gerçeklik algısı ve gerçekliğe adapte olabilme yetisi, dürtüleri kontrol etme ve düzenleme, nesneleri ilişkilendirme ve nesne sürekliliğini devam et- tirme, düşünce süreçlerini organize etme ve savunma mekanizmalarını harekete geçirme kapasitesi, algı, or- yantasyon, zeka, düşünce, dil, motorik ve yaratıcı gelişim gibi otomatik işlevler, birleştirme, organize etme, kap- sama, kombine etme, şekillendirme, kalıplaştırma, nötrleştirme, yüceltme ve bedensel dengeleme gibi sağ- lamlaştıran işlevler sanat psikoterapisinde çalışma yön- temini belirleyen, harekete geçirilen ve geliştirilen ego işlevleridir.39,40
ŞEKİL 1: Danışan, Terapist, Sanat ürünü üçgeni (Üçüncü Alan) (N. Eren).
Ego işlevleri gelişmiş, nevrotik düzeydeki kişiler sıklıkla çevrelerinde olup bitenlerin farkındadır ve orta düzeyde de olsa uyum sağlamışlardır. Bu hastalarla ya- pılan sanat terapisinde, duyguları ortaya çıkarmaya yö- nelik dışavurumcu (ekspresif) teknikler kullanılır. Terapide, duygusal tepkiler, fantezi, oyun ve cevap ve- rebilme yeteneği üzerine odaklanılır. Terapide kullanı- lan materyal (boyalar, renk, çamur, resim yapma eylemi vs.) hem hastanın iç dünyasını ve bilinçdışı çatışmala-
ve başa çıkabilme yeteneğini geliştirme, dışsal bir nesne olan kendi yaptığı resme narsisistik bir yatırımda bu- lunması yoluyla kendiliğin onarılmasını sağlama gibi çok çeşitli işlevler sağlar.8,28
rını incelemeye, hem de onları sanatsal bir ürün olarak dışsallaştırma yoluyla, anksiyetenin sublimasyonuna ola- nak sağlar. Ayrıca katartik yaşantıların oluşmasına imkan verir. Nevrozlar içinde, obsessif ve histerik yapı- lar birbirine tamamen karşı olan nevrotik uyum çaba- larını sergiler. Obsessif hastalarda, güç ve kontrolü sağlamaya dönük, duyguların yalıtıldığı, sözcüklerin majik anlamlar kazandığı bir yapı vardır. Sanat, bu kont- rolü kırma ya da esnetmede mükemmel bir araçtır. Kul- lanılan malzeme, özellikle çamur, sürekli dağılan sulu boyalar, parmakla boyama teknikleri, hastalarda anksi- yete yaratır. Bu kişiler yağlı kalem ya da pastel boyaları kullanmayı tercih ederler. Bu tür malzemelerle çalışan hastalar, kirlilik, kızgınlık gibi durumlarla yüzleşmek- ten kaçınamaz. Buna karşın, histerik kişilik yapısı gös- teren bir hastada dramatizasyon ve eylem ön plandadır. Anksiyeteye karşı tolerans düşüktür ve emosyonel labi- lite vardır. En temel savunma bastırma (represyon) gibi görünmektedir. Terapist, affektler ile sözcükler arasında bağlantı oluşturmaya odaklanmalıdır. Resim ya da sa- natsal bir ürün üzerinden bunları konuşmak süreci hız- landırır ve hastanın farkındalığını arttırır. Terapist, bütün nevrotik hastalarda, intrapsişik çatışmaların sür- mesini sağlayan kişilik tarzlarını ve kısır döngüleri de- ğerlendirerek, hastanın sağlıklı kısımlarıyla işbirliği oluşturmaya çalışır. Sanat, bu hastalarda bilinçdışı çağ- rışımları kolaylaştıran ve direnci azaltarak libidinal ve agresif kökenli arzuların analizini sağlayan, iyi bir psi- koterapi aracıdır. Bu yüzden, dinamik oryantasyonlu te- rapilere uygundur.8,10,18
SANAT TERAPİNİN ETKİNLİĞİ
Ego sınırlarının zayıf olduğu düşük işlevsellik gösteren psikotik ve ağır kişilik örgütlenmesi gösteren hastalarla çalışırken ise, yarattıkları sanat ürünü ile kendileri arasındaki sınır da (estetik mesafe) zayıfla- makta, imgeye aktarılanlarla bağ devam etmektedir. Joy Shaverin’in,21 psikozdaki kişilerle sanat terapisinde “günah keçisi aktarımı” olarak tanımladığı bu durum “fetiş nesne ya da tılsım” olarak sanat ürününe yansıtılan, orada tutulan içsel yaşantılardır. Psikotik hastalarla ya- pılan sanat terapisinde terapistin yardımıyla bu yaşantı- lara dışardan bakma, onları anlama, anlamlandırma ve kabullenme olanaklı hale gelmektedir. Sanat bu hastala- rın tedavisinde; egonun sınırlarını oluşturma ve egoyu güçlendirme, iç yaşantılar ve dış gerçeklik arasındaki bağlantıları kurma, geçiş nesnesi işlevi sağlama, hasta ve terapist arasındaki ilişkide sembolik dil yoluyla sözel ile- tişimi geliştirme (ikincil sürece doğru bir gelişim), duy- guları tanımlamaya ve ifade etmeye yardım etme, kendiliğin psikotik parçalarını dışlaştırarak, onlardan kurtulma, daha sonra onlara bakabilme, tanımlayabilme
İngiltere Sanat Konseyi (Arts Council England) sanat, sağlık ve iyi olma (The Arts, Health and Wellbe- ing25 başlıklı raporunda, sağlık bakanlığı ile sanat tabanlı “sanat ve sağlık” çalışmalarının birey ve toplum sağlı- ğını iyileştirmedeki önemini belirtmektedir. Bu raporda; sağlık ve halk sağlığı konularında olumlu mesajlar verme, sağlıklı ve iyi olmak için ihtiyaçları belirleme, sağlık hizmeti alanların zihinsel, duygusal ve ruhsal du- rumunu iyileştirme, sağlık hizmeti alanlar ve personel için sağlık bakım ortamlarındaki çevreyi oluşturma ve iyileştirmek, tıbbi personel, hemşire, hasta ve aileleri için daha etkili fırsatlar oluşturmada sanat ve sağlık işbirliği vurgusu yapılmaktadır.
Günümüzde resim, müzik, dans, drama, fotoğraf gibi çok çeşitli sanat dalları ruhsal bozukluk tanısı almış bi- reylerin iyileşme ve rehabilitasyonunda etkili bir te- davi aracı olarak kullanılmaktadır.41-44 Bu çalışmalarda travma, depresyon, şizofreni ve benzeri bozukluklar, ağır kişilik bozuklukları, otizm, gelişimsel yetersizlik gösteren kişilerle yapılan sanat psikoterapisinin, hasta- lık belirtilerinde azalma, psikososyal iyileşme ve işlev- sellik artışı yönünde anlamlı katkılar sağladığı yönündedir.
Amerikan Sanat Terapi Derneği’nin (The Ameri- can Art Therapy Association) derlediği Art Therapy Bibliography’sinde sanatla terapinin astım, kanser, di- yabet, böbret yetmezliği gibi birçok fiziksel hastalık- larda ve travma, çocuk istismarı ve disosiyatif bozukluklarda yaygın kullanımı ile ilgili çok sayıda ça- lışmanın varlığını göstermektedir.45 Leckey’nin43 yara- tıcı aktivitelerin ruhsal iyi olma üzerindeki etkilerini araştıran sistematik gözden geçirme yazısında da, resim, çamur, fotoğraf gibi yaratıcı aktiviteler ile ruh- sal iyi olma arasındaki ilişkiyi inceleyen 11 çalışma in- celenmiş, bu çalışmalarda, yaratıcı aktivitelerin ruhsal iyi olmayı sağladığı ve koruduğu yönünde bulgular bil- dirildiği, yaratıcı aktivitelerin, kendini ifade etmeyi sağladığı, kan basıncını azaltıp, bağışıklık sistemini ar- tırarak stresi azalttığı yönünde terapötik etkilerinin tespit edildiği görülmüştür. Müzik terapisinin kulla- nıldığı çalışmalarda da, uzun süreli ve oturumlara ka- tılımın düzenli olduğu durumlarda, doğaçlama müzik
yapmanın, müzikal süreçlerle ilgili çağrışımları ko- nuşmanın, şizofren hastalarda negatif semptomların iyileştirilmesi, özellikle duygusal düzleşme ve kö- relme, zayıf sosyal ilişkiler, ilgi ve motivasyon kaybı gibi durumların azalmasında etkili olduğu bildiril- mektedir.41 Depresyon tanılı kişilerle yapılan rando- mize kontrollü bir çalışmada ise, standart bakıma eklenen müzik terapisinin sadece standart bakım alan- larla karşılaştırıldığında, hafif, orta veya şiddetli dep- resif atakları azalttığı, anksiyete düzeylerini düşürerek işlevselliği arttırdığı belirtilmektedir.46
PSİKİYATRİDE BAKIM İÇİN SANATIN VE SANAT TERAPİSİNİN YERİ
Ancak sanat terapisinin ruhsal bozukluklardaki etkinliğini değerlendiren çalışmaların yeni olduğu ve bu çalışmaların metodolojik sorunlar içerdiği, çoğun- lukla vaka odaklı olduğu, kontrollü randomize kör ça- lışmaların azlığı dikkat çekicidir. Cochrane işbirliği ile yapılan sistematik gözden geçirme çalışmasında,42 şi- zofreni ve benzeri hastalıklarda standart bakıma ek olarak sanat terapisinin kullanıldığı çalışma sonuçları; bu çalışmaların daha çok deneysel nitelikte olduğunu, standart bakım ile resim çalışması veya drama eklen- miş gruplar arasındaki farkların istatistiksel olarak an- lamlı olmadığını, bu çalışmaların metodolojik eksiklikler içerdiğini, bu konunun daha iyi kurgulan- mış ve ileri çalışmalarla incelenmesi gerektiğini gös- termektedir.
Hemşireler, hemşirelik müdahaleleri sınıflamasında da (NIC)49 yer alan, müzik, resim gibi yaratıcı sanat te- rapi müdahalelerini tıbbi tedavilere entegre etme ve has- tanın yaratıcı potansiyelini harekete geçirmede kilit bir roldedirler. Giderek dünyada ve ülkemizde hemşireler depresyondan, kansere, bağışıklık sistemi bozuklukla- rından, demanslara kadar birçok hastalıkta ve onkoloji, yoğun bakım veya terminal dönem hastalarıyla çalışan sağlık çalışanlarının karşı karşıya olduğu tükenmişlik, motivasyon kaybı, işe yabancılaşma gibi durumların önlenmesi ve sağaltımında yaratıcılık içeren hemşire- lik bakım müdahalelerini daha fazla kullanmaya başla- mışlardır. Birçok yataklı serviste, hemşireler; sanatçılar ve müzisyenler ile birlikte hasta bakımında etkin rol almaktadırlar. Ülkemizde de bunun örnekleri çoğal- makta, hemşirelerin yaratıcı aktivitelere klinik çalış- malarında daha fazla yer vermeye başladığı görülmektedir.30-35,50
SANAT VE HEMŞİRELİK
SONUÇ VE ÖNERİLER
Hemşirelik farklı geçmişlere ve sağlık koşullarına sahip hastaların bakımını içeren ve sıklıkla beklenmeyen du- rumlarla karşı karşıya kalan bir meslektir. Dolayısıyla hemşirelerin rutin bakımın ötesini görebilmesi ve hasta yararına en doğru kararları alabilmesi için öğrencilik- ten itibaren yaratıcı ve eleştirel düşünebilme nitelikle- rini geliştirmeleri gerekmektedir. Yaratıcılık problem çözme ve yeni fikirler üretmek için önemli bir beceri- dir.36,47 Yaratıcılıkla eleştirel düşünce arasında paralel- lik ve denge vardır. Yaratıcı düşünce eleştirel düşünceyi tamamlar ve yaratıcı yaklaşımlar kullanmak eleştirel düşünceyi besler. Hemşirelikte yaratıcı ve eleş- tirel düşüncenin geliştirilmesi için son yıllarda hemşi- relik eğitiminde aktif paylaşıma ve öğrenmeye,
Sanat ve yaratıcık, hemşirelik bakımının kalitesini arttı- ran, hemşirelerin daha yaratıcı ve doyumlu çalışmala- rına katkı sağlayan, bakım verdikleri kişileri daha bütüncül görme ve sorunlara yenilikçi çözümler getir- mede eleştirel/sorgulayıcı bir bakış kazandıran önemli bir alandır. Yaratıcı düşünceye sahip, olgulara bilimsel bilgiler ışığında bakabilen, hastanın gereksinimleri ve mevcut koşulları değerlendirerek bakımı sorgulayan, bakım verdiği bireylere bütüncül yaklaşabilen ve onların olumlu potansiyellerini açığa çıkaran bir hemşirelik için, sanat ve yaratıcılık süreçlerine hemşirelik eğitim prog- ramlarında ve klinik uygulamalarda daha fazla yer ve- rilmesi önerilmektedir.
mizaha, oyun ve birbirinden öğrenmeye (peer teac- hing) önem veren, öğrenci stresini azaltıcı ve motivas- yonu arttırıcı tekniklerin kullanıldığı eğitim modellerine daha fazla yer verildiği görülmekte- dir.36,47,48 Bu çalışmalarda, öğrencilerin yaratıcı dü- şünme potansiyellerini açığa çıkaran; öğrenmede çeşitlilik, özgür öğrenme, güven ile öğrenme ve grup çalışmaları yoluyla öğrenme gibi çeşitli yaklaşımların önemi vurgulanmaktadır.
KAYNAKLAR
1. DSÖ. Sağlığın teşviki ve geliştirilmesine yönelik dönüm noktaları: Global konfer- anslardan bildiriler. 1. Baskı, Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Bakanlık Yayın No: 813; 2011. p.1-5.
18. Rubin JA. Approaches to Art Therapy- Theory and Tecnique. New York: Brunner-Mazel; 1987. p. 15-150.
34. Eren N, Öğünç NE, Keser V, Bıkmaz S, Şahin D, Saydam B. Psychosocial, symptomatic and diagnostic changes with long-term psychody- namic art psychotherapy for personality disor- ders. The Arts in Psychotherapy 2014;41(4): 375-85.
2. Altıok HÖ, Şengün F, Üstün B. Bakım: Kavram analizi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Elektronik Dergisi 2011;4 (3):137-40.
19. Winnicot DW. Oyun ve Gerçeklik. Çev. Birkan T. İstanbul: Metis Yayınları Ötekini Dinlemek- 2; 1998. p.5-15.
35. Karaca S, Eren N. The use of creative art as a strategy for case formulation in psychother- apy: A case study. Journal of Clinical Art Ther- apy 2014:2(1): 3-8.
3. Parman T. Sanatsal yaratıcılık ve psikanaliz. Psikanaliz Yazıları 2005;10:99-111.
21. Schaverien J. The Revealing Image Analyti- cal Art Psychotherapy in Theory and Practice London:Jessica Kingsley Publishers;1999. p.13-117.
36. Çam MO, Turgut EÖ, Büyükbayram A. Ruh sağlığı ve hastalıkları hemşireliğinde dayanık- lılık ve yaratıcılık Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2014;5(3):160-3.
4. Gombrich EH. Sanatın Öyküsü. Çev. Cömert B. İstanbul: Remzi Kitabevi; 1986. p.40- 614
22. Schaverien J. Transference and transactional objects in the treatment of psychosis. In: Art, Psychotherapy and Psychosis. Killick K, Schaverien J, ed. London: Routledge; 1997. p.13-38.
37. Seth-Smith, F. Four view of the image. In Kil- lick K, Schaverien J. (Ed), Art, psychotherapy and psychosis. London: Routledge; 1997. p.84-105.
5. Winnicot DW. Oyun ve Gerçeklik. Çev: Birkan T. İstanbul: Metis Yayınları Ötekini Dinlemek- 2; 1998. p. 5-30.
23. Bion WR. Yaşayarak öğrenmek. Çev. Güvenir T, Ekin Lİ. İstanbul: Bağlam Yayınları; 2014. p. 60-130.
38. Dalley T, Rifkind G, Terry K. Three voices of art therapy: Image, client, therapist. Rout- ledge; 2013. p.2-16.
6. Schaverien J. Transference and transactional objects in the treatment of psychosis. In: Killick K, Schaverien J eds. Art, Psychotherapy and Psychosis, London: Routledge; 1997. p.13- 38.
24. Lawrence K. Reviews the book “Wilfred Bion: His Life and Works”, 1897-1979. Bulletin of the Menninger Clinic, 1995;59(3):398-401.
39. Miller CL. Ego-strengthening art therapy in a day hospital: Using art history to engage clients. Art Therapy 1998;15(4): 265-8.
7. Freud S. Sanat ve Sanatçılar Üzerine. Çev: Şipal K. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları; 1995. p.103-14.
25. Arts Council England. The arts, health and wellbeing. London: Arts Council England; 2007. p. 4-43.
40. Bellak L, Hurvich M. A systematic study of ego functions. J Nerv Ment Dis 1969;148(6):569-
8. Naumburg M. Schizophrenic Art: Its Meaning in Psychotherapy. New York: Grune-Stratton, Inc; 1950. p.3-34.
26. Bungay H, Clift S. Arts on Prescription: A re- 85.
9. Kris, E. Psychoanalytic explorations in art. Ox- ford, England: International Universities Press; 1952. p. 358.
view of practice in the UK. Perspect Public Health 2010;130(6):277-81.
41. Gold C, Heldal TO, Dahle T,Wigram T. Music therapy for schizophrenia or schizophrenia- like illnesses. Cochrane Database of System- atic Reviews. 2005; 2. DOI: 10.1002/ 14651858.CD004025.pub2.
10. RobinsA,SibleyLB.CreativeArtTherpy.New York N.Y: Brunner/Mazel; 1976. p. 3-36.
27. Malchiodi CA. The soul’spalette: drawing on art’s transformative power. Boston: Shamb- hala; 2002.
11. Klein M. Sevgi, Suçluluk ve Onarım. Çev. Habip B. İstanbul: Kanat Kitap İnceleme Dizisi; 2008. p. 231-78.
28. Landgarten HB. Clinical Art Therapy: A Com- prehensive Guide. New York: Brunner/Mazel; 1981.
42. Ruddy R, Milnes D. Art therapy for schizo- phrenia or schizophrenia-like illnesses. Cochrane Database of Systematic Reviews. 2005;4. DOI: 10.1002/14651858.CD003728. pub2.
12. Jung CG. Dört Arketip. Çev: Yılmazer ZA. İs- tanbul: Metis Yayınları Ötekini Dinlemek;2003. p. 5-30.
29. Wadeson H. Art Psychotherapy. New York: John Wiley-Sons; 1980.
43. Leckey J. The therapeutic effectiveness of cre- ative activities on mental well-being: a sys- tematic review of the literature. J Psychiatr Ment Health Nurs 2011;18(6):501-9.
13. JungCG.İnsanveSembolleri.4.Baskı,Çev: Babaoğlu AN. İstanbul: OkuyanUs Yayın; 2009. p.20-50.
30. Coşkun S, Yıldız Ö, Yazıcı A. Psikiyatrik re- habilitasyonda fotoğrafın kullanımı: Bir ön proje. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2010;1(3): 121-7.
44. Riley RG, Manias E. The uses of photography in clinical nursing practice and research: A lit- erature review. J Adv Nurs 2004;48(4):397-
14. May R. Yaratma Cesareti. İstanbul: Metis Yayınları; 1987. p. 120-130.
31. Köçkar Ç, Gürol A. Anxiety, aggression and
self-esteem analysis through pictures in chil-
dren with cancer. FN Hem Derg 2013: 21(1);
33-9. 405.
15. Mülayim S. Sanata Giriş.2. Baskı. İstanbul: Bilim Teknik Yayınevi;1994. p. 35-42.
32. Eren N. Psikoterapide sonlanma: Sonlanma aşamasında zorluklar içeren bir olgu. Psikiya- tri Hemşireliği Dergisi 2013;4(1):36-45.
45. The American Art Therapy Association. Art Therapy Bibliography: Select Studies, Articles, and Publications. 2012.
16. Aksel İŞ, Velioğlu S. Akıl hastalarının sanat mahsülleri. İstanbul: İsmail Akkgün Matbaası; 1960. p.1-15.
33. Demir Ö, Arslantaş A. Koroner anjiyografi ve perkütan transluminal koroner anjiyoplasti işlemi öncesi uygulanan müzik eşliğinde pro- gresif kas gevşeme egzersizinin bireylerin anksiyete düzeylerine olan etkisi. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2014;5(3):113-21.
46. Erkkila J, Punkanen M, Fachner J, Ala-Ruona E, Pontio I, Tervaniemi M, et al. Individual music therapy for depression: Randomised controlled trial. The British Journal of Psychi- atry 2011;199:132-139. Doi: 10.1192/bjp. bp.110.085431
17. Güney M. Sanat ve Psikiyatri. 2. Baskı. Ankara: Öz Baran Ofset Matbaacılık; 2011. p.125-32.
20. Killick K. Working with psychotic prosses in art therapy. Psychoanalytic Psychotherapy. 1993; 7(1): 25-38.
47. Cardellini L. Fostering creative problem solv- ing in chemistry through group work. Chem- istry Education Research and Practice 2006;7(2):131-40.
based learning groups. J Clin Nurs 50. Italia S, Favara-Scacco C, DiCataldo A, Russo 2013;22(15-16):2298-307. G. Evaluation and art therapy treatment of the
48. Chan ZCY. Exploring creativity and critical thinking in traditional and innovative problem-
49. McCloskey JC, Bulechek GM. Nursing Inter- burnout syndrome in oncology units. Psy- ventions Classification (NIC). 3rd ed. Missouri: chooncology 2008;17(7):676-80.
Mosby Inc; 2000.