Sorting by

×

Haber

Gonca Tokyol 09 Eylül 2019

“Yarın başliim mi öğretmenim?”

Kerem, ilk önce kabul edildiği ancak üzerinden 24 saat geçmeden, “Kaynaştırma altyapısı olmadığı” gerekçesiyle kaydını yaptıramayacaklarının söylendiği Denizli’deki özel okula annesiyle birlikte gittiği ilk gün tanıştığı öğretmenine bunu sordu. Annesi Seher Hanım ve o, Kerem’in bu eğitim yılını Çözüm Koleji’nde geçirmesinin mümkün olup olmadığını öğrenmek için okulu gezmeye gitmişlerdi. Kerem, şaşırtıcı derecede olumlu geçen okul gezisi sonrası annesiyle konuşurken de şunları söylüyordu:

“Herkesin beni sevmesine gerek yok; bir tane arkadaşım olsun yeter, yalnız kalmayayım.”

Daha önce, annesinin nitelendirmesiyle “İnsana kendisini cüzzamlıymış gibi hissettirecek kadar çok kez” okul değiştirmek zorunda kalan Kerem, bir kez olsun işler yolunda gitsin istiyordu; herkesin onu sevmesine gerek yoktu, bir tane arkadaşı olsa yeterdi. Ancak tam da 9 günlük bayram tatilinden önceki cuma günü, mesai bitimine yarım saat kala Seher Hanım’ı okulun sekreteri aradı ve Kerem’in kaydedilmesi konusunda bir gün önce verdikleri kararı değiştirdiklerini, zaten okulun da kaynaştırma altyapısı olmadığını, Kerem’in kaydını almayacaklarını söyledi. Kerem bu kez annesine dönüp, “Hep böyle mi olacak” diye sordu.

“7 yılda hiçbir şey mi değişmedi?”

18 yaşına girmesine çok da bir zaman kalmayan Nâzım da Kerem’in yaşadıklarından haberdar olduktan sonra, annesine dönüp benzer bir soru yöneltti: “7 yılda hiçbir şey mi değişmedi?” 

Nâzım 10 yaşındayken, o ve annesi, -gazeteci ve otizm aktivisti İrem Afşin, Nâzım’a ortaokul bulabilmek için uzun süre uğraşmış ancak “Öyle çocuk almadıkları” gerekçesiyle tam 12 okul tarafından geri çevrilmişlerdi. Giriş sınavlarını kazanmasına rağmen Nâzım’ı kaydetmeyi kabul eden bir okul bulunamıyordu ve annesiyle birlikte #Nazıma1OkulGerek hashtag’iyle seslerini Twitter’da duyurdular, yaşananları medyada gündeme getirdiler. Nâzım bu kampanya sonrası, “Bizim öğrencimiz olabilir” diyen Doğa Koleji’nde eğitimine devam etti. 7 yıldır orada, bir yıl sonra da liseden mezun olacak ancak onun ve annesinin hem ortaokula hem de ilkokula kaydolurken yaşadıkları sıkıntıları her yıl sayıları daha da artan kaynaştırma sınıfı ve özel eğitim öğrencileri ile aileleri yaşamaya devam ediyor. Okullar hâlâ daha “öyle çocuklar” için o kadar da kolay açılmıyor*, eylül bazıları için “Öyle çocukları okula almıyoruz ayı” oluyor.

“Kağıt üzerinde güzel ama uygulamada olmayan” plan: Otizmle Eylem Planı

Aslında, 2016 yılında, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde Resmi Gazete’de yayımlanan Otizm Eylem Planı’yla, ‘Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) olanların, toplumsal hizmetlerden diğer bireylerle eşit yararlanmasını sağlamak ve bağımsız biçimde toplumsal yaşamın her alanına katılımlarının kolaylaştırılması’ amaçlanıyordu. Ancak aradan geçen sürede aileler farklı siyasi partilerden milletvekilleriyle çalışarak konu hakkında komisyon kurulabilmesini ancak sağlarken; bakanlar değişti, planda yer alan 72 maddeden sadece biri, -18 ilde OSB konusunda seminerler düzenlenmesi- hayata geçirilebildi.

Aileler, Otizm Eylem Planı‘nın yanı sıra Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği ile Kaynaştırma/Bütünleştirme Yoluyla Eğitim Uygulamaları Genelgesi‘nin de “Kağıt üzerinde çok güzel durduğunu” ancak uygulamada çok sayıda sorun olduğunu söylüyor. Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim (OÖE) ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği‘nin 11. maddesine göre, “Rehberlik ve araştırma merkezi raporu ile yönlendirilmesi yapılan özel eğitime ihtiyacı olan çocukların, yerleşim yeri adresine uyumlu okula kaydedildikten sonra durumlarını belgelendirmeleri şartıyla ulusal adres veri tabanındaki adreslerine bakılmaksızın istedikleri okula nakillerinin” yapılması gerekiyor. 2018 tarihli Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği de “Özel eğitim ihtiyacı olan bireylerin ‘Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu Raporu’ doğrultusunda her tür ve kademedeli eğitimlerini kaynaştırma bütünleştirme yoluyla, akranları ile birlikte aynı sınıfta sürdürmelerini” düzenliyor.

“Emekliliğime az kaldı, şimdi öyle bir çocukla uğraşamam”

Ancak her ne kadar kağıt üzerinde güzel gözükse de, uygulamada otizmliler ile özel eğitime ihtiyaç duyan çocukların eğitime ulaşımı farklı şekillerde engelleniyor. Yeri geliyor sınıf öğretmenleri “Emekliliklerine az kaldığı, şimdi ‘öyle’ bir öğrenciyle uğraşamayacakları” gerekçesiyle kaynaştırma sınıfı öğrencilerini istemiyor, yeri geliyor diğer veliler “Otizmin kendi çocuklarına da bulaşmasından” korktukları için bu öğrencilerin çocuklarıyla aynı sınıfta okumasına karşı çıkıyor, yeri geliyor özel okullar çocuklarının kaydını yapmak için velilerden fazladan ücret istiyor. 

Yönetmeliğe göre, okulların özel eğitim raporu bulunan çocukları mevcudu 25’e kadar olanlarda ikiyi, 25-35 arasındakilere de biri geçmeyecek şekilde kaynaştırma sınıflarına kabul etmesi gerekiyor. Ama bunu yapmadıklarında uygulanan herhangi bir yaptırım yok. İrem Afşin, ailelerin uğraşması halinde Milli Eğitim Müdürlüğü’nün okula bir müfettiş gönderdiğini ama onun da en fazla ‘parmak salladığını’ anlatırken; İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği‘nden, 10 yaşındaki Ata‘nın annesi avukat Alev Özçavuşoğlu ise “Sonuca ulaşmış bir başvuruları olmasa da” çocuklarının Anayasa’yla da korunan haklarını kullanabilmeleri için yargı yolunun bir ihtimal olmaya devam ettiğini söylüyor. Aileler, özellikle de anneler mücadeleyi hiç bırakmıyor ama bu süreçte üzülüyorlar, kırılıyorlar, yer yer yoruluyorlar ve bolca da öfkeleniyorlar, -en çok da çocukları için… 

Kerem’i Denizli’deki bir başka okulun kabul etmesini “İlk kez bir okul müdürü aradı, davet etti” sözleriyle anlatan Seher Hanım, hâlâ endişeli. “Başta iyi hissediyoruz fakat” diye başladığı sözlerini “Veliler çok acımasız” diye sürdürüyor. Kerem’in liseyi okuyup okuyamayacağı konusunda endişeli, “Bizim ışığımızı söndürdü toplum; benim çocuğumu toplum, -okul, öğretmenler, diğer çocukların anne babaları öldürüyor” diyor.

Aileler sadece kendi çocukları için de üzülmüyor; kaynaştırma sınıflarının sadece özel eğitime ihtiyaç duyanlar için değil ‘diğerleri’ için de önemli olduğunu belirtiyorlar. Karne gününde onunla fotoğraf çektirmek için sıraya giren Ata’nın arkadaşları, otizmlilerin hangi uyaranlara karşı nasıl tepkiler verdiğini öğrenmiş; Özçavuşoğlu, okulun son günündeki “Ata’nın etrafı çok kalabalık oldu biraz açılalım, Ata biraz koşup gelelim mi” önerilerinin de “Biraz daha sessiz olabilir misiniz” uyarılarının da onlardan geldiğini söylüyor. Kaynaştırma sınıfları, ‘normal çocukların’ şartsız kabul, hoşgörü, yardımlaşma, ortak yaşam, demokrasi anlayışlarını geliştiriyor; bireysel farklılıklara daha duyarlı hale geliyorlar. Anneler de sürekli bunu hatırlatarak, birlikte eğitimin kendi çocukları kadar diğerlerinin de yararına olduğunun altını çiziyor. 

“Otizm, benim bir parçam sadece, ben otizmden ibaret değilim”

Otizm, “doğuştan gelen ya da yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan karmaşık bir nöro-gelişimsel bir bozukluk” olarak tanımlansa da Nâzım için otizm bir “bozukluk hali” değil, sadece “farklı olmak” anlamına geliyor. “Nedir farklı olmak derseniz” de şöyle anlatıyor aradaki farkı: 

“Benim beynim diğer insanlara göre farklı çalışıyor. Farklı düşünüyorum, çoğu şeyi diğer insanlardan farklı, hatta bazen zor ve yavaş algılıyorum. Ama bu benim iyi bir insan olmamı engellemiyor. Otizmli bireyler kısaca diğer insanlardan farklı düşünür ve farklı algılar. Belki içine kapanık gibi görünmemizin nedeni budur. Ben otizme bir ‘hastalık’ olarak bakmıyorum, hem hastalıklar ölümcül değilse tedavi ile iyileşir, geçer biter. Otizm, benim bir parçam sadece, ben otizmden ibaret değilim, o yüzden de sıfat olarak “otistik” değil, otizmli birey diyoruz.”

Fransa’da yaşayan Asperger sendromlu 38 yaşındaki kitap restoratörü ve paleograf Nehir Gencay Divitçioğlu ise otizmlilerin sistem tarafından ‘kusurlu insanlar’ olarak görüldüklerini savunarak bu ‘kusurun’ onlara bambaşka kapılar açtığını anlatıyor: “Üzgünüm, bir otizmlinin beyni sizin düşündüğünüz gibi çalışmıyor! Biz otizmliler, kusurlu ürünler değiliz! Sizler ‘Doğrusu bu’ diye kurduğunuz sistemde ‘normal insan’ olarak, size verilen eğitimin en iyisini aldınız, diplomalarınızı sıra sıra duvarlara dizdiniz, sosyalleştiniz, bir araya gelip şehirler, ülkeler kurdunuz ve madem kusursuz bir düzen inşa ettiniz; öyleyse şu an dünya, neden bu denli pisliğe batmış durumda?”

Türkiye’de bu konuda net bir çalışma olmasa da ABD federal birimi Hastalıkları Kontrol Etme ve Önleme Merkezi’nin (Centers for Disease Control Prevention) verilerine göre 2006 yılında her 150 çocuktan birinde otizm görülürken, bu sayı 2012 yılında 88’de bire çıktı. 2018 yılında verilen son bilgiye göre de, ABD’deki her 59 çocuktan 1’inde otizm görülüyor ve otizm, günümüzde rastlanan en yaygın nörolojik bozukluk olarak kabul ediliyor. 

Otizmli çocukların sayısı artarken, bir taraftan da erken teşhisin yaygınlaşması ve okul öncesi eğitim alanların da çoğalmasıyla her geçen gün daha fazla özel eğitime ihtiyaç duyan çocuk kaynaştırma sınıfı çağına geliyor. Eğitim zili milyonlarca öğrenci için çalarken, otizmli ya da özel eğitime ihtiyaç duyan çocukların aileleri ise eğitim hakkına ulaşabilmek için mücadele etmeye devam ediyor. 

Asperger sendromlu lise öğrencisi Nâzım Özgün İpek, gazeteci ve İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği üyesi İrem Afşin, yine İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği’nden avukat Alev Özçavuşoğlu, Denizli’den Seher Hanım ve Fransa’dan Nehir Gencay Divitçioğlu ile “bilmeyenler ve hâlâ öğrenmemekte ısrar edenler için” otizmin ne olduğunu, otizmli bireylerin olmayanlara kıyasla nasıl bir eğitimden geçtiklerini, örgün öğrenim sürecinde hangi zorluklar, engellemelerle karşılaştıklarını, otizmli çocukların diğerlerini ‘ısırıp ısırmadığını’, otizmin ‘bulaşıcı’ olup olmadığını, mevzuattaki eksiklikleri, yaşanan birçok olumsuz şeye rağmen yine de kişisel çabalarıyla mucizeler yaratan eğitimcileri, babaların bu süreçte nerede olduğunu ve daha fazlasını konuştuk.