
Ebeveyn Merkezli Söylem, Medya Temsilleri ve Otistik Yetişkinlerin Görünmezliği**
Otizm, yalnızca çocuklukla sınırlı bir durum değildir. Ancak kitle iletişim araçlarında, yardım kampanyalarında ve hatta çoğu zaman ebeveyn topluluklarında, otizm hâlâ yoğun biçimde “çocuklara ait” bir mesele olarak sunulmaktadır. Bu durum sadece farkındalığı sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda otistik yetişkinlerin varlığını sistematik biçimde silikleştirir.
Otizmin “çocuksulaştırılması” dediğimiz bu durum, yalnızca pazarlama stratejilerinin ürünü değildir. Aksine, yardım kuruluşları, medya endüstrileri ve ebeveyn toplulukları arasında döngüsel bir söylem ortaklığına dayanır. Bu üçlü yapı, birbirini besleyen bir biçimde otizmi çocuklukla özdeşleştirir ve bu temsili toplumun belleğine kazır.
Ebedi Çocuk Klişesi: Yardım Kampanyalarının Alt Metni
Engelli bireyleri “sonsuz çocuklar” olarak temsil etme eğilimi, yeni bir durum değildir. Jerry Lewis’in yıllar boyunca yürüttüğü Muscular Dystrophy Association teletonları bu geleneğin çarpıcı örneklerindendir. Lewis, hem çocukları hem de yetişkinleri “çocuklar” olarak tanımlamış, bu tanımı ise şu cümleyle savunmuştur:
“Sakat olduğun için sana acınmasını istemiyorsan evde kal.”
Bu tür söylemler, acıma duygusu üzerinden bağış toplamayı hedefler. Engelli bireyler ise bu anlatının içinde gerçek özneler olmaktan çıkarak birer duygu nesnesine indirgenirler. Yetişkinlik halleri, karar verme yetileri ve özerklikleri sürekli olarak görmezden gelinir.
Tanıların Tarihsel Evrimi ve Pazarlama Stratejileri
Otizmin çocuklukla özdeşleştirilmesi, tarihsel olarak da bazı kırılmalara dayanır. 1990’larda tanı kriterlerindeki değişikliklerle birlikte otizm tanısı alan birey sayısı hızla artmış, bu durum medya tarafından “otizm salgını” olarak sunulmuştur.
Hayır kurumları bu “salgın” söylemini bir aciliyet duygusu yaratmak için kullanmıştır. Örneğin bazı kampanyalar, otizmi “ulusal düzeyde bir adam kaçırma vakası” gibi tasvir etmiş, toplumda korku yaratmayı amaçlamıştır. Buradaki temel strateji, ebeveyn korkularını harekete geçirerek bağış toplamaktır. Ancak bu yaklaşımın bir bedeli vardır: Otistik yetişkinlerin görünmezliği.
Otistik Erişkinlerin Yokluğu: Söylemdeki Boşluk
Bugün birçok ebeveyn, istemeden de olsa, “otistik yetişkinler yoktur” mitinin devamına katkı sağlamaktadır. Ebeveynler, çocuklarının deneyimlerinin temsilcisi olarak öne çıkarak, engelliliği bizzat yaşayan yetişkinlerin söz hakkını gölgede bırakmaktadır.
Bu temsil biçimi sadece bireysel bir sorun değildir. Otizmle ilgili ana akım söylemler, genellikle bu ebeveyn anlatılarına dayanır. Medya da bunu pekiştirir. Sonuç olarak, otizm yalnızca “çocuk” meselesi olarak anılır hale gelir; yetişkinlik halleri, bağımsız yaşam pratikleri, iş gücü katılımı, cinsel kimlik, politik öznellik gibi alanlar tamamen ihmal edilir.
Çocuksulaştırma, Ayrımcılığın Alt Yapısıdır
Engelli bireylerin toplumsal rollerinin çocuklukla sınırlandırılması, yalnızca dilsel bir tercih değil, aynı zamanda politik bir eylemdir. “Ebedi çocuk” metaforu, bireylerin yetişkin yaşamlarında hak ve öznellik taleplerini bastırır. Bu klişe, geçmişte zorla kısırlaştırma uygulamalarına, eğitimden dışlanmalara, işgücü piyasasında ayrımcılığa zemin hazırlamıştır.
Otizmin çocuksulaştırılması, yalnızca bir yanlış temsil değildir; aynı zamanda yaşam hakkı, katılım hakkı ve toplumsal saygınlık talebinin de önünde duran yapısal bir engeldir.